×Uygulama Logosu

Habokado - Akıllı Haber Özeti

Özetleri Okuyun ve Dinleyin

Haberi Yapay Zeka ile Özetinden Okuyun. Neden Habokado?

Ali Saydam

Neden Atatürk?

24 Aralık 2024 04:00

Şöyle diyor: "Ali Bey, Allah aşkına her konuşmanıza, her yazınıza gereksiz yere Atatürk'ü neden katıyorsunuz. Yani insan her konuşmasında Allah diyebilir, ama her şeye Atatürk'ü katmak nedir ya. CHP'liler hırsızlık yapmak ve bizi korkutmak için, AK Partililer korkudan Atatürk deyip duruyorlar da sizlere ne oluyor. Vallahi gına geldi." Bu konuyu tartışmanın bizce de zamanı gelmişti. Dileyen Mustafa Bey'e verdiğimiz cevabı üstüne alınabilir: "Selam, Araştırma Sadece Areda'nınkiler değil, tüm araştırmalar bu fırsatın altını çizmektedir..." Cevabımız burada bitiyor. Mademki Atatürkçülük bu toplumun en değer verdiği kimlikler arasında başı çekmektedir… Mademki Atatürk'ün imzasını taşıyan Cumhuriyet'in temel ilkelerini ülkemizde sonuna kadar savunan bir Cumhurbaşkanımız ve AK Parti lideri vardır… O zaman 'karnından konuşmanın' hiçbir anlamı yoktur. Cumhuriyet'in temel ilkelerini Anti Emperyalizme, Millî Bağımsızlığa, Millî İradeye, Bölünmez Bütünlüğe sonuna kadar sahip çıkmalı!.. Millî kültürün yapı taşlarını baş tacı etmeli!.. Ve bu yaklaşımı tüm toplumsal üretimlerde defaatle dile getirmelidir!.. Sert konular… Dış kaynak yönetim firması Tempo BPO, 2025'te 2 bin 500 kişiye istihdam sağlayacağını duyurmuş… Öte yandan Bilkent Holding bünyesinde kurularak entegre tesis yönetimi kapsamında hizmet ihtiyaçlarına çözüm üreten Tepe Kurumsal Çözümler, 2024 yılında yüzde 75 büyüme ile yaklaşık 20 milyar TL ciroya ulaşmış. 2024 yılında 4 bin kişiye daha istihdam sağlayan şirket, çalışan sayısını 32.500'e çıkarmış. Firma 2025'te ise 33 milyar TL ciroya ulaşmayı hedefliyormuş. Bu haberler, firmaların 'Kurumsal Performans'larına dair yürüttükleri iletişimin birer parçası… Zaman zaman tekrarlarız: İletişim çalışmalarını belli bir stratejiye uygun ve 5 ayrı düzlemde yönetmek gerekir… Bu beş düzlem bir piramit biçiminde tasavvur edilebilir ve piramidin sivri ucundan aşağıya doğru şu sırada ilerler: Kurumsal Performans, Ürün/Hizmet Performansı, Konu Yönetimi, Gündem Yönetimi, Liderlik İletişimi… Anlaşılacağı üzere en tepede Kurumsal Performans yer alır. Bu alanda başarısız bir kuruluş, istediği kadar yoğun iletişim yapsın, arzulanan iş sonuçlarına ulaşamaz. Öte yandan bu türden aksiyonların, tüm iletişim çalışmalarında en az 'mürekkep payı'na sahip olması gerektiğini salık vermeye çalışırız. Öncelikle, hedef kitlenin "Bundan bana ne" sorusunu cevaplamakta yetersiz kalacağından… Başka bir deyişle verilen emek boşa gidebileceğinden… Bir de 'kas gösterme' anlamına geleceğinden… İletişim çalışmalarının arzu edilen sonuçlara ulaşması için en önemli unsurlardan biri "Düşüncelerden çok duygulara hitap etmek"tir ve kas göstermenin, yani 'hard issue'ların (sert konular) bununla pek bir ilgisi yoktur. O nedenle kararını kaçırmamak gerekir. Bas bas paraları kozmetiğe!.. Alyalina Yönetim Kurulu Başkanı açıklamalarda bulunmuş: Kozmetik sektörünün küresel büyüklüğü 750 milyar dolara ulaşmış. Türkiye'de kozmetik sektörünün büyüklüğü 15 milyar dolara yakınmış ve yılbaşıyla birlikte kozmetik alışverişleri 2 kat artmış. Ne günlere kaldık!.. Bilinen sözdür; "Her tez, antitezini üretir…" Kozmetik sektörünün varlığının bu denli geniş yer kapsaması da gösterilen rağbet de her geçen gün büyümesi de bu söz üzerinden 'okunabilir'… Kadınların, zevki, beğenisi, tercihi hakkında konuşmak bize düşmez elbette… Yine de akla geliyor tabii; kadın rol modeller 'üretilerek'(!), kadınların belli bir kalıba sokulmaya çalışıldığının verdiği zararların bu kadar yüksek sesle ifade edildiği bir dönemde, kozmetik alışverişine duyulan bu heyecan da neyin nesi… Gerçek bir ihtiyaç olduğu, en azından devasa satış rakamlarını açıklayacak bir gereklilik olmadığı kesin bu türden alışverişler, "Sürdürülebilirlik!" diye yerin göğün inletildiği şu zamanlarla nasıl bağdaştırılıyor olabilir… Tabii bir de neredeyse tüm dünya ekonomileri enflasyonla mücadele ederken bu, savurganlığa girmez mi!.. Bu köşeyi okuyanlar gayet iyi bilirler… "Devletin temeli millî kültürdür" söylemini çok önemser, tekrarlar dururuz… Unutmamak gerekir ki; millî kültürün temeli de dildir… Oysa, Türkçenin her gün yeni bir darbeyle katledilmeye çalışıldığı günlerden geçiyoruz… Dilimizin nasıl fakirleştirildiğine dair tartışmalar bazı Whatsapp gruplarında sürüp gidiyor… Son örneği de "Aynen" ile ilgiliydi… Levent Erden kardeşimizin 2024'ün kelimesi seçtiği 'Aynen'… İngilizce ile karşılaştırmalı örnekler şöyle: I agree (katılıyorum) = Aynen; Exactly (kesinlikle) = Aynen; Right (doğru) = Aynen; That's exactly how I feel (tam da böyle hissediyorum = Aynen; Absolutely (mutlaka) = Aynen; That's so true (son derece doğru) = Aynen; Tell me about it (hiç sorma) = Aynen; I was going to say that (aynısını söyleyecektim) = Aynen… Bir de tabii İngilizce 'future continuous' zamandan uyarlama bir 'Türkçe uru' hız kesmeden büyüyor… "Geliyor olacağım…

Abdullah Muradoğlu

Suriye'de Yeni Dönem İçin Tarihten Notlar…

24 Aralık 2024 04:00

Irak'taki ve Suriye'deki " Baas " rejimleri kapsayıcı olmadıklarından ötürü askerî dikta rejimlerine dönüştüler. Saddam Hüseyin de, Hafız Esad da "Baas" ideolojisinin birbirinin gözünü oymak için pusuda bekledikleri ikiz çocuklarıydı. 1960'larda Şam ve Bağdat'ta iktidarı ele geçiren "Baasçılar", ulusal kültürlerinin köklerini aradaki 1300 yıldan fazla bir zamana tekabül eden uzun tarihin üzerinden atlayarak antik dönemlere yaslamaya çalıştılar. 61 yıllık korkunç " Baas tecrübesi " göz önüne alındığında bu yeniden yapılanmanın her şeyden önce kapsayıcı ve adil olması gerekiyor. " Anadolu Selçuklu devleti "nin çöküş dönemine ve " Osmanlı Devleti "nin kuruluş dönemine tanıklık eden bilge şairlerimizden Aşık Paşa, "Garibname" isimli manzum eserinde dilleri ayrı, ancak maksatları aynı olduğu halde anlaşmazlığa düşerek kavga eden dört yol arkadaşının hikayesini anlatır. Uzun süredir acılar içinde kıvranan geniş havzamızın bir "niza diyarı" değil " sulh diyarı " olmasına ihtiyaç var. Suriye "sulh diyarı"nın inşası için iyi bir başlangıç olabilir. Ne ki havzamızın bir "niza diyarı" olarak kalmasını, dillerin ve gönüllerin ayruk olmasını kendilerine iş belleyen " kötücül güçler " var dünyada. Nizam yıkıcı kötücül güçler, " Nizam kuramamak " gibi bir maluliyet içerisindeler. Romalı tarihçi Tacitus'un " Agricola " kitabında Romalı istilacıları kastederek Calgasus'a söylettiği gibi, soyguna, katliama, yağmaya, yalan söyleyerek 'imparatorluk' adını veriyorlar ve memleketleri çöle çevirip buna 'barış' diyorlar.

Ali Karahasanoğlu

Gericiler Deyip Bize Saldıranlar, Pkk'lı Teröristlere Sahip Çıkıyorlar!

24 Aralık 2024 03:26

Bekliyorsunuz ki, savcı Selim Kiraz'ı şehid eden DHKP/C terör örgütü savunucularına, "Asla başaramayacaksınız" desin.. O kafayı çıkarıyor, 94 yıl önce bir esrarkeş ve yanındaki birkaç kişinin işlemiş olduğu ve bugün hiç kimsenin savunmadığı bir cinayet üzerinden, bugünkü Müslümanları suçluyor.. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen'in cümlesi net. Cümlesi çok açık: "Cumhuriyet karşıtı gericiler tarafından katledilen şehidimiz Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı, Bekçi Hasan'ı ve Bekçi Şevki'yi saygıyla anıyorum." Kubilay'ı an.. Burda da sakın, "Canım dindar insanlara bir şey söylemiyor, gericilere söylüyor" demeyin.. Sorarım size, "Somut olarak niye açıklamıyor. Kim o gericiler?" Kendisi biraz daha açıyor zaten: "Bugün hâlâ onu katledenlere sevgi duyanlar, onları örnek alanlar var. Bugün Kubilay'ın katillerini ananlar, yarın yine parti logolarını saklayarak seçim çalışması yapacaklar!" CHP'nin rakip olma noktasında kendisi ile yarışmaya çalıştığı tek parti AK Parti olduğuna göre.. Gökçe hanım biraz daha ipucu veriyor: "Mustafa Kemal'in askerleriyiz' cümlesini suç sayanlar, gencecik teğmenleri hedef gösterenler hiç inanmadıkları halde Atatürk'ten bahsedecekler. Dün'iki ayyaş' diye bahsettikleri Atatürk ve İnönü'ye küfür edenler, muhalefeti hedef alırken IŞİD'lileri tahliye etmenin memnuniyetiyle yaşayacaklar." Gökçe hanım, resmen ve alenen, AK parti iktidarını kastederek, "Cumhuriyet karşıtı, gerici" suçlamalarını yaptığını, artık siz de gördünüz. Siz bana, bir tane, Kubilay'ı öldüren kişinin kahraman olarak tanıtıldığı bir yazı, bir konuşma, bir sosyal medya paylaşımı gösteremezsiniz.. Bir tane, Kubilay'ı öldürenler için, "Hak arayan kişilerdi, mecbur bırakıldıkları eylem şeklini yaptılar" diyen kişi gösteremezsiniz.. Banka soyguncusu Deniz Gezmiş'i, askere kurşun sıkan Hüseyin İnan'ı, İbrahim Kaypakkaya'yı kahraman gibi gösteren CHP'lilerin isimlerini buraya listelesem, ağzınız açık kalır.. "Türkiye, İran ile savaşacak olsa, İran'dan yana olurum" diyen Eren Erdem'e, bizzat bu Gökçe hanımın özgürlük istediğini de unutmadık.. "Türkiye'de kan dökmüş, insanlarımızı katletmiş terör örgütü IŞİD üyesi sanıkları tahliye edenlerin" diye cümle kurup, PKK'lı iki teröristi savunan İstanbul Barosu'na avukatlık yapmaya kalkan Gökçe hanıma seslenelim. Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin geçtiğimiz günlerde tahliyesine karar verdiği kişiler hakkında, tek bir kişiyi öldürme iddiası yok.. Şimdi tahliye olanlar, saldıranlara yolda selam verdikleri, kim olduklarını bilmeden onlarla görüştükleri için 8 yıldır cezaevindeler.. Ama senin avukatlığına soyunduğun İstanbul Barosu, bu ülkenin 50 bin insanının kanına giren PKK terör örgütünün üyelerine "kahraman" diyen sahtekarları, gazeteci diye bize gösterip, etkisiz hale getirilmelerini savaş suçu olarak gösteriyor.. Sahtekarlık denir.. Siz eğer TSK için "IŞİD yapısı" iftirasını atan Özlem Gürses'in sözlerini, ifade hürriyeti olarak yorumluyorsanız.. Kubilay için "kahraman" diyen yok ama.

Ahmet Maranki

Suriye! Câmi-i Emevî Ve Hutbe-i Şâmiye (3)

24 Aralık 2024 03:25

Câmi-i Emevî ve Hutbe-i Şâmiye (3) Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Câmi-i Emevî'de irad ettiği konuşması sonrasında yazmış olduğu Hutbe-i Şâmiye eserindeki; iki dehşetli hal ve 6 hastalığın devaları ve reçeteleri! İki Dehşetli Hal ve Çözüm yolları! Bediüzzaman, 20. asırda 113 yıl önce tespit ettiği İslam ümmetinin başına açılmış iki dehşetli hal o yıllardan sanki bugünün fotoğrafı çekilmiş halidir! Bediüzzaman Hazretleri'nin ikinci dehşetli hale getirdiği çözüm yolu ise şudur: Günahlarda tiryaki olmuş günümüz insanlarını, içinde oldukları halden kurtarmak, iman ve İslâmiyet"te daha dünyada iken cennet lezzetleri olduğunu, günahlarda ise cehennem elemleri olduğunu ispat etmekle mümkündür. Aksi halde bu insanlara Allah"ın, cennet ve cehennemin varlığını da ispat etsek, onları alıştıkları haram lezzetlerden kurtarmamız zordur. Bu altı dehşetli hastalığın ilâcını da, bir tıp fakültesi hükmünde, hayat-ı içtimaiyemize, eczahane-i Kur'âniye'den ders aldığım "altı kelime " ile beyan ediyorum. Hatta bu yeisle, başkasının lâkaytlığını ve füturunu kendi tembelliğine özür zannedip neme lâzım der, "Herkes benim gibi berbattır" diye şehamet-i imaniyeyi terk edip hizmet-i İslâmiyeyi yapmıyor. " Rahmet-i İlâhiyeden ümidinizi kesmeyiniz " (Zümer Sûresi, 39:53.) kılıcıyla o yeisin başını parçalayacağız. " Bir şey bütünüyle elde edilmezse, bütünüyle de terk edilmez" hadisinin hakikatiyle belini kıracağız inşallah. Yani "Ben kulumun zannı üzereyim (yani kulum Beni nasıl tanırsa, ona öyle muamele ederim)." Buharî, Tevhid: 15, 35; Müslim, Hakikatine muhaliftir; korkak, aşağı ve âcizlerin şe'nidir, bahaneleridir. WhatsApp bilgi ve ihbar hattı: 0 530 200 00 96 Suriye!

Abdullah Yıldız

Kudüs'ün Özgürlüğü İçin İslâm Birliği

24 Aralık 2024 03:23

İbn Haldun, "Geçmişler geleceğe suyun suya benzediği kadar benzer" der. Ancak, büyük devlet adamı Sultan Nureddin Mahmud Zengî 56 yaşında iken Şam kalesindeki evinde aniden vefat etti (15 Mayıs 1174). Sultan Nureddin Mahmud Zengi'nin vefatından sonra Şam'a gelip otoritesini kabul ettiren ve "Sultan" unvanını alan Selahaddin Eyyûbî, yıllar boyunca hayâlini kurduğu ve gerçekleşmesi için elinden gelen her şeyi yaptığı "İslâm Birliği" yolunda en önemli ve son adımını "Şam Konferansı" nı toplayarak attı (1186). Konferansa Şeyhu"ş-Şuyûh Sadreddin, Şihabüddin Besir, Kadı Muhiddin Şehrizori, Bahaeddin İbn Şeddad ve el-Cezire Emiri Muizuddin Sencer gibi zamanın ünlü simaları da katıldılar. Konferansın, üzerinde ittifak edilen en önemli maddesi şuydu: "Müslümanlar kendi aralarındaki anlaşmazlıklara son verecekler ve birbirleriyle savaşmayacaklardı." Selahaddin Eyyubi bu konuda o kadar hassas idi ki, fakihlerin maneviyatı, birlik ve beraberliği pekiştirici vaaz ve sohbetlerini teşvik ediyor, ancak fıkhî tartışmalara girmelerine şiddetle karşı çıkıyordu; zira bu tartışmalar her zaman kavgalara ve kine sebep oluyordu. Üzerinde anlaşmaya varılan Deklarasyonun ikinci önemli maddesine göre de: "Müslüman devletler, Haçlı tehlikesine karşı Selahaddin'in emrine asker göndereceklerdi". Böylece akl-i selim galip geliyor ve yayınlanan "Şam Deklarasyonu" ile "İslâm Birliği" teorik ve fiili plânda kurulmuş oluyordu. Böylece Selahaddin Eyyubi Suriye, Mezopotamya, Filistin ve Mısır dahil tüm Müslüman topraklarını kendi bayrağı altında birleştirmeyi başarmış ve İslâm Birliği'ni büyük oranda kurmuş bulunuyordu... Ve artık Kudüs Krallığı her taraftan çembere alınmış oluyordu… Bu askeri ve siyasi tedbirlerin yanında Müslümanların namaz konusundaki gevşekliğini tespit edip topyekûn bir "Namazla Diriliş Seferberliği" başlatan Selahaddin, nihayet camilerin sabah namazlarında da Cuma namazları gibi dopdolu hale geldiğini görünce Allah'ın yardımı ile Haçlılara son darbeyi indirdi. Hıttin'de Haçlıları yenip Kudüs ve civarını özgürlüğüne kavuşturdu (Bak: A.Yıldız, Minberin Sırrı Selahaddin Eyyubi, Pınar Yayınları). Selahaddin Eyyubi'nin "Namazla Diriliş Seferberliği" ni haftaya ele alalım inşallah. Duamız, Suriye'de İslâm Birliği ruhuyla kazanılan zafer ve dirilişin Gazze-Filistin-Türkistan başta olmak üzere tüm mazlum coğrafyalarda gerçekleşmesidir. "Kudüs'ün Yolu Halep" başlıklı iki hafta önceki yazımızda, Selahaddin Eyyûbî'nin Kudüs'ü Haçlı işgalinden kurtarmak için " İslâm Birliği "ni kurma çalışmalarına hız verdiğini ve " Kudüs'e giden yolun son durağı " olan Halep'in fethine çok sevindiğini belirtmiştik. İbn Haldun, "Geçmişler geleceğe suyun suya benzediği kadar benzer" der. İnancımız şu ki, o gün Haçlılara karşı Nureddin Mahmud Zengi ve Selahaddin Eyyubi liderliğinde kurulan İslâm Birliği ordusu nasıl Haçlıları Kudüs'ten çıkarmışsa (1187), Suriye'de güçlerini birleştirip zalim Esed rejimini deviren mücahidlerin estirdiği vahdet rüzgârı da Müslümanların bir araya gelerek Siyonist işgalcileri Kudüs-Gazze ve Filistin'den silip süpürmeleriyle sonuçlanacaktır. Şimdi gelin, Nureddin-Selahaddin ikilisinin öncülük ettikleri İslâm Birliği çabalarını tekrar hatırlayalım: Sultan Nureddin'in asıl hedefi; İslâm Birliği'ni kurup Haçlıları Kudüs ve civarından söküp atmaktı. O, Müslümanlar arasında sürüp giden anlaşmazlıklara asla taraftar değildi; özellikle Müslümanlar arasında çıkan savaşlarda kardeş kanının dökülmesinden büyük ıstırap duyuyordu. Zaruret olmadıkça Müslümanların topraklarına asla girmez, hep Haçlılarla savaşırdı... Ancak, büyük devlet adamı Sultan Nureddin Mahmud Zengî 56 yaşında iken Şam kalesindeki evinde aniden vefat etti (15 Mayıs 1174). Cenazesi önce Şam kalesi içine, sonra da Nuriye Medresesi'ndeki türbesine gömüldü… Nureddin Mahmud Zengî'ye bağlılığını sürdüren Selahaddin Eyyûbî, onun izni ile ağabeyi Turanşah'ı güneydeki Nuba Krallığı üzerine göndermiş; Hicaz, Zebîd, Aden ve Yemen'e hâkim olmuştu (1173-1174). Daha önce de Şerefüddin Karakuş komutasındaki bir Mısır Eyyûbî askeri birliği Kuzey Afrika'da ilerleyerek Libya ve Tunus'a kadar Trablusgarb'ın büyük bölümünü İslâm Birliği'ne dahil etmişti (1172-1173). Sultan Nureddin Mahmud Zengi'nin vefatından sonra Şam'a gelip otoritesini kabul ettiren ve "Sultan" unvanını alan Selahaddin Eyyûbî, yıllar boyunca hayâlini kurduğu ve gerçekleşmesi için elinden gelen her şeyi yaptığı "İslâm Birliği" yolunda en önemli ve son adımını "Şam Konferansı" nı toplayarak attı (1186). Selahaddin, atabeylik, emirlik ve sultanlık şeklinde otuz üç ayrı devlete bölünmüş olan İslâm ümmetini, tek bayrak altına toplama idealine adım adım yaklaşıyordu. İslâm dünyasının bölünmüşlüğünün, Kudüs Haçlı Krallığı ile diğer Haçlıların işine yaradığını ve Kudüs-ü Şerif'in yeniden fethedilmesini geciktirdiğini gören Selahaddin Eyyûbî, hem Haçlılara ağır darbeler vurmak ve hem de Müslümanları birleştirmek için çalışmalarını sürdürdü. Bağdat Halifesi başta olmak üzere bölgedeki etkin idareciler, komutanlar, âlimler, kadı efendiler, atabeyler Şam Konferansı'na davet edildiler. Konferansa Şeyhu"ş-Şuyûh Sadreddin, Şihabüddin Besir, Kadı Muhiddin Şehrizori, Bahaeddin İbn Şeddad ve el-Cezire Emiri Muizuddin Sencer gibi zamanın ünlü simaları da katıldılar.

Resul Kurt

2025'te İş Güvenliğinde Neler Değişiyor?

24 Aralık 2024 03:21

Ancak 50'den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri ile kamu kurumları için iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi çalıştırma yükümlülüğü en son 28 Aralık 2023 tarihli ve 32413 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan 7491 numaralı Kanun'un 71'inci maddesi ile 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 38'inci maddesinde yapılan değişiklikle 31 Aralık 2024 tarihine ertelenmişti. Bu düzenlemeye göre; kamu kurumları ile 50'den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri, eğer bir erteleme olmazsa, 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi çalıştıracak veya OSGB'lerden bu hizmeti alabilecek. Ayrıca 50'dan az çalışanı bulunan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyeri işverenleri veya işveren vekili tarafından Bakanlıkça ilan edilen eğitimleri tamamlamak şartıyla işe giriş ve periyodik muayeneler ve tetkikler hariç iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini kendileri yürütebilir. Ayrıca yapılan bu düzenleme ile B sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanları 01 Ocak 2025 tarihinden itibaren çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde, C sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanları 01 Ocak 2025 tarihinden itibaren tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde görevlendirilemeyecek. İş güvenliği uzmanları aşağıda belirtilen sürelerde görev yaparlar: a) Az tehlikeli sınıfta yer alanlarda, çalışan başına ayda en az 10 dakika.

Filtreleme Haberleri

Fatih Kuşçu

Yeni Yıl Ödevi

Süreci daha da hızlandırmak ve Net Sıfır dünyaya geçişin kalan yüzde 30'unu yerine getirmek için 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefine ulaşmamız gerekiyor. Enerji geçişi, düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş ve daha yeşil enerjiye sahip olmak çok önemlidir ve bu nedenle enerji verimliliği çok önemlidir. Ancak, şimdi "Yeterlilik" i tartışmaya başlama zamanıdır. Enerji tüketiminin yüzde 60'ı boşa harcanan enerji olarak tespit edilmiş. Bu nedenle, en büyük enerji kaynağı, enerji verimliliği olarak savunuluyor. Yeşil hidrojen üretiminin kaynağı yenilenebilir elektriktir ve Türkiye bu konuda çok avantajlı doğya sahip. Gerek yeşil hidrojen gerekse türevleri hem cari açık hem de enerji arz güvenliğinde destek olacaktır. Yeşil Hidrojen Üreticileri Derneği H2DER, yılın son Yönetim Kurulu toplantısında 2025 beklentilerini, bu yönde dile getirdi. Özel Yeşil Hidrojen Üretim Endüstri Bölgeleri ilan edilmeli Off Grid (Şebeke dışı) elektrik (GES ve RES) üretimi yeşil hidrojen üretimine yönlendirilebilmeli. Yenilenebilir enerji üretimimiz artarken, hidrojen kullanım alanlar da gelişecektir. 2025 ve 2026 yılları için yüzde 1, 2027 için yüzde 2, 2028 için yüzde 3, 2029 için yüzde 4 ve 2030 için yüzde 5 oranlarında jet yakıtına SAF karışımı (SAF: Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı) kullanmak zorundadır. Hidrojen, net sıfır için sağlayacağı fayda kadar istihdam da yaratacak. Enerji sektörü bugün dünya çapında 67 milyon kişiye istihdam sağlıyor (Küresel istihdamın yüzde 2'sinden fazlası). Yeşil hidrojen, temiz enerji dünyasının güçlü ürünü; dikkatle, özenle, hızla geliştirmeliyiz. Çünkü yeşil hidrojen gelecektir! Şenol hoca, "evsahibiyim, it de gelse karşılarım" gibi daha da yakışıksız sözlerle açıklama yapıyor, "çok terbyesizsin" diyor. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Fair Play Komisyonu, 2023 Türkiye Fair Play Ödülleri sahipleriyle buluştu. TMOK Başkanı Prof. Dr. Uğur Erdener, Fair Play'i "kişinin vicdanının sesini duyması" olarak tanımlıyor. En büyük ödül ise, Fair Play ödüllerini kazananlar ile birlikte yaşamak.

24 Aralık 2024 03:00

Av.arb.zeki Arıtürk

Medya Adaleti Ve İslamcı Terörizm Algısı

Asırlar öncesinden 21. yüzyıl günümüz çağına kadar dünyanın farklı farklı coğrafyalarında genellikle Müslüman halklar, mazlum ve mağdur edildiler. Bu sıfatın hakkını veren er kişiler "bizden zarar gelmez" diyerek hatta beyaz bayrak çekerek işgal altında komşusundan bir yudum su almaya dahi gidemedi, gidenler vuruldu... Yine Suriye devriminden örnek verelim; Esed Baas Rejimi tarafından 2 milyon 600 küsur bin insan katledildi. Almanya'da Saksonya-Anhalt eyaletinin Magdeburg kentinde 20 Aralık'ta Noel pazarına araçla yapılan saldırıda 5 kişi yaşamını yitirdi, 200'den fazla kişi yaralandı. Yirmi yıldır Almanya'da yaşayan Taleb Abdu'l Muhsin'İslamcı terörist' diye servis edildi. Saldırganın Almanya'nın aşırı sağcı Almanya için Alternatif partisine sempati duyan psikiyatri ve psikoterapi uzmanı Suudlu ve Şii kökenli bir Ateist olduğu da çok geçmeden anlaşıldı. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, gazetecilere yaptığı açıklamada, şüphelinin "İslamofobik" görüşlere sahip olduğunun "açıkça görüldüğünü" söyledi. Medyanın "İslamcı terörizm" diye ifade ettiği ve her katili, her soysuzu, Müslüman kisvesiyle servis ettiği bir çağın içindeyiz. Çileyi, işkenceyi, tacizi, tecavüzü, ölümü defaaetle yaşayan Müslümanlara bu zulümleri yapanlar "savaşçı" olarak nitelendirilirken; terörle hiç alakası olmayanlar terör etiketi ile damgalandı.

24 Aralık 2024 03:00

Hanife Dilli

Mafya Kültürünün Romantize Edilmesi

Gelin, bu iki dizinin neden bu kadar popüler olduğunu ve onların toplumsal etkilerini derinlemesine inceleyelim: Kurtlar Vadisi'nin Popülaritesi Kurtlar Vadisi, 2003 yılında yayınlanmaya başladığı günden bu yana Türk televizyonlarında en çok izlenen dizilerden biri oldu. Kurtlar Vadisi ve Gençler Üzerindeki Etkileri Kurtlar Vadisi özellikle 2000'lerin başında büyük bir popülerlik kazandı ve gençler üzerinde büyük bir etkisi oldu. Bu karakterler, gençler arasında "erkeklik" ve "güç" tanımlarını yeniden şekillendirmiş olabilir. Ahlaki Çelişkiler: Polat Alemdar gibi karakterlerin, hem kötü hem de iyi yönleri olan bir yapıya sahip olması, genç izleyicilerde "doğru" ve "yanlış" kavramlarının bulanıklaşmasına neden olabilir. Mafya Kültürünün Romantize Edilmesi: Kurtlar Vadisi, yeraltı dünyasını bazen romantize ederek sunmuş ve bu da bazı gençlerde, "mafya" ve "suç" dünyasına yönelik ilgiyi artırmış olabilir. Mafya liderleri, bir tür "kahraman" gibi gösterildikleri için, bazen bu tür şiddetli ve yasa dışı dünyalar daha cazip hale gelebilir. Aşk-ı Memnu'nun Popülaritesi Aşk-ı Memnu, Halit Refig'in 1975 yapımı aynı isimli romanından uyarlanan, 2008-2010 yılları arasında yayınlanan ve büyük bir izleyici kitlesi tarafından takip edilen bir diziydi. Bu dizinin bu kadar popüler olmasının sebepleri: Çarpık İlişkiler ve Yasak Aşk: Aşk-ı Memnu, yasak aşk teması etrafında döner ve izleyicilere adeta bir "yasak ilişkiler dünyası" sunar. Yasak aşk, özellikle genç izleyicilerin ilgisini çekerken, bu tür ilişkilerin "aşk" adı altında masumlaştırılması, dizinin popülerliğini artırdı. Bu unsurlar, diziyi sadece bir "aşk hikayesi" olmaktan çıkarıp, aynı zamanda bir tür "fantazi dünyası" haline getirdi. Ancak, bu tür dizilerdeki çarpık ilişkilerin popüler olmasının tek nedeni sadece bunların "yasak" olması değil. Yasak aşklar, izleyiciye bir tür "yasaklanmış meyve" duygusu sunar, bu da dizinin izlenme oranlarını artırır.

24 Aralık 2024 03:00

Bora Yargıç

Konkordato 2024'te Hız Kesmedi

Bu artış Kasım 2024'te zirve yaptı ve 11 ayda konkordato ilan eden eden şirket sayısı 1504'e ulaştı. Bu da bize, 2019 yılındaki toplam 1387 konkordato başvurusunun gerçekleştiği yılın önüne geçerek 2024 yılı için en fazla konkordato ilan edilen yıl olma özelliği kazandırdı. 2019 yılında pandeminin etkisiyle o yıl konkordato talep eden şirket sayısı 1387 iken 2024 yılı Kasım ayı itibariyle 1504 şirket konkordato talebinde bulundu. Konkordato Takip sitesinin verilerine göre, 2023 yılında 519 şirket için Geçici Mühlet Kararı verilirken 2024 yılı Kasım ayında 152 şirket için Geçici Mühlet Kararı verildi. 1.504 şirketin konkordato talep ettiği; 612 şirketin ise "konkordato" talebine ilişkin herhangi bir ödeme güçlüğü ve finansal bir gereksinimi yokken sırf borçtan kurtulmak için konkordato talebinde bulunduğunu belirtelim. 2024 yılını kapattığımız Aralık ayının son günlerinde şirketlerin konkordato sürecine girmeleri ve talepte bulunmaları hem ekonominin daralması hem de finansal sıkışıklık nedeniyle 2019 yılındaki en yüksek sayıyı geçerek 2024 yılında 1504 şirket ile zirve yapmış oldu. Geçmiş yılları incelediğimizde "konkordato" taleplerinin çoğunlukla Küçük Orta Büyüklükteki İşletme (KOBİ) ölçekli işletmelerden geldiğini görüyoruz. Ancak, son 2 yıldır "konkordato" taleplerinin büyük şirketler ve AVM'lerden geldiğini belirtmiştik. 2024 yılı kapanırken konkordato talep eden şirketler borsada da etkisini gösterdi. Şirketin, Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) yaptığı açıklamaya göre alacaklılar tarafından başlatılacak haciz işlemleri sebebiyle, üretim faaliyetlerinin aksamaması için 19 Ağustos 2024'te piyasalar kapandıktan sonra konkordato başvurusunda bulunduğunu ve mahkemenin 3 ay süreli konkordato kararı verdiğini bildirmişti. HYPERLINK "https://muratkiziloz.com.tr/makul-guvence-raporu-kgkkayik-dahil/" "_self"Makul Güvence Raporu HYPERLINK "https://muratkiziloz.com.tr/konkordato/" "_self"konkordato ilanı için borçlunun mahkemeye sunması zorunlu olan rapordur.

24 Aralık 2024 03:00

Esra Tanrıverdi

Çift Terapisinde Erkeklerin Direnci: "Ben Değil, O Sorunlu" Algısı

Çift terapilerinde sıklıkla karşılaşılan bir durum, erkeklerin terapiye gelirken "Benim bir sorunum yok, esas sorun onda" diyerek hem kendilerini hem de ilişkiyi iyileştirme sorumluluğundan kaçmalarıdır. Bu tutum, sadece bireysel bir savunma mekanizması değil, aynı zamanda toplumun erkeklere yüklediği "her zaman güçlü ve doğru olmalısın" mesajının bir yansımasıdır. Ancak bu direnç, ilişkideki sorunların çözülmesini zorlaştırır ve genellikle daha büyük sorunlara yol açar. Erkeklerin direnç mekanizması: "Sorun Bende Değil" Bir erkek danışanım, terapiye eşinin ısrarıyla katıldığında, ilk seansta şöyle demişti: "Ben buraya onun sorunlarını dinlemeye geldim. Çünkü benim bir problemim yok." Bu yaklaşım, aslında sorunun özünden kaçınmanın tipik bir örneğiydi. Aristoteles, "Orta yol erdemdir" der. Filozoflardan ilham: Değişim cesaret ister Erkek danışanlarıma sıkça hatırlattığım bir düşünce var: Nietzsche, "Kendi iblislerinle yüzleşmeden büyüyemezsin" der. Çözüm: Suçlamadan anlamak Terapilerde erkeklere şu soruyu sormayı seviyorum: "Bu ilişkiyi onarmak senin için ne kadar önemli?" Çoğu zaman bu sorunun ardından gelen sessizlik, onların aslında ilişkiye ne kadar değer verdiğini fark etmelerine yardımcı oluyor. Erkeklerin, suçlama yerine çözüm üretmeye odaklanmaları için birkaç temel önerim: 1.Suçlamayı bırakıp empati yapmak: Her iki tarafın da hata yapabileceğini kabul etmek önemlidir. 2.Duygusal açılımı öğrenmek: Erkekler genellikle duygularını bastırır. 3.Terapinin amacını anlamak: Çift terapisi, taraflardan birini suçlamak için değil, ilişkiyi onarmak için bir fırsattır.

24 Aralık 2024 03:00

Hasan Kaplan

Suriye Perspektifi

60 yıla aşkın dikta yönetiminin devrilmesinden sonra Suriye'de yeni bir dönem başlamıştır. Asıl sorumluluk Suriyeli grupların ve halklarının olacaktır. Bu kritik süreçte yapılması gereken ise başta komşu ülkeler olmak üzere uluslararası aktörler Suriye'nin yaralarını sarmak ve yardımcı olmak durumundadır. Gözü dönmüş Gazze celladı Netanyahu'nun talimatı ile İsrail ordusunun bir taraftan Golan Tepeleri'ni aşan işgali, diğer taraftan Suriye'nin hayatî önemdeki kritik noktalara yaptığı füze saldırıları tarihe bir utanç vesikası olarak geçecektir. Her halde ABD'nin müstakbel başkanı Trump'ın "Ortadoğu'yu cehenneme çeviririm" dediği bu olsa gerek. ABD ise bu vahşeti İsrail'in meşru müdafaası olarak görebiliyor. Almanya'nın; "İsrail in bu işgalini kabul etmeyeceğini" açıklaması ve İngiltere'nin "Bu işgali tanımıyoruz" demesinin ötesinde Siyonist işgalini durduracak bir adım atılmış değildir. Sahi insanlık gerçekten öldü mü? Bu trajedi karşısında birileri çıkıp "kazananlar ve kaybedenler" diye listeler yapabiliyor. Artık yeni bir Suriye var. Yeni dönemde kimseyi dışlamadan geçici bir Suriye yönetiminin oluşturulması gelecekte barış, huzur ve istikrar içerisinde varlığını sürdürecek Suriye için hayatî önemdedir. Suriye'nin Irak, Libya ve Afganistan gibi olmaması için komşu ülkeler ve uluslararası aktörlerin Suriye yönetimi ile birlikte çalışması lâzım. Kurulacak geçici hükümetin tarihî sorumluluğu kadar onuru da büyük olacaktır.

24 Aralık 2024 02:12

M. Latif Salihoğlu

Kuvvet-şiddet Bumerangı

GÜNÜN TARİHİ 24 Aralık 1979 Eski zamanda güç-kuvvet üstünlüğü sayesinde ileri gidilebiliyordu, fetih yahut işgal noktasında netice alınabiliyordu. Yirmi yıl (1955-75) kadar devam eden Vietnam Savaşı bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Tarihte hiç esirlik-kölelik yaşamamış, sömürgeciliği hiç tatmamış olan Afganistan halkı, 1979 yılı sonlarında (24 Aralık'tan itibaren) koca Rus ordusunun işgaline mâzur kaldı. O tarihte, dünyanın ikinci süper gücü sayılan Sovyet Rusya'nın her tarafa korku salan Kızıl Ordusu, on sene müddetle Afganistan'da oluk oluk kan akıttı. Dünyanın en fakir bölgesinde, üstelik en iptidaî silâhlarla düşmana mukabele eden Afgan mücahitleri, dünya çapında şöhret kazanan Kızıl Ordunun hem prestijini kırdı, hem de "demir perde" ülkelerinde yıllardır yürürlükte olan komünist rejimlerin çöküşünü hızlandırmış oldu. Bütün kuvvetiyle yüklendiği halde küçücük Afganistan'ı teslim alamayan koca Sovyet Rusyası, bu hadiseden sonra adım adım gerileme yaşayarak mukadder sona doğru eğilip bükülmeye, dahası kendi içinde kanlı çatışmalara doğru sürüklenmeye başladı. Netice itibariyle, son seksen yıllık tarih süreci içinde yaşanan çatışmaların hemen hiçbirinde toplumların "kök sınırlar"ı değişmedi.

24 Aralık 2024 01:07

Erbay Kücet

​Tiyatroda "Devlet Ana" Deneyimi

Uzun bir aradan sonra tiyatro seyretmeye dönmeye karar verdiğimde, Devlet Tiyatroları'nın programına göz atarken dikkatimi çeken oyun "Devlet Ana" oldu. Oyun, Kemal Tahir'in ölümsüz eseri Devlet Ana'nın Osman Özkan rejisiyle sahneye taşınmış bir uyarlamasıydı. Devlet Ana, bizleri Anadolu'nun yurt tutulma sürecinin sancılı dönemlerine, 1290 yılına taşıyor. Oyunun öne çıkan yanı, Kemal Tahir'in romanının ötesine geçerek, Osmanlı'nın doğuş hikâyesine eleştirisel ve derinlikli bir bakış sunmasıydı. 60 kişilik oyuncu kadrosuyla öne çıkan oyunun sahne düzeni, dans ve bale koreografileri, canlı müzikleri adeta epik bir sinema filmi izliyormuş hissi uyandırdı. Devlet Ana, Osmanlı'nın salt Sünni bir çizgide ilerleyen bir devlet olmadığını; aksine, Türkmen aşiretlerinin göçer ve Alevi kültürlerinin de etkisiyle şekillendiğini vurgulayan bir anlayışla sahneye taşınmış. Ve iyi ki tiyatro var!

24 Aralık 2024 01:01

Muhammed Özkılınç

Suriye İnsaf Bekliyor

14 yıldır ABD, Rusya, İran ve onların vekâlet orduları olan satılık örgütlerin işgali altındayken ses vermeyenler, birden bire dört koldan harekete geçtiler. Dışarıdan olanlara ses çıkarmayanlar, 14 yıldır ülkelerini savunan Suriyeli mücahitlere söylemediğini bırakmıyorlar. Sol tayfa, "Cihatçı" diyor. Yıllarca "kahrolsun Emperyalizm" diye slogan atanların, emperyalizmin manivelasına dönüşmelerini üzülerek izliyoruz. Evet, doğrudur; Suriyeli Direnişçilerin zaferinden (şuan için) İsrail de yararlanmaya kalkıyor olabilir. Ama uzlaştırmak yerine, "Şii Hilali" hayali uğruna Esed'in yanında durup zulmüne ortak oldu. İran, bu 30 yılda Irak'ta, Yemen'de Suriye'de silahını Müslümanlara değil de Amerika ve İsrail'e çevirseydi durum daha farklı olurdu. İran, tüm gücünü, parasını, planlarını Şii Hilali denen bir ütopya için değil de mezhep ayırmaksızın Müslümanların vahdeti için kullansaydı; bugün giden sadece Esed değil İsrail Amerika ve diğer emperyalistler olurdu. İran ve Hizbullah uzaktan göstermelik silah göstermek, slogan atmak yerine fiilen İsrail'e Amerika'ya saldırsaydı öyle inanıyorum ki Suriyeli Direnişçiler bile yanlarında olurdu. (Küçük tasarruflarla isimsiz bir mesajdan alıntı) Suriyeli Direnişçiler, HTŞ önderliğinde Suriye'de YPG bölgesi hariç Suriye'de kontrolü ele geçirdi.

24 Aralık 2024 00:58

Galip İlhaner

​Pkk Ve Dem Parti Abdullah Öcalan'ı Dinleyecek Mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli PKK'yı bitirmek için yıllardır birlikte mücadele ediyorlar. Cumhur ittifakı, PKK'yı 2028 seçimlerine kadar tamamen bitirmeyi hedefliyor. Erdoğan ve Bahçeli'nin bu stratejik hedeflerinden biri de hem PKK'nın hem Abdullah Öcalan'ın etkisini sıfırlamak. PKK eğer Abdullah Öcalan'ı dinleyip silah bırakırsa, Abdullah Öcalan ev hapsine çıkar ve Türkiye PKK belasından şimdilik kurtulur. PKK eğer Abdullah Öcalan'ı dinlemezse; hem PKK hem Abdullah Öcalan biter. Türkiye PKK'yı Irak ve Suriye'den tamamen çıkararak Kandil'e hapseder ve Kandil'de PKK'yı tamamen bitirir. * Öcalan DEM görüşmesi hem Abdullah Öcalan'ın hem DEM Parti'nin bütün Kürtler üzerindeki etkisini artırma riski de var. Önemli olan PKK üst yönetimidir. Ancak PKK ile Öcalan arasında postacılık yapabilir. * Normal şartlar altında PKK üst yönetimi Abdullah Öcalan'ı dinlemez silah da bırakmaz. Çünkü PKK'nın üst yönetimi PKK yöneticileri değil, PKK'yı kullanan ABD (CIA), İsrail (Mossad), … PKK'nın arkasındaki güçler hem İsrail'in güvenliği hem Türkiye'nin güçlenmesini engellemek için, özellikle Türkiye Kürtlerini büyük Kürt isyanına teşvik edebilirler. CHP'liler hala kalkmış "Kürt sorunu vardır" diyor. Bu gidişle PKK'lılar PKK'yı bırakacak ama CHP bırakmayacak. Yeni Suriye ABD ile İsrail arasında. Bütün Kemalistleri Kuran-ı Kerim'i öğrenmeye, Namaz kılmaya ve her Cuma akşamları Atatürk'e dua etmeye çağırıyorum. Madem Atatürk'ü seviyorsunuz, Kuran'ı Kerim'i öğrenin, her Cuma akşamı Namaz kılıp, Kuran-ı Kerim okuyarak, Atatürk için ALLAH'a DUA edin.

24 Aralık 2024 00:56

İletişim Formu

captcha

Kişisel verilerinizi işlemekte ve kanunlarda öngörülen teknik ve idari tedbirleri alarak bu verilerinizin korunması için elimizden gelen çabayı göstermekteyiz. İşlenen kişisel verilerinize ilişkin bilgilere aydınlatma metnini ziyaret ederek ulaşabilirsiniz.