Haberi Yapay Zeka ile Özetinden Okuyun. Neden Habokado?
Adalet Bekleyen Topraklar
Ortadoğu'nun karmaşık jeopolitik yapısı içinde Filistin meselesi, yalnızca siyasi bir çatışma değil, aynı zamanda insanlığın vicdanını ve dilini sınayan bir turnusol kağıdı işlevi görüyor. Gazze'den yükselen çığlıklar karşısında küresel toplumun tutumu, sadece siyasi pozisyonları değil, aynı zamanda söylemsel iktidarın nasıl işlediğini de gözler önüne seriyor. Kudüs'ten Ramallah'a, Batı Şeria'dan Gazze'ye uzanan coğrafyada, kelimeler sadece anlam taşımıyor, aynı zamanda yaşamları ve kaderleri belirliyor. Sykes-Picot Anlaşması'ndan günümüze, bölgenin siyasi haritası defalarca değişti, ancak Filistin sorunu değişmeyen bir yara olarak kaldı. "Yerleşimci" kelimesi işgali, "güvenlik operasyonu" ifadesi sivil katliamları, "savunma hakkı" söylemi ise orantısız güç kullanımını maskeleyen örtmeceler haline geldi. Abraham Anlaşmaları sürecinde görüldüğü gibi, normalleşme adı altında gerçekleşen bu söylemsel dönüşüm, Filistin davasının marjinalleştirilmesine hizmet etti. 1948'den bu yana süregelen Nakba'nın dili, sadece Filistin halkının trajedisini değil, aynı zamanda küresel vicdanın sessizliğini de anlatıyor. BM Genel Kurulu kararlarının uygulanmaması, bu kolektif sessizliğin kurumsal boyutunu gözler önüne seriyor.
23 Aralık 2024 00:27
Millî Kuvvetler Ye'se Düşmedi
GÜNÜN TARİHİ 20-23 Aralık 1918 Çanakkale'de mağlubiyeti yaşayan ecnebi kuvvetler, Mondros Ateşkes Antlaşmasından (30 Ekim 1918) hemen sonra, neredeyse hiçbir engelle karşılaşmadan Çanakkale Boğazı'dan geçip Marmara'ya açıldılar. 3) Hatay'ı işgal eden Fransızlar, ayrıca Adana, Antep, Osmaniye, Urfa, tâ Maraş'a kadar olan topraklarımıza asker çıkardı. Üstelik, son padişah Sultan Vahdeddin 22 Aralık 1918'de Meclis-i Mebusan'ı feshetmesine rağmen, şanlı direniş devam etti. 3) Adana, Maraş, Antep, Tarsus ve çevresi, yani işgal edilen ve Kilikya diye isimlendirilen bölgenin asıl sahipleri, hukuklarını müdafaa için İstanbul'da Kilikyalılar Cemiyetini kurdular. * Fransız kuvvetleri 11 Aralık 1918'de takviyeli bir piyade alayı ile Dörtyol'u işgal etti. 17 Aralık 1918'de Mersin ve Antep, 19 Aralık'ta Tarsus işgale uğradı. 21 Aralık 1918'e kadar ise, Adana ve Osmaniye sancakları fiilen işgal edildi.
23 Aralık 2024 00:27
Avrupa'nın Ufkunu Trump Bulutları Karartırken
Avrupa Birliği'nin Suriye'nin geleceğine ilişkin tutumu Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp tarafından geçtiğimiz günlerde şu sözlerle şekilde ifade edildi: "Rusların gitmesini istiyoruz." Bu ay başında Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun Dış İlişkiler ve Güvenlikten sorumlu Başkan Yardımcılığı görevine getirilen, yani bir anlamda Avrupa'nın baş diplomatı olarak atanan eski Estonya Başbakanı Kaja Kallas da zaten benzer ifadeler kullanmış ve "eğer Şam'daki yeni yönetim Rus birliklerini Tartus ve Hmeymim'deki üslerinden çıkarırsa, Avrupalılar, mevcut rejimi ülkenin meşru otoritesi olarak tanımaya ve de Şam'a yönelik yaptırımları kaldırmaya hazır," demişti. Çünkü, beş yıllığına seçildiği bu göreve gelmeden hemen önce şöyle demişti: "Bu, kolay bir beş yıl olmayacak. Avrupa kıtasında tam ölçekli bir savaş yaşanıyor. Etrafımızda otokratik koalisyonların oluştuğunu ve dünyanın dört bir yanında tehditkâr jeopolitik değişimlerin yaşandığını görüyorum. Rusya, Çin, Kuzey Kore, İran gibi aktörlerin kurallara dayalı uluslararası düzeni değiştirmeyi hedeflediklerini görüyorum. Çin ve Rusya'nın karşılıklı bağımlılıkları silah olarak kullandıklarını görüyorum. Tehdidin ne olduğunun farkında olmalı ve en yakın müttefiklerimiz ve ortaklarımızla birlikte kimliğimizden bir milim bile kaybetmeden buna uygun şekilde karşılık vermeliyiz." Yani yoksa NATO ve Körfez monarşilerinin fitilini ateşlediği bir savaşla dünyanın en yoksul ülkelerinden biri haline getirilen Suriye umurunda değil Kallas'ın, Suriye'nin petrolünün, doğalgazının işgallerle yağmalanması, halkının Sezar Yaptırımları ile sefalete mahkum edilmiş olması, ülkenin bütün altyapısının Netanyahu'nun emriyle bombalanması filan umursadığı şeyler değil. "Çin ve Rusya birbirleriyle olan ilişkilerini bir silah olarak kullanıyor. Avrupa ve ABD de öyle yapmalı." Brüksel'in son dönemdeki top diplomatları Rusya ile mücadeleyi öylesine bir obsesyon haline getirmiş durumdalar ki, Orta Doğu'ya barışı bile Moskova'ya sopa sallayarak getirebileceklerini sanıyorlar. Bayan Kallas, Orta Doğu'ya barışı Moskova'ya sopa sallayarak getirebileceğini ve ABD kuyrukçuluğunu kaçınılmaz sanmayı sürdüredursun, Avrupa asıl mücadeleyi 20 Ocak'ta yemin ederek göreve başlayacak olan ABD Başkanı Donald Trump yönetimine karşı vermek zorunda kalabilecek gibi gözüküyor. Dikkatli gözlerden kaçmamıştır, Trump geçen hafta, Avrupa Birliği'nin ABD ile arasındaki " muazzam ticaret açığını " Amerika'nın petrol ve doğalgazını büyük ölçekte satın alarak kapatması gerektiğini, aksi takdirde AB'nin gümrük vergileriyle karşı karşıya kalabileceklerini söyledi. Göreve geldiğinde ilk kararnamelerinden biri olarak Meksika ve Kanada'dan ABD'ye gelen tüm ürünlere yüzde 25'lik bir tarife uygulamak için gerekli tüm belgeleri imzalayacağını belirten Trump, dediklerini yapmazlarsa AB'ye de "sonuna kadar tarife uygulanacağını" belirtti. Eurostat verilerine göre, ABD'nin AB ile olan mal ticareti açığı 2023'te 156 milyar avroya (162 milyar dolar) ulaştı. Enerji analitiği firması Kpler'e göre, geçen yıl 15,18 milyon tonluk Rus LNG ithalatı gerçekleştiren Avrupa, bu yıl Aralık ortası itibarıyla bu rakamı 16,5 milyon tona taşımış durumda. Kallas'ın son sözlerinin ardından iyice "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" denilecek bu durumun Trump da gayet iyi farkında ve AB'ye yüklenecek, belli oldu.
23 Aralık 2024 00:26
2024'te Türkiye Ekonomisi: Zorlu Sınavlar Ve Umutlar
2024 yılı, Türkiye ekonomisinin inişli çıkışlarla dolu bir yılı oldu. 2024'ün son çeyreği itibariyle tüketici fiyat enflasyonu %48,58 seviyesine geriledi. Merkez Bankası, brüt rezervlerini 163,5 milyar dolara çıkararak olumlu bir tablo ortaya koydu. Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) yıllık bazda %5,1 oranında artış gösterdi. 2025 yılı, Türkiye ekonomisi için kritik bir yıl olacak. Fonlama oranlarının %3,9 seviyesine gerilemesi ve işsizlik oranının %4,3 seviyesine düşmesi öngörülmekte. Enflasyon ise %21 seviyesine gerileyerek fiyat istikrarının yeniden sağlanması için önemli bir eşik olacak. 2024, Türkiye ekonomisinin daha dengeli bir yapıya geçiş sürecini başlattığı bir yıl oldu. 2025'te uygulanacak yapısal reformlar ve doğru politikalar, sadece ekonomik iyileşmeyi değil, aynı zamanda toplumsal refahın artırılmasını da sağlayabilir. Ancak, siyasi ve ekonomik istikrarın sürmesi durumunda, 2025 sadece bir toparlanma yılı olmakla kalmayacak, aynı zamanda Türkiye'nin ekonomik geleceğine dair umutların gerçeğe dönüştüğü bir yıl haline gelecektir.
23 Aralık 2024 00:24
Hak Ve Hukukun Tecellisi
Tek Parti Dönemi'nin hak hukuk tanımaz idarecilerinin, açık veya gizli planları neticesinde zindanlara atmak suretiyle ölüme terk etmekten sonuç alınamayınca, bu İslâm kahramanının hayatına son vermek için ona öldürücü zehir verdiler. "Rejim aleyhindedir", "Dini siyasete alet ediyor" gibi, bir sürü mesnetsiz iddiayla açtıkları davaların hemen hepsinden de beraatla çıkan Üstad ve talebelerine, hukuk tanımaz idareciler keyfî olarak yine baskı ve tarassutlarda bulundular. Bu arada o zamanın hak hukuk tanımaz idarecilerinin her ne suretle olursa olsun Bediüzzaman ve fedakâr talebeleri aleyhinde zamanın hukukçularına verdikleri talimatlara aldırmadan, vicdanlarının sesine kulak veren; başta mahkeme reisi Ali Rıza Bey ve hâkime Hesna Hanım olmak üzere cesur bütün yargı mensuplarını takdir ve rahmet ile anmak lazım.
23 Aralık 2024 00:24
Demokrasi Mi, Laiklik Mi?
Fikret Bolu'nun "Halk" gazetesinde kaleme aldığı "Laiklik temeldir" başlıklı yazısına denk geldik. Laiklik, genellikle "din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması" olarak tanımlanır. Bizde ise laiklik, ancak "dini siyasete alet etmeyecek bir hükümet anlayışı" olarak ifade edilebilir. Meşrutiyet "halkın ve monarkın birlikte yönetimi"dir. Oysa bizde 1923'te başlamış olan şeklî cumhuriyet, 1946 veya 1950 yılına dek, cevher mahiyetindeki demokrasinin neşrine fırsat tanımak istememiştir. Bizde cumhuriyet, "meclisin (halkın) cumhurbaşkanı seçtiği bir yönetim" olarak doğmuştur. 1877'den ve bilhassa 1908'den itibaren Meclis zaten vardı. Ama M. Kemal'in kendisini rakipsiz olarak "seçtirdiği" ilk seçimden itibaren bu gerçek bir "çoktan seçmeli seçim" olmadı. Yoksa adı cumhuriyet olan bir düzende dahi "tek adamlar" yine doğabilir. Cumhuriyet, bir yönetim şeklidir; fakat demokrasi ne kadar sağlam olursa, cumhuriyet o kadar anlam kazanır. Laiklik ise ancak "demokratik meclis ve hükümet" anlamında ifade edilmelidir. Ancak, Kemalistler için, cumhuriyet, üstelik demokrasisiz cumhuriyet olarak, sadece "laiklik elden gidiyor"ken ve laiklik için bir sığınak haline gelmiş ve sürekli olarak ön plana çıkmıştır.
23 Aralık 2024 00:22
Nusayrilik Kesinlikle Alevilik Değildir!
Suriye'de beklenmedik bir biçimde gerçekleşen devrim iki haftadan fazla bir zamana baliğ oldu. Devrim beklenmedik bir şekilde gelişti ama bundan daha önemlisi, yine beklenmedik bir biçimde ve gayet müspet bir şekilde mesafe katediyor. Öyle ki Kandil bile, "Bizim onlarla bir alakamız yok." diyerek hedef saptırmaya yeltendi. Trump'ın işbaşına geleceği 20 Ocak'a kadar belirsizlik durumu devam etse de yakın gelecek bu yapının hüsranıyla neticelenecek inşallah. Türkiye'de bilinen çevreler bu hususta ciddi manipülasyonlara çoktan başladı. 'Arap Alevileri' dedikleri bu yapıyı Türkiye'deki 'Alevlilerle' eşitlemeye ve hatta özdeşleştirmeye çalışan bir grup var ve amaçları Suriye ile birlikte Türkiye'de de bir kargaşa çıkarabilmek. Öyle ki yürüyüşü ilan ettikleri afişlerde bile Esed'in 2014 yılında Yermuk Mülteci Kampı'nda yaptığı katliamın fotoğrafını kullanmışlar. Hz. Ali'nin Tanrı olduğuna iman eden bu sapkın anlayış, her ne kadar Kur'an'ı ve Hz. Muhammed'i kabul ediyor olsa bile netice itibarıyla bir şahsı (Hz. Nusayrilerin ana kitabı Hasîbî tarafından kaleme alındığı bilinen ve 16 sureden meydana gelen Kitâbü'l-Mecmû'dur. Eserin "Şehadet" adını taşıyan 11'inci suresinde yer alan; "Ben şehadet ederim ki Ali b. Ebû Tâlib'den başka ilâh, Muhammed Mahmûd'dan başka hicâb, Selmân-ı Fârisî'den başka bab yoktur" biçimindeki şehadet Nusayriliğin temel inancını özetlemektedir. Esasen Nusayrilik için 'Arap Aleviliği' denilmesini 1920 yılında Fransızlar talep etmiş ve böylelikle literatüre bu isimle girmiştir.
23 Aralık 2024 00:21
Laiklerin Gücü Nereden Geliyor?
Böyle aşağılık bir duruma kendilerini düşürme sebeplerinden biri şu olabilir: "Biz sizin tanımlayacağınız 'şeylerin dibindeyiz'; sizin bizi herhangi bir şeyle nitelendirmenize gerek yok, bu hakkı sizin elinizden alıyoruz." İşe yaramadı değil. Söylediği yalanlarla çevresindeki insanları "konsolide eden"; onların dağılmasını, beyinlerinin işlevsel hâle gelmesini önleyen "yandaş" bir gazeteci mealen şu ifadeleri kullanmış: "Biz laikleri sevmeyenler, mağlup ettiklerimizin ülkede kalan torunlarıdır." Bu cümleyi Binali Bey (Yıldırım) okusaydı… Şayet bunları kastediyorsa hanımefendi; bunlara benzemeye çalışanların, bunlar gibi yaşam sürenlerin hepsi laik ve marjinal seküler kesim. Mesela "Çocuğunuzun adı Yorgo olurdu." diyenlerin çocuklarına koydukları isimleri araştırabilirsiniz. Bunlardan bir tanesi de çıkıp demiyor ki; "Ya bak bilmem kim hanım… O mağlup ettiğimizi düşündüğünüz kimselerle aynı hayatı yaşamıyor muyuz biz? Niye böyle saçma sapan cümleler kurup da bizleri rezil ediyorsun?" Ama kabul etmek lazım; oksijene ihtiyaç duymadan, bunca yıl bir arada yaşayıp gidiyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenlere hakaretler yağdırıp kendilerine hakaret edenlere de "İnsanları kutuplaştırıyorsunuz." diyorlar.
23 Aralık 2024 00:19
"Sevgi" Mutluluk Verir
"Ey Allah'ın Resûlü! Ben şu kişiyi gerçekten seviyorum" dedi. Adam, "Hayır, deyince, "Sevgini ona bildir", dedi. Hemen ona yetişti ve "Seni Allah için seviyorum, dedi. O da, "Beni kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin"2 karşılığını verdi. Başkasına yönelttiğimiz sevgi, bize lezzet olarak döndüğüne işaret eder Bediüzzaman: "Mü'minler mabeyninde muhabbet, ehl-i iman için güzel bir hasenedir. O hasene içinde, âhiretin maddî sevabını andıracak manevî bir lezzet, bir zevk, bir inşirah-ı kalb dercedilmiştir. Herkes kalbine müracaat etse bu zevki hisseder."3 Bu hakikatlere binaen de, "Mü'min, kardeşini sever ve sevmeli."4 der ve devam eder: "Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir… Nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz."5 Evet, kardeşlerimizi Allah için sevdiğimizi ve şerefleriyle şâkirane iftihar ettiğimizi söylemeli, yazmalıyız! 1-Hud Suresi: 90.; Burûc Suresi: 14.; 2-Ebû Dâvûd, "Edeb", 113.; 3-Uhuvvet Risalesi, s. 97.; 4-Mektubat, Enst./inter., s. 254.; 5-Lem'alar, s. 166.
23 Aralık 2024 00:18
Türkiye'nin Müthiş Başarısı
Suriye'de Baas rejiminin devrilmesinden sonra kurulan geçici hükûmetin dışişleri bakanı olarak atanan Esad Hasan eş-Şeybani'nin, siyaset ve uluslararası ilişkiler alanında yüksek lisansını tamamladığı İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde, aynı alanda doktora eğitimine devam ediyor olması dikkatleri yeniden Türkiye mezunlarına çekti. Birçok kimse farkında değil ama Türkiye Suriye'de ABD, Avrupa, Rusya ve İran'ı üst üste koyup yendi. Bölücü terör örgütünün en büyük hamisi Almanya'nın Dışişleri Bakanı Ankara'ya gelip "PKK'nın artık silah bırakması gerekiyor. Türkiye Suriye'den tehdit edilmemeli." diyorsa bu, sahada kazanılan müthiş zaferin sonucudur. Türkiye düşmanı zalim Baas rejimine son veren devrimcilerin İdlib'de Ankara'yla koordineli bir şekilde tamamladıkları "yönetim stajı" ve edindikleri tecrübe Özgür Suriye'nin inşasında çok yararlı olacak. Önceki gün France 24 kanalına konuşan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın açıkladığı gibi, DEAŞ ve El-Kaide ile bağlantılı örgütler hakkında istihbarat toplama konusunda Türkiye'yle iş birliği yaptı.
23 Aralık 2024 00:12