Haberi Yapay Zeka ile Özetinden Okuyun. Neden Habokado?
Türk-kürt Kuva-yı Milliyesi Ankara'da Toplandı (1)
Erzurum ve Sivas Kongresinin adından Anadolu'daki Millî Mücadelenin temsilcisi olarak Heyet-i Temsiliye, 18 Aralık 1919'da Ankara'ya Sivas'tan yola çıktı. Dokuz günlük yolculuktan sonra, nihayet 27 Aralık günü Ankara'ya vasıl oldu. "Lozan'a ayrı ayrı heyetler halinde gelin" diyen ecnebîlerin bütün plânlarını akim bırakacak şekilde ve tam bir müştereklik ruhu içinde hareket ettiler. Millî Mücadelenin en önemli kilometre taşlarından biri Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) ile hemen ardından 4-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen Sivas Kongresidir. Bu her iki kongreyi de Karabekir Paşa destekli olarak "Vilâyât-ı Şarkiye Müdâfaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti" organize etti. Nitekim, her iki kongrenin de meyvesi olan ilk "Heyet–i Temsiliye", aynı zamanda ileride Ankara'da teşkil edilecek olan Büyük Millet Meclisi'nin çekirdek kadrosu mahiyetini taşıyordu. Dolayısıyla, TBMM'nin öncüsü olan "Heyet–i Temsiliye", Erzurum ve Sivas Kongreleri esnasında belirlendi. İlk Heyet–i Temsiliye'de, Doğu Anadolu'yu temsilen 9 üye, Batı Anadolu'yu temsilen de 6 üye bulunuyordu. Bu mühim vazifeler, Millet Meclisi'nin açılış günü olan 20 Nisan 1923'e kadar Heyet-i Temsiliye tarafından yürütülmeye çalışıldı.
25 Aralık 2024 00:20
İşte Çare
Ülkelerini terk ederek başka ülkelere gidenlerin ortaya çıkardığı problemler sadece ülkemizin değil, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyanın derdi. Bunun yolu da "hak, hukuk ve adalet"i bütün ülkeler ve bütün insanlar için istemekten geçer. İlgili haberin bir kısmı şöyle: "Kallas, Avrupa'nın güvenliği, savunması ve göç konularını görüşmek üzere Finlandiya'da düzenlenen gayriresmi toplantı sonrası Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile ortak basın toplantısında konuştu. Siber saldırılar, sabotaj ve "göçün silahlandırılması" gibi artan risklere dikkati çeken Kallas, suç örgütleri dahil "kötü niyetli aktörlerin" göç krizini şiddetlendirdiğini savundu. Kallas, "İnsanlara AB'nin nesini sevdikleri sorulduğunda ilk söyledikleri şeyin insanların Avrupa'da serbest dolaşımı olduğudur ancak aynı anda hem içeride hem de dışarıda sınırsız olamayız. Bu da dış sınırlarımızı korumamız gerektiği anlamına geliyor." dedi. AB'nin büyük ölçekli göç akınlarını önlemek için Suriye gibi menşe ülkelerde istikrar ve barışın teşvik edilmesindeki rolüne değinerek, "Suriye buna iyi bir örnektir çünkü bölgede istikrar ve barışın olması, böylece büyük bir göçmen akınının yaşanmaması herkesin çıkarınadır." diye konuştu. Kallas, AB'nin bölgesel ortaklarıyla işbirliği içerisinde kaçakçılık şebekeleriyle mücadeleye odaklanması ve insanların daha iyi fırsat arayışıyla yurtlarını terk etmek zorunda kalmamaları için ülkelere destek sağlaması gerektiğini belirterek, "Eğer ülkede refah ve iş imkânları varsa insanlar evlerini terk etmek istemez. Zalim idareciler değil, demokrat idareciler desteklensin ki 'menşe ülke'lerden Avrupa'ya devam eden göçler sona ersin.
25 Aralık 2024 00:18
Suriye'de Neler Oluyor?
Suriye'de "düşmanımız Esad, İran ve Huzbullah'tır; ABD ve İsrail'le dostuz" diyenler yönetime getirilirken, daha bir ay önce "İsrail tehdidi"nden dem vuran iktidardakilerin, İsrail'in Şam'a 15-20 km yaklaşmasını, âdeta Türkiye ile komşu hale gelmesini görmezden gelmeleri çarpıklığı yaşanıyor. Gerçek şu ki 7 Ekim'den bu yana işgalindeki Batı Şeria'da BM kararlarına aykırı olarak 14 yeni "kaçak yerleşim birimi" kuran İsrail'in daha Halep'i işgalinde, Hama-Humus-Şam yolunu bombalamakla HTŞ'nin önünü açmasıyla, Cumhurbaşkanı'nın "Hedef Şam!" açıklamasıyla Türkiye'nin "büyük İsrail plânı"na alan açan BOP, Suriye'de de adım adım uygulanıyor. Görünen o ki ABD'nin Fırat'ın doğusunda, Türkiye'nin dibinde enerji, doğalgaz, petrol rezervlerinin, su kaynaklarının, verimli arazilerin yüzde 80'inin yer aldığı Suriye topraklarının yüzde 40'ında emperyal ecnebilerin "maşası" "Suriye PKK'sı" PYD/YPG'ye "devlet" kurdurulurken, Ankara'dakilerin "Suriye'de PKK'ye yer yok" çıkışları kamuoyunu oyalamanın ötesine geçmiyor. Kısacası, AKP kurucularından Meclis eski Başkanı'nın ikrarıyla "İsrail beklenmedik bir şekilde Şam'a kadar geldi ve eskiden beri işgali altında tuttuğu Golan Tepeleri'ni su kaynaklarını tekrar elde etti. Gemilerini yaktı, uçaklarını bombaladı, gık çıkmadı. İran'ı mahvetti, Gazze'yi perişan etti, Suriye'yi işgalle perişan ediyor. İsrail kendi amaçları doğrultusunda neredeyse Türkiye sınırına kadar gelecek bir hat çiziyor. Suriye'de en kârlı çıkan İsrail oluyor." (Ekol Tv, 17.12.24) Hâsılı, her ne kadar Trump, "Biz Ortadoğu'ya karışmıyoruz" dese de akabinde "Türkiye bu işi hallediyor" diye konuşup Suriye'yi Türkiye'ye havale etmesi gerçeği ele veriyor.
25 Aralık 2024 00:17
Mükemmel Eczane
O halde adım atalım Nur eczanesine. Önce bizi ışığıyla karşılar, okşar ve huzur verir. Ve daha yönelir yönelmez raflardaki ilaç kavanozları "bizler insanın iç dünyasına rehberlik eden bir psikolojik destek sunan macunlarız" diye fısıldadıklarını duyuyoruz. Her bir risale birer ecza dolabı olduğu gibi, o risalelerdeki "nokta, nükte, işaret, reşha, pencere, basamak, hakikat, mevkıf ve mesele"ler diye verilen isimler o çok muhtaç olduğumuz ilaç kavanozlarıdır. Risale-i Nur insanın yalnızca bir yönünü değil, bütün varlık boyutlarını ele alan bir şifa kaynağıdır. Allah'a tevekkül, sabır, şükür ve şefkat gibi kavramların hayatımızdaki yerini hatırlatarak kalbe huzur verir. Ölüm korkusu, hayatın anlamı ve ahiret gibi meselelerde insana tatmin edici cevaplar verdiğinden ruha dahi şifa olur. Strese ve bunalıma karşı, her şeyin Allah'ın kontrolünde olduğunu hatırlatarak tevekkül hissini verir. Risale-i Nur teorik bilgilerden ibaret olmayıp günlük yaşantımıza da yön verir. Yalnızca bireysel değil toplumsal manevî hastalıkların da ilacıdır. Dertli asrın dertli insanları haydi şifa eczanesi; Risale-i Nur Külliyatı'na! 1- Fihrist Risalesi, s. 241. 2- Ayetü'l-Kübra, s. 270.
25 Aralık 2024 00:14
Tenkitlerimiz Neden Kaynaklanıyor?
İlim ve fikir ehli, mal satın alan bir müşteri gibi yalnız kusurları görememelidir. "Kur'ân-ı Kerîm'in genelinde adâlet, itidal, hoşgörü, doğruluk ve dürüstlük, azim ve sebat, ülfet, kardeşlik, dostluk, sevgi ve dayanışma, barışçılık, cömertlik, tövbe, tevekkül, kanaatkârlık, itaat ve teslimiyet, hikmet, hayırda yarışma, güler yüzlülük, ölçü ve tartıda dürüst davranma, selâmlaşma, ağırbaşlılık, cesaret ve kahramanlık gibi birçok faziletli tutum ve davranış üzerinde durulmuştur."2 Faziletfüruşluk ise; fazilet satan, kendini faziletli göstermeye çalışmak, faziletli olduğunu ihsas ile faziletini öne çıkarıp nazara vermek, kendini beğendirmektir. Faziletli her nimeti Mün'im-i Hakiki'den, gerçek sahibi Allah'tan bilmemektir. Bu hâl ise fazileti yok eder. Tenkid edilen kişinin veya fikrin "Noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder."3 Faziletfüruş; menfî, yıkıcı, tahripkâr tenkidler yapar. 1-Muhakemât, Enst./intr., s. 105; 2-islamansiklopedisi.org.tr/fazilet.; 3-Lem'alar, s. 165.
25 Aralık 2024 00:11
Fenerbahçe Taraftarının Psikolojisi
Fenerbahçe tarihinin rüya takımını kuracağız bu takım şampiyon olacak. (Çalışma dahi yapılmadı) Öyle tarihi bir kadro kurulacak, takım kendi kendine şampiyon olacak. Sözler, 7. Yılına giren yeni ekibi ile göreve gelen Ali Koç sözleri. Sonuç ilk yarı biterken 8 puanlık fark yanı sıra, ilk 6 da sıralanan süper lig takımlarına karşı kaybedilen puanlar. Hocanın ülkeye ve sarı lacivertli takıma alışması 2.5 ayı buldu, gelinen noktada tazminatı hesaplıyor, ellerinde hesap makinesi ile başkana yakın troll yorumcular. Şampiyon olmadan görevi bırakmam söylemi, diğer yandan ben bu görevdeyken Fenerbahçe'yi şampiyon yapmayacaklar. Zora kalınca hadi açıklama yapalım, olmadı Talisca alalım, oda olmadı sezonda kim Fenerbahçe' ye gol attı onu transfer edelim. Troll basın medyasında Ahmet Ercanlar (X) de Fenerbahçe hakemler ile ilgili açıklama yapması lazım diyor, kulüp ertesi gün açıklama yayınlıyor.
25 Aralık 2024 00:10
Mekânın Sahibi
Mekânın sahibi Allah'tır, bizler emanetçiyiz; kudsî bir davanın erleriyiz. Madde ve mana, varlık ve yokluk, dava ve bürhan arasında eşikte kalan insan için Risale-i Nur'un bize öğrettiği en temel öğretilerden biridir: "Mülk O'nundur." Her şey O'na aittir ve Ondandır; dava da delil de, mekân da makam da. A'lâ-yı illiyyîn ve esfel-i safilîn arasındaki makamlar, mertebeler, dereceler ve derekeler arasında gelgitler yaşayan insan, dizginlerini kaptırdığı nefsinin tasallutuyla zaman zaman kendini her şeyin sahibi zannetse de, kendini malik görse de bizatihi insanın kendisi hem Mâlik, hem Kâdir olanın mülküdür ve onun mekânındadır. Mahkeme duvarlarını süsleyen "Adalet mülkün temelidir" ifadesi, her şeyin, herkesin gerçek sahibi olan Kâdir-i Rahim'in her yerde ve her şeyde tecelli eden adaletine işaret eder. "Ben gerçekten kendine zulmedenlerden oldum." Nefsimi ben'in dizginlerine kaptırdığım için… Dava da Allah'ındır, bürhan da. "Bâkî hakikatler fânî şahsiyetler üzerine bina edilmez. Edilse hakikate zulümdür." Şahıslar fânî, dava bâkîdir. "Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere sıdk ile girmemi sağla; çıkacağım yerden de sıdk ile çıkmamı sağla."
25 Aralık 2024 00:09
İki Bakan
Bilhassa Mehmet Şimşek ve Hakan Fidan. Sonra, faizi yüzde 50'ye çıkaran Mehmet Şimşek ekonominin başına getirildi. " Avrupa Birliğine ihtiyacımızın kalmadığı " söylendi. Araplara " topunuz bir Türkiye etmezsiniz " diye hitap edildi. Araplar bunu " Neo Osmanlı " politikası gibi algıladılar, aramız açıldı S-400'leri paketinde tutmak üzere satın aldık. Trump " Türkiye Suriye'yi ele geçirdi " diye konuştuğunda, " hayır, Türkiye ele geçirmedi, Suriye halkı kendi yönetimini ele geçirdi " diye anında tepki gösteren Hakan Fidan... Mehmet Şimşek 2018 Temmuzuna kadar önce Maliye, ardından Başbakan Yardımcısı olarak kabinede görev almıştı. Erdoğan'ın " AB'a ihtiyacımızın kalmadığını " söylediği dönemlerde Şimşek, " Avrupa'ya bağlılığı sürdürmeden başka seçeneğimiz yok " diye açıklama yapıyordu. (1 Kasım 2016) Yaklaşan enflasyon konusunda uyarıda bulunurken, " dünyada Türkiye algısı bozul " diyor, reform fikrini savunuyordu. (16 Aralık 2017) Hatta " fırtına yaklaşıyor " uyarısında bulunuyordu. (23 Mart 2018) Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Şimşek'i istifaya çağırdığı, onun da istifa ettiği ama bunu Başbakan Binali Yıldırım'ın durdurduğu şeklinde haberleri çıkıyordu. Gerek de kalmamıştı, 9 Temmuz 2018'de CB sistemi uygulamaya geçince, Şimşek dışarıda bırakılacak, yeni kurulan Hazine ve Maliye Bakanlığı'na Berat Albayrak getirilecekti.
25 Aralık 2024 00:01
Chp, Suriye Konusunda Neden Konuşmuyor?
Siyasetle ilgili en eski ve en yaygın yaklaşımlardan birisi, Bismarck' ın söylediği rivayet edilen şu sözdür: "Siyaset bir bilim değil, bir sanattır." Demirel de benzer bir yaklaşımla siyaseti "imkanlar sanatı" olarak tanımlar. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin ezberlerini bozması açısından "helalleşme" mottosuyla çok önemli değişim adımları başlatmıştı. Aslında Özgür Özel 'in 31 Mart gecesi yaptığı açıklamalar da önemliydi, ancak değişim çizgisi zenginleştirilemediği için şu anda geleneksel CHP algısı ön plana çıkmış gibi duruyor. Nihai bir gösterge olmayabilir belki ama toplumda, CHP'nin 31 Mart başarısını yeterince içselleştirerek siyasal bir hamleye dönüştüremediği algısı var. Şu anda hiçbirimiz CHP'nin, Suriye'de olup bitenlerle ilgili ne düşündüğünü bilmiyoruz. Genellikle CHP'nin hinterlandında yer alan kesimlerin ortak kanaati, "Esad'ı ABD ve İsrail'in desteği ile devirdiler, bizi Taliban'a komşu ettiler" şeklinde. Maalesef şu ana kadar CHP adına konuşanlar da Suriye'deki değişimi adeta görmezden gelerek ya muhalifler üzerinden ezberlenmiş "cihatçı" hikayeleri okuyorlar ya da Suriye ile hiç alakası olmayan "Mavi Vatan" masalı anlatmayı tercih ediyorlar. Bir adım daha ilerisini ifade etmek gerekirse, iktidara talip olan bir CHP, yıllarca zulme maruz kalan Suriyelilerin bu başarısını görmeden Türkiye toplumuyla geniş manada duygudaşlık kurması da hiç kolay olmayacaktır. Yarından tezi yok, CHP hemen Suriye'deki değişimi görmeli ve ses vermelidir..
25 Aralık 2024 00:01
Colani'ye Kravat Bize Şalvar Mı?
Sultan Abdülhamid pantolon giyerdi. Büyük Doğu dergisini çıkaran Necip Fâzıl, kravat takardı. Milli şairimiz Mehmet Akif'in tercihi de pantolonla kravattı. Fakat kimi benimserse benimsesin, rol modelleri de şalvar giymezdi. Gelin görün ki Bilal Bey, katıldığı bir YouTube yayınında şalvar giyememekten şöyle şikâyet etti: "Dış görünüşüm, benim kültürüm değil. Batı'dan aldığımız kravat ve ceket. Şalvar giymek daha rahat ama şalvar giydiğin zaman yobazsın, gericisin. Bunu giydiğin zaman medenisin. Bu ikilemden çıkamıyoruz, 200 yıldır böyle..." Kültür ve kimliğimizi giyim, kuşamda Batı'dan ayrışmakla tanımlıyor. Kendimiz gibi kalarak modern dünyaya ayak uydurmak için, Osmanlı İstanbul'unda dahi demode olmuş şalvar giymek şart değil herhalde. Müslüman Doğu'yla Hristiyan Batı arasında sıkışıp kimlik bunalımına düşmemek için... Diyordu ki: "İstanbul'da iki devir oldu: Biri istanbulin, diğeri redingot devri…Osmanlılar hiçbir zaman bu istanbulin devrindeki kadar zarif, temiz ve kibar olmadılar. Tanzimat-ı Hayriye'nin en büyük eseri, istanbulinli İstanbul efendisidir." Ve "sonra redingot devri geldi ve redingotun içinden yarı uşak, yarı kapıkulu, riyakâr, âdi bir nesil türedi. Bu neslin en yüksek, en kibar simalarında bile bir saray hademesi hâli vardı... Ne yaşayışın, ne düşünüşün, ne giyinişin üslubu kaldı; her şey gelenek dışına çıktı..." Falih Rıfkı Atay'sa aksi görüşteydi. "Sarıklı, şalvarlı ne isek fesli, redingotlu veya silindirli, fraklı yine oyuz" diyordu. Üstelik 2. Mahmud'un sarık yerine fes yeniliği kadar büyük bir farkları yoktu. Sanırsınız şalvar Müslümanlığın, pantolonsa Hristiyanlığın sembolü.
25 Aralık 2024 00:01