"Sevildiğini bil" sözü insanların dünyası için geçerlidir. Abartmayayım ama insanlık dünyasında karşılıksız sevgi, belki anne-baba-çocuk ilişkisi dışında kalmamış gibi. Her sözcüğü duyguyla, merhametle, vicdanla yazılmış bu paragrafta "sevilince mutlu olmak" sözünün altını özellikle çizdim ve "sevildiğini bilmek" kavramını buradan türettim. Derken Hürriyet'in 25 Ağustos tarihli Pazar Eki'nin 3. sayfasındaki "O topallayan köpek sevinçten zıplamaya başladı" başlıklı röportaj-yazı geldi. Bunlardan birinde, geçirdiği trafik kazaları sonrasında sakat kalan, kimsenin sahiplenmek istemediği "Gece" nin sahiplenilip sevgi görmesi sonrasında sevinçten zıplamaya başladığını öğreniyoruz. Yaşça büyük olanı 12 yaşındaki Oğluş, sevilip okşandığında sırtüstü dönerek daha çok sevilmek istediğini anlatıyor; patilerini usulca, teşekkür anlamında, okşayan bileğin üzerine koyuyor. Bence bu istisnasız bütün hayvan dünyası için geçerlidir. Hayvan sevildiğini biliyor. Sevmeye ve sevilmeye giderek yabancılaşan insan ve insanlık dışında, herkes, her şey...
Kaynak: Cumhuriyet
28 Ağustos 2024 04:48
Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız
Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Zamanın Genetiğiyle Oynamak
Yeni anayasa dedikleri şey, bir on yıl daha yani 2034'e kadar iktidarda kalmalarını sağlamak içinmiş. Şiir gerçekliğin içinde bir şeydir. Demek istediğim şey her halde, zamanla, zamanın doğal akışıyla oynamak anlamında bir şey olmalı. Buna karşılık genetik kavramı ve varsa eğer zamanla ilişkisinin ne olabileceğini düşünmek gerektiğini hissettim. Ben, zamanın genetiği derken şöyle bir şey düşünmüş olmalıyım: Her şey gibi zamanın da bir doğallığı, kendiliğindenliği, kendine özgülüğü vardır. Atomla oynamanın felakete yol açması gibi zamanla oynamanın da beklenmedik, kötü sonuçları olabilir. İnsanın ömrünü uzatma çabası anlaşılır bir şeydir. Fakat zamanın doğal akışıyla akılcı bir uyum içinde yaşamak yerine onunla oynamanın kişiye mutluluk getireceğini hiç sanmıyorum.
13 Kasım 2024 04:55
Hümanizm Yurtseverlik Sosyalizm
"Human/insan" sözcüğünden türetilmiş "hümanizm" kavramı, insanı en yüksek değer olarak kabul etmek demektir. Kavramı, insan sevgisi olarak da özetleyebiliriz. Hümanizm öncelikle bir ahlak kuramıdır. Bir adım daha atayım: Eğer bu şeylerin başkalarına yapılmasını da hoş görmüyor ve hatta bunun yapılmasına engel olmaya çalışıyorsan ahlaklı (hümanist) olmaya daha da yakınlaşmışsın demektir. Böyleleri çok güç durumda kaldıklarında, bir başka insanın (ya da canlının) yardımına gereksinim duyduklarında, bunu belki kendiliğinden anlayacaklardır. Günümüzde hümanizm, insanlığın en çok gereksinimi olan şeydir. Sosyalizm, çok özet olarak insanlar ve ülkeler arasında eşitlik demektir.
06 Kasım 2024 04:54
Ahmet Özer'i Tutuklamak
Prof. Dr. Ahmet Özer 'le karşılaşıp tanışmadık. Bu konuşma, bu duruş Ahmed Arif'e benziyordu. Ondan, Ahmet Özer'in Esenyurt'ta kültür alanında baş döndürücü tasarılarını öğrendik. Elif Akkaya'ya, Ahmet Özer'i Ahmed Arif'e benzettiğimi söylediğimde bana onun Ahmed Arif'in şiirlerini Kürtçe okumasını dinletmesi ise bir sürpriz oluşunun yanı sıra benzetmemin ne kadar yerinde olduğunu da gösterdi. Esenyurt'un yasal belediye başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, bu sabrın, onurun, bilgeliğin, günümüzdeki seçkin bir temsilcisidir. Ahmet Özer Türkiye'dir.
02 Kasım 2024 04:22
Modern Edebiyatımız Konulu Kitaplar (1)
Doğu Batı yayınlarınca üç büyük ciltte yayımlanan "Modern Türk Şiiri" başlıklı kitaplar, modern şiirimize paha biçilmez bir armağan olmuştur. Bu büyük çalışmanın hazırlanışı ve gerçekleşmesi için harcanan emekte en büyük paya sahip şair-düşünür Yücel Kayıran ilk kitapta yer alan "Eşik-Söz" de "Modern Türk şiiri tarihimiz, poetik mücadeleler tarihidir" dedikten sonra "Poetik mücadeleden yoksun ve poetik başkaldırısı olmayan bir şiir, şiirimizde bir 'güldeste' unsuru olarak yer alır" sözleriyle görüşünü sürdürüyor. Yazar aynı giriş yazısında, Tevfik Fikret'le başlayıp 70'lerin sonuna kadar getirilen üç kitaplık bu büyük çabanın, "tezli bir çalışma" olduğunu belirtiyor. Fakat biraz da günlük hır gürden, saçmalıklardan uzak kalmak için tek bir yazıyla değil birkaç yazı boyunca modern şiirimiz konulu kitaplar üzerinde durmayı sürdüreceğim. Kayıran'ın giriş yazısındaki tartışılabilir bir sav "Modern Türk şiirinin yukarıdan gelenlerin kurduğu imge ile aşağıdan gelenlerin kurduğu imgenin mücadelesinden doğduğu" görüşüdür... Buna karşılık Yücel Kayıran, yine ilk kitapta yer alan "Modern Türk Şiirinin Doğuşu" başlıklı oldukça kapsamlı yazısında, Fikret'in öncülüğünü, kanımca ilk kez dile getirilen örneklerle kanıtlamaya girişiyor. "Modern Türk Şiiri I" ve sonrasındakiler üzerinde yazmayı sürdüreceğim...
30 Ekim 2024 04:55
Çirkinlikler İçinde Güzellikler
İlki Uşak Şafak Öncü Koleji'nin ilk ve ortaokul öğrencileriyle paylaştığımız coşku dolu şiir şöleniydi. Vaha derken Uşak'ın değerini, güzelliklerini, yaşama kültürünü görmezden gelmiş olmayayım. Uşak tıpkı Bursa gibi bir tarih ve kültür kenti. Dülgeroğlu ailesinin, Uşak'ın yaşamına otel olarak kazandırdığı muhteşem (1898 yapımı) Paşahanı'nda unutulmaz bir gece geçirdim. Uşak'a yıllar sonra CHP belediye başkanlığını kazandıran Özkan Yalım'ın öncülüğünde bu güzel kentimiz ait olduğu bölgede yıldız gibi parlayabilir. Aynı günün (4 Ekim Cumartesi) gecesi Uşak, Banaz'a bağlı Kızılcasöğüt beldesinde Haluk Çetin 'le tanık olduklarımız ise olağanüstünün ya da beklentinin çok üstündeydi.
09 Ekim 2024 04:31
Susuzluğun Şairine
Roman, öykü, anı ve tiyatro alanında ve her biri toplumcu edebiyatımızın en değerli ürünleri arasındaki 20'yi aşkın yapıtın yazarı Talip Apaydın'ı ben öncelikle şair olarak tanıdım ve belki de şair oluşumun bencilliğiyle zihnimdeki ve gönlümdeki yeri hep bir şair ve şiirde ustam olarak kaldı. 1956'da yayımlanan ilk şiir kitabı, aynı zamanda yayımlanmış ilk ürünü "Susuzluk"ta, kendi köyü ve bütün köyler adına, ülkesi adına insanlığa şöyle sesleniyordu: Bu anma yazısı için şiirleri üzerinde çalışmaktayken şiir alanında her halde son ürünlerinden "Öykü" yü, kurucularından ve yazı kurulu üyelerinden biri olduğum Sanat Emeği dergisinin Temmuz 1979 tarihli sayısında yayımlamış olduğumuzu görüp anımsadığımda ne kadar sevindiğimi anlatamam. Tıpkı şiiri gibi, sözünü ettiğim görüşmemizde tanıdığım sade, içten, bilge kişiliği de zihnimde ve gönlümde yer etmiştir.
02 Ekim 2024 04:18
Allah Korkusu Ve Kuldan Utanmak...
Bu söz aslında günlük konuşmada bir deyimdir ve böyle kullanıldığında felsefi ya da mistik bir anlamı yoktur. Günlük konuşmalarda ateist birinin bile "inşallah, maşallah, Allah Allah vb." demesi gibi. Fakat "Eğitimin amacı bilim değil Allah korkusu ve kuldan utanmayı öğretmektir" denildiğinde günlük konuşmadaki sıradan deyime felsefi, mistik bir anlam kazandırılmış oluyor ve aynı zamanda da (ne kadar paradoksal görünse de!) bunu yapan kişiyi sıradanlaştırıyor. Sokak röportajında kendisine eğitimin amacı nedir gibi bir soru yöneltilen herhangi bir yurttaştan değil, şu anda siyasal erki elinde tutan gücün önde gelen unsurlarından birinden söz ediyoruz. Asıl konuya, Allah'tan korkup kuldan utanmaya gelelim. "Russkaya filosofiya/ Rus Felefesi" adlı bir kitapta, 19. yüzyılın ilk yarısında yaşamış ünlü tarihçi öğretim üyesi Prof. T. N. Granovski'ye ait sözleri okuduğumda doğrusu şaşırmıştım:
25 Eylül 2024 04:25
Topluca Alçalma
Topluca ve toplumca alçalıyoruz. Yurttaşı olduğumuz, uğruna canımızı feda etmeye hazır olduğumuz Türkiye toplumu, toplumca ve topluca alçalıyor. İlber Ortaylı'nın toplumda kötülüğün zaten var olduğunu, bu siyasal iktidar döneminde ortaya çıkmak cesaretini bulduğunu söylemesi, kuşkusuz doğru bir saptamaydı. Çoğaldı ve yaygınlaştı. Bugünkü siyasal iktidar öncesinde Türkiye siyasetinde küfür yoktu. Çocukluk yılları İnönü, ilk gençlik yılları İnönü- Menderes dönemine rastlamış, sonrasında da bütün siyasal süreçleri çoğu kez içinde (bazen hapishanede ya da sürgünde) yaşamış biri olarak siyaset ortamında küfre, sokak ağzı sövgü ve hakarete tanık olmadım. Bugünkü siyasal iktidar siyasete düşük sokak ağzını, sövgüyü getirdi. Daha kötüsü bu uygarlık düşmanı kişilerin ve çevrelerin günümüzdeki siyasal erkin öncülüğünde gitgide pervasızlaşmaları, taraftar kazanmaları, çağdaş bir Cumhuriyet yaratmış, 1960'ları yaşamış Türkiye toplumunun giderek bir cemaatler topluluğuna dönüşmekte olmasıdır. Çağdaş dünyadan koparak topluca, toplumca alçalmadır bu.
18 Eylül 2024 05:13
Narin'i Öldürmek
Bu satırları yazmakta olduğum sırada otopsi sonucu henüz açıklanmamıştı. Fotoğraflarından, görüntülerinden görebildiğimizce, yaşam dolu, kıpır kıpır, pırıl pırıl bir çocuk. Ve bu aile içinde adı gibi narin bir çiçek. Doğrusu böyle bir ortamda ona Narin gibi bir adın konabilmiş olmasına bile şaşırdığımı itiraf ederim. Adalet ve adaletsizlik... Narin'in öldürülmesiyle ona benzeyen bir küçük kızın anlattığı "bülbülün öldürülmesi" öyküsü arasındaki benzerlik, cinayete yataklık eden bu kapkara toplumsal ortamlar arasındaki benzerliktir. "Bülbülü Öldürmek" te adalet için savaşan tek bir kişi, bir avukat vardı. Fakat bütün kötülüklerin kaynağı olan zehirli ortamı temizleyecek olan ise Narin çocuk ve benzerleri için Diyarbakır sokaklarını dolduran kadınlı erkekli adalet, özgürlük ve eşitlik savaşımcılarının varlığıdır.
11 Eylül 2024 04:15
Yüz Yaşında Olmak
Fazıl Hüsnü Dağlarca 26 Ağustos 1924'te doğduğuna göre yaşıyor olsa şu günlerde yüzüncü yaşını kutluyor olacaktık. Onu 15 Ekim 2008'de uğurladığımızda 84 yaşındaymış. Yanlışlık yaptığımı düşünerek bir daha hesapladım, başka sitelere de baktım, evet 84. Cahit Sıtkı öldüğünde 46 yaşındaymış. 20. yüzyılın büyük Türk şairleri içinde yaşamdan en erken ayrılan sanırım Orhan Veli'dir. Onun ölüm yaşını ezbere biliyorum: 36. 20'li yaşlarımdayken 80. yaşımı geride bırakacağım aklımın ucundan geçmezdi. Dağlarca kuşkusuz büyük bir şair. Şair olarak da kişi olarak da en büyük özelliği vatanseverliğiydi.
04 Eylül 2024 04:23
Deli Dumrul Köprüsü
Duha Koca Oğlu Deli Dumrul ya da kısaca Deli Dumrul, Dede Korkut kitabının bölümlerinden birini oluşturan öyküdür. Buna göre Deli Dumrul adında bir "er" (bir yiğit) kuru bir çayın üzerine bir köprü yaptırıp geçenden 33 akçe geçmeyenden 40 akçe almaktadır. Öykü Deli Dumrul'un bir nedenle Azrail'e kafa tutması, onunla savaşa girişmesi, yenik düşünce canını kurtarmak için Azrail'in önerisiyle Tanrı'ya yakarmasıyla devam eder. Tanrı Deli Dumrul'un canını ancak birisi onun yerine kendi canını feda ederse bağışlayacaktır. Bunun üzerine iyilikçi Tanrı, bağışını ikisinden de esirgemediği gibi onlara 140 yıl gibi uzun ve mutlu bir ömür biçer. Dede Korkut'la yarışamam ama yine de kitabın 48. sayfasındaki bu köprü şiirini okuyun derim. Birkaç gün önce internet sayfamdan yaptığım "Osman Gazi Köprüsü'nün adını Deli Dumrul Köprüsü olarak değiştirelim" önerime çok sayıda destek yanıtı geldi. -Deli Dumrul güzel insan, adını kirletmeyelim. Halk düşmanlarıyla karıştırmayalım derim.
21 Ağustos 2024 08:28
Voleybol
Düşlerimde bazen atabildiğim ya da atamadığım servisler görsem de voleybol oynamayı artık göze alamam. Bu söylediğimi en iyi voleybolcular anlayacaktır... Yine bizimki de aralarında olmak üzere herhangi biri altın madalya sahibi olabilirdi. Her yerde her zaman olduğu gibi şans etkeninin sonuçta bir rolü vardır. Voleybol sözü Fransızca voler (uçmak) ve ball (top) sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş (volley-ball). Son setini izlediğimiz İtalya-ABD final maçında karşılıklı başarılı kurtarışlarla top zaman zaman gerçekten de uzunca süreler zemine çarpmadan filenin iki yanı arasında gidip geldi... Buna karşılık İtalyanlar pasörlükte (karşılama, kurtarma) çok başarılıydılar. Bizim pasörlerimizi de olağanüstü başarılı buldum. Fakat bunlar sayıca daha çok olabilirdi. Kadın (genç kız) voleybol takımımız, Atatürk'ün kızları (bence Vargas da Atatürk'ün kızıdır) Türkiye'nin ve ülkemizin dostlarının yüzünü giderek daha da çok güldürmeye devam edecektir.
14 Ağustos 2024 04:46