Bunu büyük bir başarıya çeviriyoruz. Suriye'de muhaliflerin ilerlemesini öne çıkarıp "Hedef Şam" diyoruz. En büyük güvencemiz aziz milletimizin hafızadan tasarruf etmesi. Biraz kullansa "12 yıl önce akşam namazını Şam'da kılacağız demiştin, şimdi ne namazı kılacağız" diye sorar. Suriye'de ters gibi görünüyor ama günün sonunda onun istediği adımları da atıyoruz. Trump'ın ilk döneminde 5 kez kriz yaşadık. Biz buna deneyim diyoruz. "Birbirimizi iyi tanıyoruz. Her şey rayına girer" diyoruz. Yine rabbimin büyük bir lütfu; milletim toplumsal Alzheimer olduğu gibi muhakeme etme gücünden de tasarruf ediyor. Eski Türkiye'de bu tür durumlarda cuma günleri Kocatepe Camisi'nden çıkan gösteri yapardı. Şimdi miras deyince holdingden düşen pay anlıyorlar, birbirlerine giriyorlar. Her okulda din eğitimine öncelik veriyoruz görüntüsü altında, "iktidar muhafızları" yetiştiriyoruz. Karşı çıkan olursa cevabımız hazır: Muhalefeti de bu konuda hizaya getirdik.

Suriye politikasındaki bütün başarısızlıkların üstüne yenilerini eklemeye hazırlanan iktidar, bunu "büyük bir başarı" olarak sunmanın malzemelerini servis ediyor. Hep, "Sıra Türkiye'de mi" sorusu ortaya atıldı. İktidarların görevi, Türkiye'nin iç-dış barışını özenle koruması, buna niyetlenen güçlere, "Sakın ha, aklından bile geçirme" diyecek iradede olduğunu hissettirmesidir. Türkiye'de ne yazık ki böyle bir iktidar yok. "Türkiye'yi ele geçirdim, bütün ganimet benim" mantığıyla yöneten bir iktidar var. Türkiye'nin çıkarlarıyla partisinin çıkarları çakışmadığı zaman parti ideolojisini önceleyen, Müslüman Kardeşler siyasetini kafasının arkasından atmamış bir iktidar var. 2006'da Büyük Ortadoğu Projesi'ni övüp "Ben bu projenin eşbaşkanıyım" diyen, bugün bunu fiilen hayata geçirmeye devam eden bir iktidar var. İç ve dış barışın her türlü pazarlığa masa yapıldığı bir ortamda "muhalefet" gibi durmayın! Bugün Suriye'ye Sevr dayatanların, bunu yarın Türkiye için isteyeceklerini haykırın. Ne dedi geçen gün; "AK Parti'ye ancak millet ayar verebilir." Doğru dedi.

Barbara, babasından kurtulmak için bir 4 Aralık günü bugünkü İznik yakınlarında madene sığınır. Madenciler Barbara'yı unutamazlar. Bir süre sonra 4 Aralık'ı Madenciler Günü olarak kutlamaya başlarlar. Ekonomik değeri olan 51 maden çeşidinden 29'u Anadolu topraklarında var. Dünya bor rezervlerinin yüzde 73'ü Türkiye'de. Mermerde birinciyiz, dünyadaki bütün potansiyel rezervin yüzde 40'ı Türkiye'de. MÖ 1. yüzyıldan MS 5. yüzyıla kadar Roma'nın neredeyse bütün heykelleri Aydın Karacasu ilçesi yakınındaki Afrodisias Heykel Okulu'nda yapılıyordu. Son yılların en çok konuşulan altın madeni rezervleri bakımından yerimiz değişik kaynaklara göre 6 ile 11. sıra arasında gidip geliyor. 2002 yılına dek 80 yılda verilen maden ruhsatı sayısı 1186'ydı. Son 22 yılda verilen ruhsat sayısı 400 bin civarında! Afrika'dan Güney Amerika'ya 20. yüzyıla dek madenlerde çalışanların ortalama ömrü 35'ti.

Suriye'deki gelişmeler karşısında iktidarın ve medyasının tutumu 2011'de başlayan iç savaştan bu yana hiç ders alınmadığını gösteriyor. Bu davranışı, " Esed sayılı günlerin kaldı", "Sabah yola çıktık mı, akşama Şam!" demeçlerinden anımsıyoruz. Büyük bir toz bulutunun altındaki Suriye'nin yakın gelecekte yeniden değişmesi muhtemel haritası çoktan seçmeli. 2011'den beri en az dört kez Esad, muhalifleri bitirme noktasına geldi ya da tam tersi oldu. Esad güçlenince hemen, "Halkına ateş açan katil" propagandası öne çıkıyor, muhaliflere destek veriliyor. Muhalifler güçlenince hemen, "Suriye'yi canlı canlı insan yüreğini deşip yiyen gaddarlar ele geçiriyor" propagandası öne çıkıyor. "Muhalifler" tanımı da çoktan seçmeli. *** Suriye'nin Türkiye'den görünümü ise Suriye'nin içindeki karmaşadan daha karışık! Düne kadar Esad'dan randevu isteyenlerin bugün Esad yeniliyor diye bayram etmesi yıllar önce yaptığımız benzetmeyi yine akla getiriyor: Suriye'de zafer şampiyonu olacağım derken Şam piyonu olma!

Hafta içinde piyasada 600 milyon dolarlık sahte doların olduğu haberi yayıldı. Kapalıçarşı mıdır Tahtakale midir her neyse tepetaklak oldu. Sahte dolar işi de milletimin dövize olan ilgisini azalttı. İstediğin kadar dolar al, ancak sahte çıkabilir haberin olsun! *** Kurduğumuz sahtekaleler Tahtakale'nin bile tahtını sallayacak sağlamlıkta! Sahte dolar haberinin de sahte olması, sahte üretim yapanları bile parmak ısırtacak güzellikte. Piyasada sahte gıda olduğunda hemen ortaya çıkarılacağını göstermek için gözümüze kestirdiğimiz, yanına ortak vermek istediğimiz büyük kuruluşları teşhir ediyoruz. Bazen de pasaport gerçek, sahibi sahte oldu. Örneğin önümüzdeki yıl enflasyon yüzde 30 olacak diyeceğim. Yüzde 35-40 zam yapacağım. Önümüzdeki yılın ortasında, "Hedefi yeniledik" deriz, enflasyonu 60-70 gibi bağlarız olur biter. Bizimki Tahtakale değil, sahtekale!

Erdoğan'ın dünkü grup konuşması " Bahçeli açılımına" ilişkin durumu biraz daha netleştirdi, süreci biraz daha karışık hale getirdi! Dünkü yazımızda vurguladığımız "şeffaf belirsizlik" havası genişleyerek, uzayarak devam ediyor. Erdoğan bir kez daha Bahçeli'ye takdirlerini iletti, cesaretini övdü. - Alternatifleri gündemimizde tutacağız! Erdoğan-Bahçeli kendilerine has yöntemlerle hedef konusunda tam uyum içindeler; ne pahasına olursa olsun iktidarı sürdürmek! Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan'ın umutlu olmamasının başlıca nedeni, yapılan temaslarda Kandil'in ve İmralı'nın istemlerinin kabul edilmesi olanaksız maddeler içermesi. - Bütçenin yüzde 30'u bu yapı tarafından kullansın. Temel muhatap Öcalan olsun. Ancak Erdoğan'ın, silahları bırakma, uzlaşma noktasına gelme konusunda yeni bir durumun olmadığını açıklaması, umutlu olmadığını vurgulaması bu bilgilerle örtüşüyor. Erdoğan'ın "Tablo umutlu olmamıza izin vermiyor" cümlesi kapıların bir ölçüde kapalı olduğu anlamı taşırken "Alternatifleri gündemimizde tutacağız" cümlesi de önümüzdeki günlerde her şeyin olabileceğini gösteriyor. DEM'in 57 milletvekilini, Cumhur'un anayasa değişikliğine evet deme noktasına getirmek!

Libya'dan Afganistan'a, Asya'nın ortasından Afrika'nın batı ucuna bütün bölgeyi altüst eden Ameri-kan açılımının Türkiye'yi daha fazla etkileyeceği bir süreç başlamış görünüyor. Suriye'de istikrarsızlığın getirdiği göç dalgasının en çok vurduğu ülke Türkiye oldu. *** 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısıyla başlayan İsrail vahşetinin altında yatan stratejik plan Lübnan'la birlikte daha açık hale geldi. İsrail Gazze'yi ablukaya aldıktan sonra "kuzey güvenliğini" sağlamaya yöneldi. 2011 yılından bu yana Türkiye'ye milyonlarca Suriyeli girdi. Şu olasılıklar serisini yabana atmamak gerekiyor: - İsrail, "kuzey sınırlarım" diyerek Suriye'nin güneyini işgal eder, fiilen topraklarına katar. 1970-1977'de İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okumuş, halen PYD'nin eşbaşkanlığını yürüten Salih Müslim'in Suriye'de kurulacak otonom devletin başbakanlığı kartını bastırmaya hazırlandığı uluslararası yayın kuruluşlarında dile getiriliyor. *** Öncelikle şunu vurgulayalım; Bahçeli DEM Partili milletvekillerinin elini sıkalı 57 gün, Öcalan 'ı Meclis'e davet edeli 35 gün oldu. Erdoğan, Bahçeli'ye takdirlerini sunmakla yetiniyor "Tüm gövdesini koydu" diyor. Biz de soruyoruz: Bahçeli'nin, "Israrlıyım" demesinin anlamı şu olmalı: AKP, bu çağrıya yürekten yanıt vermediği için, bastırıyor!

Geçen haftanın ikinci yarısında Antalya, Denizli, Aydın hattında değişik etkinliklerle, toplumun, örgütlü kesimlerin nabzını tuttuk. Antalya'da Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği'nin (TÜSAD) 46. olağan kongresinin ana konusu "başarıya giden yol" idi. Biz de "Savaşın ve Barışın Kahramanı Atatürk" kitabımız zemininde Mustafa Kemal'in savaşlar kadar barışlardaki başarılarını anlatmaya çalıştık. Denizli'de Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ile Eğitim-İş'in ortaklaşa düzenlediği "Başöğretmen Atatürk" konferansında konuşurken bütün yüzlerde kaygılı bir umutluluk vardı. Ancak bunun devamında büyük bir hedef ortaklığı gerekiyor. Şöyle: Çok kaygılıyım diyenlere, "Sevindim" karşılığını verince ortam değişti. Son haftaki gözlemlerimizi son birkaç ayla birleştirince ortaya şu tablo çıkıyor: 31 Mart yerel seçimlerindeki büyük zaferin devamında genel iktidar değişiminin de olabileceği beklentisi zayıflıyor. Biz de Kurtuluş Savaşı'nda bile yüzde 40'ı aşkın cepheden kaçan olduğunu, 306 Osmanlı paşasından ancak 9'unun Mustafa Kemal'e inanıp onun yanında durduğunu anımsattık. Cumartesi akşamı Prof. Celal Şengör 'le birlikte Çerçioğlu'nun misafiriydik.

1- Seçim seçimden önce kazanılır! 2- Rakibini sen seçersen nasıl kazanacağını da bilirsin! Şu anda "Rakibim sensin" diyeceğim kişiyi tam netleştirmedim. "Böl, parçala, yönet" yönteminin aslı şudur: Şu aşamada İmamoğlu'nun, "Genel merkez ne kadar bana yakın" kuşkusu içinde olmasını sağlamak lazım! Mansur Yavaş, "Bana sağdan soldan saldırıyorlar" diyerek muhteşem bir pas attı. Özgür Özel'e MİT'in terörle mücadele brifingi verdiği gün, Tunceli Ovacık CHP'li Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'e terör örgütüne üye olmaktan, terör propagandası yapmaktan altışar yıl hapis cezası verdik. Bir kısım cehapeliler, "Yedinci genel başkanımızı yedirmeyeceğiz" deyip öne çıkacak. Asalet bakanım, "Biz o işe bakmıyoruz" diyor. Nasuh Mahruki tivit atmış, "Bu çok ağır suç" diyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun on yıl önceki konuşması için, "Bak cezasını çekiyor" diyor! Burada CHP bana çok lazım! Bu açılım işinde "fedakârlık" eşit paylaşılacak. "Feda" kısmı CHP'ye, "kârlık" kısmı şahsıma!

24 Kasım Öğretmenler Günü haftasındayız. İktidar katında eğitim şu: Mustafa Kemal Atatürk öğretmenlere, "Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır" diyerek uygarlık yolculuğunun başlıca unsurunu gösterdi. Bunu "100 Yıla Bakış" adıyla kitaplaştırdıktan sonra 2024'te de şunu sordum: Bu soru Yılmaz Öğretmen adını verdiğim bir roman doğurdu. Türkiye'nin 20 yıl sonrasına ilişkin bir rüya görüyor ki sormayın. "Üç büyük düşmanımız var; şiddet, nefret, cehalet! Bu ülkeyi hepimizin yurdu yapacağız." Atatürk "Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, duygularımın babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp'tir" der. İyi kitap okuduğunu bildiğim, 20'li yaşlardan Berk'in mesajından bir cümle paylaşalım: "Son derece ürkütücü, okurda alarm zilleri çaldıran, ancak mücadele hırsını da elden bırakmayan, devrim ateşi gibi bir roman!" Yarın Denizli'de ADD ve Eğitim-İş'in ortaklaşa düzenlediği "Başöğretmen Atatürk" söyleşinde olacağız. Her meslekte Yılmaz Öğretmen vardır.

1 Ekim'de Bahçeli'nin DEM Partililerin elini sıkmasından sonraki 50 yoğun günün ardından iki lider aralarında uyuşmazlık olmadığını ilan etti. Bu ilke dikkate alındığında ABD'nin Birinci Körfez Savaşı sürecinde gündeme getirdiği "yeniden şekillendirme" planının genişletilerek ısıtılmakta olduğu söylenebilir. Dönemin cumhurbaşkanı Özal 'ın, "Bir koyup üç alacağız", "Federasyonu da konuşmalıyız" diye özetleyebileceğimiz açıklamalarının altında şu planın yattığı konuşulmuştu: Plan o dönem, "Kürt devleti Türkiye'ye kurdurulacak" diye yorumlanmıştı. Bugün ise plan şu görünüyor: İsrail ile ABD, Suriye'yi parçalayacak. O dönem ABD'nin baskısıyla Irak'ın kuzeyinde 36. paralel oluştu. Irak merkezi yönetiminin kuzeye müdahale etmemesi için "Çekiç Güç" kuruldu. Komuta merkezi Türkiye oldu. Ankara'da iktidarlar geldi gitti, "Çekiç Güç"ün görev süresi hep uzatıldı. ABD, bölgemizde en çok Kürtlere güvendiğini çok açık ilan etti.

Vitrine "gereksiz, usulsüz harcama" yaftasını koyup milletin bayram coşkusuna da el koymak istiyorlar. 2025'te milletten toplayacakları vergilere, harçlara yüzde 50-100 zam yapıp maaşlara zammı yüzde 20'de mi tutalım 25'te mi tartışması yapıyorlar. Bu düpedüz fakirden alıp zengine vermektir. El, hep milletin cebinde. Genelkurmay başkanını terör örgütü kurucusu olmakla suçlayıp buna tanık olarak da terör örgütünün iki numaralı yöneticisini gösterdiler. Milletin vicdanında kabul görmeyince, zamana yayarak, farklı cümleler kurup anlam karmaşası yaratmaya giriştiler. Türkiye'ye adeta fethedilmiş, ganimet bir ülke gözüyle bakıyorsunuz. Yoksulluğu, yasakları, yolsuzluğu kaldıracaktınız. Yağmalamadığınız yer kalmadı.