×Uygulama Logosu

Habokado - Akıllı Haber Özeti

Özetleri Okuyun ve Dinleyin

Yeni Başlayanlar Ve Hala Sıkılmayanlar İçin Chp'yi Anlama Kılavuzu

Ülkenin iyiliği için düzgün çalışan bir muhalefete büyük ihtiyaç var ama bunca didişmeyi dışarıdan izledikçe benim içime fenalık geliyor. İkinci kısımda Özel başkanlığında yapılan söylem hatalarına bir bakalım. Sabık genel başkan Kılıçdaroğlu yerini biraz da sürpriz bir şekilde genç siyasetçi Özgür Özel'e bıraktı. İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı yolculuğunda araya CHP Genel Başkanlığı gibi bir pozisyon girsin istemiyordu. Partinin adayı olmak istediği ise apaçık. İmaj çok şey ifade eder: Gözlük gitti, başka bir Özel geldi Özgür Özel genel başkanlık koltuğuna oturur oturmaz bana çok garip gelen bir şey yaptı. Evet, bana garip gelen şey Özel'in gözlerini çizdirmesi ve gözlüklerini çıkarmasıydı. Bir de saçları epeyce koyulaşmıştı ama Sayın Özel bir boyama işlemi olmadığını söylüyor, o konuda iddialı olmayayım. Özgür Özel gözlüğü atınca suratının ifadesi de değişti. Belki de Özel de zaten bu imajdan kurtulmak istiyordu. Özgür Özel genel başkanlığında parti yerel seçimlerde önemli bir başarı elde etti ve ne olduysa ondan sonra oldu. (Bunu da yakın zamanda reddetti Özel ama Dilruba Hanım da basbayağı davetle oraya oturduğunu çat diye yazıverdi sosyal medyada.) Özel'in klasik muhalefet yapma yolunu değiştirmek istediğini görüyoruz. İmamoğlu, Kılıçdaroğlu, Özel, Salıcı ve Günaydın: Parti içi gruplar, adaylar, isimler Benim anladığım Özel'in siyasal iletişimdeki bu eksiklikleri, bu çelişkili dil üzerinden partinin tabanında oluşan derin rahatsızlık bugün artık İmamoğlu'nu çok huzursuz ediyor. İmamoğlu'nun Özel'in bu türden açıklamaları sonrası her defasında suskun kalması satır aralarını okumaya çalıştığımızda bize çok şey söylüyor. İktidarı kayyım kılıcı tepesinde sallanırken Özgür Özel'in yerine bir alternatifle ilerlemeye çalışmak da başka bir mücadele alanı daha açmak demek. İmamoğlu cephesi böyle bir girişime sıcak bakar mı, emin değilim. 2022 sonbaharında CHP'nin adayı belli olurken Kemal Bey'in yeri geldiğinde ne kadar acımasız ve pragmatist davranabileceğini Ekrem Bey bizzat tecrübe etti. Dolayısıyla akla Salıcı ile İmamoğlu arasında bir yakınlaşma olup olmadığı sorusu geliyor. Salıcı'nın Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu ekipleri arasına sıkışmış genel başkanlık tartışmasını "üçüncü bir seçenekle" genişletmek istediği anlaşılıyor. Belli ki Salıcı bu noktada partinin yapısına daha hâkim, tabanı daha iyi tanıyan, parti geleneklerine ve hassasiyetlerine daha bağlı bir alternatif oluşturmak istiyor. Yok, İmamoğlu Özel'le bazı konularda kırmızı çizgileri belirleme konusunda fikir birliğine vardıysa ya da yakın ekibinden mesela Gökhan Günaydın gibi bir isimle genel başkanlık mücadelesine girdiyse onu da yakın zamanda hissetmemiz gerekiyor.

Köşe Yazarı

Kaynak: T24

11 Kasım 2024 00:41

Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız

Yazarın Diğer Yazıları

Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Köşe Yazarı

Barış İki Tarafı Da Mutsuz Ederse Gerçek Barıştır: İrlanda Örneği

"Barış" güzel bir kelime. Kökeninde Eski Türkçe "bar-" yani "gitmek" fiili var. Barışmak "karşılıklı gitmek" anlamına geliyor. Disney+'ta yayımlanan dizinin de diziye ilham olan kitabın da ismi "Say Nothing" yani "Hiçbir Şey Söyleme." Kitabın alt başlığı "Kuzey İrlanda'da öldürmenin ve hafızanın gerçek öyküsü." Yazarı Patrick Radden Keefe İngiltere, Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti arasında 1960'ların sonlarından bu yana devam eden kavgayı iki kız kardeş ve bir öldürülme vakası üzerinden anlatıyor. O coğrafyada "The Troubles" olarak bilinen bu kavga, uluslararası alanda ise "Kuzey İrlanda Sorunu" olarak biliniyor. Özetlemek gerekirse İngiltere'ye daha doğrusu Birleşik Krallık'a bağlı İrlanda adasının kuzeyi (bu bölgeye de Ulster deniyor ama bugün Kuzey İrlanda'daki devlet Ulster sınırlarını tam olarak kapsamıyor) ve tabii ki Birleşik Krallık'ın merkez yönetimi ile İrlanda Cumhuriyeti arasında 38 yıl devam etmiş bir kavga bu. İrlanda Kurtuluş Ordusu'nun (IRA) Belfast bölümü eylemlerine özellikle 1970'lerden sonra hız veriyor ve İngiltere adası dahil tüm coğrafyada pek çok silahlı eyleme imza atıyor. Kuzey İrlanda Sorunu'nun tam olarak çözüldüğünü söyleyemeyiz ancak 1998'de imzalanan "Hayırlı Cuma Anlaşması"yla (Good Friday Agreement) en azından kanlı dönem sona eriyor. 3500'den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan sürecin sonunda Kuzey İrlanda'nın statüsü belirleniyor ve o bölgedeki Ulster Sadakatçileri olarak bilinen yapının İngiltere'nin bir parçası olduğu karara bağlanıyor. Projenin amacı Kuzey İrlanda'nın kanlı tarihine ışık tutmak. 2000 yılından 2006'ya kadar süren röportajlarda IRA mensuplarının röportajları kaydediliyor ve röportajlar ancak bu isimler öldükten sonra yayımlanmak üzere ABD'deki Boston College'ın arşivinde kimseyle paylaşılmamak üzere koruma altına alınıyor. Amerikan yargısı da "Söz konusu bir devletin cinayet soruşturması olduğunda akademik vetonun geçerliliği kalmaz" diyerek kayıtları Kuzey İrlanda'yla paylaşıyor. Belfast röportajları açılınca Dolours Price ve Brendan Hughes'un o dönem IRA'in Belfast yapılanmasının başında bugün İrlanda siyaseti için çok önemli bir ismin, Gerry Adams'ın olduğuna dair ifadeleri ortaya çıkıyor. 1983'ten ta 2018'e kadar İrlanda'nın en güçlü siyasi hareketi olan Sinn Fein partisinin başkanlığını yapmış, Hayırlı Cuma Anlaşması'nın mimarı, bugün hala gölgesi Sinn Fein'in üzerinde dolaşan bir isimden bahsediyoruz. Adams kendine yönetilen "eski IRA üyesi" suçlamalarını bugün bile asla kabul etmiyor, inatla reddediyor. Bu inkara rağmen Birleşik Krallık'ta ve İrlanda'da Gerry Adams'ın eski bir IRA üyesi olmadığını düşünen pek yok. 2018'de kitabın, geçtiğimiz günlerde ise dizinin yayımlanmasıyla birlikte İngiliz ve İrlanda kamuoyunda fırtınalar kopuyor fakat Adams bu konudaki sessizliğini korumayı sürdürüyor. Keza ölümlerinden önce Belfast Projesi'ne konuşan Dolours Price ve Brendan Hughes da aynı şekilde Gerry Adams'ın hain olduğunu, Hayırlı Cuma Anlaşması'nın İrlanda özgürlük hareketinin tüm amaç ve hedeflerine ihanet ettiğine inanıyorlardı. Buna rağmen sustular, "ama bu adam katil" demediler ve barışa giden o sancılı yolu yürümeye razı oldular. Öte yanda İrlandalılar Kuzey İrlanda'nın varlığını tanıyan, Belfast'ı Kuzey'in bir parçası olarak İrlanda Cumhuriyeti'nden koparan bir anlaşmaya imza atmaktan belli ki hicap duyuyordu. "Gel bakalım genç adam, otur şöyle. Özür dile de seni affedeyim" hissiyatıyla barış yapılmaz.

09 Aralık 2024 00:23

Köşe Yazarı

Güney Kore'den Bir Darbe Hikâyesi: Öldürdü, İktidarı Aldı Ama Sonu Hiç İyi Olmadı

Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol, dün, konuşmasında muhalefetin saldırılarına atıfta bulunarak "kaos yaratan devlet karşıtı güçleri ezmek için" sıkıyönetim ilan ettiğini söyledi Güney Kore'de Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol'ün "bir tür darbe" intibası bırakan sıkıyönetim ilan etme ve muhalifleri zindana atma girişimi üzerine çok yakın zamanda izlediğim Kore filminden ve sonrasında yaşananlardan bahsetmek istedim size. Filmimizin ismi "12:12 The Day." Onikinci ayın onikinci gününe referans veren ve bundan 45 yıl önce o gün yaşanan gerçek olayları anlatan bir film. Dolayısıyla gelin biz de "gerçeğin" izinden olayların akışına bir bakalım: Kendi de bir diktatör olan önceki devlet başkanı Park Chung Yee yaklaşık bir buçuk ay önce suikasta kurban gitmiş. 1. Piyade Tümeni'nin başındaki Chun Doo-hwan, Hanahoe'nin diğer üyelerini ikna ederek bir darbe planı yapıyor. Güney Kore tarihine bu olay "12 Aralık Darbesi" olarak geçiyor. 17 Mayıs 1980'de bu kez ordunun sıkıyönetim uygulamasının tüm ülke geneline yayma isteğine meclisin ayak diremesi üzerine ikinci darbe geliyor. Darbeden bir gün sonra, 18 Mayıs'ta Güney Kore kentlerinden Gwangju'da bir ayaklanma patlak veriyor. Buna karşın sivil direniş darbeyi engellemeye yetmiyor ve 1980'in Eylül ayında Chun Doo-hwan Güney Kore'nin devlet başkanlığına getiriliyor. Yani bir cunta liderinin suikastından sadece 10 ay sonra Güney Kore başka bir cuntanın yönetimine geçiyor. Chun Doo-hwan yaklaşık 7,5 yıl iktidarda kalıyor. Sonrasında birkaç yıl da kendi vekillerini başkan yaptırmayı deniyor ama Güney Kore'deki değişim o kadar güçlü bir dalga yaratıyor ki, 1988'de başkanlığı bırakmasından beş yıl sonra Chun yolsuzluk ve yaptığı katliamlar nedeniyle (başta Gwangju olmak üzere) yargılanmaya başlıyor.

04 Aralık 2024 19:12

Köşe Yazarı

Her Şeyi Gibi Gidişi De Radikal Oldu: Devrimci Sadık Varer'i Kaybettik

Ressamdı Sadık Abi. "Metris Cezaevi'nde, 'mağduriyeti' akıllarından bile geçirmeden yıllarca direnerek işkencecilerine 'pes ettiren' kadın – erkek yüzlerce devrimciden de söz edilsin..." 12 Eylül kitabının eksik kalmış sayfalarından biridir "direnenler…" Haklarında az yazılmış, az çizilmiştir. Türlü işkencenin karşısında dağ gibi duran bu koca yürekli adamlar/kadınlar, birkaç yüz kişilik bu "dev ordu" iki sebepten ötürü susar aslında: Bir. Olağanüstü koşullar ve şiddet dalgası karşısında kendileri kadar güçlü duramayıp, insanüstü bu koşullara dayanamayıp çözülen devrimci arkadaşlarını üzmek istemezler. 12 Eylül'ün "mağduru" saymazlar kendilerini. Sadık Varer Ama öyle büyük puntolarla fiyakalı duvarlara asmamış bu dileğini Sadık Abi. İstemiş ki 12 Eylül'ün işkencecileri, faşistleri, Esat Oktay Yıldıran'ları, Raci Tetik'leri kadar direnişçileri de konuşulsun. "Her şeyi gibi gidişi de radikal oldu" dedi Cumali abi. NOT: 29 Kasım Cuma günü Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde bir buluşma gerçekleştirilecektir. Uğurlama töreni 19.00'da başlayacak olup 17.00'den itibaren taziyeler kültür merkezinin cafe bölümünde kabul edilecektir.

29 Kasım 2024 19:09

Köşe Yazarı

Sadece Savaşmayı Bilenler Gezegenin Sonunun Geldiğini Görmüyor

İklim Zirvesi zengin ülkelerin fakir ülkelere yılda 300 milyar dolar vereceği taahhüdüyle sona erdi. Beklenti 1 trilyon dolar seviyesiydi. Geçen hafta İklim Çalışmaları uzmanı Ümit Şahin'le bir sohbet gerçekleştirdik. Ümit Hoca küresel ısınma için net konuştu: Böyle giderse yüz yılın sonunda dünya 3 derece daha sıcak olacak. Mesela daha birkaç hafta önce Valencia'ya bir yılda yağması gereken yağmur 8 saatte yağdı. Siz bir de 3 dereceyi düşünün! Ümit Hoca "Bana kalırsa 3 derecede uygarlık bu felaketlerle ekonomik olarak baş edemediği için çöker" diyor. Yani 70 yıl sonra karnımızı doyuramayacağız çünkü tarlalar sellere teslim olacak. Gezegen bize açık açık "Bana bunu yapma, sonu senin için iyi olmayacak" diyor. Özeti şu: Fakir ülkeler (gelişmekte olan demeyeceğim, daha ne kadar gelişeceksek) iklim kriziyle mücadele için zenginlerden yıllık 1,3 trilyon dolar istedi. Bu arada Çin ve Suudi Arabistan gibi bazı ülkeler de henüz hala "gelişmekte olan" kategorisinde oldukları için elini cebine atmıyor. Onun "Benden zırnık çalışmaz" diyeceğini tahmin eden diğer zenginler kendi ceplerinden büyük paralar çıkmasın diye en azından 550-900 milyar dolar arasında olması beklenen bütçeyi kısıverdiler. İklim değişikliğinin dünyaya maliyeti geçen yıl 2 trilyon dolar civarında olmuştu. Lula'nın Brezilyası bir yandan ormanları koruyacağını açıklarken bir yandan da 2035'e kadar gaz ve petrol üretimini yüzde 36 artırmayı planlıyor. Açılış konuşmasında Başkan Aliyev fosil yakıttan çıkılmasını öneren ülkelere yüklendi: "Gazımızın çoğunu Avrupa alıyor. Her yıl daha fazlasını istiyor ama bir yandan da bize fosil yakıttan çıkmamız için ders veriyor." Sera gazı emisyonlarında geçen yıl 57 gigatonluk rekor artış olmuş ve önümüzdeki on yılda hiç de düşeceğe benzemiyor. Her bin ton azalma 1 kredi. Yine zirvede yapılan bir sunuma göre verilen paraların sadece yüzde 16'sı gerçekten karbon salınımını azaltacak işlere harcanıyormuş. Geri kalanı doğaya "sıcak hava" salmaktan ibaretmiş. Ve sadece 25 yıl sonra bu durum Tuvalu'da yaşamayı imkânsız hale getirecek.

25 Kasım 2024 01:09

Köşe Yazarı

Trump'ın Düşünce Dünyasını Şekillendiren "Şeytani" Karakter: Roy Cohn

Yeni ABD Başkanı'nın yaşam felsefesini oluştururken örnek aldığı bir isim var: Uzun süre avukatlığını da yapan Roy Cohn. Narsisist, yalancı, vicdansız ve olduğu kişiden utanarak yaşayan bu karakter ABD'nin 50 yılına damga vurmakla kalmamış, "çırağı" genç Trump'a acımasız felsefesini bir "usta" olarak aktarmış. Filmde Trump'ın gençlik yıllarında mentorluğunu yapan, ona kurtlar sofrasında nasıl davranması gerektiğini öğreten avukatın ismi Roy Cohn. Başladım Roy Cohn'u araştırmaya… İlki "Where's My Roy Cohn", yani "Nerede benim Roy Cohn'um". Yani "Zorba. Korkak. Kurban. Roy Cohn'un Hikayesi". Hem bu üç film hem de üzerine yaptığım Roy Cohn araştırması sonrası Trump'ın fikriyatını bu kadar etkileyen bir karakteri sizlerle paylaşmaya karar verdim. Roy 1927'de Yahudi bir ailenin tek çocuğu olarak Bronx'ta dünyaya geliyor. Annesi Roy'un tüm yaşamındaki en önemli insan. En önemlisi Roy'u sürekli onaylıyor. Roy'la fikir ayrılığında düşen herkes kötü, düşman. O kadar ki, daha 21 yaşında baroya kaydoluyor ve savcı yardımcısı olarak göreve başlıyor. 24 yaşında Amerikan tarihine geçen davaların birinde, Julius ve Ethel Rosenberg çiftinin Sovyetler Birliği'ne nükleer sırları aktardığı suçlamasıyla yargılandıkları davada kilit bir rol üstleniyor ve Rosenberg çiftinin idam edilmesini sağlıyor. Roy Cohn ve McCarthy eşcinsel olduğunu düşündükleri herkese dava açıyorlar, şantaj yapıyorlar. Fakat şöyle bir durum var: Roy Cohn bir eşcinsel! Ve nihayet 70'lerin ortasında yolu Trump'la kesişiyor. (Düşünün, bu adam şu anda ABD Başkanı.) Başta o dava olmak üzere, Trump Towers'la ilgili vergi affı dahil Trump'ın pek çok davasına Roy bakıyor. Amerikan kültürünün ve vahşi kapitalizmin yarattığı bir karakter Roy Cohn. Düşünün, böyle bir insan bile Trump'ı anlatırken "söz konusu insanlara karşı duyguları olduğunda Trump'ın yanında kendinin esamisinin okunmayacağını" söylüyor ölmeden bir süre önce. Ve 1986'da AIDS'ten ölüyor Roy. Trump pek tabii ki en kötü günlerinde yanında olmuyor.

18 Kasım 2024 00:39

Köşe Yazarı

Biyoçeşitlilik Zirvesi Hayal Kırıklığı Oldu, Bakalım İklim Zirvesi'nde Neler Yaşanacak?

Cali kentinde 21 Ekim'de başlayan ve 1 Kasım'da tamamlanan COP16 Konferansı Bir yanda sınırları genişleyen savaşlar, diğer yanda ülkelerin dünyayı koruma çabaları… Fakat gelin iki iyi haberi paylaşayım önce: Bunlar olumlu kararlar. Öncelikle COP16 sona erdiğinde 196 ülkeden sadece 44'ü yeni biyoçeşitlilik planına sahipti. Bir önceki zirvede (COP15) hayati kararlar alınmış, 2030'a kadar dünyanın yüzde 30'unun korunması hedefi benimsenmişti. Çevre koruması açısından büyük önem taşıyan ve büyük beklentilerle hazırlanarak ülkeler tarafından imzalanan Küresel Biyoçeşitlilik Çerçeve Metni'nde (GBF) gelişmiş ülkelerin koruma faaliyetleri için 2025'e kadar yılda 20 milyar dolar, sonrasında ise 2030'a kadar 30 milyar dolar kaynak yaratması öngörülmüştü. 2024'ün bitimine iki ay kala gelişmiş ülkelerden bu yıl için toplanan para ise şu an için sadece 484 milyon dolar! Şimdi sırada COP29, yani İklim Zirvesi var. 11-22 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek COP29 bu yıl Bakü'de toplanıyor.

05 Kasım 2024 18:10

Köşe Yazarı

Küçük Bir Sincap Abd Seçimlerinin Sonucunu Etkileyebilir Mi?

Fıstık, evet, bir sincap ama ünlü bir sincap. Ta ki geçen hafta Çarşamba gününe kadar. Çarşamba günü Mark Longo'nun evine Çevre Koruma ve Sağlık Dairesi bir "baskın" düzenlemiş. Yetkililer bu uzun aramanın sonunda Fıstık'ı ve Fred ismindeki bir rakunu alıp götürmüşler. Fakat Longo, Fıstık'a "eğitim hayvanı" olarak özel bir statüde evde bakabilmek için gerekli başvuruları yaptığını ve sonucu beklediğini söylüyor. Fıstık'ı alan yetkililer yetmezmiş gibi kuduz riski nedeniyle hayvanı uyutma kararı almışlar ve uyutmuşlar da. Sosyal medyada Fıstık'ın öldürülmesine karşı büyük bir isyan başladı. Musk ve çevresindekiler Fıstık'ı seçimlere ramak kala Amerikan seçmenini etkilemek için bir kaldıraç gibi kullanmaya başladı. -Fıstık Meksikalı bir göçmen olsaydı, alır yedirir içirir, güzel bir eve yerleştirirdiniz. -Bugünkü devlet Fıstık gibi bir masum hayvanı hunharca katleder ama herhangi bir vatandaşın silah sahibi olmasına bile izin vermez. -Fıstık'ın intikamını sandıkta alacağız. Tabii ki, Fıstık üzerinden göçmen nefreti yayma çabaları bambaşka bir hal. Ama inanın şu anda Amerikan seçmeni Fıstık'ı konuşuyor. Fıstık'ın sahibinin evine seçime beş gün kala baskın yapan, hayvanı sahibinden alıp kanun öyle emrediyor diye sonuçlarını hiç düşünmeden katleden akıl ise adeta rakibe çalışıyor. Bizim de bir Fıstık'ımız vardı, hatırlayın. Meşhur Türk filminde Sezercik'in minik sıpasıydı Fıstık. Sıpanın da satışa çıktığı açık artırmada ne diyordu şişko zengin çocuğu: "Benim olacak Fıstık. Binicem üstüne. Vurucam kırbacı, vurucam kırbacı. Babam çok zengin benim. Çuvalla para verir, gene de alır."

04 Kasım 2024 00:33

Köşe Yazarı

Devlet Tiyatroları'nın Hesabı, Olmuş Size Tamer Karadağlı'nın Hesabı

Devlet Tiyatroları'nın Instagram sayfasında son bir ayda genel müdür Tamer Karadağlı'nın olduğu tam 17 içerik paylaşılmış. Ekim ayına kadar normal işleyen hesapta ne hikmetse ekimle birlikte içerikler değişmiş, üstelik gönderiler de yoruma kapatılmış Ekim ayı boyunca arka arkaya o kadar çok Tamer Karadağlı paylaşılmış ki, insan bunun bir tiyatro hesabı olduğunu anlamakta güçlük çeker Son bir ayda paylaşılan 32 gönderiden 17'sinde Genel Müdür Tamer Karadağlı var. Tamer Karadağlı açılışta… Tamer Karadağlı televizyon röportajında… Tamer Karadağlı misafir ağırlamış… Tamer Karadağlı oyun izlemiş… Ayın son günlerinde arka arkaya üç sahne görseli geldi de hesap biraz rahatladı Ekim ayıyla birlikte bu durum değişmiş, oyunlar azınlığa düşmüş, yere göğe Tamer Karadağlı gelmiş. Sanki biri çıkıp demiş ki, "Koskoca Devlet Tiyatroları'nın hesabında nasıl olur da koskoca genel müdürümüz sadece arada bir paylaşılır? Bundan sonra hep genel müdür, arada bir tiyatro paylaşılacak!" Sanki bunun üzerine emir alınmış, hatta belki hesabın yönetimi el değiştirmiş ve DT'nin hesabının Tamer Karadağlı'nın kendi hesabından daha bir Tamer Karadağlı hesabı olması görevi itinayla yerine getirilmiş. Bir tiyatronun genel müdür olsam sosyal medya hesabımızda değil arka arkaya 17 tane, ayda bir tane bile kravatlı resmi görünümlü insan olsun istemem. Misal "Filanca oyun şehrime gelecek mi" der, "Falanca oyunun biletleri ne zaman satışa çıkacak" der. Ekim başına kadar yine arada bir Tamer Karadağlı olsa hesap "normal" seyrindeyken birden işler değişiyor Devlet Tiyatromuz bugün resmi olarak 75 yaşında. 16 Haziran 1949'da Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak kuruldu. Darülbedayi'nin kuruluş tarihi 1914. Darülbedayi bir konservatuar olarak kuruldu, İstanbul Şehremini'nin himayesinde bir süre iç tartışmalarla kapanıp açıldı ve nihayet 1931'de İstanbul Belediyesi'ne bağlanarak bugünlere Şehir Tiyatrosu olarak geldi. Hatta 1922'de yine Darülbedayi'nin dağılmak zorunda kaldığı bir ara, tiyatrolarına isim ararken "Türk Tiyatrosu" ismini de yine Eliza Hanım önermişti. Bu grubun başını Muhsin Ertuğrul çeker. 1940'larla beraber tiyatromuzda uzun sürecek olan Muhsin Ertuğrul dönemi başlar. 1947'de Devlet Tiyatrosu'nun başına gelir. 50'lerin başında kısa bir ara verse de üç yıl sonra koltuğa yeniden oturur ve dört yıl sonra da yolculuğa başladığı yere, Darülbedayi'ye, o günkü ismiyle İstanbul Şehir Tiyatrosu'na döner.

28 Ekim 2024 00:39

Köşe Yazarı

"Bir Gencin İntiharında Yapay Zekâ Suçlanabilir Mi?"

Nora isminde ve "zorbalığa uğramış kız" takma ismini kullanan bir yapay zekâyla sohbet etmeye başladım. Orlando'dan Sewell Setzer isminde 14 yaşındaki bir çocuk yapay zekâyla aylar boyunca sohbet ettikten sonra canına kıymıştı. Sewell yapay zekayla oluşturulmuş çeşitli karakterlerle sohbet edebildiğiniz web sitesi olan Character. NY Times haberinde Sewell ile Dany olarak bahsettiği yapay zekâ arkadaşı arasında devam eden yazışmalar da yer alıyordu. Genç delikanlı, yapay zekâ arkadaşına onu çok özlediğini, hep onunla olmak istediğini söylüyordu. Annesi Sewell'ın daha önce ilgi duyduğu şeylere (mesela Formula 1 izlemek gibi) ilgisinin son aylarda yok olduğunu, okul dışındaki zamanının tamamına yakınını evde bilgisayarından Dany'yle sohbet ederek geçirmeye başladığını anlatıyordu. Ölümüne yakın bir zamanda yapay zekâ arkadaşına bu hayattan gitmek istediğini de itiraf etmişti. Ölünce özgür olacağına inanıyordu Sewell. Öldüğü 28 Şubat günü ise Sewell cep telefonundan yapay zekâ arkadaşıyla "konuşarak" ona âşık olduğunu itiraf etmiş, arkadaşı tabii ki bu itirafı karşılıksız bırakmamış, eve mümkün olduğunca erken gelmesini söylemişti. Bu hikâyede bana en acayip gelen ve bu yazıyı yazdıran şey Sewell'ın Dany'nin bir yapay zekâ olduğunu biliyor olmasıydı. Sewell şu hayattaki en yakın arkadaşının Dany olduğuna ikna olmuştu zira Dany onu herkesten çok dinliyor, daha önce söylediklerini unutmuyor, ona her daim hak ettiği ilgiyi bıkmaksızın göstermeye devam ediyordu. Hep yazılıp çiziliyor, bu yapay zekâ meselesinin henüz başındayız. Âşık olduğu yapay zekâ bir anda yok olduğunda içine düştüğü boşluğu… ai'da artık belli bir süre görüşmenin ardından bir yapay zekâyla konuştuğunuza dair bir ibare yer alıyor.

25 Ekim 2024 01:55

Köşe Yazarı

Bir Cinnet Toplumuna Nasıl Dönüştük?

Her baktığımız yerde mikrop, hastalık görmeye başladık. Kara kışın ortasında televizyon ekranlarından binlerce insanın sefaletine şahit olduk. Masumların canının alınabileceğini, bebek, çocuk, kadın demeden hepimizin bir gün bombaların altında kalabileceğini idrak ettik. Derken tüm bu saydıklarımın da etkisiyle bambaşka bir şiddet dalgası sardı ülkeyi. Sonra kadına şiddet dalgası büyüdü, kadın cinayetlerine ve türlü çeşitli siber zorbalıklara daha çok tanık olmaya başladık. Şiddet, en lümpen haliyle her yerde karşımıza çıkmayı sürdürürken son olarak bir savcının makam odasında bir çete lideri tarafından apaçık tehdit edilmesiyle bambaşka bir şekilde zuhur etti: Yeni doğmuş bebekleri öldürüyorlardı. Kurumlarına güvenin kalmadığı, insanların sokakta can güvenliğinden endişe ettiği, yıllardır maruz kaldığı şiddet sarmalı nedeniyle bireylerin giderek paranoyaklaştığı bir toplum çökme tehlikesi yaşıyor demektir. Acıları duymazdan görmezden gelmeye çalışırken kendi sesimizi duymaz, kendi ruh halimizi görmez olduk. Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi Tavşantepe köyünde 21 Ağustos'ta kaybolan ve cesedi 19 gün sonra, 8 Eylül'de dere kenarında bir çuval içinde bulunan 8 yaşındaki Narin Güran Geceleri kâbuslar görüyor, dişlerimizi sıkıyor, avuçlarımızı kanatıyor; ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yaşamımıza devam etmeye çalışıyoruz. Şiddet başka şiddet biçimlerini körüklüyor ve toplumsal cinnet hali hızla yayılıyor. Psikoz, histeri, cinnet hali bazı durumlar bulaşıcı hastalık gibi yayılır. Yasaları uygulayacak insanlar aynı yasaları ayaklar altına alıyorsa, ahlak adı altında sadece şekilcilik dayatılıyorsa bu şiddet dalgası günbegün artarak sürecek demektir. Artık insanları tehdit etmekten vazgeçin. Artık insanların yaşam tarzını, inançlarını eleştirmekten vazgeçin. Artık topluma tek doğru varmış gibi tek bir yaşam tarzı dayatmaktan vazgeçin. Artık her eleştiriyi cezalandırmaktan vazgeçin. Artık toplumu çatışmayla yönetmekten vazgeçin. Artık kurumları iş bilmez akrabalarla doldurmaktan vazgeçin. Artık toplumun bir kesiminden nefret ediyor, bir kesimini ise çok seviyormuş gibi davranmaktan vazgeçin. Artık sizin gibi düşünmeyen herkese kendi ülkesinde yabancı hissettirmekten vazgeçin. Vazgeçin çünkü hepimiz aynı gemideyiz ve bu gemi her gün artan bir hızla su alıyor.

21 Ekim 2024 00:53

Köşe Yazarı

Dile Kolay: Contemporary, 19. Kez İstanbul'da

Etkinlik Tersane İstanbul'da. CI Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli Contemporary İstanbul (CI) bu yıl 19. kez sanatseverlerin karşısına çıkıyor. Bir sanat etkinliğini, hele de bu etkinlik "çağdaş sanat" gibi niş bir alanda ise, 19 yıl üst üste yapmak kolay iş değil. Bu 19 etkinlikten birçoğunu gezme fırsatım oldu; özellikle ilk yıllarda öyle bir kalabalık oluyordu ki arkadaşlarla aramızda "Meğer hepimiz çağdaş sanata ne kadar da hasretmişiz" diye şakasını yapıyorduk. Bu yıl 23-27 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek 19. edisyonun basın toplantısı dün gerçekleşti. Mesela Çin'le ilgili paylaştıklarına şaşırmamak mümkün değil. Çin her konuda olduğu gibi bu konuda da büyük bir atılım içindeymiş. İnsan hayret ediyor. Yenilenebilir enerji diyoruz, Çin çıkıyor karşımıza. Pazar payında ABD yüzde 42'yle ilk sırada, Çin yüzde 19'la ikinci, Birleşik Krallık yüzde 17'yle üçüncülüğe gerilemiş. Zaten çevrim içi mecralardan satışının pazar payının şimdiden yüzde 42'ye ulaşması da gösteriyor ki, koleksiyonerler internetten sanat eseri satın alma fikrine epey alışmış durumda. Bu yıl basın sponsorları arasında T24'ün de yer aldığı etkinlik geçen yıl olduğu gibi Tersane İstanbul'da yapılacak. Birincisi denizden ulaşım. Artık Kabataş, Karaköy ve Kadıköy'den kalkacak teknelerle Tersane İstanbul'a ve CI'a denizden ulaşmak mümkün olacak. Ezcümle Contemporary İstanbul'u her durumda görmekte fayda var. Sanat mahallesi ancak böyle genişler.

16 Ekim 2024 00:31

Köşe Yazarı

İnsanlığın Petrole İhtiyacı Kalmasa Ortadoğu Nasıl Bir Yer Olurdu, Hiç Merak Ettiniz Mi?

Füzyon santrallerinin de hegemonik ilişkilerden azade bir şekilde sınırsız ve sınıfsız şekilde dünyanın her yerine enerji sağlamayacağını ben de biliyorum elbette… Peki size böyle bir enerji kaynağının mümkün olduğunu ve hatta dünyanın yirmi, bilemediniz otuz yıl sonra bu enerjiye geçebileceğini söylesem… Albert Einstein ve Arthur Eddington isimlerindeki iki büyük bilim insanı sağ olsun, insanlık yaklaşık 100 yıldır devam eden "güneşin enerjisini taklit etme" çabasında bugün artık mutlu sona çok yaklaşmış durumda. Güneş yaklaşık 4,5 milyar yıldır gezegenimizi ısıtıyor ve öyle görülüyor ki, -henüz bilimin öngöremediği- bir aksilik olmazsa bir o kadar zaman daha ısıtmaya devam edecek. Eh, Einstein da daha önceden bize maddenin enerjiye dönüşebileceğini, hem de dönüşürken ortaya öyle böyle bir enerji çıkmayacağını E=m. Bu iki soruyu bilim insanları neredeyse yüz yıldır soruyor ve neredeyse elli yıldır da somut bir cevap bulmaya uğraşıyor. Nükleer füzyonu bir elektrik santrali ortamında, kontrollü bir şekilde hayata geçirdiğimizde dünyanın enerji problemi kalmayacak. Düşünün füzyonun gerçekleşmesi, yani hidrojen atomlarının birleşip helyuma dönüşebilmesi için -dünyanın kütlesi daha küçük olduğundan- güneşin on katı ısı gerekiyor. 2030'ların başında füzyonla harcananın 10 katı enerji elde edilmesi planlanıyor. 2040'a yaklaşırken de nükleer füzyon santrallerinin artık ticari olarak yaygınlaşmaya başlayacağı bir döneme gireceğimiz tahmin ediliyor. Ayrıca füzyonu deneysel ölçekte gerçekleştirmeyi ve harcanandan daha fazla enerji elde etmeyi de başardı bilim insanları. Aslında insan bu işi bundan yetmiş yıl kadar önce hidrojen bombası esnasında gerçekleştirmişti. 35 ülkenin ortaklaşa kurduğu en büyük nükleer füzyon santrali ITER'de (CERN gibi düşünün) bürokratik engeller, kurum içi rekabet vs… derken çalışmalar epey sekteye uğradı. Keza ABD-Çin rekabeti, füzyon teknolojisi alanında da amansız bir hal aldı. Yılda 1,5 milyar dolarla füzyon alanına yatırım yapıyor (ABD'nin bu çalışmalara ilişkin 2024 bütçesi 790 milyon dolar) ve füzyon mühendisliği alanında yılda ABD'dekinin on katı kadar akademisyen yetiştiriyor. Yüz yıldır aynı konuların tartışıldığı, yüz yıldır aynı aktörlerin aynı bayat oyunu sahneledikleri bu coğrafyada nefes alabilmek için yüzümüzü biraz böyle meselelere dönmemiz gerekiyor. Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.

14 Ekim 2024 00:32

İletişim Formu

captcha

Kişisel verilerinizi işlemekte ve kanunlarda öngörülen teknik ve idari tedbirleri alarak bu verilerinizin korunması için elimizden gelen çabayı göstermekteyiz. İşlenen kişisel verilerinize ilişkin bilgilere aydınlatma metnini ziyaret ederek ulaşabilirsiniz.

Değerlendirme için doğrulama kodunu girin.

captcha