×Uygulama Logosu

Habokado - Akıllı Haber Özeti

Özetleri Okuyun ve Dinleyin

Selçuk Yöntem: "Çaresiz Kalacağım Hiçbir İşi Kabul Etmem"

Kimi insanlar vardır sadece isimleri yeterlidir. Yılların istikrarı, emeği, disiplini, yaşamın tüm iniş ve çıkışları karşısında mesleklerini avuçlarının içlerinde, başlarının üstünde tutarak ayakta durmalarının sadece ufak bir sonucudur güven. Türkiye'nin en güvenilen, sevilen, sayılan başarılı oyuncusu Selçuk Yöntem ile bir araya geldim. SELÇUK YÖNTEM: Yok, hiç öyle şeylere başvurmadım. Bu herkes için geçerli. Onun için benim öyle bir PR (tanıtım) çalışmam hiçbir zaman olmadı. SELÇUK YÖNTEM: Ukalalık, kibirlilik gençliğin, yaşanmamışlığın, tecrübesizliğin getirdiği bir şeydir ve karakteristik kavramlardır bunlar. O saygıyı suistimal etmemek lazım. SELÇUK YÖNTEM: Diziler bazında söyleyecek olursam çok köklü araştırmalar sonucunda ortaya çıktığını sanmıyorum. SELÇUK YÖNTEM: Oyunculuğun, aktörlüğün kökeni tiyatrodur. Oyunculuk tiyatro eğitiminden başlar. SELÇUK YÖNTEM: Filmde oyun çok tekniktir. Tiyatro çok çıplak, özgüven isteyen ve seyirci ile canlı performansı olan bir sanat dalı. SELÇUK YÖNTEM: İnsanı temsil ettiği için, insanı ele aldığı için, insanın kendisinden yola çıkarak başka insanları da canlandırdığı için, onların karakterlerini, psikolojilerini, yaşadıklarını ortaya koyduğu için, insanı insana anlatması, insana büyük bir coşku, samimiyet, enerji verdiği için, malzemesi insan olduğu için oyuncu her zaman olacaktır. SELÇUK YÖNTEM: Ezber zaten işin temelini oluşturuyor. SELÇUK YÖNTEM: Ben iki kişilik bir oyun oynadım George Bernard Shaw'un Stella Campbell'a Yazdığı Mektup Sevgili Palyaço oyunu 120 sayfaydı. SELÇUK YÖNTEM: Tabii ki tiyatro bir birliktelik enerjisidir. SELÇUK YÖNTEM: Yaşamda iyi buluşmalar vardır ve benim için o buluşmalardan bir tanesi de Amedeus'tur. Çünkü doğru zamanlamada, doğru bir metinle -yazar Peter Shaffer 20 yüzyılın en önemli yazarlarından biridir-, doğru kadro, doğru yapımcı, doğru sahnede oynamak güzel sonuçlar doğurabiliyor. SELÇUK YÖNTEM: Evet, 6 yıl oldu ve devam edecek. SELÇUK YÖNTEM: Hayatın her boyutunda her şey yaşanıyor. Bu da yaşamın her boyutunda vardır. İnsani ilişkilerde, toplumsal formlarda, çekirdek ailelerdeki bu değerler tabii ki çok önemli. SELÇUK YÖNTEM: Dramatik yapısı iyi olan her metindeki rol iyi ise oynarım. SELÇUK YÖNTEM: Öyle bir şey olmaz rolün anlamı aktarılabiliyorsa. - 'Selçuk Yöntem' kalitesi diye bir durum var. Eğer ki Selçuk Yöntem oynuyorsa o proje kalitelidir ama her meslekte olduğu gibi oyunculukta da iniş ve çıkışlar oluyordur. SELÇUK YÖNTEM: Olmadı. Yapacağınız her neyse, dizi, film, tiyatro onun şartlarını oluşturduğunuz zaman sorun olmuyor. İniş-çıkış grafikler olmuştur. Yaptığım işlerin yüzde 90'ı beni hep mutlu etmiştir. SELÇUK YÖNTEM: Evet, arz talep meselesi. Şans da çok önemli. SELÇUK YÖNTEM: Evet, o da şans kelimesi gibi tarif edilemeyen bir kavram. SELÇUK YÖNTEM: Tabii ki hayatı paylaşmamız lazım. (O sırada garson geliyor ve Selçuk Yöntem'e kendi yaptığı bir hediyeyi veriyor ve o günün tarihindeki rakamlara vurgu yapınca Selçuk beye "bu tarz şeyler inanır mısınız?" diye soruyorum. "Evet, inanırım. Yaşam gördüğünün ötesinde, çok derinliği olan bir şeydir ve biz de onun bir parçasıyız" diye yanıtlıyor.) - Zorlamasız, sakin ve güven uyandıran bir yapısı var. - Dakik ve titiz. - Bir'tiyatro oyunu' olsan hangisi olurdun?: Bir oyun olursam komedi olmak isterdim. - Komedi zor değil mi?: Çok zor. Komedi, karşı taraftan algılanmadığında çok kötü, çok bedbaht bir durum oluyor. İnsanların duymak istemediklerini söylediğinizde veya eleştirdiğinizde huysuz olabiliyorsunuz ama onlara sormak lazım. Yüzde 50 çekici taraflara sahip isek o yeterlidir.

Gözde Yener Birman

Kaynak: Hürriyet

30 Kasım 2024 08:08

Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız

Yazarın Diğer Yazıları

Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Gözde Yener Birman

Türk Halkının Yarısı Tembel: İlber Ortaylı

İlber Ortaylı'yı bilmeyen yok ve sanırım bu kadar geniş bir kitle tarafından tanınan ender tarihçilerden kendisi. Sadece ülkemizde değil dünya çapında saygın bir yere sahip olan Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın yazdığı onlarca kitap, verdiği yüzlerce seminer, konferans, ana dili gibi konuştuğu beş dil ve bir çok diğer diller, durmadan anlattığı Türkiye'nin tarihi ve dünya tarihi ile olan o muazzam bilgi haritasından bizlere sunduğu perspektif ile bambaşka vizyonlar sunan çok değerli bir isim ile bir araya gelmekten mutluluk duydum. Ama her soruya kısa cevaplar yerine engin bilgi deryasından iç içe geçmiş onlarca sorunun yanıtları içinde buldum kendimi. Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler'de kıymetlimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı ile sizleri baş başa bırakıyorum. İLBER ORTAYLI: Annem ve babam bu konuda disiplinliydiler. Zengin insan çıkıyor ama bu tarz insan çok çıkmıyor. İLBER ORTAYLI: Onu bilemem ama çocuklarımıza ciddi olmayı tavsiye ediyorum. Otobüste bağıra bağıra konuşulmaz, okul hakkında konuşulmaz… İLBER ORTAYLI: Yok, ben yorulmam! Eğitim desen eğitim değil. İLBER ORTAYLI: Rastgele mülteci alınacak bir memleket değiliz. İLBER ORTAYLI: Okul sisteminin değiştirilmesi lazım. İLBER ORTAYLI: Tarih tekerrür etmez ama benzer şeyler vardır tarihte… Tarih bir kafiyedir. - 1980: Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu - 2002: Osmanlı Mirasından Cumhuriyet Türkiyesi'ne (Taha Akyol ile birlikte) - 2005: Barış Köprüleri: Dünya'ya Açılan Türk Okulları - 2006: Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek-1 - 2007: Yahudilik Tarihi, Ahmet Almaz ile 2007 Nokta Kitap - 2007: Avrupa ve Biz - 2010: Türkiye'nin Yakın Tarihi - 2015: Türklerin Tarihi, Orta Asya'nın Bozkırlarından Avrupa'nın Kapılarına, Timaş Yayınları - 2016: Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı - 2016: Osmanlı'ya Bakmak Osmanlı Çağdaşlaşması - 2016: İstanbul'dan Sayfalar - 21 Mayıs 1947 tarihinde Avusturya Bregenz'de bir göçmen kampında Kırım Tatarı bir ailenin çocuğu olarak doğar ve 2 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a taşınırlar. 1999 yılında eşinden boşandı. Atatürk Lisesi'nden 1965 yılında mezun oldu. - Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde görev alan İlber Ortaylı, Rusça'yı, Rusya tarihini ve edebiyatını annesinden öğrendi. - Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (1969) ile Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi. - "Tanzimat Sonrası Mahalli İdareler" adlı tezi ile 1974 yılında doktor, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu" adlı çalışmasıyla 1979 yılında doçent oldu. Yerli ve yabancı bilimsel dergilerde Osmanlı tarihinin 16. ve 19. yüzyılı ve Rusya tarihiye ilgili makaleler yayınladı. - 1989'da Türkiye'ye dönerek profesör oldu. - 1989-2002 yılları arasında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde İdare Tarihi Bilim Dalı Başkanı olarak görev yaptı. - 2002 yılında Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Anabilim Dalı Başkanı oldu. - Topkapı Sarayı Müzesi'nin 2005-2012 yılları arasında başkanlığını yaptı. - TRT 2'de başlayıp TRT Türk'te hafta sonları yayınlanan "İlber Ortaylı ile" adlı belgeseli sundu. - NTV'de "İlber Ortaylı ile Tarih Dersleri" adlı bir program yaptı. - Bloomberg HT kanalında da "İlber Ortaylı ile Zaman Kaybolmaz" adlı bir program yaptı.

16 Kasım 2024 09:12

Gözde Yener Birman

Ercan Kesal: Artist Değil, Oyuncuyum

İlk, geçtiğimiz yıl oyuncu eşi Nazan Kesal ile birlikte kurdukları Urla Dam'da gördüm kendisini. Zaten izlediğim filmleri ve dizilerinden beğenerek takip ettiğim bir sanatçıydı. Etrafı sevenleri tarafından çevrilmiş; her birine aynı özen, dikkat ve nezaketle ilgileniyordu oyuncu-yazar-yönetmen Ercan Kesal. Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler'de duruşu, karakteri ve her tavrı buram buram sanat kokan Ercan Kesal ile bir araya geldik. - Ercan Bey tıp okuyorsunuz ve yıllarca bu alanda emek veriyorsunuz. ERCAN KESAL: Tıptan vazgeçmedim hiç. 48 yaşımda kameranın önündeydim, ama 51 yaşımda hekimlikten sosyal güvenlik anlamında emekli oldum. ERCAN KESAL: Mecburi hizmetimi Ankara'ya çok yakın ilçelerde (Keskin ve Bala) yapmış olmak, hemen her hafta sonu Ankara'nın entelektüel çevrelerinde yer alabilme, buluşma, sohbet etme, yeme içme şansı veriyordu. Bu çok önemli. Bunların dışında dönem 80'li yılların sonuydu ve ülkedeki muhalif aydın çevrenin buluştuğu, harekete geçtiği yer Ankara ve özellikle Aydınlar Dilekçesi'nin yarattığı güçlü ve coşkun bir iklimdi. ERCAN KESAL: Ne yazmak ne de oynamak. Hatta sadece onlar var da diyebilirim. ERCAN KESAL: Sinemayı hep sever ve takip ederdim. 2008 yılında 3 Maymun'un senaristlerinden biri olarak artık sinemadaydım. - Sizden beslenen sanatın tüm bu alanları için muazzam bir algıya, derlemeye, analiz etmek gibi donanımlara sahip olmak gerekiyor. ERCAN KESAL: Gözlem gücü ve hassasiyet. Başkalarının yanından geçip gittiği şeyleri fark etmek. ERCAN KESAL: Hiç bir oyunculuk eğitimi almadım. Ercan Kesal'dan hiç vazgeçmeden yapıyorum oyunculuğumu. ERCAN KESAL: Elbette herkes yapabilir. - Çok yeni olan sanat merkeziniz Urla Dam'ı çok beğeniyorum. ERCAN KESAL: Başımıza iş aldık... Zahmetli bir telaş ama Nazo'yla (Nazan Kesal) çok memnun olduğumuzu da baş başa kaldığımızda itiraf ediyoruz birbirimize. Urla'nın sanat kültür ayağı olduk galiba. 2025 çok daha iyi geçecek ümit ederim. ERCAN KESAL: Urla çok iyi geliyor bize ama İstanbulsuz olmaz! Poyraz 17 yaşında ve İstanbulcu! ERCAN KESAL: Kendime hikayeler kurduğum ve içini hakkıyla doldurmaya çalıştığım bir tabula rasa (boş levha) gibi geliyor hayat. ERCAN KESAL: Bizde süslü laflar edeni, benzetmelerle konuşanları hemen eleştirir uyarırlar, "edebiyat yapma'' diye. Sahici olmak, samimi olmak, açık ve net olmak her zaman tercih ettiğim bir tavır. "Edebiyat yapmadan'' yazar, "artislik yapmadan'' oyuncu olmaya gayret ediyorum! Sinemada zoom meselesini şantaj olarak tarif eden Ö. Lütfi Akad'tır. "Zaten her yer karanlık, bir tek aydınlık perde var, seyirci ona bakmak zorunda. Bir de zoom yaparak iyice seyirciyi mahkum etmek, hipnotize etmek, ona bakacak başka bir şey bırakmamak şantajdır!" der Lütfi bey. ERCAN KESAL: Yaptığınız her şey sadece yaratıcılık bağlamında değil, tüm yaşamımızda da açık sade, net ve süssüz olmalıdır. Samimiyet bir insanın sahip olabileceği en güçlü silahtır. Kitap geliyor Kasım'a. - İlgi alanları: Okumak, yüzmek, yürümek, seyretmek.

02 Kasım 2024 06:37

Gözde Yener Birman

Kürşat Başar: Sonsuz Aşka İnanmam, Gerekli De Değil!

Yaptığı her işe kalitesini katan, onlarca kitabı olan, yaptığı her televizyon programı ile milyonlarca seyircinin beğenisini kazanan, müziği ile kemikleşmiş bir dinleyici kitlesi bulunan, sanatın her alanının hakkını veren, tam bir sanatçı Kürşat Başar ile bir aradaydım. Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler'de Kürşat Başar'ın televizyona ilginç başlangıcından felsefe tabanlı yazarlık sürecine, aşktan ve kadın-erkek mevzularına kadar bir çok konuyu konuştuk. İlham olmaya devam… - Felsefe temelli eğitimden gelen bir yazar ve müzisyensiniz. Dergilerle başlayan yazı hikayenizin devamında TRT1'de ilk canlı yayında fark edilip program yapmaya başlamanızla devam ediyor. KÜRŞAT BAŞAR: İlk kitabım 'Kış İkindisinin Evinde' yayınlandığında o zamanlar çok izlenen 'İyi Akşamlar' adlı bir programa davet edildim. Canlı yayında 10 saniyelik sessizlik 10 dakika gibi gelir. İki yıl kadar sürdü. KÜRŞAT BAŞAR: Teşekkürler! Her konuk için ayrı ayrı çalışıyorum. Yeni sezonda program yok. - 'Kürşat Başar işi' her zaman kalite garantilidir gibi geliyor. Bu çoğu kez imkansızdır ama yine de çıtanın orada olması önemli. KÜRŞAT BAŞAR: Roman yazarken bir disiplinim yok. Bunu yaklaşık 30 yıl boyunca yaptım ama köşe yazarken yaptım. Romanlar daha farklı. Bazen günde 20 sayfa yazarım bazen aylarca tek satır yazmak içimden gelmez. Örneğin gidip aynı zamanda futbol oynayamadım. KÜRŞAT BAŞAR: Kitaplarımın aşk romanı olarak nitelendirilmesi benim seçimim değildi. Çünkü aslında pek çok farklı açıdan aşk, ilişkiler, gençlik, hayata ve ölüme dair düşünceler, insanın dünyadaki yeri gibi konular var kitaplarda ama daha çok aşk üzerinde duruldu. Bu da insana yüksek bir haz veriyor. Benim için aşk çok değerli oldu her zaman ama sonsuz aşka inanmadığım gibi gerekli de saymam. Ayrıca'aşk için ölmeli o zaman aşk' gibi bir şeye de inanmam. Belki benim yalnızlığımı dengeleyen bir şey oldu hayatımda. KÜRŞAT BAŞAR: Her kuşak bir önceki kuşak tarafından eleştirilir, beğenilmez. Bu doğal ama tabii her kuşağın kendi farklı dünyası var. Bazen 10, 15 yıl önce okuduğum kitapları yeniden okuyorum. KÜRŞAT BAŞAR: Evet iki farklı tür gibiyiz. Basit bir örnekle bir kadın 20 yıl önceki ilk buluşmada giyilen çorabın rengini hatırlarken bir erkek aynı yıl oynanan bir ligi maçının tüm kadrosunu saymakla övünür ve ötekini zaten unutmuştur. KÜRŞAT BAŞAR: İki yıldır yaptığım yeni bir projeyi anlatırdım. Klasik piyanist Rüya Taner'le birlikte Lizbon'da başlayan ikili konserlerimiz 14 farklı kentte, festivallerde yer aldı. Önümüzdeki yıl da ABD'den başlayarak devam edecek. - Yüzde yüz güvendiğin kişi?: Çok değerli bir kaç dostum beni 30 yıldır şaşırtmadı. - ….. çok iyi yaparım: Sadece yaptığım her şeyi iyi yapmaya çalışırım. - 40 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Her şeyi çok ciddiye almamasını öğütlerdim.

19 Ekim 2024 05:39

Gözde Yener Birman

Tuna Kiremitçi: Sosyalist Ve Bektaşiyim

Yakışıklı fiziğinin önüne geçen, insana güven veren, istikrarlı, derinliği olan, yaptığı müziğe ve edebiyata ruhunu katan, ince mizah algısı ve dingin yapısıyla yıllardır kemikleşen kitlesi olan Tuna Kiremitçi ile içten bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisi bağıra çağıra şöhretine şöhret katma gayretinde olanlardan olmadı hiçbir zaman. Okul yıllarındaki zorlukları lehine çevirmeyi başarabilmiş bir sanat emekçisi olarak işinin kavrayıcı tarafını tercih etmiş. Yüzde Yüz ilham Veren Sohbetler'de sanatının güvenli sularında kendinizi bırakabileceğiniz yazar-müzisyen Tuna Kiremitçi ile sizleri baş başa bırakıyorum. - Tuna bey, sanat hayatınıza Galatasaray Lisesi'nde çok erken yaşlarda ve istikrarlı bir şekilde başladığınızı görüyoruz. TUNA KİREMİTÇİ: O yaşta akıldan çok sezgiyle verilmiş kararlar. Lisede müzik koluna katılınca buna gitar çalmak eklendi. Beni sanata yönlendiren lisedeki ortam, Beyoğlu ve hayatta kalma güdüm oldu. Kendimi ifade etme konusunda büyük bir açlığım vardı. TUNA KİREMİTÇİ: Fransız okulunda okuyorduk ama yabancı müzikte o dönem Anglosakson egemenliği vardı. Şansımız 90'ların İstiklal Caddesi'nde büyümek oldu. O dönemde cadde bir kültür sanat merkezine dönüşmüştü. Sonra lisedeyken ilk şiirim Varlık'ta yayımlandı. TUNA KİREMİTÇİ: Başka seçenek yoktu. TUNA KİREMİTÇİ: Sağlıklı bir aile ortamında büyüseydim bir Ankaralı olarak memnun mesut yaşardım sanıyorum. TUNA KİREMİTÇİ: Gençliğimde oyunculuk teklifleri aldım. Ama romancılık ya da müzik daha önemliydi benim için. TUNA KİREMİTÇİ: Gösteri dünyasında özel hayatınızı kamuya açık yaşamanız gerekiyor. TUNA KİREMİTÇİ: Benim yaptığım kendi bahçemi çapalamak ve oradan çıkanları insanlarla paylaşmak. Öyle uçuk kaçık takılmak gibi lükslerim olmadı. TUNA KİREMİTÇİ: Sosyalizm insanın ihtiyacı kadar tüketmesini, yeteneği oranında da üretmesini esas alan, özünde sosyal adalet ve dayanışma olan çağdaş dünya görüşü. Genç yaşta keşfettim. - Bir ara yazmayı bırakıyorum dediniz, sonra üzerine üç kitap çıkardınız… TUNA KİREMİTÇİ: O dönemde biraz geri çekilip dinlenmem gerektiğini hissettim. 15 yıldır hem üretiyor hem de kavga veriyordum. "Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları" albüm projesi o dönemde doğdu. Güzel turneler yaptık. TUNA KİREMİTÇİ: Aşk insanın bir başkasının mutluluğuyla mutlu olabilmesi. TUNA KİREMİTÇİ: Çocuklarımız olduğu için böyle tercih ettik. Beceremeyen ben oldum. TUNA KİREMİTÇİ: Hayatta hiçbir şey benim için kolay olmadı. TUNA KİREMİTÇİ: Hiç öyle şanslarım olmadığı için doğrusu bilemiyorum. - İlk çağlardan beri müzik hep oldu… TUNA KİREMİTÇİ: Müzik, insan denen yırtıcı türün en güzel sürprizlerinden. Bu yüzdendir ki faşizan rejimler hiç hoşlanmazlar müzikten. TUNA KİREMİTÇİ: Bilimsel olarak dediğiniz doğru. TUNA KİREMİTÇİ: Bir polisiye yazarı olarak İstanbul'un suç şehri haline geldiğini gözlemliyorum. TUNA KİREMİTÇİ: Olması gerektiği kadar. - Çok iyi bir dinleyici ve sohbeti çok güzel. - İlgi alanları: Kültür ve sanat. Şu an bulunduğum yer. Biri 19, diğeri 7 yaşında. - Kimin gözleriyle dünyayı görüp algılamak isterdin?: 7 yaşında bir çocuğun. Bir de aydınlık için savaşmaktan vazgeçmemek gerektiğini. - 30 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: 40 yaşından büyük kimsenin öğüdünü dinleme! Pek çok insan sosyal medyada İbni Arabi'nin sözü olarak paylaşıyor ama aslında benim şiirim!

05 Ekim 2024 06:09

Gözde Yener Birman

İclal Aydın: Güzel Üzülürüm

Kitaplarını severek okuduğum, merhametli, uzlaştırıcı ve herkesin gözüyle algılayıp esprili yaklaşımı olan, en sevdiğim bilge dostumla sohbet ediyormuşum gibi kitaplarını okuduğum İclal Aydın ile Urladam'da bir araya geldim. Bugüne kadar 16 kitabı çıkmış, 'Üç Kız Kardeş' kitabı dizi olmuş yazarın son kitabı 'Salkım Sokak No: 3'ü hemen alıp okumanızı tavsiye ediyorum. Samimi, ajitasyona kaçmadan, sade ve çok kuvvetli anlatıma sahip olan 'Salkım Sokak No: 3', aslında günümüz Türkiyesini, farklı kültürleri bir arada tutmayı medeni bir şekilde başaran İzmir'in bir mahallesinden, bir çocuğun gözünden anlatıyor. Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler'de gürültülü, çığırtkan değil de sakin, dingin, istikrarlı başarıların insanı, yazar İclal Aydın ile sizleri bir araya getiriyoruz. İlham almaya ve ilham olmaya devam… - Salkım Sokak No: 3 adlı kitabınızın kahramanı Mert'in gözüyle anlatılan hikayeyi okuyoruz… İCLAL AYDIN: Kurgunun akışına çok özenli çalışsam da çoğunlukla hikayenin kendiliğinden akışına teslim oluyorum. Kahramanları dinlemeyi seviyorum. Ben de ortaya çıkan ilk 10 sayfadan sonra sözü ona bırakmaya karar verdim. İCLAL AYDIN: Hayat adil değil. Hayat kolay değil. Bildiğim ve tercih ettiğim teselli yolunu okurumla paylaşıyorum. Peki artık İzmir'desiniz… İCLAL AYDIN: İzmir'i çok seviyorum. Ama sanırım artık biraz duracağım. - 16 kitabınız var. İCLAL AYDIN: Her kitaba başladığımda, yazı masasına her oturduğunda elbette yeni bir şeyler söylemek yeni yollar denemek istiyorum. İCLAL AYDIN: Kimin hangi sebeple nereden nereye göç ettiği elbette önemli. İCLAL AYDIN: Yalan yok, isterdim. İCLAL AYDIN: Bu konuda size çok net bir yanıt veremem. - İlham olan bir yazarsınız. İCLAL AYDIN: Tüm güzel sözleriniz ve yorumlarınız için teşekkür ederim. İlham meselesi, benim için çok önemli. Hemen hemen her yıl en az 10, 15 biyografi okur, izler ve insanları çok dinlerim. - 30 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Bir ara bayağı zorlanacaksın ama geçecek. - İyi ki kabul etmişim: İki aile. - İyi ki yapmamışım: Şarkı söylemek.

21 Eylül 2024 04:32

Gözde Yener Birman

Murat Menteş: Kendimizi Aşmak İçin Okuruz Ve Yazarız

İnsanın kafasını karıştıran, hatta allak bullak eden, kendi formlarını yaratıp yarattığı teknikle kendisini karşı karşıya getiren, yenilikçi, zorlayıcı bu sayede de okuyucunun sınırlarını zihni sinir zekasıyla genişleten yazar Murat Menteş ile bir araya geldik. Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler'de en çok üreten ve benzeri olmayan yazar Murat Menteş'in yanıtlarının sizlere ilham olacağına inanıyorum. Nedir bu kitap serisinin içeriği, sizden dinleyelim. MURAT MENTEŞ: Derde Deva Randevu, vefat etmiş yazarlarla söyleşilerden oluşuyor. Soruları ben soruyorum, cevaplar ise yazarların eserlerinden alıntılarla veriliyor. Böylece yazarların yaşadığı yerleri, hayatlarındaki bazı önemli olayları görüyoruz. DDR'yi, 10-12 kitaplık bir edebiyat ve felsefe antolojisi olarak tasarlamıştım. - İlk üç kitabı 'Derde Deva Randevu Süper Cilt-1' başlığıyla yayımladınız. MURAT MENTEŞ: Cem bey, DDR serisini beğendiğini söyleyerek bizi onurlandırmıştı. Kitap üzerine konuştuk. Hem formatı hem içeriği faydalı buluyordu. İkinci kitaptan itibaren söyleşileri biraz daha uzun tutmamızda, çizgili kısımların alanının genişlemesinde Cem beyin önerilerinin payı vardır. - 2023'te yayımlanan Afili Hafiye'den bir yıl sonra, Ucuz Romancılar'ı çıkardınız. İki romanda da Alp Laçin O adlı bir karakter var. MURAT MENTEŞ: Afili Hafiye, Kayıp Şahıslar Bürosu komiseri Alp Laçin O'nun hikayesi. Ucuz Romancılar'ı Yahya Bey'in yazdığı bir roman olarak tasarlamıştım. İki romanı tek ciltte yayımlamayı düşünüyordum. MURAT MENTEŞ: Yayıncım, Yahya Hayhay adının benim adım kadar ilgi çekmeyeceğini, okurun kafasının karışacağını öne sürdü. - Ucuz Romancılar'da karakterlerin isimleri Murat Menteş, Alper Canıgüz, Emrah Serbes, Hakan Günday, Şule Gübrüz, Onur Ünlü, Murat Uyurkulak, Yalın Alpay... MURAT MENTEŞ: Yahya Hayhay gerçekte varolmadığı, bir roman karakteri olduğu için, onun gerçek kişi adları içeren bir roman yazması ilginç olur diye düşünmüştüm. - Ucuz Romancılar'da siz, Alper bey, Emrah bey ve Hakan bey başlangıçta süper-lüks, devamla son derece sefil bir hayat yaşıyorsunuz... MURAT MENTEŞ: Gözde hanım, onlar biz değiliz. MURAT MENTEŞ: Tabii ki izin istedim. Dehşet Bey adlı, sizin yazdığınız, M.K. Perker'in çizdiği çizgi-roman sinemaya uyarlanıyor. MURAT MENTEŞ: Senaryoyu ben yazdım. MURAT MENTEŞ: Dehşet Bey, aşkı ile hayatı arasında kalan ve dostlarının hücumuna uğrayan bir adam. - Her kitabınız çok katmanlı… MURAT MENTEŞ: Okumak da yazmak da insanın kendini aşma çabası içinde yürüttüğü eylemlerdir. Roman tasarlarken, harikulade bir roman yazmayı gözetmek gerekir. Fakat romanı yazarken ya da yazdıktan sonra "Harika bir roman yazdım" diyemiyor insan. MURAT MENTEŞ: En çok anlatım üzerinde duruyorum galiba. Romanın dört katmanı var: 1- Dil ve anlatım. 2- Karakter 3- Hikaye ve kurgu. 4- Bilişsel, düşünsel nitelikler. MURAT MENTEŞ: Kendimi veya yazarlığımı tanımlamak iyi bir fikir mi emin değilim. Roman, duygular ve düşünceler üzerine düşünme imkanımızı genişleten bir aygıt. MURAT MENTEŞ: Haklısınız, romanın gerçeğe uygun olduğu, olması gerektiği söylenir. Halbuki roman bir tarih, sosyoloji ya da psikoloji kitabı değildir. Üstünde adınız yazmasa da bir metnin Murat Menteş'e ait olduğunu anlamak kolay. MURAT MENTEŞ: Üslup, yazarın edebiyat alanında bulunduğuna dair başlıca belirtidir. MURAT MENTEŞ: Okurlar, bana önemli, ilginç görünen unsurlardan farklı şeyleri benimsiyor çoğunlukla. Romanlar gemi gibidir Gözde hanım. MURAT MENTEŞ: Hız çağında yaşıyoruz. MURAT MENTEŞ: Gençken sinemacı olmak istiyordum. Bu arada, birkaç senaryo yazdım. - Nezaketi, üslubu inceliklerle dolu. - 30 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Kaç!

07 Eylül 2024 06:27

Gözde Yener Birman

Doğa Rutkay: Tükenmişlik Sendromu Yaşama Şansım Yok

'Su gibi' sözü Doğa Rutkay için söylense yeridir. Oyunculuğunda, girdiği rollerin hakkını veren, bugüne kadar tek olumsuz, magazinsel bir olayına şahit olmadığımız bilakis ailesine ve evlatlarına adanmışlığı ile örnek alınacak bir sanatçı. Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler'de mesleğine olan saygısı, tutkusu ile örnek gösterilecek kadar tutarlı olan Doğa Rutkay ile sizler için ilham olacak sohbetimizi paylaşıyorum. - Doğa Rutkay olmak bir çokları için dışarıdan bakıldığında kolay gibi görünse de esas zorluğun ünlü ve sevilen bir sanatçının -Rutkay Aziz- kızı olarak kendi ismini oluşturması daha zor gibi geliyor bana… DOĞA RUTKAY: Öncelikle çok naziksiniz, dışarıdan bakıldığında öyle görünüyor olmak çok güzel... Ben hiçbir zaman babamın ismi ile, babamın sanatıyla ve duruşuyla yarış içine girmemiş bir çocuk oldum. Aksine her zaman onun gölgesinde kalmayı her şeye tercih ettim. Bunlar tabii ki zaman zaman beni de zorlamıştır… DOĞA RUTKAY: Hepsi birden sanırım… Toplumun göz önünde olmanın gerektirdiği sorumlulukları, sokakta sevgi görmeyi, sosyal medyamda açtığım kapıyı hiç tanımadığım dostlarla aralamayı seven tüm bu güzelliklerin kıymetini bilen biriyim… DOĞA RUTKAY: Bunun net bir cevabı olduğunu düşünmüyorum. Hatalarla barışmak, zaman zaman düşmek, kalkmak, cesaretle yol almak. DOĞA RUTKAY: Komedi oyunculuğu çok yetenek ve beceri gerektiren bir sanat. Biz de Güldür Güldür Show'da tam bunu yapıyoruz. Kısacası komedi oyunculuğu hem eğlenceli hem de son derece zorlayıcı bir meslek bence. Ben oyunculuk okulu mezunuyum. DOĞA RUTKAY: Ben babama ancak hayranlık duyup onu seyrederken neredeyse tarifsiz duygular yaşıyorum. DOĞA RUTKAY: Sanıyorum İstanbul'da hem çalışmak hem çocukları büyütmek hem orada yaşamaya çalışmak yordu bizi. Hayal kurmuştuk burada biraz zaman geçiririz diye. DOĞA RUTKAY: Benim tükenmişlik sendromu yaşayacak bir şansım yok gibi hissediyorum, iki tane evladım var, benimle yaşayan, bana ihtiyaç duyan, canı gönülden her anlarını, her saniyelerini, büyüdüklerini izlemek istediğim bir hayatım var. Benim için sihirli kelimeler vardır. Günün doğuşu, aldığım nefes, sevdiklerim, sahip olduğum hayat, evlatlarımın gülüşleri, eşimin varlığı, çok severek yaptığım bir mesleğim ve iyi ki varlar dediğim dost çevrem. Sanıyorum hayata karşı umudumu ve yaşama enerjimi tüm bunlardan alıyorum. - Çevrenize ve izleyenlere verdiğiniz olumlu enerji tam da bu… DOĞA RUTKAY: Öncelikle zorlukları kabul etmeyi, sevmeyi ve onlarla barışmayı öğrendim. Sanıyorum herkesin bir sistemi var. Zaten bunlar olmasaydı 46 sene bu deneyimlere sahip mutlu biri olmazdım. DOĞA RUTKAY: Ah bu ne büyük bir mutluluk benim için! DOĞA RUTKAY: Sürekli bir rollercoster da gibi geçiyor zaman! DOĞA RUTKAY: Bu sene oldukça yoğun bir takvimim var. - Doğa-Konfor: Konforlu doğa - Yüzde yüz güvendiğin kişi?: Annem. (kimsenin bilmediği ve senin öğrenmek istediğin bir şey): Geçmiş zaman insanlarının günlük yaşamları. - 20 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Sakin ol, hayat 40'ta başlıyor! - İyi ki başladım: Güldür Güldür Show'a.

31 Ağustos 2024 14:54

Gözde Yener Birman

Beyhan Budak: Dünyanın Bize Mutluluk Sözü Yok

O kadar güzel bir yaklaşımı vardı ki, 'kim bu?' dedim ve takip etmeye başladım. Psikolog Beyhan Budak… Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler'de Psikolog Beyhan Budak'ın bizlere mutluluğa, çocuklarımızın yaklaşan eğitim hayatlarına ve daha bir çok konuya dair, yine saklayabileceğiniz çok samimi, ufuk açıcı ve tabii ki ilham verici sohbeti ile sizleri baş başa bırakıyorum. BEYHAN BUDAK: Evet, birçok insan dışarıdan baktığı zaman beni çok sakin, tüm hayatı müthiş bir kabullenişle karşılayan birisi olarak görüyor. Bu konuyla ilgili bir anımı paylaşmak istiyorum: Yıllar önce TRT Radyo 1'de bir program yapıyorduk haftada bir. Ben şaşkın bakışlarla ona sorarak baktığımda 'seni istemiyorum, ben radyodaki Beyhan'ı istiyorum' dedi. İnsan olmanın en önemli belirleyicisi, aciz oluşumuzdur. Şu anda 39 yaşındayım, 10 sene önceki Beyhan'a göre çok daha olgun ve sakin olduğumu söyleyebilirim ama. Youtube kanalınız çok takip ediliyor. Beni neden bu kadar fazla insan takip ediyor diye kendi kendime çok sormuşluğum vardır. Sonrasında bunu, imza günlerinde, seminerlerde ve bazen de sosyal medyada insanlara sormaya başladım. BEYHAN BUDAK: Bunlar çok genel bilgiler aslında. Yani iyi bir dinleyici olmak çok önemli olsa da öğrenilenlerin sadece yüzde 1'i diyebiliriz. - Hocam okullar açılıyor… Aileler ekonomik şartlarını zorluyor. BEYHAN BUDAK: Türkiye'de yaşam hiçbir zaman kolay olmadı. Anne babalar maddi imkanlarını zorlayarak çocuklarının iyi eğitim alması için gayret gösteriyor ama sadece bu hiçbir zaman yeterli değil. Çocuklarımızın bu hayatta başarılı olması önemli ama en önemlisi onların psikolojik sermayelerinin yüksek olmasına gayret etmeliyiz. Ama durum böyle değil. - Kurallardan daha önemli olan şey ilişkidir. Kurallara her zaman ihtiyaç var ama daha önemli olan şey çocuğunuzla kurduğunuz iletişimdir. Sadece kendini düşünen, kendini mutlu etmeye çalışan insanlar mutlu olmakta en çok zorlanan insanlardır. BEYHAN BUDAK: Aslında temposuzluk bize zarar verirken fazlası da aynı etkiyi yapabiliyor. Uzun vadede ciddi bir tükenmişlik ve yıpranmaya sebep olabiliyor. Kadınların kendilerini kanıtlama çabası çok daha fazla. İstemeyi öğrenmek çok önemli. Her daim mutlu olmak peşinde insanlar ve bunun için durmadan bir şeyler yapmaya çalışıyor. Hayatın matematiği bu şekilde. Mutluluktan ziyade huzur daha önemli. BEYHAN BUDAK: Günümüz kaos dünyasında bence en önemli psikolojik beceri kabullenme becerisidir. İnsan sadece değiştirebileceği şeylere odaklandığı zaman daha tatminkar bir yaşam sürebiliyor. Bu sorular aslında bizim hayatı kabullenmemize yardımcı oluyor. : Ailemin yanı. - Yüzde yüz güvendiğin kişi?: Babam. - 20 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Daha çok insan tanı, daha çok dostun olsun.

24 Ağustos 2024 05:37

Gözde Yener Birman

Nazan Kesal: 'Urla Dam' Hepimizin

Nazan Kesal oynadığı her filme, oyuna müthiş kalite katan, karizması, aurası, oyunculuğu dünya standartlarında olan bir sanatçı. Mesleğinin ciddi bir emekçisi olarak sanatını hayatının merkezine koyan Nazan Kesal, eşi Ercan Kesal ile yıllarının emeği ile kazanılmış birikimleriyle kurdukları kültür-sanat merkezi olan Urla Dam'da bir birinden değerli isimlere, konserlere, sergilere ev sahipliği yapıyorlar. Bir sene önce kurdukları sanat merkezinde Nazan Kesal'in her anında ve metrekaresindeki emeğini gözlerimle şahit olunca, başarının şansa bağlı olmadığını bir kez daha gördüm. - Seyretmediyseniz hemen seyredin: 'Hayatla Barış' (Netflix'te). - Gitmediyseniz hemen gidin: 'Yaralarım Aşktandır' 30 Ağustos'ta Urla Dam'da, sonra İstanbul'da... Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetlerde ilham alacağınıza, okurken tanımaktan mutluluk duyacağınıza emin olduğum sanatçı, oyuncu Nazan Kesal'ı sizler için konuk ettim. İlham olmaya devam ediyoruz! Sizinle ağladım, tebessüm ettim. NAZAN KESAL: Teşekkür ederim. Senaryonun gerçek bir öz yaşam öyküsü olduğunu öğrenince de çok şaşırdım. - Kesinlikle cesaret ve umut veren bir film olmuş! NAZAN KESAL: İlk önceliğim senaryo. NAZAN KESAL: Kötü senaryoyu ne oyuncu ne de yönetmen kurtarabilir bana göre. Kötü bir senaryodan iyi bir film çıkmaz ama iyi bir senaryodan kötü bir film çıkabilir. NAZAN KESAL: İnsanın ömrü hayata anlam aramakla geçmeli. NAZAN KESAL: İstanbul büyülü ve zor şehir. Eskiden de zordu şimdi daha da zor ama pek çok oyuncu adayı gibi ben de mezun olur olmaz soluğu İstanbul'da almıştım. 1995 yılında Diyarbakır Devlet Tiyatrosununun sınavını kazandım ve o kadim şehirde on yıl yaşadım. NAZAN KESAL: Benim için assolistlik emektir, tutkudur. - Çok kere geldiğim Urla Dam, sadece Urla'nın değil İzmir'in özlediği kalite ve birleştiriciliğinde bir kültür-sanat merkezi haline geldiğini, hem de bunu bir sene gibi kısa bir sürede gerçekleştirdiğinizi gördüm. NAZAN KESAL: Beş yıl önce pandemi döneminde aldığımız bir kararla hayatımıza Urla ve Urla Dam girdi. Alın teri ile kurulmuş bir yer, çok doğru. Urla Dam sanat, eğitim, atölye, gastronomi, butik otel alanlarında hizmet veren bir kurum. Mesela 1 Eylül de Ağaçlı Sahnede'Kalben' konseri var onu duyurmuş olayım şimdiden. - Füruğ Ferruhzad'ı oynadığınız tek kişilik oyununuz 'Yaralarım Aşktandır' müthiş bir performans ile sanat severleriyle buluşmaya devam ediyor. NAZAN KESAL: Füruğ olmak, bedenimde soylu, asi, hüzünlü, isyankar bir kadının ruhunu yaşatmak hiç kolay değil tabii ki. Benim için o 75 dakika oyun gibi değil. NAZAN KESAL: "Hayat çok kısa, kuşlar uçuyor." Coğrafya bizim gibi iklimlerde kadınlar için hem kader hem de keder olabiliyor. NAZAN KESAL: Ezber işin en kolay kısmı. NAZAN KESAL: Elli yaşımda kendime tiyatro armağan ettim ve Tiyatro Poyraz'ı kurdum. Yaralarım Aşktandır bu yaz son kez 30 Ağustos'da yine Urla Dam Ağaçlı Sahnede seyirciyle buluşacak. - Yüzde yüz güvendiğin kişi?: Ercan. - Bir'tiyatro oyunu' olsan hangisi olurdun?: Yaralarım Aşktandır. - Yatırımlarım: Urla Dam ve dostlarım. - 30 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Bu daha başlangıç mücadeleye devam. - Hayat motton varsa nedir?: Ölüm dışında bir gerçek yok. - İyi ki başladım: Tiyatro.

17 Ağustos 2024 06:43

Gözde Yener Birman

Her Şeyi 'Olduran' Kadın: Ahu Serter

Yılmayan, dönüştürebilen, cesur, kendi deyimi ile her yere ait olan, Atatürk'ü dünyanın en büyük girişimcilerinden biri olarak gören, bildiğiniz bir çok kuruluşun yönetiminde ve oluşumunda olan, kurucusu olduğu Fark Labs ile başı çeken şirketlerle, belediyelerle geleceği kurgulayan, ARYA ile kadın girişimcileri destekleyen müthiş bir iş insanı olan Ahu Serter ile ilham vermenin ötesinde bir sohbet gerçekleştirdim. Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler'de iş dünyasının sayılan, projeleri ve oluşumları ile Türkiye'nin geleceğini adeta ilmik ilmik ören Ahu Serter ile bir araya geldik. - O kadar çok şey yapmışsınız ki sizi tanımlamak zor… Belki de kadın ve girişimcilik olarak iki başlık altında toparlayabiliriz. AHU SERTER: Bir arkadaşım bana 'hayır bükücü' demişti. Ama nasıl asi olmalı?: Sonuç odaklı ve bir amaç için asi olmak, iyi bir girişimci gibi düşünerek, savaşları seçip doğru zafer için çalışmak. AHU SERTER: Evet, cesurum. AHU SERTER: İki yıl ailemin işine gittim. İzmir'e gelmek de mesela onlardan birisi. AHU SERTER: Önce 'kimler Fark Labs ile çalışamaz', onu söyleyeyim: Zaman içinde anladım ki dönüşmek istemeyen insanları ya da organizasyonları dönüştürmeye çalışmak büyük bir zaman kaybı. İzmir çok güzel, değerlerinden ödün vermeyen bir insan gibi, o yüzden çok seviyorum. Yatırım yapılabilecek pek çok start-up, yatırım yapma gücü olan pek çok büyük şirket var. Fark Labs bir gerilla gibi... AHU SERTER: İzmir'de 11 Haziran'da EIT Urban Mobility'nin (Avrupa İnovasyon ve Teknoloji Enstitüsü Kentsel Hareketlilik) Türkiye temsilcisi olarak #Connect4Mobility etkinliğini gerçekleştirdik. AHU SERTER: Hayattaki en büyük lüks, özgürlük benim için. Başkalarının bize öğrettiği özgürlük anlayışı değil de kendi özgürlük anlayışımı yaratmak benim için çok önemli. Kendi paran olursa istediğine yatırım yapabilirsin, istediğine yardım edebilirsin. AHU SERTER: Bir şirket bizim müşterimiz olduğunda, öncelikle şirkette kapsamlı bir check-up yapıyoruz. Dünyayı daha iyi yapacak teknolojilere yatırım yapıyoruz. Bugüne kadar 70'den fazla irili ufaklı şirkete yatırım yaptık, portföyümüz 500 milyon doları aşıyor. Geleceğin teknolojilerine yatırım yaparak aile şirketlerinin 50 yılda aldığı yolu artık çok daha kısaltmak mümkün, yeni yatırım yaptığımız şirketlerin değerlerinin daha önce yatırım yaptığımız şirketlerden çok daha hızlı ölçekleneceğini düşünüyoruz. AHU SERTER: İşinde önemli ve başarılı kadın girişimciler, hayatta hep kendilerine çözülecek zor problemler bulur. Kadın dünyasının dönüşümü üzerine kurgulanmış ve finansal eşitsizlikleri azaltan bir startup kurdum: Arya. Para, ekonomik özgürlük getiriyor ve ekonomik özgürlüğünüz varsa yüzde 90 özgürsünüz demektir. Dünya genelinde 500'den fazla üyemiz var. Ortak noktamız, kendimizin daha iyi bir versiyonuna yatırım yapmayı ve başkalarına yatırım yaparken öğrenmek. Ayrıca Türkiye'nin en fazla kadın yatırımcısı olan fonuyuz. 12 girişime yatırım yaptık. Fonumuzun büyüklüğü 25 milyon dolara ulaşmak üzere. Ayrıca Türkiye çapında bin 500 lisanslı kadın melek yatırımcı yetiştirme ve kazandırma hedefimiz var. Melek yatırım ağımızda 23 girişime toplam 5.4 milyon dolar yatırım yaptık. - Bunlar büyük yatırımlar! AHU SERTER: Bu tür yatırımlar aslında etki yatırım kategorisinde. Artık iyi yatırım demek, para kazandırırken, sosyal fayda da yaratan yatırım demek. Büyük hayalin ne diye sorarsanız, Türkiye'yi her alanda liderliğiyle dönüştürecek güç ve yetkinlikte bir kadın gücü yaratmak. Türkiye'nin yeni nesil Cumhuriyet kadınlarına ihtiyacı var. Cumhuriyetimizin ilk 100 yılında çok önemli kadınlarımız vardı. Bence Aryalı olmalı, Arya kadını gibi olmalı, Türkiye'nin her yerindeki gençlere bir rol modeli olmalı. Atatürk benim idolüm, çünkü sadece lider değil aynı zamanda dünyanın en büyük girişimcilerinden. AHU SERTER: Çok teşekkür ederim ama tek başıma değilim. AHU SERTER: Nasıl yetişiyorsunuz diye sordunuz ya ben yetişmiyorum, ben akıyorum ve keyifle yapıyorum! AHU SERTER: Savaşlar bence çok önemli değil, önemli olan kazanılan zaferler. Yaptığım işler yoluyla bu durumu değiştirebileceğine inanan insanları etrafıma toplayıp birlikte neler yapabileceğimizi gösterebilirsek, gençlere zaman kazandırıp umut verip global başarı hikayeleri yazmalarına, sonra da zaferlerini getirip tekrar buraya yatırmalarını sağlayabilirsek, Türkiye'yi dönüştürebilirsek, bu zaferi de başka ihtiyacı olan ülkelere rol modeli haline getirip onların da herkes için daha iyi bir gelecek mottosunu inanarak çalışmasına vesile olabilirsek, bu benim için büyük zafer olur. Sohbete 1-0 önde başladı. - Büyük düşünüyor. : Kendimi her yere ait hissediyorum. - Yüzde yüz güvendiğin kişi?: 16 yaşımdan beri eşim. - Bir proje olsan hangisi olurdun?: Henüz yapılmamış olanı. - İş insanı olmasan ne olmak isterdin?: Leonardo da Vinci gibi mimar, sanatçı, inovatör, bilim insanı, hepsi bir arada.

03 Ağustos 2024 02:28

Gözde Yener Birman

Simülasyonda Yaşıyoruz "Sinan Canan"

Bilim insanı, biyolog ve sinirbilim uzmanı Sinan Canan, tüm bu tanımların üzerinde insanın yolculuğunda hancı olmayı bırakıp yolculuğun mana arayışında. Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler'de uzunca süredir takip ettiğim, bilgisinin yanında aktarma ve farklı dinamiklerle bezediği anlatımını çok sevdiğim Sinan Canan ile Nettalks söyleşisinde bir araya geldik. - Hocam herkes size soru soruyor. Bunun yerine yanal sorular soruyoruz. SİNAN CANAN: Aslında en temelinde biz ölümsüzlük arıyoruz. O yüzden çoluk çocuğa karışıyoruz, aile kuruyoruz. Bu, hayvanların da yapabildiği bir şey. Fakat bir insan sadece ürüyerek mutlu olamıyor, çünkü insan olmanın bazı ekstra gereksinimleri var. SİNAN CANAN: İhtiyacımız olmasından öte, ilişkiler insan için yaşamsal. Dolayısıyla insan türünü süper organizma yapan şey birlikte hareket edebilmesidir. Çünkü biz bütün hayatımızı aslında birbirimize yardım ederek, birbirbirimizi kopyalayarak geçiriyoruz. Dikkat edin akademik başarı hayatla ilgisiz olduğu için bu anlaşılabilir ama hayatın kendisinde mutlak eksiklik içerisinde yaşıyoruz. SİNAN CANAN: Fizyolojik olarak unutmak, hatırlamanın ya da öğrenmenin esas altyapısıdır çünkü biz dünyadaki her şeyi tutabilecek bir belleğe sahip değiliz. Yani unutmak çok önemli. - O zaman her şey bizim istemimiz dışında çalışıyor gibi. Hepsi ve daha fazlası! Mesela kereviz yemeğini seven bir insanın gösterdiği tepkiyle, kerevizi sevmeyen bir insanın gösterdiği tepki farklıdır. Bunun da ilk adımı düşünce ve inançlarımızı değiştirmekten geçer. SİNAN CANAN: Tabii ki kendiliğinden değişen inançlar var. SİNAN CANAN: Şimdi benim tabletimde üç bin kitap var. Okullarda öğretilen bilgi ortamına bakalım! 30 senedir sormamız gereken bir soruydu bu. Geç kaldık ama şu an soruyoruz! SİNAN CANAN: Hayır inanmıyorum ama Darwin teorisinin açıklamaya çalıştığı gerçekliğin farkındayım. Darwin, ki bir teori ama o bir gerçeği açıklama çalışıyor; bu gerçeğin adı da evrim. SİNAN CANAN: Beyin kapasiteleri hiç de anladığımız gibi değil, çünkü biz beyni bilgisayar metaforiği ile anlamaya çalıştığımız için tökezliyoruz. Bizim beynimiz öyle bir sistem değil. Bizim beynimiz tek başına da değil! Her bir an, benzersiz çevre koşullarıyla, benzersiz beden koşullarının karşılıklı etkileşimi sonucu deneyimlenmeye devam eden bir şey. Şu anda hepimiz beynimizi yüzde 100 kapasiteli kullanıyoruz. Beynimiz vücudumuzun yüzde 2'sini oluşturuyor; enerjimizin yüzde 25'ini yakıyor ve en düşük zekalı insandan en dahimize kadar herkesin beyni aynı watt'ta çalışır. 40 watt'lık bir enerji üretiyor. Mesela bilgisayara bastınız, bilgisayarın her yeri çalışıyor. Lucy'nin hikayesine de bakarsanız birçok kadim kültürde bulunan insanın kamil hikayesini, 'science fiction'ın bilim kurgusallaştırılmış halidir. Şu anda Lucy metaforları ile hatırlatılmaya çalışılıyoruz yani aslında insanın kendi içinde seyrine, -mesela bizim tasavvufta insanın kamil yolculuğu, kemalet yolculuğu diye anlatılır; öbür tarafta Brahma'ya gitmek, Zen'e ulaşmak denir. - insanın gelişim zorunluluğuna dair bir anlatı vardır ve bunu yapabilen tek canlı biz olmamıza rağmen, bugün hem nasıl yapacağımızı unuttuk hem de insanların çoğu tarafından 'ne gerek var' diye bakılıyor. Sonuç olarak maddi düzeydeki eğlencelerle hayatımızı geçiriyoruz. SİNAN CANAN: Simülasyon teorisi bizim zeki bir varlık tarafından yazılmış bir simülasyonun parçası olabileceğimizi öngörür. Buna çok itirazım yok ama böyle olsun ya da olmasın biz aslında başka bir simülasyonda yaşıyoruz ve bunu bilimsel olarak çok net biliyoruz. Algı dünyası dediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Zihnin bir projeksiyon, dolayısıyla bir insanın ya da herhangi bir canlı varlığın dış dünyada gerçekten ne olduğunu algılayabilme şansı yok. Yani kendi zihnimizin yarattığı bir dünyada yaşıyoruz! SİNAN CANAN: Sesle iletişim kuran canlılar olarak birbirimizin duygusal durumlarını anlarken, beden dilinin yanında ses tonunu da çok önemli bir araç olarak kullanırız. Ses tonundaki en ufacık bir değişiklik, bize karşı tarafın ruh haliyle ilgili çok net bilgi verebilir ve buradan bilgi alabilmek için öyle incelikli evrilmiş bir sistemimiz var ki, biz bu sistemi yapay ses dalgaları kullanarak hackleyebiliriz. Müzik o yüzden büyülüdür ve ilham verir. - Aile: Üç çocuklu. - 30 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Çok da kafana takma. - Hayat motton varsa nedir?: Bu da geçer yahu.

13 Temmuz 2024 05:39

Gözde Yener Birman

Çılgın Bir Çağa Girdik

Hepimizin uzaktan izlediği Silikon Vadisi'nde inovasyon, gelecek vizyonu konularında öncülük yapan ve aynı zamanda teknolojide küresel bir lider olan, Afrika'dan Amerika'ya akıllı teknolojilerin mimarlarından Ayşegül İldeniz ile bir araya geldim. Kendisinin milyonlara ilham olduğunun farkında mı bilmiyorum ama Ayşegül İldeniz büyük düşünüyor ve başarıları da o ölçüde büyük oluyor. Zira'ilham olmaya' devam ediyoruz! Kendisi Türkiye'de 60'larda sıfırdan elektrikli motoru yapmış biri. Babam tekne sahibi olmaya karar veriyor. - Koyduğunuz hedefle alakalı. Silikon Vadisi'nin başarı tanımı çok spesifiktir. Yani 8 milyar insanı ilgilendiren bir şey yaparsanız başarılısınızdır. Tabii ki böyle büyük bir hedef koyunca da bunun peşinden gidiyorsunuz ve yapıyorsunuz. Tabii bu çok başka bir bakış açısı. Tüm bunlardan sonra Silikon Vadisi'ne gittim, dünya başkan yardımcısı oldum ve tüm yeni teknolojilerin başına geçip içine sinir ağları dediğimiz yapay zekayı dahil ettiğimiz ürünler geliştirdim. Orada da spesifik bir hedefimiz vardı: Şirketi, teknoloji ile dönüştürmek ve akıllı şehirler inşa etmek. 2 yılda bunu yaptık ve şirketi sattık. Tabii ki daha akıllı, daha otonom şekilde çalışan, altyapı hizmetli şehirler var. Biz teknolojiyi kullanıyoruz ve zaten büyük şirketlerimiz de teknolojiyi gayet iyi adapte ediyorlar ama üretiyor olma aşamasına geldiğimizde o zaman çok daha yaygın, örgün, herkesin içinde olduğu, daha teknolojik bir toplum olabiliriz. - Size bir örnek vereyim: Sanırım 2012 idi... - Beynimizde 90 milyar civarında nöron var. 100 trilyon sinaps var. Beynimiz çok karmaşık olduğu için kullanıp kullanamadığımızı da bilemiyoruz ama çok sofistike olduğunu ve bu evrenin içinde gayet rahat bir şekilde opere edebilmemize destek olduğunu biliyoruz. Beynimiz 20-30 vat gibi çok düşük bir enerjiyle gün boyunca bizi götürebiliyor. Aynı anda durmadan 100 milyarlarca algoritma çalışıyor ve tüm bunları paralel bir şekilde yapabiliyor. Halbuki bilgisayarlar bir soruyu 0101… gibi trilyonlarca dijital rakama dönüştürüp, çok yavaş ve çok güç harcayarak size iletiyorlar. Bugünlerde bilim insanları bilgisayarlar, beynimizin çalışma prensipleri olan paralel bir şekilde düşünebilme ve bunu aynı anda çok hızlı bir şekilde yapabilme sistemini adapte etmeye çalışıyorlar. - Yapay zeka bu anlamda çok ilerledi, büyük sıçramalar yaptı. Aslında 30-40 yıldır yapay zeka diye bir şey var. Tabii bu büyük bir devrim fakat bugünkü yapay zekanın çalışması için hala hem çok büyük miktarda veriye hem de çok büyük miktarda bilişim gücüne ihtiyaç var. Daha geçenlerde Facebook'un sahibi olan Meta şirketi 30 milyar dolarlık işlemci satın aldı. * O zaman bilgi artık hamallık olacak… Önümüzde iki büyük soru var. Ben 30 yıldır bu işin içinde olan biri olarak teknolojinin hiç bu kadar hızlı koştuğunu görmemiştim. Her 6 ayda bir bu dil modelleri çoklu olarak iki katına çıkıyor. Benim her zaman referans verdiğim, sinir ağlarının kurucusu olan bilim adamı Geoffrey Hinton, "Yapay zekada şu anda 2 trilyon parametreyle işlem yapılabiliyor. İnsan beyninde zaten 100 trilyon parametre var" diyor. İnsan beyni çok daha sofistike ama yapay zekanın artışı hızlanıyor. Teknolojinin akıllanmasını, giderek hızlanacağını öngörebiliyoruz ve bugün düşünemediğimiz şeyleri yapabileceğini farz ediyoruz. - İleride bizim üzerimizde ya da etrafımızda küçük akıllı ajanlarımız/asistanlarımız olacak. - Gençler kendi geleceklerine kendileri karar verecekler. Bu hiçbir zaman olmadı. 10 yıl önce sinir ağlarını çiplerin içine entegre ettim. Büyük dil modellerini ben de sıfırdan öğreniyorum, hepimiz öğreniyoruz ve öğrenmek zorundayız. Yaşınızın 18 ya da 65 olması fark etmiyor. Tabii herkesin teknolojiye ilgi duyması gerekmiyor. 2. "Yola çıkın" diyorum, oturup beklemeyin. Türkiye'nin bütün vilayetleri muhteşem güzel! 3'üncü tavsiyem de hiç durmadan değişsinler. Tabii ki çok zor şeylerle karşılaşıyorum. Zorluklar geldiği zaman kendime bir zaman veriyorum. "Bu geçecek" diyorum. Genel olarak o problemi ertesi sabah çok daha iyi ve analitik bir şekilde değerlendirebileceğimizi bilmemiz gerekiyor. Siz uyurken de bir sürü şeyi proses etmeye (işlemeye) devam ediyor. * Çok haklısınız… * İnsana rahatlık duygusu veriyor. * 30 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Gereksiz konular ve insanlara az enerji harca, yapmak isteyeceğin daha çok şey olacak ve bunlara zaman lazım!

06 Temmuz 2024 05:26

İletişim Formu

captcha

Kişisel verilerinizi işlemekte ve kanunlarda öngörülen teknik ve idari tedbirleri alarak bu verilerinizin korunması için elimizden gelen çabayı göstermekteyiz. İşlenen kişisel verilerinize ilişkin bilgilere aydınlatma metnini ziyaret ederek ulaşabilirsiniz.

Değerlendirme için doğrulama kodunu girin.

captcha