"Her dilin kendine has renkleri ve şarkı söyleme tarzı var. Köprü kurmaya gerek yok. Asıl güzellik, dillerin kendine özgü yönlerini tanımakta. Her dilin kendine özgü lezzetlerini anlamak..." Pavarotti'nin mirasçısı olarak tenor Pene Pati, Türkiye'deki ilk performansıyla 16 Kasım Cumartesi akşamı İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu'nda müzikseverlerle buluşacak. Opera sahnelerinde "güneş ışığı dolu altın sesi" olarak tanımlanan Samoa kökenli tenor, Antonio Pirolli yönetimindeki CRR Senfoni Orkestrası eşliğinde dinleyicilere unutulmaz bir müzik şöleni sunacak. 2022 yılında Warner Classics'ten yayınladığı ilk albümüyle Opus Klassik Yılın Çıkış Yapan Sanatçısı Ödülü'nü alan ve Opera Eleştirmenleri Ödülleri'nde En İyi Erkek Şarkıcı seçilen Pati, daha önce Paris Ulusal Operası, San Francisco Operası, Berlin ve Viyana Devlet Operası gibi dünyanın en prestijli sahnelerinde yer aldı. 2024/25 sezonunda Paris Ulusal Operası, Covent Garden ve Metropolitan Opera'da önemli roller üstlenecek olan Pati, 6-7 Kasım'da Luzern Senfoni Orkestrası ile Fazıl Say'in "Mozart ve Mevlâna" eserinin dünya prömiyerinde sahnedeydi. Eser dakikalarca ayakta alkışlandı. Müzik, çocukluğunuzdan beri hayatınızın bir parçası. Sahneye paylaşmak için çıkıyorum. Klasik müzik, bir sanat biçimi olarak çok fazla disiplin gerektirir ve sizin de disiplinli birisi olduğunuzu tahmin ediyorum. İkisi de çok dindar, bu yüzden çocukluğumuzda kilisenin büyük bir rolü vardı. P.P: En büyük zorluk, insanların 'pop-opera' diye adlandırdıkları türle ilgili önyargılarıydı. Ciddi bir opera sanatçısı olmadığınız veya başka bir özentisiniz gibi etiketlenirdiniz. Doğru yapıldığında, bunun opera için büyük faydası olduğunu düşünüyorum! Üniversite yıllarında klasik müzik eğitimi alırken opera ilgisi sizde ortaya çıktı. Opera hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bu, benim opera ile ilk tanışmamdı. Pavarotti'nin sesi hakkında konuşurken genellikle onu 'bir güneş ışını' gibi tanımlarız; şarkı söylemek için ne mükemmel bir metafor! Seyircilerin sahnede stresli veya sadece vokal tekniğini gösteren birini değil, yaptığı şeyden keyif alan birini izlemekten daha çok hoşlandığını çabuk öğrendim. P.P: Sahnede bir karakteri hayata geçirirken, önce karakterin doğduğu hikâye hakkında kısaca bilgi edinirim; bu karakterin temelini sağlar. Örneğin, Romeo'yu canlandırıyorsam sahneye "Romeo olarak Pene ne yapardı?" zihniyetiyle çıkıyorum, "Romeo ne yapardı?" değil. Ses sağlığına gelince, vokal egzersizlerin, su içmenin (tabii ki önemli! P.P: Dürüst olmam gerekirse, karşılaştığım tek Türk müziği, 2006'da Galler'de Yeni Zelanda Gençlik Korosu ile yarışırken söylediğimiz bir koro parçasıydı. Lucerne Senfoni Orkestrası ile Fazıl Say'ın Mozart ve Mevlâna eserinin dünya prömiyerini yapacaksınız. P.P: Fazıl'ı birçok kez YouTube'da izledim ve her zaman besteleri ve virtüözlüğünden keyif aldım. Bu yaklaşımı çok seviyorum. Memleketine saygı gösterip bunu sevdiğin müzik diliyle yapabilmek gerçekten etkileyici. Bu prömiyerde, Mevlâna'dan ilham alan bir eser seslendireceksiniz. P.P: Doğrusunu söylemem gerekirse, Mevlâna'nın ismini birkaç kez duymuştum, ancak öğretilerini araştırmak için zaman ayırmamıştım, ta ki şimdiye kadar. Yoğun okumalar sonrasında, Mozart ve Mevlâna fikri bana harika bir fikir olarak göründü ve umarım çok daha fazla sahnelenir. Mozart'ın klasik tarzı ile Fazıl Say'ın geleneksel dokusunun yan yana gelmesi inanılmaz. Fazıl'ın kendi üslubuyla bu saygı duruşunu sergilemesi başlı başına bir sanat eseri gibi. Bu, çok güçlü bir mesaj! Gerçekten bu eser, Mozart ve Say ya da Requiem ve Mevlâna gibi bir buluşma. Opera ve klasik müziğin genç nesillere ulaşması gerektiğini sık sık vurguluyorsunuz. Hem başarı hissi hem de Parizyenlerin çılgınca alkışları sayesinde bu gece en unutulmaz anlardan biri oldu.
Kaynak: T24
11 Kasım 2024 01:00
Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız
Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
İran'dan Amsterdam'a Bekleyişin Hikâyesi: İntizar
Motamedi'nin "An Advice from Hafez"teki yorumu, fısıldayan bir rehberin sesine benziyor. "İntizar" böyle bir şey... İran'ın ruhani melodileriyle Batı'nın armonik zenginliklerini buluşturan bu albüm, bir hikâye anlatıyor. İntizar, İran'ın Binbir Gece Masalları'na ilham olan mistik coğrafyasından yola çıkıp, Amsterdam'da ahşap sütün ve yüksek tavanlarıyla eskiden kilise olan Orgelpark'ta kayda alınmış. Rembrandt Trio, bu hikâyenin en cesur anlatıcılarından biri. Cazın doğaçlama özgürlüğü, İran müziğinin derin köklü melodik yapısıyla buluşuyor. Ama durun, bu bir "harman" değil. Tony Overwater'ın dediği gibi, bu bir "kesişim". Albümün başlığı da bu çağrıyı yansıtıyor: "İntizar." Farsça, Türkçe, Arapça... Albümdeki parçaların her biri ayrı bir hikâye anlatıyor. "Kouze Gar" (Çömlekçi). Bir başka parça, "Dami Ba Gham," bambaşka bir dinamizm sunuyor. Planjer'in Whisperkit'i ve Motamedi'nin doğaçlaması, Hafız'ın şiirlerine bir başkaldırı gibi. Parça, Hafız'ın mısralarından şunları söylüyor: "…Hafız gibi, kanaatkarlığı ara ve dünyanın deliliğini bırak, Çünkü bir yudum mutluluk, iki yüz ton altına değmez." Albüm kimi yerde bir manifesto gibi… İran müziğinin usta doğaçlamacısı ve klasik Pers vokal geleneğinin büyük yorumcularından Mohammad Motamedi, Hollanda'nın önde gelen caz topluluklarından Rembrandt Trio ile 10 Aralık Salı akşamı CSO Ada Ankara'da konser verecek. Rembrandt Trio ile trionun aynı zamanda kontrbasçısı olan arkadaşım Tony Overwater sayesinde tanıştım. Tony ile ilk kez onun evinde karşılaştık. O günden bu zamana Rembrandt Trio ile her sahneye çıktığımda aynı duyguyu yaşıyorum. Ona göre ney, İran klasik müziğinin en zengin melodilerini saklayan bir hazine gibiydi. Türk melodileri, eski Osmanlı'dan modern zamana kadar, hep bir aşığın yüreğindeki sıcaklığı anlatıyor. Çünkü dillerimiz ve müziklerimiz, aynı suyu paylaşan kökler gibi birbirine benziyor. - Siz de bir Ortadoğulusunuz ve bu topraklar hep "sıcak" ne yazık ki.
09 Aralık 2024 00:35
Kimlik, Özgürlük Ve Yalnızlığı Sorgulayan "Yalnız"ı Tiyatroya Uyarlayan Başak Kıvılcım Ertanoğlu Ve Ümit Erlim: Yalnızım, Yalnızsın, Yalnız!
"Yalnız'da herkes kendisinden bir şeyler bulacaktır. Oldukça evrensel bir hikayeyi, fazlasıyla yerel motiflerle, günümüzden anlatıyoruz. Bu hikayede Feray'ın kendisini gerçekleştirmek için yaşadıklarını; toplumsal açıdan ülkemizde 20 senedir süregiden yozlaşma, çürüme, yalnızlaşma, kapatılmalar, para uğruna şarlatana dönüşen ahlak tüccarlarını, kadın cinayetleri, hak ihlallerini de görüyoruz" "Yalnız", Zeynep Kaçar'ın ödüllü romanından uyarlanan, modern tiyatronun anlatım gücünü kadınların hikayeleriyle birleştiren bir oyun. Sizi, oyunun mimarları Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim ile sahneye, Feray'ın dünyasına, modern tiyatrodan kadın hikayelerine uzanan sohbetimize davet ediyorum. Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim Yalnızlık ve mücadele: Kadınların ortak hikayesi Başak: Hepimiz benzer s ü re ç leri bu kadar b ü y ü k bir de ğ i ş im/d ö n üşü m s ö z konusu olsun ya da olmas ı n ya şı yoruz hayat ı m ı zda. Bu co ğ rafyada kad ı n olman ı n ne denli s ü rekli m ü cadele halinde olmak zorunda oldu ğ unun da hepimiz fark ındayı z. O y ü zden tan ı d ığı m ı z tan ı mad ığı m ı z t ü m kad ı nlar i ç in elimizden geldi ğ ince, dilimiz, g ü c ü m ü z yetti ğ ince sesimizi çı karmaya ve m ü cadele etmeye ç al ışı yoruz. Kimi yeni mezun, kimi son s ı n ı fta, kimi ç ok farkl ı i ş lerin i ç inde, yenilik ç i bak ış a çı lar ı sunmu ş tasar ı mc ı, m ü zisyen, e ğ itmen, yaratan, ü reten kad ı nlar var 'Yaln ı z' ı n ekibinde. Kimlik ve özgürlük: Bireyselden toplumsala Başak: Ki ş isel olan her şey iç in sosyo-politik diyebiliriz asl ı nda. Zaman i ç erisinde kendini yarg ı lamadan istediklerinin, kalbininin pe ş inden gitmesinin ve minik bir k ı rg ı nl ığı n hayatla kurdu ğ u ba ğı nas ı l yerle bir etti ğ ini de anlam ış bir kad ı n ve tekrar ö zg ü r olabilmek i ç in kendince yeniden ba ş ka yol bir haritas ı çı karmaktan da korkmam ış bir kad ı n. - Oyunda yalnızlık, bireysellik ve toplum baskısı gibi kavramlar öne çıkıyor. Ümit: Aslında oldukça bireysel bir hikaye anlatıyoruz. Feray'ın kendini var etmek, görünür olmak ve yaşamak için verdiği bir mücadele var. Olabildiğince bireysel bir hikaye anlatıyoruz ama bu hikayede Türkiye'nin son 20 yıldaki değişimi de okunabiliyor. - "Yalnız" bir bireyin hikayesinden yola çıkıp, toplumun birey üzerindeki baskılarına dair bir portre çiziyorsunuz. Bir kad ı n ı n nerelerde g ö r ü nmez hissetti ğ i, kendini var etmek i ç in hangi u ç larda gezindi ğ i, 'hi ç ' ile hi ç olma ile kurdu ğ u fiziksel ve d üşü nsel ba ğ, kendi ge ç mi ş ini ve gelece ğ ini ' ş imdi' de, oyun an ı nda deneyimleme ş ans ı felsefi sularda gezinmemizi kolayla ş t ı rd ı. Bir de paralel bir evrende isterdim ki bir Philik K.Dick uyarlamas ı yapal ı m mesela Feray'a ve bunu 8 b ö l ü mde anlatal ı m; bizim Total Recall'umuz olsun. :) Ümit: Oyunun İstanbul Tiyatro Festival'indeki prömiyerinden sonra online bir platformda okuduğum bir yorumda; oyunda hiç erkek olmamasını, hatta erkek rolündekileri de kadınların seslendirmesi ve canlandırmasını aslında oyunun kadının sesi olarak kurgulanmış olduğunu belirtmiş. Ümit: Romanı okuyup Başak'a önerdiğimde, ikimiz de bu uyarlamanın ve oyunun olabildiğince klasik anlatı formlarından uzak olmasını istedik. Roman ı n ruhunu, Feray' ı n ba şı ndan ge ç enleri ö nyarg ı s ı z ama kendi s ö z ü m ü z ü de sak ı nmadan aktarman ı n yollar ı n ı aramak en zor ş eydi san ı r ı m. G ü n ü m ü z ü n teknolojik olas ı l ı klar ı yla, bir bilimkurgu ruhu e ş li ğ inde bunu yapmak istedik. Tabii 270 sayfalık romanı da 100 dakikalık bir oyuna çevirmek, birçok şeyi tuttuğumuz gibi, o kadar da atmak zorunda bıraktı bizi. İ zle ğ in nas ı l daha do ğ ru bir ş ekilde aktar ı laca ğı n ı ara ş t ı rmak ç ok heyecan verici benim i ç in. Ümit: Çok çalıştığımızı söyleyebilirim. - 2023 Notre Dame de Sion ve 2022 Attil â İlhan Edebiyat Ödülleri'ni kazanmış bir romanın tiyatroya uyarlanması, izleyici ve eleştirmen açısından daha yüksek bir beklenti yaratıyor. B ö ylece bolca soru sorduk, bolca fikir att ı k ortaya, bolca att ığı m ı z fikirleri be ğ enmedik, bolca de ğ i ş tik ve de ğ i ş tirdik. Ümit: Romanın ödüller almasından çok aslında bu çapta bir projenin, Feray'ın hikayesini geçekten hakkını vererek gerçekleştirmek isteği baskı oluşturdu diyebilirim. Bu yaln ı zla ş t ı rma ve d üş manla ş t ı rma ortam ı nda, ö teki olana sayg ı n ı n, tahamm ü l ü n olmad ığı, olamad ığı ü lkemizde; yap ı lan yanl ış se ç imlere, ge ç en zamana, t ü m olumsuzluklara ra ğ men umuda tutunmaya ç al ışı yoruz. Kli ş edir ama her yoruldu ğ umuzda, bunald ığı m ı zda, g üç s ü z hissetti ğ imizde hat ı rlar ı z; ya ş ayaca ğı z Vanya day ı, ya ş ayaca ğı z. Ümit: Bence Yalnız'da herkes kendisinden bir şeyler bulacaktır.
05 Aralık 2024 01:16
Bir Yokmuş'la Bitmeyen Masallar
"Bir Yokmuş'la Bitmeyen Masallar" sergisi Tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı'nın kubbesinden sızan ışık, mermer zeminde dans ederek eski hikâyeleri fısıldıyor. Ortaköy'ün hızlı akışına inat, burada zaman ağdalı akıyor. Hüsrev Kethüda Hamamı ressam Neriman Oyman'ın "Bir Yokmuş'la Bitmeyen Masallar" sergisine ev sahipliği yapıyor. Oyman'ın tuvallerine yaklaştığınızda, rüya ve gerçeğin birbirine karıştığı bir evrene dahil oluyorsunuz. Belki de geçmiş dediğimiz şey, gerçekten de Georgi Gospodinov'un dediği gibi bir "fabrika." Bizler geçmişimizi durmadan üretiriz. Oyman'ın tuvallerinde bu sorunun yanıtı yok. Hüsrev Kethüda Hamamı bir sergi mekânı, tuvalleri tamamlayan arka plan olmaktan öteye geçmiş. Bulunduğunuz yerde geçmiş ve şu an var, önünüzde ise rüya. Neriman Oyman, "Ruhun Sessiz Sanatı; Görülmeyene Yolculuk" Hatırlamanın inşası: "Peki ya rüya ne yapar?" Edward Hallett Carr, "Her hatırlama bir yeniden yazmadır," diyor. Oyman'ın tuvallerinde bu düşünce görsel bir forma bürünüyor. Neriman Oyman, kendi hatıralarını izleyiciye sunarken, onları yeni anlamlarla yeniden inşa ediyor. Oyman'ın kendisini "renkleri duyan, sesleri gören kadın" olarak tanımlaması boşuna değil. Rüyalar gibi, Oyman'ın resimlerinde hiçbir zaman tam değil. Neriman Oyman, "Masal Denizi ve Efsane Şehir" Ötesinde… Rüyalar ve hatıralar arasındaki bir buluşma noktası olan Hüsrev Kethüda Hamamı'ndaki tuvallerde beliren imgeler, mekânın tarihiyle adeta diyaloğa girmiş. Yoksa rüya değil de hatıra mı?!
30 Kasım 2024 02:42
İlk Şehrin Hikâyesi: Çatalhöyük Bizi Karşılarken
Konya Ovası'nın uçsuz bucaksız düzlüğünde, Çarşamba Çayı'nın huzur veren akışıyla çevrili bu yerleşim, sadece bir höyük değil; yaşamın kendisinin inşa edildiği bir merkez. İbn-i Haldun'un sözlerindeki gibi: "Şehir, medeniyetin beşiğidir." Eğer öyleyse Çatalhöyük, bu beşiğin ilk sallantısıdır. Geçmişe modern bir köprü: Çatalhöyük Karşılama Merkezi Konya Büyükşehir Belediyesi'nin Çatalhöyük'e inşa ettiği Karşılama Merkezi, geçmişin ruhuyla günümüzü bir araya getiriyor. Çatalhöyük kazı alanına ziyaret etmeden hemen önce bizi karşılayan "Karşılama Merkezi" bir karşılama alanı olmanın ötesinde başlı başlına bir müze. 1. Kazıların izinde Karşılama Merkezi'ndeki ilk sergi alanında, Çatalhöyük'ün 1958 yılında keşfedilmesinden günümüze kadar devam eden kazı çalışmaları hakkında derinlemesine bilgiler yer alıyor. Birinci bölüm 2. Doğa ve İnsan İkinci sergi alanı, Çatalhöyük'ün Neolitik ve Kalkolitik çağlardaki doğal çevresini keşfetmek için tasarlanmış. -O dönemle ilgili bir zamanlar bolca okuma yaptığım halde, gözümün gönünde saniyeyle devir atan yüzyıllardaki değişimi gördükçe "vay be!" deyip, iç çekmekten kendimi alamadım. O esnada bu dönüşümün " İnsanlar avcı-toplayıcıydı, tarıma geçti " cümlesi kadar kısa ve kolay olmadığını idrak ediyorsunuz. İkinci bölüm 3. Gündelik hayat ve mimari "9 bin yıl öncesinden yollanan bir selama karşılık verir gibi" Üçüncü sergi alanı, Çatalhöyük'te yaşamış insanların gündelik hayatına pencere açıyor. Salon çıkışındaki "Ne Kadar Çatalhöyüklüsün?" testi, bu yolculuğun keyifli bir son noktası! Üçüncü bölüm 4. Neolitik mutfak ve ritüeller Dördüncü alan, Neolitik dönemin günlük yaşamını ve ritüellerini detaylandırıyor. 5. Damda Yaşam ve Dijital Arşiv Son sergi alanı, Çatalhöyük evlerinin dam odaklı yaşam düzenini günümüze taşıyor. Karşılama merkezi Not: Çatalhöyük'ten 1960'lı yıllarda yapılan kazılar sırasında bulunarak yurt dışına kaçırılan, ABD'deki Shelby White koleksiyonunda bulunan ve Kültür ve Turizm Bakanlığının girişimleriyle yakın zamanda topraklarına dönen Ana Tanrıça Heykelciği'nin reprodüksiyonunu da Karşılama Merkezi'nde görmek mümkün. Ana Tanrıça Heykelciği Geçmişe modern bir köprü: Çatalhöyük Karşılama Merkezi
29 Kasım 2024 04:45
19 Yaşındaki Orkestra Şefi Ramis Sulu: Ancak Kendi Orkestranı Kurarsan Yönetebilirsin
"Ülkemizin konservatuarlarından mezun olmuş bir sürü genç orkestra şefleri bu konuda çok çaresizler. Çünkü meslekleri ile alakalı tecrübe sahibi olmalarını sağlayacak imkan çok az. Bu yüzden ülkemizdeki orkestraların ve onları destekleyen kurumların bu konu ile alakalı yapacağı çalışmalar biz genç orkestra şefleri için çok önemli" Türkiye'nin genç yeteneklerinden Ramis Sulu, klasik müzik dünyasında adından söz ettiren bir şef ve piyanist. Henüz lise yıllarında başladığı müzik yolculuğunu, İstanbul Gençlik Orkestrası gibi yenilikçi projelerle sürdüren Sulu, enerjisi ve vizyonuyla genç müzisyenlere ilham veriyor. Ramis Sulu'yu 2023'te orkestra şefliği masterclass'ın da izleme şansı yakalamıştım. İstanbul Gençlik Orkestrası, bu misyonun somut bir yansıması olarak 21 Kasım saat 18.00'de Grand Pera Emek Sahnesi'nde Beethoven'ın 6. Senfonisi olan "Pastoral"i seslendirecek. Bir prova arasında o konseri yönetecek olan Erdem Çöloğlu 'na orkestrayı bir seferlik yönetip yönetemeyeceğimi sordum, kendisi de yönetemeyeceğimi söyledi, " Ancak kendi orkestranı kurarsan yönetebilirsin " dedi. Asıl amacım -tabi kişiden kişiye değişir ama- bugüne kadar en mükemmel, yazılanın çok dışına çıkmadan belki de tam stilinde, en doğru şekilde icra edilmiş ve halen daha ediliyor olan bu yüzyıllar önce bestelenmiş harikulade eserlerin "SANAT" kavramının en büyük amacı olan yenilik ve farklılık kuramlarına hizmet edebilmekti. Türkiye o güzelim kültürümüz gereği coğrafi konumundan dolayı şu an için Evrenin Müziği olarak adlandırdığımız Klasik "BATI" Müziğine uzak bir kültür. Bu çok doğal ama ben inanıyorum ki sanatın coğrafyası olmaz, her coğrafyanın kendine özgü bir sanat anlayışı olsa da aslında hepsi "SANAT" kavramının içinde yer alıyor, bu yüzden tabi ki doğamız gereği bu müzikleri icra ederken bir Avrupalıya göre daha çok zorlanıyoruz ama işin güzelliği de şu biz Türkler yine doğamız gereği zorlansak da kolay kolay vazgeçmiyoruz, bu durumu İstanbul Gençlik Orkestrası'nda en çıplak haliyle gördüm. Bu konuyla alakalı önerileri çok uzakta aramaya gerek yok: Mustafa Kemal Atatürk'ün sözünde buluyoruz, " Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur." Ve doğal olarak klasik müziğin Avrupa'da işleyiş şekli Türkiye'de farklı. Günümüz gençlerinde, kendim de genç olduğum için sürekli gördüğüm bir şey var, bu aralar "zevkler ve renkler tartışılmaz" kavramını çok yaşıyoruz. Aslında belki güzel bir şeydir bu, herkesin kendi fikrinde sabit ve kararlı olmasını sağlıyordur ama ben "bütün fikirlere saygı" kavramına karşıyım, fikirlerin değil insanların saygı konusu olduğuna, fikirlerin de değerlendirme konusu olduğuna inanıyorum. Klasik müzik ne kadar "elit" kesime hitap eden bir müzik olarak günümüzde lanse edilse de ben bu algıya çok karşıyım. Çünkü 1 yıl gibi çok kısa bir sürede İstanbul Gençlik Orkestrası bu hale geldi. Aynı zamanda 20 Şubat tarihinde yapacağımız bu beş konserin üçüncüsünde yurt dışından çok önemli İtalyan gitarist Alessandro Deiana ile aynı sahneyi paylaşacağız. 2023 yılının temmuz ayında bu orkestra ile Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda masterclass yapma imkânım olmuştu. 2024 yılının mart ayında tam konsere çıkmadan 15 dakika önce Fransa'dan bir telefon geldi ve Metz Grand Est Orkestrası'nın sanat yönetmeni çok değerli Florence Alibert beni bir kez daha masterclass için davet etti. Öncelikle bireysel kariyerim için böylesine bir teklif almak çok onur verici ve böylesine harikulade bir orkestra ile sürekli çalışacak fırsatı bulmuş olmak da bir orkestra şefi için büyük fırsat. Bu yüzden bence artık Türkiye'deki konservatuvarlarda orkestra şefliği eğitimine daha çok ağırlık verilmesi ve bu eğitimin nasıl yapılacağı ile alakalı daha çok üstüne düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Ülkemizin yetiştirdiği dünya çapında kariyer yapmış çok büyük orkestra şefleri var ve bir o kadar da orkestra var. Bir orkestra şefinin en büyük dezavantajlarından biri, orkestra ile sürekli prova yapamamasıdır. Çünkü sanat bir bütündür. Bir orkestra şefinin en büyük işi besteleri çok büyük bir titizlikle işleyebilmektir. - "Sanatçı ve İzler Kitle" üzerine bir deneme yazıyorsun. Bu konu hakkında birçok farklı görüş var. Denemenin asıl amacı, "sanat sanat içindir" ve "sanat toplum içindir" ayrımlarına bir açıklama getirmektir. Ayrıca, hiçbir sanatçı sanatını sadece "sanat için" icra etmez. Çok güzel bir soru. Aslında bu soru tam da sanat dallarının birbiriyle ne kadar iç içe olması gerektiğini gösteriyor.
20 Kasım 2024 00:51
Rocka Flüt Ekleyen Adam Ian Anderson: Din, Politika, Sınırlar İnsanları Bölse De Müzik Her Zaman Birleştirici Bir Güç Oldu
Dünyanın en prestijli rock gruplarından Jethro Tull, 23 Kasım'da Volkswagen Arena'da unutulmaz bir konser vermeye hazırlanıyor. 55 yıllı aşkın geçmişinde rekabet halinde olduğu Led Zeppelin, Rolling Stones gibi gruplar arasında kendine özgü bir yer edinen; progresif rock, folk rock ve hard rock türlerinde çığır açan Jethro Tull, Grammy ödüllü müziği ve 60 milyondan fazla albüm satışıyla dünya çapında milyonlarca hayrana sahip. 40'tan fazla ülkede 3 binden fazla konser veren ve buna her yıl dünya çapında 100 yeni konser ekleyen grup, Kod Müzik organizasyonu ve Pozitif deneyimiyle İstanbul'a geliyor. Jethro Tull'ın, flütü rock müziğe tanıtan adam olarak tarihe geçen solistleri Ian Anderson ile İstanbul konseri öncesi kısa bir soru cevap gerçekleştirdik. Açıkçası, müzik benim ilk tercih ettiğim bir yol değildi. İlk olarak polis veya asker olmayı düşünmüştüm ama beni o yoldan uzaklaştırdılar. Ama orada da yer bulamadım. Plan C işe yaradı, ki bu başlı başına bir mucize olabilir. Babam fazla konuşmazdı ve hiçbir zaman onu müzik dinlerken yakaladığımı hatırlamam. Ancak bir gramofonu vardı, 78 devirlik eski bir cihaz, pirinç iğneleriyle çalışan. Handel, Bach ve Beethoven gibi büyük ustalar, herkes gibi benim için de klasik müziğin zirvesini temsil ediyor. Bu çok büyük bir başarı! Birisi, "Boş bir bira şişesine üflemek gibi düşün," dediğinde işler değişti. Son yıllarda müzik endüstrisinin evrimiyle bu oldukça hızlandı. Kesinlikle büyük bir değişim oldu. Bugünlerde müzik dünyasına girmek kesinlikle çok daha zor. Müzik dışında onları heyecanlandıran bir başka şeyi daha keşfetmeliler. Müzik ise benim için bu dengeyi korumanın yolu oldu. Müzik, topluma hizmet etmek için güçlü bir araç. Müzik sadece eğlence değil, aynı zamanda bir bağ kurma biçimi. Aynı zamanda müzik, farklılıklarımızı aşmak için de bir araç. Hepimizin bir araya gelmeye ihtiyacı var ve belki de bunu başlatacak şey bir melodi olabilir.
19 Kasım 2024 01:20
Bir Mumun Alevinde 'An'larda Yolculuk: "Işık. Gölge. Sahneler"
Çağatay Odabaş: Mum çok etkileyici hatta yaşayan bir obje. "Işık. Gölge. Sahneler" sergisinden bir kare Bir mum… Bu sergiye adım atanlar için, mum bir parça sessiz anıyı hatırlatacak olabilir belki de koskoca bir hikâyeyi… Genelde tüm eseri bütün gibi görsek de bazen bir bütünü tamamlamak için orada olan, o binlerce içindeki tek noktaya da takılıp kalabiliyor insan. Kimi zaman insanın geçmişinden fısıldayan bu titrek ışık kimi zaman geleceğe bir huzme oluyor. Sanat dünyasına bu yıl kapılarını açan ve üçüncü sergisiyle sanatseverlerle buluşan Ruzy Gallery'nin dingin atmosferinde, sanatçı Çağatay Odabaş'ın 7 yıl aradan sonra sanatseverlerle buluştuğu "Işık. Gölge. Sahneler" sergisi, nefes kesici bir yolculuğa davet ediyor. Çağatay Odabaş Ruzy Gallery'i sanatın ve sinemanın kesişim noktasına dönüştüren "Işık. Gölge. Sahneler" sergisi, antika mobilyalar ve dönem objeleriyle şekillenen bir film seti atmosferiyle ziyaretçileri karşılıyor. Gallery'nin kurucusu Esra Çevik 'in dekorasyonuyla bir filmin içine çekildiğinizi hissettiğiniz sergiye Rahman Altın'ın sergiye özel bestelediği müzik de eklenince… Karşılaşamayacak olanlar için, sayın Çağatay Odabaş'ın keyifli anlatımına buyurun: - Merhaba Çağatay Bey, sizi filmlerdeki karakterleri eserlerinize taşımanızla tanıyoruz. Bu kez farklı bir tema ile karşımızdasınız. Çocukluğum sinema ile iç içe geçti. O filmleri ilk izleyenlerden biri olmak büyük bir ayrıcalıktı. Hatta arkadaşlarımla Terminator 2 ve Ghostbusters filmlerini yeniden canlandırmıştık. 23 Nisan gibi etkinliklerde öğretmenimin istediği gibi değil, kendi ilgimi çeken film karakterlerini çizerdim. Sanat yolculuğum böyle başladı. Hep aynı cevabı veririm: Back To The Future (1985). Hatta Amerikan Film Akademisi tarafından ders olarak okutuluyor. Bu film benim ilk üçümde kesinlikle yer alır. Ama izlediğim ilk film aslında başka: 1984 yılında annem beni Süreyya Sineması'na E.T.'ye (E.T. The Extra-Terrestrial 1982) götürmüştü. Tabii Türkiye'de Haneke'nin filmleri biraz sert bulunuyor. Yine de Haneke, David Fincher, Lars von Trier ve Tarkovski bende her zaman özel bir yere sahip. Zamanla o ışık loşlaşıyor, gövde ise daha estetik bir forma bürünüyor; orta yaşın dinginliği gibi... Sinema dünyasında da birçok farklı yönetmen bu objeyi filmlerine dahil ediyor. Bazen çok ileri bir gelecekte geçen bir filmde, bazen de 1500'lü yıllarda geçen bir sahnede... Sergi fikrini Ruzy Gallery'nin sahibi Esra Çevik ile paylaştığımda o da heyecanlandı. Ayrıca Rahman Altın bu sergiye özel bir müzik besteledi, bir tür soundtrack oluşturdu. -Evet, sergi alanı, küçük bir film stüdyosu gibi… Esra Çevik, sergide gördüğünüz masa, sandalyeler ve diğer mobilyaları kendi, koleksiyonundan bir kısmını da Fransa'dan özel olarak getirdi. - Sergiye adım attığımda hangi mum hangi filme ait asla bilemeyeceğimi düşünüp paniklemişti. Bu seçkide sinema tarihinin farklı dönemlerinden pek çok film var; ana akım yapımlardan festivallerde gösterilen bağımsız filmlere kadar geniş bir yelpaze sunduk. Örneğin, büyük bir eserde 600 bin ile 450 bin nokta, 1 metrekarelik eserde ise yaklaşık 200 bin nokta işleniyor. Bu sergide 60 civarı eser var. Her biri sinema ve mum teması etrafında şekillendi. Bu, sanat eserlerimin özgünlüğünü koruyor. Hatta II. Dünya Savaşı sırasında tüm sanat eserleri metrolarda saklanmıştır. Onun da desteğiyle burada sıradan bir sergi değil, özel bir konsept sunduk. Sinema, içinden her zaman yeni hikayeler çıkarabileceğiniz bir derya. *Çağatay Odabaş'ın birbirinden özgün eserlerinin yer aldığı "Işık. Gölge. Sahneler" sergisi 15 Aralık tarihine kadar Ruzy Gallery'de ziyaret edilebilir.
13 Kasım 2024 01:05
Ey Yare Man
9 Kasım Cumartesi akşamı İranlı iki usta müzisyen Homayoun Shajarian ve Anoushiravan Rohani Epifoni organizasyonuyla Ülker Sports Arena'da müzikseverlerle buluşacak. Ama o tüm bunların ötesinde Homayoun Shajarian'dı. Homayoun Shajarian benim için bunlardan biri. Homayoun Shajarian, sadece büyük bir ustanın oğlu değil; aynı zamanda İran müziğinde yeni bir sesi, modern bir yorumu temsil eden sanatçı. Babası, Mohammad-Reza Shajarian, İran'da derin saygıyla anılan bir isim; bir usta, bir simge… Klasik vokal geleneğine bağlı kalırken yenilikçi yorumlarıyla kendi yolunu çizen Homayoun, uluslarası basında "İran'ın modern sesi" olarak anılıyor. İran'ın geleneksel gırtlak tekniği olan "tahrir"i ustaca icra eden sanatçı, sesin titretildiği bu geleneksel teknik sayesinde İran müziğinde duygusal yoğunluk yaratarak dinleyenlerin önce kulaklarını ardından ise kalplerini titretmeyi başarır. Homayoun Shajarian 9 Ekim'deki konserinde sahneyi Anoushiravan Rohani ile paylaşacak. Rohani, klasik İran müziğiyle batı müziğini ustalıkla birleştiren bir piyanist ve besteci olarak tanınıyor. Eserlerinde klasik Fars melodilerini batı armonisiyle harmanlayan Rohani, geleneksel İran müziğinin piyanoya uyarlanmış modern yorumunu sunuyor. Onun müziğini, İran müziğinin piyanoya uyarlanmış modern yorumu veya İran'ın zengin kültürünün küresel çerçevede yeniden anlatımı olarak tanımlayabiliriz. Homayoun Shajarian ve Anoushiravan Rohani uzun soluklu bir dünya turnesi kapsamında ülkemizde olacaklar. İran ve Türk müziği... Komşu ülkenin, geçmişten bugüne uzanan müzikal zenginliğine kulak ve gönül kabartmak için 9 Kasım'da görüşmek üzere…
04 Kasım 2024 00:56
Günümüzün En İyi Gitaristlerinden Al Di Meola İle 'Elektrikli Buluşma'
Al Di Meola Dünyanın dört bir yanında milyonlarca hayrana sahip, epik gitar sololarıyla tanınan Al Di Meola, 7 Kasım akşamı müzikseverlerle buluşuyor. Al Di Meola İstanbul'da konser verecek. Tam 7 söyleşi! (bu yazıda 7 rakamıyla ilgili bir popülerlik söz konusu) Net hatırlamasam da saat 14.00 ve 16.00 arasını söyleşiler için ayırmış olmalıyız. Sonrasının bir bölümünü hatırlamıyorum, bir noktada kendimi duvardan duvara savururken muhabir arkadaşların "tamam önemli değil" diye beni teselli etmeye çalışmalarıyla geçti… (bu da bir şey) Ardından oğlumun müzik zevkiyle Al Di Meola yeniden kulaklarımdan sızdı. Şimdi ise oğlumla 7 Kasım'daki konsere gitmeye hazırlanıyoruz. 1954 yılında, Al Laurence Di Meola, New Jersey'nin büyüyen caz ve blues sahnesine yakın, mütevazı bir ailede dünyaya geldi. Di Meola, yıllar sonra bu anları anlatırken, "Gitar, hikayemi en iyi anlatabileceğim enstrümandı," diyordu. İlk sahne ve ilk albüm: "Land of the Midnight Sun" Ancak onun gerçek çıkışı, 1976'da yayımladığı solo albümü Land of the Midnight Sun ile oldu. Di Meola, daha ilk albümüyle caz eleştirmenlerinin gözünde efsanevi bir yere oturdu. Bu, Di Meola'nın müziğine dair yapılan değerlendirmelerin sadece bir örneğiydi. Di Meola, sonraki albümlerinde Latin ve Akdeniz ezgilerini daha derin bir şekilde araştırdı. Kariyerinde birçok ödül ve başarı elde eden Di Meola, "En İyi Caz Gitaristi" dalında pek çok kez DownBeat dergisi tarafından ödüllendirildi. 2018'de yayımlanan Opus albümüyle Di Meola, müzikal yolculuğunu kişisel bir anlatıya dönüştürdü. Müzik eleştirmenleri, bu albümdeki Di Meola'yı daha "bilge" ve "yol gösterici" olarak tanımlıyordu. Di Meola, Opus hakkında "Bu albümde kendimi yeniden keşfettim; yaşanmışlıklarımı notalara döktüm," diyordu.
28 Ekim 2024 01:06
Müzik Meydanında İki Caz Üstadı: Ali Perret Ve Ricky Ford
İki caz orkestrasının CRR düellosu Caz dünyasının iki usta ismi Ali Perret ve Ricky Ford, 1 Kasım akşamı İBB Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda karşı karşıya gelecek. "Big Band Battle: The Clash of the Titans" başlığı altında, iki büyük caz orkestrası ülkemizde ilk kez kıyasıya bir müzikal düello gerçekleştirecek. Ülkemizin önde gelen caz müzisyenleri Ali Perret'in orkestrası olarak saf tutarken; New York, Londra, Paris'ten gelen müzisyenler ise Ricky Ford'un öncülüğünde sahnede olacak. Tıpkı Anadolu'nun köklü aşık geleneğinde olduğu gibi… -Bu düello, iki orkestra arasındaki etkileşim üzerine kurulmuş bir gelenek. Ali Perret: Bu performanslar, aslında bir sahne şovu değil. -İki büyük caz orkestrasının aynı sahnede buluşması bir yandan iş birliği, bir yandan da bir rekabet ortamı yaratıyor sanırım. Ricky Ford -Caz orkestrasının müzikal atışması, Anadolu'nun aşık geleneğine benziyor sanırım. -Caz, sürekli kendini yenileyen bir müzik türü. Ali Perret: Caz müziği ile ilgili popülist yaklaşımlar, müziğin gerçek potansiyelini sorgulatan bir tehlike oluşturuyor. Ricky Ford: Caz çok sağlıklı bir durumda ve müzisyenler bu sanat formuna bağlı kaldığı sürece varlığını sürdürecek. 1930'larda kurulmuş birçok amatör oluşum halen varlığını sürdürmektedir. -Caz müziğinde kimlik oldukça önemli. Bu durumun altında yatan en büyük neden ise tembellik.
23 Ekim 2024 01:05
İki Sıcak Kültürün Tutkulu Şefi: Nil Venditti
Nil Venditti: Ben İtalyan ve Türk'üm. Benim için orkestra şefliği çok heyecan verici bir yolculuk. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cemal Reşit Rey (CRR) Senfoni Orkestrası, tarihinde ilk kez bir daimî kadın şef yönetiminde yeni sezona merhaba dedi. İlk konserindeki enerjisiyle dinleyicinin kalbine giren bu isim, Nil Venditti. İtalyan bir baba ve Türk bir annenin kızı olan Venditti, İtalya'dan çıkıp dünyanın dört bir yanındaki sahnelerde yönettiği önemli orkestralarda kendini kanıtlamış genç bir şef. Çünkü ben gerçekten iki dünyanın en güzelini aldım. Ortadoğu'da ise Türkler; yine çok güzel insanlar, harika bir ülke. Bu iki dünya beni tamamlıyor. Bu iki dünya olmadan insan tam hissetmiyor. Bu ateşli duyguları seviyorum. Evet, bazen çok drama var ama bunu seviyorum. İstanbul, benim için gerçekten dünyanın en farklı şehri ve hep derim ki dünyanın en güzel şehri. Bu yüzden İstanbul'u çok seviyorum ve onun eşi benzeri yok. Ama yaşamıyorum çünkü her hafta 2-3 kez uçağa binmem gerekiyor ve İstanbul'da havaalanına ulaşmak çok zaman alıyor. Evimden uçağın kapısına kadar 40 dakikada ulaşıyorum. İstanbul'da ise bu süre yaklaşık üç saat. İstanbul'un her köşesi benim için büyüleyici, adeta bir aşk gibi. Türk yemeklerini çok seviyorum. Aynı şey müzik için de geçerliydi. 19 yaşında başladım ve ilk başlarda bu tür yorumları duydum çünkü gerçekten çok gençtim ve deneyimim yoktu. Tabii artık 29 yaşındayım, o kadar genç değilim. - Bu sezon İBB Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun daimî şefi olarak 8 konser vereceksin. Sezonu Brahms'ın "4. Senfonisi" ile açtık, harika geçti. Haziran'da açık havada Beethoven'ın "9. Senfonisi" ile sezonu bitireceğiz, unutulmaz olacak. Ben istiyorum ki CRR Orkestrası, İstanbul için böyle çok önemli bir şey olsun. İstanbul CRR'siz eksik kalsın yani. Konserlerden önce saat 19.00'da bir sohbet yapacağım. Bu yüzden bu tür etkinlikler çok önemli. Nil Venditti - Dünyanın farklı yerlerinde konserler veriyorsun. Kesinlikle her orkestra farklı bir karaktere sahip. Hatta 10 saat. İtalyan-Türk kökenli orkestra şefi Nil Venditti, dünya çapında birçok önemli orkestra ve müzik topluluğuyla güçlü ilişkiler kurarak adını duyurdu. 2024/25 sezonunda Royal Northern Sinfonia'nın Baş Konuk Şefi olarak göreve başlayacak. Bu sezon, Venditti'nin kariyerinde önemli bir dönüm noktası olacak. Finlandiya Radyo Senfoni Orkestrası, BBC Filarmoni Orkestrası, Arktik Filarmoni Orkestrası ve Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile ilk kez sahne alacak. BBC Galler Ulusal Orkestrası, Kraliyet Filarmoni Orkestrası ve Hamburg Senfoni Orkestrası gibi önemli topluluklarla yeniden bir araya gelecek. 2023/24 sezonunda, Berlin Konzerthaus Orkestrası, BBC Senfoni Orkestrası, Nagoya ve Hiroşima Senfoni Orkestraları gibi topluluklarla sahne aldı. 2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.
16 Ekim 2024 00:54
Konser Nasıl Dinlenir?
The Concert (2009) Okulların açılmasının ardından kültür sanat sezonu hızla başladı. Hele ki gideceğiniz etkinlik bir klasik müzik konseri ise… Daha önce klasik müzik konserine gidenler dikkat etmeleri gereken noktaları biliyorlardır. Evet tabi nerden bileceğim ki, Ekmek almaya giderken de pekâlâ şık giyiniyor olabilirsiniz. Size sözüm olamaz. Aman geç kalma, erken gel! Konser başlamışken kapıda olay çıkarak cebren ve hile ile salona giren, üstüne üstlük herkesi yararak salonun göbeğindeki yerine geçmek için Wagner'in senfonisiyle arasında yarış başlatan o kişi, sözüm sana: Bunu yaptığında seni sapanla, sessizce etkisiz hale getirmek istiyorum! Ve mümkünse o taş sizden sekip, birkaç sıra arkada kendi koltuğu olduğu halde başkasının koltuğuna oturup, konser esnasındaki yerine geçme kaosunun ikiye katlanmasına sebep olan kişiye de gelsin. The Devil Wears Prada (2006) Telefon ve gıda detoksu! Bir, herkesin telefonu var. İki, konseri ekran ardından takip etmek istiyorsanız boşuna zahmet etmişsiniz; YouTube'da benzer çekilmişleri var. Hele ki o telefon çantanızdaysa ve bulamıyorsanız… Belki henüz ilk kez klasik müzik konserine geldiğiniz için o vıızzz sesinin yankısını tahmin edemediniz. Arkadaki yirmi beş sıra konseri sesin telefonun ışığından takip ediyor. Konseri cep telefonu ekranından değil, doğrudan takip etmeyi dene… Böylesi hepimiz için daha huzurlu… Unutmayın, klasik müzik konserlerinde genellikle bir eserin bölümleri arasında değil, tamamı bittiğinde alkışlanır. Sorun değil, bunun da bir yolu var! Günümüzde durum biraz farklı. Şimdi klasik müzik dünyasında daha sakin, daha sabırlı bir alkış kültürü hâkim. Şef, eserin sonuna geldiğinde kollarını indirip seyircilere dönüyorsa, o zaman alkışlama vakti gelmiş demektir. Bunun riskli yanı ise, bir yanlışın peşinden kapılıp gidiyor olabilirsiniz. Bir başka yol da kıdemli bir klasik müzik dinleyicisini gözünüzle seçmek ve hareletlerini kollamak. :) (Bu alanda hatırı sayılır kıdeme sahip olsam da, coşkunun seline kendini bırakma potansiyeline sahip biri olarak tercihim şefi takip etmektir. A Quiet Place (2018) Sadece sen fısıldadığını düşünüyorsun, gerçek öyle değil!: Sessizliğin gücü Klasik müzik konserinde fısıldamak, öyle hafife alabileceğiniz bir şey değil! Hem unutmayın, klasik müzikte sessizlik anları da müziğe dahildir! Koşarak çıkmak yerine, birkaç dakika daha kalarak bu müzikal ziyafetin sonuna kadar tadını çıkarın. La La Land (2016) En önemli kural! Ve en önemli kural: Tadını çıkarın! Hissetmiyorsanız da belki de tam olması gereken budur! Ne demişler, "Müzik ruhun gıdasıdır" Konser salonları da ruhumuza sunulacak ziyafetin mekanları… Bazen ilgisiz anda ama içten gelen bir alkış orada bulunan herkesin yüzünde sıcak bir tebessüme bile sebep olabilir. 2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.
01 Ekim 2024 01:03