×Uygulama Logosu

Habokado - Akıllı Haber Özeti

Özetleri Okuyun ve Dinleyin

Sözcü Ne Söylüyor, Tamburası Ne Çalıyor?

Queer, "James Bond" Daniel Craig'in başrollerden birini oynadığı bir film. Yani Kadıköy Kaymakamı diyor ki 200 kişinin bir film izlemek için toplandığı salonda iki erkeğin öpüştüğü bir sahnenin gösterilmesi, Türkiye'de toplumsal barışı tehlikeye atıyor! Kusura bakmasın ama utanmadan yalan söylüyor. Üstelik bu bir film. Kaymakam filmi yasaklarken böyle bir şey uyduruyor ki asıl niyetini gizlesin. Asıl niyet belli: Vatandaşların neyi izleyebileceğine ben karar veririm! 10 Haber muhabiri Furkan Sarıbay, geçtiğimiz Cuma sabahı evinden polis marifetiyle çıkarıldı, mahkemeye eli kelepçeli olarak götürüldü ve tutuklanarak hapse konuldu. Vatandaşlar da gerçeklerin ne olduğunu öğrenemesin ve kendilerine kamu otoritesinin anlattığı masala inansınlar. *** Mütedeyyinler endişeli! Memleketin dindar insanlarının endişe içinde olduklarını Karar'da dün yayımlanan bir haberden öğrendim. Sadece endişe değil, şaşkınlık da duyuyorlarmış. 17 milyar lirayı aşan bir mirastan bahsediliyor ve tarikatın lideri Abdülbaki Erol'un üç oğlu mirası paylaşamadılar. İçişleri Bakanlığı'nda, Sağlık Bakanlığı'nda köşe başlarını tutmak için başka tarikatlarla savaşıyorlar.

Mehmet Y. Yılmaz

Kaynak: T24

11 Kasım 2024 00:50

Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız

Yazarın Diğer Yazıları

Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Mehmet Y. Yılmaz

Suriye Konusunda Kafalar Karışık

Öte yandan kendilerini "komünist" ya da "sosyalist" diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. "İslami hassasiyeti yüksek olanlar" diye tanımlayabileceğimiz bir kesim ile bildiğiniz düz siyasi İslamcılar, Esad'ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu "devrim" olarak niteliyorlar. Bu duruma "devrim" denilebilir mi, emin değilim. Giden diktatörün yerine gelecek olan "şey" her ne olacak ise henüz belli değil. Buna göre emperyalistler (özel olarak ABD ve İsrail) plan yapmışlar, Esad'ı devirerek "Büyük Orta Doğu Projesi – 2"yi sahneye koyuyorlar. Açıkça söylemiyorlar belki ama "keşke Esad kazansaydı" gibi bir ton seziliyor açıklamaları okuduğunuzda. Esad hanedanı, 53 yıl bu ülkeyi "demir bir yumrukla" yönetti. Kürt ve sosyalist işçiler sendika yönetimlerinden uzaklaştırırken 1970 sonrasında Hafız ve Beşar Esad döneminde sendikalar üzerindeki devlet denetimi ve baskısı arttı. Uzunca bir süre Suriye'de çalışan az sayıdaki yabancı gazeteciden biri olan Musa Özuğurlu'nun 2017 yılında Gazete Duvar'da yazdığı haberden bir alıntı: "Devlet işçi örgütlenmesinin nasıl olacağını da düzenlemişti. 2010 yılında olaylar başlamadan önce Suriye Sendikalar (çalışan örgütleri) Birliği Başkanı Şaban Azzuz ile bir röportaj yapmıştım. Sorulardan birisi şuydu: 'Bugüne kadar Suriye'de hiç grev yaşandı mı?' Azzuz'Suriye'de işçilerin bütün sorunlarını çözüyoruz. Bu nedenle greve gerek duymadık' cevabını vermişti." Baba oğul Esad'lar döneminde Suriye'de yaratılan değerin çok büyük kısmını belli bir çevre cebe indirdi.

13 Aralık 2024 01:05

Mehmet Y. Yılmaz

Kralın Bütçesi Keyfine Göre

Çizgi: Tan Oral 2025 yılı bütçesi ile ilgili TBMM Genel Kurulu'ndaki görüşmeler pazartesi günü başladı. İngiltere Kralı John, ülkesinde her ne isim altında olursa olsun "vergi konulmasını halkın rızası şartına" bağladığında 1215 yılıydı. Böyle bir yanılsama hissi içinde kalmam, "yeni Türkiye" ile Mülkiye'de bize öğretilenler arasındaki farktan kaynaklanıyor. Orta Çağ krallıklarında da tıpkı bugünün Türkiye'sinde olduğu gibi "güçler ayrılığı" yoktu. Nitekim Cumhurbaşkanı bir bütçe hazırlıyor, Meclis'e gönderiyor, parmaklar iniyor kalkıyor ve oldu sana bir bütçe! Cumhurbaşkanı'nın memurları, Meclis'i o kadar takmıyorlar ki, onlar bile bütçe için Meclis'e gitmiyorlar. Şimdiki Başkan Numan Kurtulmuş, eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı, şimdi Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı Fuat Oktay, Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ, AKP Grup Başkanvekili Abdulhamit Gül'ün adları Meclis Başkanlığı için geçiyor. Plakası bile on numara sayılır: 0001! * * * Apo'nun "uygun bir günü!" Abdullah Öcalan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, DEM Parti'nin İmralı adasındaki cezaevinde hükümlü Abdullah Öcalan ile görüşmek için verdiği dilekçeyle ilgili olarak, S süreç devam ediyor. Size bildireceğiz" dedi. Tunç, gazetecilerin "Yakın bir zamanda mı" sorusuna ise yanıt vermedi. Hâliyle benim de kafam biraz karıştı. Yalnız unutmayın ki " lodosun gözü yaşlı olur" derler, ardından yağmur gelir. Bir süreç de " şemsiye tedariki" için mi gerekecek? İşportada ucuza satılanlar rüzgârda ters dönüyor, uyarmış olayım. Zaten şu da var ki, bu mevsimde Marmara'da lodos dindiğinde, poyraz ya da yıldız esmeye başlar. Bu rüzgârlar Marmara'da bazen 100 kilometre hızı geçebiliyorlar. Haydi bakalım bir "süreç" de uzun yol kaptanları ile yürütülmeli bu durumda.

11 Aralık 2024 00:55

Mehmet Y. Yılmaz

Aslında Erdoğan "Esed'den Hâlâ Umutluydu!"

Esad'ın kaçıp, Rusya'ya sığınmasının ardından sosyal medyada dolaşan bir espri var: "Göz hekimliği ihtisası yaptı ama başına geleceği göremedi!" Dün de Süleyman Demirel'in benzeri bir sözünü hatırlatmıştım; "Orta Doğu'da diktatörler devrileceklerini beş dakika önce anlarlar!" Aslına bakarsanız bu sadece Orta Doğu diktatörlerine özgü bir durum da sayılmaz. PKK – PYD'nin, Suriye'nin kuzeyindeki faaliyetini tehdit olarak değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Suriye'nin toprak bütünlüğünü korumak amacıyla" Esad ile görüşebilmek için birçok çağrı yaptı. Bu konudaki son çağrısı 13 Kasım günüydü. HTŞ, Suriye rejim ordusunun bir direnişi ile karşılaşmadan Halep'e doğru yürürken, 29 Kasım gecesi Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Öncü Keçeli, Türkiye'nin dikkatinin İdlib'teki gelişmelere yoğunlaştığını anlatıyordu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 2 Aralık günü İranlı bakan Abbas Arakçi'nin Ankara ziyareti ardından düzenlenen basın toplantısında "iç savaşın tırmanmasını istemiyoruz" diyecekti. İktidar ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 3 Aralık'ta Beşar Esad'ı "Türkiye ile ön şartsız temas ve diyalog kurmaya" çağırıyordu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel " HTŞ gibi terör örgütlerinin Suriye'yi geriletme çabalarına temkinli yaklaşılmalıdır" diyecekti. Hatta bir ara bu işe İsrail'i de sokmuşlar, "vaat edilmiş toprakların" Türkiye'ye dayandığından bile söz etmişlerdi. MİT ve Fidan'ın kendisi için Dışişlerinde kurmaya çabaladığı "özel istihbarat birimi" bu olaydan kendilerine bir ders çıkardılar mı bilmiyorum. Unutmayalım ki bu Suriye ile ilgili ikinci istihbarat fiyaskosu.

10 Aralık 2024 00:38

Mehmet Y. Yılmaz

Suriye'nin Artık Zamana İhtiyacı Var

Türkiye'nin desteklediği Suriye Milli Ordusu'nun içinde yer alan grupların da "demokrasi aşkıyla" yanıp tutuşmadıklarını söyleyebiliriz. Tıpkı rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in dediği gibi gerçekleşti: "Orta Doğu'da diktatörler devrileceklerini beş dakika önce anlarlar!" Esad rejiminin devrilmesinin ardından Suriye'de hayatın kısa sürede normale dönmesini beklememek gerek. Ancak bunun bir "iyi dilekten" daha fazla bir anlam ifade etmeyeceğini söyleyebilirim. Demokratik kurumları ve gelenekleri hiç gelişmemiş, 61 yıldır BAAS rejiminde, bunun da son 53 yılını Esad ailesinin diktatörlüğünde geçirmiş bir ülkeden söz ediyoruz. HTŞ ise zaten bütün dünyanın "terör örgütü" olarak tanımladığı bir örgüt. İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasına göre Suriyeli geçici sığınmacılar 2 milyon 936 bin kişi. 2024 yılında 114 bin 83 kişinin Suriye'ye geri döndüğünü resmî açıklamalardan biliyoruz. Suriye ile Lübnan arasında yapılan "gönüllü geri dönüş anlaşması" da bu isteksizlik nedeniyle yürümemişti. Yalnız Hakan Fidan'ın, Esad'ın kaçmasının üzerinden 24 saat bile geçmeden "bu konuda çalışmalara başladık" iddiası biraz komik kaçıyor.

09 Aralık 2024 00:10

Mehmet Y. Yılmaz

Kimyasal Savaşa Kurban Gidiyoruz!

Doğru kullanılması ve Tarım Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı tarafından denetlenmesi gerekiyor. Önceki gün İspanya, Türkiye'den ithal edilen kuru incirlerde kabul edilen sınırın tam 48,75 katı zehirli kimyasal tespit etti. İncirler "tehlikeli" olduğu için sınırda alıkonuldu, orada imha edilecek. Bir gün önce İtalya' da da Türkiye'den ithal edilen kuru incirlerde normalin 12 katı Okratoksin A maddesi tespit edildi. Yine geçtiğimiz hafta Romanya'da marketlerdeki ürünleri denetleyen müfettişler Türkiye'den ithal edilen domateslerde normalin 34 katı pestisit tespit ettiler. Tüketici Dernekleri Federasyonu TÜDEF, 2022 yılının ilk iki ayında AB ülkelerine ihraç edilip iade edilen 108 parti meyve ve sebzede pestisit kalıntısı tespit edildiğini açıklamıştı. Bu pestisitlerin arasında 2016 yılından beri Türkiye'de kullanılması yasak olan kimyasal maddeler de vardı. Demek ki "o kadar da yasak değil"miş; çiftçiler nerelerden buldularsa kullanabilmişler. Alanya'da tropik meyveler yetiştiren bir işletmenin sahibi olan Mustafa Ezici, zincir marketlerden satın aldığı 24 farklı tür sebze ve meyveden alınan 55 örneği, Antalya'da bu konuyla ilgili olarak akredite bir laboratuvarda test ettirdi. Gerçekten organik olarak üretilen ürünlerin yüksek fiyatlarının nedeni bu ve bunun bile Türkiye'de doğru dürüst kontrol edilmediğini, üretimi sırasında kimyasal kullanılmış ürünlerin bile bizlere "organik, doğal ürün" diye kakalandığını tahmin edebilirsiniz. Sınır kapılarından geri çevrilen ürünlere bakarsanız, devletin kurumları bu işle yeteri kadar ilgilenmiyorlar.

06 Aralık 2024 00:38

Mehmet Y. Yılmaz

Aklımda Deli Bir Soru!

Son yılların en ilginç darbe girişimlerinden birini Güney Kore'nin "seçimle iş başına gelmiş" devlet başkanı yaptı. Devlet Başkanı Yoon, muhalefeti "devlet karşıtı faaliyetlerle" hükümeti felce uğratmakla suçlayarak Güney Kore'de sıkıyönetim ilan etti. Sıkıyönetim komutanı Orgeneral Park An – Su da bir kararname yayımladı, siyasi faaliyetleri, siyasi partileri, grevleri, "yalan haberleri" ve "toplumsal huzursuzluğu kışkırtan toplantıları" yasakladı. Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk-yeol, 3 Aralık'ta sıkıyönetim ilan etti Devlet Başkanı Yoon, ülkesinin liberal demokrasisini "devlet karşıtı unsurlardan" ve "Kuzey Kore tehdidinden" korumak için harekete geçtiğini söylüyordu. Sizlere hayli tanıdık geliyor olmalı; " Güney Kore'nin bekası" muhabbeti yani! İlk bakışta Devlet Başkanı Yoon, Güney Kore Anayasası'nın kendisine verdiği bir yetkiyi kullanmış görünüyor. Bu durum bizim gibi demokrasisi "hassas" ülkelere ders olmalı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi Türkiye, bir süredir kâğıt üzerinde bir Anayasası olan ancak meşruiyetlerini o Anayasa'dan alan organların Anayasa'yı hiç takmadıkları bir ülke. Mesela Anayasa'nın 153. maddesine göre AYM kararları kesin ve kararları Resmî Gazete'de yayımlandığı anda "yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." Uygulamaya bakarsak, Yargıtay'a göre bağlamıyor. Aynı zarftan çıkan dört oydan üçünün geçerli, birinin geçersiz sayılabildiği bir deneyim yaşayınca insan hâliyle "kıllanıyor!" "Atı alanın Üsküdar'ı geçmesini sağlayan" YSK kararını da unutmayalım.

05 Aralık 2024 01:08

Mehmet Y. Yılmaz

Akp'den Kalacak En Kötü Miras

Geçen gün gazeteci Nilay Örnek 'in "Nasıl Olunur?" isimli podcastinde Adnan Bali ile yaptığı söyleşi yi dinledim. Bali eski İş Bankası genel müdürlerinden, hâlen bankanın ve Şişe Cam'ın Yönetim Kurulu Başkanı. Söyleşi Nilay'ın "Türkiye hâlâ çalışanın bir yerlere gelmesine müsaade ediyor mu" sorusuyla açılıyor. "Cumhuriyetin en önemli vasıflarından bir tanesinin bu ülkedeki en kısıtlı imkânlara sahip çocuklar için bile bir dikey mobilizasyon, yukarıya doğru bir hareket, hatta daha açık ifade edersem bir üst sınıfa geçebilme imkânı sunabilmesidir" diyor. AKP'nin üniversiteler üzerindeki vesayet kurumu YÖK, üniversiteleri "yüksek lise" düzeyine indirgedi. Bütün bunları aşmayı başaran çocukların bir kariyer mesleğine adım atabilmeleri ise ceplerine koyabilecekleri bir kartvizit olup olmamasına bağlı. Nitekim en önemli kariyer mesleklerinin sınavlarını, sınıfın en çalışkanları kazandılar; "falanca Maliye müfettişliği sınavını kazanmış" dediklerinde kimsenin aklına "hadi canım, nasıl kazanabilir ki" sorusu gelmedi. İyi okumuş, akıllı çocukların bir şansı olabilecekse o da özel sektörde olabilir gibi görünüyor ki artık oralarda da bilgi ve yetenekten önce diplomaya bakmayı "İK yöneticiliği" zanneden tipleri aşmak, deveye hendek atlatmaktan zor olabilir. "Öğretmen" mesleğinin yerine diğer meslekleri de yazabilirsiniz. Hesap uzmanı, müfettiş, öğretim üyesi, büyükelçi, doktor, vali, hâkim, savcı, asker vs. Kötü vali, daha kötü maiyet memuru yetiştirir, o daha kötü kaymakam ve vali olur, zincir böylece hep daha kötüye doğru uzar gider.

04 Aralık 2024 00:29

Mehmet Y. Yılmaz

Aradığımız Kişi, Sorunları Yaratan Kişi Değil

"Türkiye'yi liderlik tecrübesine ve yetkinliğine daha fazla ihtiyaç duyan bir ülke" hâline getiren Erdoğan'dan başkası değil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum Başdanışmanı Mehmet Uçum'un açıklamalarından anlıyoruz ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir dönem daha Cumhurbaşkanı olmayı hayal ediyor. Uçum, dün T24'te yayımlanan söyleşi sinde Cansu Çamlıbel'e "TBMM'nin alacağı bir erken seçim kararıyla yeniden adaylığının mümkün olacağını" söylüyordu. Bir de "Erdoğan'ı sandıkta yenme" diye açıklanan bir politika var ki Erdoğan'ın şu anda Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmaya devam edebilmesine de vesile olmuştu. Uçum geçen gün de bu konuda şunu söyledi: "Dönem sınırlaması bir ülkeyi liderlik tecrübesine ve yetkinliğine daha fazla ihtiyaç duyulan zamanlarda dezavantajlı duruma sokar." "Dönem sınırlaması" neye yarar, neye yaramaz konusu ayrı bir mesele. Artık Trump'ın çok istese bile Suriye'yi terk edemeyeceğini düşünüyorlar. Türk milliyetçiler de mutlu; Suriye Milli Ordusu'nun Tel Rıfat ve Münbiç'te olduğu gibi diğer bölgelerde de YPG'yi süpürebileceğine ve Kuzey Suriye'deki Kürt devletçiğinin sonunun geldiğine inanıyorlar. Güçlü bir Suriye ile komşu olmaktansa istediği zaman rahatça bombalayacağı bir "Küçük Afganistan" ile komşu olmak işine geliyor. 2021'den bugüne kadar 700 bine yakın Suriyeli sığınmacının ya memleketlerine döndüğünü ya da Türkiye dışına çıktığını biliyoruz.

03 Aralık 2024 00:44

Mehmet Y. Yılmaz

Erdoğan Bir Çıkmaz Sokakta

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yerel seçim yenilgisinin ardından partinin değişik kademelerindeki yöneticiler ve milletvekilleriyle yüzlerce görüşme yapmış. İyi yönetilmediği apaçık belli. Bir de buna Erdoğan'ın birçok konuda "hiçbir şey bilmiyor olduğunu bilmediğini" de eklerseniz, tablonun nedeni anlaşılıyor. Gazete Duvar'daki kulis haberine göre Erdoğan'ın yapacağı "köklü değişiklikler" parti yönetiminde, kabine ve TBMM grup yönetiminde olmak üzere üç katmanlı olacakmış. Bu haberi okuyunca "köklü değişiklikler" beklentisinin gerçekçi olmadığını düşündüm. Bu partinin bütün "ağır topları" zaman içinde Erdoğan tarafından tasfiye edildiler ve yerlerine gelenler de o koltukları dolduramadılar. Partide Erdoğan'dan başka kimsenin sözü geçmiyor. Erdoğan yönetiminin özeti bu! Halkımızın yüzde 66,3'ü Erdoğan'ın yeniden aday gösterilebilmesi için Anayasa değişikliği yapılmasını onaylamıyor. Daha önce AKP'ye oy verdiğini söyleyenlerin yüzde 40,2'si de böyle bir Anayasa değişikliğine karşı. Bu "doğal adaylık" hali de Fidan'ın gelecek ile ilgili planlarını zorlayacak hususlardan biri olarak not edilmeli. Erdoğan'ın bunu bizler kadar iyi bildiğine eminim. D sınıfı sürücü belgesi sahiplerinde deneyim süresi 5 yıldan 2 yıla, D1 sınıfı sürücü belgesi sahiplerinde ise 7 yıldan 5 yıla indirildi.

02 Aralık 2024 01:31

Mehmet Y. Yılmaz

Kötülük Sıradanlaşınca

İstedikleri şey, belediyelerin açtığı "kreşlerin" kapatılması. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı'nın, 17 yıl önce verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararını hatırlayıp, uygulamak istemesi "kötülüğün sıradanlaşması" olarak tanımlanan bir durumun, devlet kademesinde vücut bulması anlamına geliyor. Erdoğan rejiminde, bu ülkenin bir Anayasa olmadan da yönetilmek istenmesinin nasıl sonuçlar doğurabileceğini neredeyse her gün yaşıyoruz. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gibi "rejim esirleri", Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına rağmen hapishanedeler. Ama rejimin iki bakanlığı, 2007'de verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmasını istiyorlar. Sonra ağız değiştirip, olanca yüzsüzlükleriyle "kreş değil, anaokulları kapansın" da diyorlar ama yazı bir kere yazılmış, altına imza basılmış. Normal bir ülkede, Anaysa Mahkemesi kararına uyulması gerekir ve bu kararı verecek olan bir hükümet yetkilisi şöyle düşünürdü: "Tamam AYM bu kararı verdi, buna uymak lazım. O zaman oturup çözüm düşünelim ki bunca çocuk, bunca veli mağdur olmasın." Erdoğan rejiminde işler böyle yürümüyor. Siyaset Bilimci Hannah Arendt, "Kötülüğün Sıradanlığı" isimli eserinde 2. Dünya Savaşı yıllarında yaşanan büyük insanlık dramının altında muhakeme yeteneğini ve vicdanını kaybetmiş "küçük adamın" oynadığı rolü tahlil ediyordu. Bugün memlekette kendi halinde dinini yaşamak isteyen insanlar ile Erdoğan'ın "dinsiz" gibi gördüğü laiklerin bir alıp veremedikleri yok. O dinsiz zannediyor ama kendisini laik diye tanımlayanların ezici çoğunluğu da kendilerini "Müslüman" olarak tanımlıyorlar.

27 Kasım 2024 05:38

Mehmet Y. Yılmaz

Otokratlar, Halktan Korkar

25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü İstanbul Valisi, dün İstanbulluların seyahat özgürlükleri de dahil olmak üzere Anayasa'nın teminatında olduğunu zannettiğimiz özgürlüklerini çaldı. Dün, "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele" günüydü. Valiliğin, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü için düzenlenecek gösteri yürüyüşü de dahil olmak üzere tüm etkinlikleri iptal etmesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının temel haklarını kullanmalarının idari bir karar ile yasaklanması demek. *** Aynı şeyi yapıp, farklı sonuç beklemek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağındaki gazeteciler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brezilya'dan dönerken yanında taşıdığı gazeteci süsü verilmiş maiyet memurlarına " vatandaş kırmızı ete beklediği fiyatlarla ulaşabilsin diye gerekirse süratle Uruguay'dan, Brezilya'dan büyükbaş hayvan ithalini yapalım talimatı verdim" dedi. Biliyorsunuz Türkiye uzun süredir bir "talimat ülkesi." Orman yangınını söndürmeye gidenler bile böyle bir talimatla hareket ediyorlar. Onun için "talimat ülkesi" diyorum, talimat verilmezse iş yürümüyor. Kimse "aman efendim, o iş öyle olmaz" diye itiraz edemediği için de böyle bir ülkede yaşıyoruz. Onun için de tek kişinin ağzına bakan "talimat ülkelerinde" insanlar sıkıntı içinde yaşarlarken, bilgiye, istişareye önem verilen ülkelerde insanlar refah içinde yaşayabiliyorlar. Bu "et ithalatı talimatı" da bu durumun tipik bir göstergesi. Cumhurbaşkanı, bildiğimiz kadarıyla 14 yıl önce de böyle bir talimat vermiş, verdiği talimat yerine hemen getirilmiş; ithalat yoluyla et fiyatlarının düşürülebileceği zannedilmişti. "Tarım yazarı" Ali Ekber Yıldırım'ın bildirdiğine göre Türkiye 2010 yılından beri Brezilya ve Uruguay'dan zaten ithalat yapıyor. Yunanistan'da asgari ücretin 830 Euro olduğunu da hatırlatayım, bizim asgari ücretimiz ise dünkü kurdan 468,5 Euro!

26 Kasım 2024 05:51

Mehmet Y. Yılmaz

Ysk'ya Artık Neden Güvenmiyoruz?

İmamoğlu aleyhine açılan "ahmak davası" da Erdoğan rejiminde YSK üyelerinin siyasi yönlendirmeye ne kadar açık olduklarını ortaya koyan bir başka örnek. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Nasuh Mahruki, YSK Başkanı'nın sözleri üzerine eleştirel bir sosyal medya mesajı nedeniyle tutuklandı. (Yargının İtibarı Nasıl Korunur?) Yüksek Seçim Kurulu, 1946'daki ilk çok partili seçim sırasında yaşanan hukuksuzlukların ve seçim sahtekarlıklarının üstesinden gelmek için, partilerin bu konuda mutabık olması üzerine kuruldu. Birincisi 2017 referandumunda oylama sürerken verdiği karardır: Kanunun açık hükmüne rağmen, mühürsüz oy pusulası ve zarfların da geçerli olduğuna ilişkin karar! 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 77. maddesinde, sandık kuruluna oy pusulasının arkasını ve zarfları mühürleme görevi veriliyor. Aynı Kanun'un 98. maddesi mühürsüz oy zarflarının, 101. maddesi ise mühürsüz oy pusulalarının geçersiz olacağını düzenliyor. Söz konusu referanduma kadar yapılan son üç seçimde YSK'nın genelgelerinde "oy pusulaları ve zarflarının, sandık kurulu tarafından mühürlenmemesi halinde geçersiz olacakları" belirtiliyordu. Recep Tayyip Erdoğan referandum için kesin sonuçlar açıklanmadan önce " boşuna uğraşmayın, atı alan Üsküdar'ı geçti, haberiniz yok" diyecekti. Aynı YSK, 2017 referandumunda mühürsüz zarf ve oyların geçerli olduğuna ilişkin kararı verirken il ve ilçe seçim kurullarının kanunla kendine verilmiş grevi yapmamalarının, seçmen iradesinin ortaya konmasına engel olmaması gerektiğinden söz ediyordu. YSK'nın bu kararı verirken ileri sürdüğü hukuki gerekçe için söylenebilecek tek şey "karakuşi" olduğu. YSK, Anayasa'nın çok açık bir hükmünü bu kararıyla yok ederken TBMM'ye ait "Anayasa'yı değiştirme yetkisini" de gasp etmiş oldu. Gazeteci Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında, "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Türk Ceza Kanunu'nun 217 / A Maddesi şöyle: "(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır." Savcı Bey'in kanunun bu maddesinden soruşturma açarken, maddeyi okumamış olması düşünülemez sanırım.

25 Kasım 2024 06:17

İletişim Formu

captcha

Kişisel verilerinizi işlemekte ve kanunlarda öngörülen teknik ve idari tedbirleri alarak bu verilerinizin korunması için elimizden gelen çabayı göstermekteyiz. İşlenen kişisel verilerinize ilişkin bilgilere aydınlatma metnini ziyaret ederek ulaşabilirsiniz.

Değerlendirme için doğrulama kodunu girin.

captcha