Haberi Yapay Zeka ile Özetinden Okuyun. Neden Habokado?

Burhan Bozgeyik

Restore Mi? Aman Dikkat!

03 Şubat 2025 05:10

Son İstanbul seyahatimde Ayasofya Camii'nin bir minaresinin sargılı halini gördüm. Sözde restore edilmekteydi. Yine İstanbul'da iken yine Ayasofya ile ilgili bir haber okudum. Restore edilmeyen tarihî yapılar ayaktaydı. Tarihî camiler: 1. Kurtuluş, 2. Eyüboğlu, 3. Ömeriye, 4. Karagöz, 5. Nuri Mehmet Paşa, 6. Hüseyin Paşa, 7. Alaüddevle, 8. Tahtani, 9. Şirvani, 10. Ali Nacar, 11. Tekke, 12. Şıh, 13. Kozluca, 14. Tuhaftır, mesela Antep Kalesi'nde, bin yıllık, hatta 1500 yıllık surlar ayakta dururken, restore edilen her yer yıkılmıştı. Yaklaşık 11 ay devam eden çarpışmalar esnasında birçok bina da "gazi" olmuştu. Mimar Sinan'ın eseri olan Şehzadebaşı Camii'nin 1990'lı yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, restorasyon sırasında yaşadıkları bir olayı şöyle anlatıyor: "Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kalıbı yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık. Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu, bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu: "Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz.

"Siz Çoksunuz, Biz Türk!"

03 Şubat 2025 05:05

Topçu bir basın yayın organına yaptığı açıklamada, "A çıklamama Vatan Şairlerimiz' Namık Kemal'2 Aralık 1888' ve Orhan Şaik Gökyay'ı '2 Aralık 1994' vefatlarının yıldönümünde saygı, rahmet ve şükranla yad edip sizlerden de tüm geçmişlerimiz için Fatiha'larınızı rica ederek başlıyorum. Devletimizi ve Milletimizi;' Büyük ve güçlü Türkiye" hedefinden koparıp 'Sevr'i tekrar açma sevdasında olan "Şer İttifakı', günümüzde medeniyet coğrafyamız üzerindeki emperyalist emellerini diledikleri gibi gerçekleştirdikten sonra bizim istiklal ve istikbalimizi söndürmek istediklerini biliyoruz. Geldikleri gibi giderken de Türkolog, Asker, Veteriner Merhum Ömer Seyfettin'in dediği gibi burada bıraktıkları piçleri her kesim ve statüden dostları, piyonları, medyaları ve ekonomik enstrümanları ile üzerimize gelmektedirler " ifadelerini kullandı. Ama'Ölümüne ölümüne" diyen seçilmiş Cumhurbaşkanının etrafında bir olan milletimiz, bunların FETÖ'yü 15 Temmuz da vatanın sokaklarında, BTÖ'yü de yurt içinde ve dışında rezil kepaze etti ve etmeye de devam ediyor. Bunlar dün olduğu gibi bugün de başaramadılar ve kıyamete kadar da başaramayacaklar. Çünkü Türkistan'dan bizi dünyanın dört bir yanına gönderen kaderimizi yazan Allah bizimle bu aziz vatandaki, millet bizimle şan ve şerefle yazdığımız, tarih bizimle. Şimdi biz; Nizam Ve Merhamet Medeniyeti varisleri olarak düştüğümüz yerden ayağa kalktık. Ve Surda bir gedik açtık ki. Mukaddes mi mukaddes.. Onlar hangi kahpeliklerle, hangi şekilde, hangi yandan gelirse gelsinler, kutlu yükselişimize asla engel olamayacaklar. Önümüzdeki asır Türk asrı olacak. Ve bu asırda da en gür seda İslam'ın sedası olacak inşallah. Siyonist soykırım suçlusu İsrail ve partnerlerinin bizimle ilgili asırlık hayallerini de biliyor ve onlara diyoruz ki... Daha öncelerde paranıza, kuklalarınıza, silahlarınıza ve çokluğunuza güvenip birçok kere geldiniz üzerimize ama her seferin de zelil oldunuz. Vefatının seneyi devriyesinde '1Kasım 1958' saygı ve rahmetle andığımız büyük mütefekkirimiz Yahya Kemal Beyatlı'nın da dediği gibi yine bir yaz günü geçeriz dağları nehirleri kafilelerle, şimşek gibi atılırız yedi koldan üzerinize, binimiz yeteriz dev gibi ordularınıza,1 Aralık 1939 da Hakka yürüyen rahmet ve minnetle andığımız Atamız Seyit Onbaşı gibi 215 kiloluk top mermisini kaldırıp atarız üzerinize ve sizi yine rezil ederiz!.. Çünkü; 'Siz çoksunuz, biz Türk' "

Ekrem Şama

Denetlenemezsek Kenetlenemeyiz

03 Şubat 2025 05:07

Aslına bakarsanız "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi etkin denetlenememe" esası üzerine kurulmuş yanlış bir sistemdir. Düşünün, 6-7 kişilik denetim ekibi Kartalkaya'daki faciaya sebep olan otele gidiyorlar, saatlerce denetim yapıyorlar, raporlarını yazıyorlar. Buldukları iki noksan: "Engelli odalarının kapılarındaki hatalar ve personel odalarının tabanındaki halılar." Sonradan anlaşılıyor ki, otelde kanuna, nizama uygun olan hususları araştırsalardı neredeyse hiçbir şey bulamayacaklardı. Bunları duyan iyi niyetli veya kötü niyetli olabilen çevrelerin şehir efsaneleri üretmesine müsait ortam oluşuveriyor: "Duydun mu, otel (veya hastane) aslında yukarıdaki falancanınmış. Denetim ekipleri onun için gerçek eksiklikleri raporlayamamışlar. Kim ister işinden olmayı? Kendilerini açığa çıkaracak gerçek tespitlerin ortalığa dökülmesini kim ister? Menfaat kapılarının kapatılmasını kim arzu eder?" Denetimsizlik sadece Kartalkaya'daki otel faciası ile sınırlı değil elbet. Son yıllardaki ve özellikle "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi"ne geçildikten sonra meydana gelen facialarda rekor can kayıpları olmasına rağmen, benzer faciaların sık sık tekrar etmesi, bu olayların gerçek şekilde denetimlerinin yapılmamış olmasından ve sonuçlarından ders alınıp gerekli tedbirlerin alınmamasından kaynaklandığı gün gibi ortadadır. Bütün bunlara bakan halkımız da "mülkiyet gasbı, menfaat, hatır, rüşvet, korkutulma, yanlış emirler verilmesi, hastanelerindeki melanetler sebebiyle hastanelerin kapatıldığı halde sahibi olan bakanların veya hatırlı kişilerin ifadeye bile çağırılmaması" gibi mekanizmaların varlığına inanmakta ve adamına göre işlem yapıldığını görerek içten içe nefret duyguları kabarmaktadır. "Ben ne dersem o olur, ben yaptım oldu, ben yaparım, kimse bana karışamaz, denetleyemez, benden sonrası tufan" gibi kibir kokan mantığın terk edilmesinin, bu mantığa götüren sistemin terk edilerek tepeden tırnağa denetlenebilir bir sistemin ortaya konulmasının zamanı gelmiş ve geçmektedir.

Son Dakika Haberleri

Siyami Akyel

Eğitimde Ailenin Rolü Ve Önemi

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Her doğan İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar" buyurmaktadır. Tertemiz doğan çocuğun bir cevher olduğu, bu cevheri işleyecek en mahir ellerin de anne ve babası olduğunu görmek gerekir. Fıtrata müspet müdahalenin en kestirme yolu, anne baba ile çocuk arasında ömür boyu kopmayacak sevgi bağı oluşturmaktır. Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkartılması da, 12 yıla çıkartılması da, ilkokula başlama yaşının düşürülmesi de, lisenin zorunlu hale getirilmesi de böyledir. 17 Ağustos 1997 tarihinde zorunlu eğitimin fasılasız 8 yıla çıkartılması ve 11 Mart 2012 tarihinde ise fasılalı 12 yıla çıkartılması, bununla bağlantılı olarak ilkokula başlama yaşının 66 ayını doldurmuş olmayı zorunlu hale getiren Milli Eğitim İlköğretim Kurumları Yönetmeliği, 21 Temmuz 2012 tarihinde çıkartılmıştı. Buna göre kayıt yapılan yılın Eylül ayı sonu itibarıyla 66 ayını yani 5,5 yaşını dolduran çocuklar okula başlamak zorundaydı. 60-66 ayını yani 5-5,5 yaş arasındaki çocuklar da velisinin yazılı izni doğrultusunda okula kaydedilmekteydi. Gerek kamuoyundaki tepkiler gerekse uygulamadaki olumsuz örneklerden dolayı 2019 yılında okula başlama yaşı 6 olarak değiştirildi ancak geldiğimiz noktada yeni bir taktikle bu sefer 4,5 ile 6 yaş arası çocuklara okul öncesi eğitim zorunlu hale getirildi. İsrâ Suresi, 24'üncü ayette çocuklarla ebeveynler arasındaki bağı şöyle ifade etmektedir: "Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. 'Rabbim! Onlar nasıl küçükken beni şefkatle eğitim yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster' diye dua et".

03 Şubat 2025 05:03

Kabine Bugün Beştepe'de Toplanacak

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlığında yapılacak toplantının saat 16.00'da başlaması bekleniyor. Toplantıda, 6 Şubat depremlerinin ikinci yılı yaklaşırken bölgede atılan son adımlar ele alınacak. "Terörsüz Türkiye" hedefinde atılan adımlar, Bolu'daki otel yangını, Suriye'nin yeni yönetimiyle iş birliğinin artırılması ve Gazze de ele alınacak başlıklar arasında olacak.

03 Şubat 2025 05:00

Köşe Yazarı

Ağabey Diyor Ki; Maksadımız Uyarmaktır

Ülkemiz, demokratik hukuk devleti olmaktan uzaklaşmış durumdadır. Yönetimleri tenkit edenler, bir nevi aforoz edilmekte, eşitlik ilkesi buharlaşmış durumdadır. Onun için yasaklamalar ziyadeleşmiş, vergilerle, zamlarla insanlar bezdirilmiş durumdadır. Haksızlık yapanlar, çalanlar, sömürenler, hülasa devletin imkânlarını kullananlar bir nevi koruma altına alınmış durumdadır. Unutmamak gerekir ki; "İnkâr yolunu seçip, Allah yoluna da engel koyanların yapıp ettiklerini O boşa çıkarmıştır." (Muhammed/1) Yani'yaptım, oldu' demek boşunadır. Zira: "Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah, sabredenlerin yanındadır." (Bakara/153) Onun için derler ki; "Sabreden derviş, muradına ermiş." Allah beyan ediyor, Peygamber haykırıyor ama dinleyen yok. Her şeyin sahibi onlarmış gibi hareket ediliyor. Unutmamak gerekir ki; Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. Bugün ülkemiz, maalesef yönetimde sınıfta kalmış durumdadır. Onları hizaya çekmeden, millet olarak sadece laf üretenlerden kurtulmak için, hukuk ölçüleri dâhilinde silkelenmemiz gerekir. Sonuç olarak Peygamberimiz buyuruyor ki: "Kim Müslümanlara hâkim (kadı) olmaya talip olup da buna kavuşur, sonra eğer adaleti, zulmüne galip olursa ona Cennet vardır. Zulmü adaletine galip gelirse ona da Cehennem vardır." (Sünen-i Ebû Dâvûd) Yönetenler de, yönetilenler de söz konusu buyruğa göre hareket ederse, ülkemizde selamet, refah ve saadet avdet etmiş olur. "Ya Rabbi bu haftayı bize hayırlı ve bereketli kıl. Hayırlara yakın, şerlere uzak eyle." Selam doğru yola uyanlara olsun.

03 Şubat 2025 05:00

Örsan K. Öymen

Chp'nin Yol Haritası

AKP iktidarının son aylarda artan baskıları, hukuka aykırı gözaltı ve tutuklama uygulamaları ve olası cumhurbaşkanı adayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu 'nu kumpas "davalarıyla" seçimlere sokmayarak, seçimleri özgür ve serbest olmaktan çıkartıp, göstermelik bir hale sokma girişimleri karşısında, ana muhalefet partisi olan CHP'nin ortaya koyacağı yol haritası, Türkiye'nin geleceği açısından yaşamsal önemde bir konudur. *** CHP öncelikle, "erken seçim" söylemini değiştirmelidir, sadece erken bir seçimi değil, hem erken hem de özgür ve serbest bir seçimi talep etmelidir. Bu nedenle CHP sloganını, "erken ve özgür seçim" veya "erken ve serbest seçim" biçiminde değiştirmelidir; özgür ve serbest bir seçimin gerçekleşmesini sağlamak için de, muhalefetteki tüm partilerle işbirliği yaparak, geniş halk kitlelerini örgütlemelidir; anayasaya ve yasalara karşı hareketler içinde olan hukuk dışı ve gayri meşru odaklara karşı, halkı, kamuyu ve halkı temsil etmesi gereken kamu kurumlarını düzenli ve etkili bir biçimde uyarmalıdır; anayasanın 34. maddesinin tanıdığı hakkı etkili bir biçimde kullanmalıdır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, CHP'nin cumhurbaşkanı adayının CHP'nin kendi içinde tüm üyelerin katılımıyla önseçimle belirleneceğini açıklaması ise, diğer siyasi partilerle ortak bir adayın belirlenmesini zorlaştırmıştır. CHP yönetimi ne yazık ki, önce "normalleşme" diyerek, arkasından "el yükselterek", son olarak da "önseçimi" açıklayarak, AKP'nin ve MHP'nin kurduğu tüm tuzaklara düşmüştür!

03 Şubat 2025 04:57

Mahmut Toptaş

Çoğunluk Mu, Doğruluk Mu?

Rabbimiz bizi uyarır: "Ey iman edenler, eğer kitap verilenlerden (Yahudi ve Hristiyanlardan) herhangi bir gruba boyun eğerseniz, sizi imanınızdan sonra kâfirler olarak geri çevirirler." (Al-i İmran Sûresi ayet 3/100) Düğününde oynasa da, cenazende ağlasa da, hümanist, komünist, ateist, mason, demokrat, çevreci rolünde görünse de bunları alık balığa yem kabul et ve uzak dur. Nemrut yönetiminde, bütün bir toplum, Hz. İbrahim'in ateşe atılmasını onaylamış; hatta Hz. İbrahim'in babası Azer de, "Evet ateşe atılsın" yönünde görüş bildirmişti. Rabbimiz bizi çoğunluğun despotluğuna karşı uyarıyor: "Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan sapıtırlar. Onlar ancak zanna uyarlar. Onlar ancak yalan söylerler." (En'am Sûresi ayet 6/116) İmani konularda yanlışta direnenlerin sayısının çook olması, onların doğru olduğunun delili olmaz. Mesela, Hazreti İsa aleyhisselam, Allah'ın oğlu mudur, değil midir, diye oylama yapılsa, "Oğludur" diyenler, siyah renkli oy pusulasını kullanacaklar; "Hayır, değildir" diyenler beyaz oy pusulasını kullanacaklar denilse ve Avrupa Birliği'nde oylansa "Allah'ın oğludur" diyenler kazanırlar ama yalan ve iftira kazanmış olur. Dünyanın bütün doktorlarına, şarap, rakı, viski, votka ve diğer uyuşturucular, insan vücuduna zararlı mıdır, değil midir diye sorulsa "zararlıdır" diyenler kazanır ama dünya siyasileri sahalarında ehil olmadıklarından dünya devletlerinin çoğunluğunda alınması, satılması serbesttir. Kendisinin hastalanmasına, ihtiyarlamasına, ölmesine engel olamayanın, yanlışa "evet" diyenlerin sayısı çok olsa da biz, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenlere karşı tek başımıza da kalsak "Allah birdir" demeye devam ederiz.

03 Şubat 2025 04:57

Orhan Bursalı

'Turbun Büyüğü' Ddk Yasasında

2021'de benzer değişikliği Anayasa Mahkemesi iptal etti. Hakkında sanırım 5'e yakın dava var. 2021'den beri bu yasada ısrarlı olmalarından yola çıkarak anlamaya çalışalım. Neden 2021? İktidar belediye seçimlerinde ilk büyük kaybını 2019 yerel seçimlerinde yaşadı, İstanbul ve Ankara dahil büyükşehirleri kaybetmeye başladı. 2021 de DDK değişikliği AYM'ce iptal edilince 2024 belediye seçimlerine kadar beklendi. Böylece aslında iktidar "bir daha bu kentleri geri almasının mümkün olmadığı" olgusunu bizzat yaşayarak öğrendi. Yasa değişikliği ile Saray'ın güttüğü DDK, yargı kararına, soruşturmaya vb. gerek görmeden, barolara, tabip odalarına (iki kurum da muhalif karakterli) bakanlıklara, valilik ve kaymakamlıklara, tabii ki belediyelere, ticaret odalarına, Kamu iktisadi teşebbüslerine varıncaya kadar devletle ilişkili her kuruma müdahale edebilecek, görevden alabilecek, yerlerine atama yapabilecek. Yeni bir icra organı var Saray'ın elinde. Saray, gücü sonuna kadar seviyor. Üstelik mesela muhalif belediye başkanlarının yanına bir de iktidarın bazı valilerini bakanlarını rektörlerini ve bir iki de iktidar belediyesini katınca "tarafsız" DDK/Saray imajı yaratırlar: Bak gördün mü kendi adamlarını da görevden aldı, demek ki muhalif belediyelerde de var bir sorun!

03 Şubat 2025 04:54

Adnan Öksüz

Güldürerek Öldüren O Dizi Yeniden Çekiliyor!

"Küçük Ev" dizisi yeniden çekilecekmiş! Malumunuz bu dizi devlet televizyonu olan TRT'de yıllarca ekrana geldi. * "Çocuklarımız Müslümanlar gibi ellerini açıp dua edecekleri yerde dizi karakterlerinden Laura gibi yatağın kenarına diz çöküp parmaklarını çaprazlıyor…" * Küçük Ev dizisindeki olaylar çok mazbut bir ailede geçiyor gibi görünüyor ama temelde Batı yaşam tarzının küçük küçük zihinlere zerk edilmesidir. *** * Yazar Laura Ingalls Wilder'ın çocuk kitaplarından esinlenerek 1974 yılında yayınlanmaya başlayan ve 1982 yılına kadar devam eden Küçük Ev adlı dizinin, yeniden çekilme kararı alındı. * 1974-1982 yılları arasında izleyici ile buluşan ve 9 sezon boyunca devam eden Küçük Ev'in final bölümü, 1984'te izleyiciyle buluşmuştu. * Türkiye Cumhuriyeti Türkiye Radyo Televizyonu Kurumu (TRT) bu ve benzeri dizileri ekrana taşımamalı! Dedi ki; * "Millî Gazete manşetlerinin çıktığından bu yana hepsi güzel, hepsi efsane ama dünkü bir başka güzeldi. Tam da aradığımız manşetti, dünkü manşet!" * "Bir cebimizde Millî Gazete, bir cebimizde üye formu olmalı" cümlesi. Biliyorsunuz, Millî Görüş lideri, Refah-Yol Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız her toplantıda partiye üye ile birlikte Millî Gazete aboneliğiyle ilgili bilgi talep ederdi. Hikmet Ercan abimiz, "Keşke gazete yönetimi olarak, tam da bu süreçte Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay ve Osmaniye illerini kapsayan bir Millî Gazete turu yapılsa…" temennisini de iletti… Amerikan ordusunun 1991'de Irak'a yönelik saldırısı sırasında Diyarbakır kırsalına bir Scud füzesinin düşmesi sonrası Ankara, NATO ortağından Patriot satmasını istedi. Okuyalım; * "Nepotizm, adam kayırma, ahbap çavuş ilişkisi toplumda ciddi bir çürümeye neden oluyor. Bu durum, 79 kişinin hayatını kaybettiği Bolu'daki otel yangınında açıkça görülüyor." * "Burada herkes suçlu. Devlet, belediye, Kültür Bakanlığı... Hepsi sorumlu. Ancak hiç kimse 'Ben burada hatalıyım, özür dilerim' demiyor. Bu durum, toplumda büyük bir güven kaybına neden oluyor." * "Toplum olarak; müşteri, oraya gidenler, biz de suçluyuz. Gittik, gördük, şikâyet etmedik. Niye bunları şikâyet etmedik? Ya burada bunlar yapıldı mı, bunlar eksik mi, değil mi? Biz bunları neden derdine düşmedik? Toplum olarak bu bilinç yok." * "Her defasında deniyor ki bundan sonra ibret alınsın ama bir başka kurumda bu patlak veriyor. Ya bu ibret ala ala bu millet yani nereye kadar gidecek? Bu iyi örnekler varken, Avrupa'da, Amerika'da bu örnekler var. Bizde niye yok?" * "Bu tip olaylarda en azından halka bir mesaj vermek için yetkililer sorumluluk almalı. Bir belediye başkanı, bir kültür bakanı istifa etmeli. Hiç kimse bundan sorumlu değil mi? Böyle bir facianın cezasız kalması insanların maşer-i vicdanında yara açar."

03 Şubat 2025 04:54

Bekir Gündoğmuş

Almanya'da Seçim: Popülizm Ve Suni Gündemler

Erken seçim kararının ardından Almanya, 23 Şubat'ta sandığa gidiyor. Zira Almanya'da seçim süreci iki ayrı açıdan dikkat çekiyor. Seçim sürecinin ikinci diğer önemli konusu; siyasetin gündemini güçlü bir şekilde domine eden göç ve göçmen tartışmaları ile İsrail lehine yürütülen soykırım destekçiliğinin seçim sonuçlarını etkileme potansiyelinden oluşuyor. Hâlbuki demografik verilerin net bir şekilde ortaya koyduğu ve esasında Alman toplumunda konu ile ilgilenen ortalama herhangi bir kişinin de bildiği şekliyle Almanya'nın dün olduğu gibi bugün de göçmen işgücüne ihtiyacı var ve bu ihtiyaç, yarın da artarak devam edecek. Türk işgücü göçünü tarif ederken kullanılan meşhur ifadeyi bir kez daha hatırlatmış olalım: "Biz onlardan işçi istedik, onlar bize insan gönderdi!" Bugün bir yandan ilgili Alman makamları refahın devamı için göçe ihtiyacı olduğunu ilan ederek bazı ülkelerden işgücü talebinde bulunurken diğer yandan Alman siyasi partileri de hangimiz göçmenler ile daha iyi mücadele edecek dercesine adeta seçim mücadelesini göçmenler üzerinden vermektedir. Almanya'da 60 milyon seçmenin en az 7 milyonu, yani yaklaşık yüzde 12-13 gibi kısmı göçmen kökenli kişilerden oluşuyor ve bu oranın her geçen yıl göçmenler lehine artması olağan bir gelişme olarak görülüyor. Kamuoyuna yansıyan oranlar, Alman toplumunun yüzde 60'ları da aşan büyük çoğunluğunun İsrail'in Filistin'de yürüttüğü soykırımdan, mekân-kırımdan, hafıza-kırımdan rahatsız olduğunu ortaya koyduğu halde Alman hükümeti ve ana muhalefeti açıkça İsrail'den yana taraf olmayı tercih ediyor.

03 Şubat 2025 04:52

Olaylar Ve Görüşler

Toplumsal Vurdumduymazlık - A.refik Kutluer

Herhangi bir toplumun fiziksel ve duygusal gücü o toplumu oluşturan bireylerin güçlerinin toplamına eşit değildir. "Çağdaş" diye nitelendirdiğimiz toplumlarda, herkesin kendisini uymak zorunda hissettiği kuralları içeren, bir sistem bulunduğunu görüyoruz. Bizim gibi toplumlarda ise kurallar ne yazık ki "ahbapçavuş ilişkisi" ile, yaratılan maddi menfaatle veya umursamazlıkla gevşetilmekte, yalnızca kâğıt üzerinde kalabilmektedir. "Bana bir şey olmaz", "hele bir beklesin", "bugüne kadar ne olmuş ki", "bana mı kalmış, başkası yapsın", "şu anı kurtarayım, benden sonrası tufan" ve benzeri düşünce ve davranışlar toplumu toplum olmaktan çıkarır ve o topluma felaketleri davet ederler. Yaşanan bu büyük felakette 78 canımızı yitirdikten sonra, onca aile kahrolmuş, milletçe büyük bir kedere boğulmuşken diğer otellerdeki tatilcilerin vurdumduymazlığı kabul edilemez boyuttadır. Ülke çapında yas ilan edilmiş, yurttaşlar günlük yaşama dahi dönememişken gördüğümüz bu davranış kabul edilebilir gibi değildir. Evet "ateş düştüğü yeri yakar" ama insan da bir başkasının üzüntüsüne üzülebildiği ölçüde insandır. Tasada ve sevinçte ortak bir millet olma bilincimizi yitirirsek korkarım "millet" olma özelliğimiz de yavaş yavaş yok olacak.

03 Şubat 2025 04:52

Zeki Ceyhan

Zor Dostum Zor!

Bu soruya verilebilecek tek cevap şu olabilir: Zor dostum zor! Bu kişilere soruluyor: Cevap veriyorlar: Düştü düşecek! Alınan cevap şu: Uçtu uçacak! Hazır sorulara cevap veren birini bulmuşken farklı konuları sormaya kalkarsanız alacağınız cevap yine değişik olmuyor. Sıçradı sıçrayacak cevabını alıyorsunuz! İsrafın önüne geçmek mümkün olmuyor. Ama yeniden öyle olmak lafla olmuyor.

03 Şubat 2025 04:49

İletişim Formu

captcha

Kişisel verilerinizi işlemekte ve kanunlarda öngörülen teknik ve idari tedbirleri alarak bu verilerinizin korunması için elimizden gelen çabayı göstermekteyiz. İşlenen kişisel verilerinize ilişkin bilgilere aydınlatma metnini ziyaret ederek ulaşabilirsiniz.