×Uygulama Logosu

Habokado - Akıllı Haber Özeti

Özetleri Okuyun ve Dinleyin

Meclis Açılırken...

Bugün, bu satırları yazarken, ne olacağı henüz belli değil. Atalay'ın milletvekilliğininin düşürülmesi yolundaki işlem, Meclis'in o konudaki tezkerenin Meclis kürsüsünden okunmasıyla başlamış. Çaresini görüp uygulamak, başta Meclis başkanlığı olmak üzere, Meclis'in en öncelikli görevi. Anayasa Mahkemesi, "Yok artık o uygulamaya yol açan neden" diyor. Meclis'teki muhalefet milletvekilleri de iktidar çoğunluğuna bunu hatırlatıyor. Ve Meclis'in yaz tatilinin devam ettirilmesi. Meclis, Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesinin, Anayasa Mahkemesi'nce yok sayılmasının gereğini yapmak yerine, fiilen, Anayasa Mahkemesi'ni yok saymış oluyor. Anayasa Mahkemesi, görevini yapmış, kararını açıklamış. Aksine: Anayasa Mahkemesi hükümlerinin kararlarına karşı vaziyet almışlar. O duruma sokulan kimse ise Meclis'in bir üyesi.

Altan Öymen

Kaynak: Cumhuriyet

02 Ekim 2024 04:13

Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız

Yazarın Diğer Yazıları

Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Altan Öymen

Tbmm'de Ayağa Kalkmak

Cumhuriyetimizin çok partili demokratik hayata geçiş süreci, malum, İkinci Dünya Savaşı'nın bitişiyle birlikte 1945 yılında başladı. Ve 21 Temmuz 1946 günü -1930'lardaki Serbest Fırka- tecrübesinden sonraki ilk "çok partili seçim" yapıldı. O seçime CHP'nin karşısında, Celal Bayar'ın başkanlığındaki muhalefet partisi Demokrat Parti (DP) katılmıştı. CHP 397, DP 61 milletvekili çıkardı. Ayrıca çeşitli illerden kazanan 7 bağımsız aday da vardı. Çünkü, Demokrat Parti'nin, seçime katılabilen adaylarının sayısı, Meclis çoğunluğuna ulaşmasına yetmeyecekti. Ama kazanacağı milletvekili sayısı, 61'in hayli üstünde olacaktı. Kısacası, 21 Temmuz 1946 seçimi tartışmalı bir seçimdi 1946'daki 21 Temmuz seçimi. Ve o tartışma yeni Meclis'in açılışına kadar devam etmişti. O günlerden en heyecanlısı da tabii, yeni cumhurbaşkanı seçiminin yapılacağı 5 Ağustos 1946 günüydü. "Meclis açıldı. İnönü 451 oydan 388'i ile tekrar cumhurbaşkanlığına seçildi." Bütün Meclis ayakta kendisini selamlıyor. Bu defa İnönü'nün salona girişinde, CHP'liler bunu yaparken DP'liler oturdukları yerden kımıldamadılar. Meclis kimsenin önünde ayağa kalkmaz.' DP'li cumhurbaşkanını, Meclis'e girişinde hep birlikte ayağa kalkarak selamlayan parti grubu, 1950'de muhalefette kalan CHP grubu olacaktı. CHP'nin genel başkanlığını fiilen bıraktı. Kurultay o seçimi yaptı. İnönü de artık parti işlerine karışmadığının göstergesi olarak yurtiçi gezilerinde, yanına iki parti yönetiminden de birer milletvekili davet etmeye ve halkla temaslarını onlarla birlikte sürdürmeye başladı. Ve 1950'nin 14 Mayıs'ında milletvekili seçimleri ülkenin her yanında, hiçbir önemli itiraza yol açmadan gerçekleşti… Ve iktidar değişti… Cumhurbaşkanlığına Celal Bayar aday oldu. (2017 yılına kadar.) 1940'lardaki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, parti genel başkanlığını, fiilen partisinin bir başka yetkilisine devretmiş, sadece cumhurbaşkanlığı görevini yürütmeye başlamıştır. 1950'de partinin genel başkanı olan Celal Bayar, cumhurbaşkanlığına aday olmadan, parti liderliğinden ayrılıp o görevi Başbakan Adnan Menderes'e devretmiştir. 1923'te arkadaşlarıyla birlikte İçişleri Bakanlığı'na verdiği dilekçeyle resmen kurulan Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanı (o zamanki deyimle umumi reisiyken), yeni devletin Cumhurbaşkanlığı'na seçildikten hemen sonra, partisinin "umumi reisliği" görevini, "umumi reis vekili" seçilen İsmet İnönü'ye devretmiştir.

11 Ekim 2024 04:44

Altan Öymen

Kapalı Ve Açık...

Dün bu satırları yazarken Meclis'in "kapalı toplantı" sının hazırlıkları başlamıştı. Meclis'in toplantıları genel kural olarak açıktır. "Türkiye Büyük Millet Meclisi, iç tüzük hükümlerine göre kapalı oturumlar yapabilir. Bu oturumdaki yayımı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararına bağlıdır." En az 10 yıl, 20 yıl sürecek bir "gizlilik" döneminin geçmesini öngörür. Bizde ise bu toplantı için 10 yıllık kapalılık süresi uygulanacaktır. "Arkası gelir" derken Türkiye Büyük Millet Meclisi'mizin bugünkü yönetim sistemimizin içinde de sorumluluğu altında kalan daha birçok konu var. Ve o sorunlarla ilgili katkılarda ve eleştirilerde bulunmak, o alandaki çalışmaları denetlemek görevi de bugün pek çok anayasa değişikliği ve fiili değişiklikler yapılmış da olsa gene Meclis'imizin görevi. Ülkemizde, Meclis'e bilgi verme ihtiyacını her zaman duymasalar da hâlâ 20'den fazla bakan var. Dışişleri bakanının da politika alanında dün kapalı oturumda vermiş olacağı bilgiler, şimdilik kapalı oturumda kalsa bile, öteki bakanların da, "Ben de bilgi vereceksem, kapalı oturumda veririm" diyecek durumları yok. O konu daha geniş bir konu. Zaman zaman hep değiniyoruz.

09 Ekim 2024 04:25

Altan Öymen

Bir O Eksikti...

Bugünkü Türkiye'nin rejiminin "sıfat" ı, demokrasi de olsa o sıfattan epey uzaklaşmış olduğu bir gerçek. Ve cumhurbaşkanı bu yetkileriyle ve yetkilerinin yanında fiilen kullandığı etkileme gücüyle devletin başında bulunmaya devam ediyor. Anayasamızın 1930'lardan sonraki zaman içinde varlığını muhafaza eden o maddesi şöyle: Madde 4: Anayasanın 1'inci maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2'nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3'üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. O "değiştirilemez" üç maddeye yakından bakalım: MADDE 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. 2. Cumhuriyetin nitelikleri MADDE 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik laik ve sosyal bir hukuku devletidir. MADDE 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Bu konuya bir sonraki yazımda devam etmeye çalışacağım.

25 Eylül 2024 04:21

Altan Öymen

Eylül Ve Chp (3)

İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcı olan 1 Eylül 1939 günü gibi. Bu yazılarda o "1 Eylül" den bahsettik. 4 Eylül 1919 günü. 1919'un o günlerini, gene Mustafa Kemal liderliğinde, 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve gene onun başkanlığındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının harekete geçmesi izlemiştir. İnönü Muharebeleri'nden başlayarak Sakarya Muharebesi'ne, Büyük Taarruz'a kadar birbirini izleyen zaferlerin sonucunda ve Kurtuluş Savaşı'mızın kesin olarak kazanılmasından sonra da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin gene bir eylül gününde, 9 Eylül 1923'te Halk Fırkası adını alarak siyasal parti haline gelmesi izlemiştir. Onun arkasından da 29 Ekim 1923 günü, Halk Fırkası öncülüğünde "Cumhuriyetin ilanı" gerçekleşmiş ve Halk Fırkası önce, "Cumhuriyet Halk Fırkası", sonra da "fırka" yerine "parti" sıfatını seçerek Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır. Fakat 1980 yılında ve gene bir eylül gününde, 12 Eylül 1980'deki askeri darbe sonucunda, o vakte kadar var olan tüm siyasal partilerle birlikte yıllar sürecek bir siyasal yasağa uğramıştır. 1980'den 1992'ye kadar devam eden o sürecin özeti ilginçtir. 12 Eylül 1980'de iktidara el koyan askeri yönetim, başlangıçtan itibaren tüm siyasal faaliyetleri yasaklamış, eski partilerden birkaçının liderleriyle yönetimde yer alan üyelerinden bir kısmını gözaltına -o zaman kullandığı deyimle- "koruma altına" almıştır. O dönemin özetini ve CHP'nin açılması çalışmalarını, partinin kapatılmadan önceki genel sekreter yardımcısı Erol Tuncer, Cumhuriyet'in geçen hafta 11 Eylül 2024 günkü sayısındaki yazısında anlattı. 9 Eylül 1992 günü.

18 Eylül 2024 05:07

Altan Öymen

Eylüldeki Yıldönümleri (2)

Tarih sırasına göre biri, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" nin 4 Eylül 1919'daki kuruluş kongresinin 105'inci yıldönümüydü. O da 1923 yılının 9 Eylül günü. Tabii 9 Eylül günü, aynı zamanda Milli Kurtuluş Savaşımızın fiilen sona erdiği, İzmir'in işgalden kurtarılması günü. 4 Eylül'de Sivas'ta, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kuruluş gününün 105'inci yıldönümü törenine katılan "devlet erkânı" arasında Meclis Başkan Vekili Celal Adan ile Sivas Valisi Yılmaz Şimşek ile belediye başkanı Adem Uzun vardı. Sivas'taki Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Mustafa Kemal Paşa'nın liderliğindeki kuruluşundan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunda da etkili çoğunluğu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin üyeleri oluşturuyordu. Türkiye Büyük Millet Meclis ordularının da başkomutanlığına seçilen, Mustafa Kemal Paşa'nın yönetimindeki Meclis, Türkiye'nin işgal altında kalmayan bölgelerini doğrudan doğruya yöneten, işgal altında bulunan bölgelerini ise işgalden kurtarmayı hedefleyip o hedefe ulaşmayı başaran Meclis'ti. 1922'nin gene bir eylül günü, İzmir'in de düşman işgalinden kurtulduğu günün yıldönümü olan, 9 Eylül 1923 günü Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ve cemiyet üyelerinden bir kısmının katılımıyla, dönemin İçişleri Bakanlığı'na bir dilekçe verildi. İlk adı Halk Fırkası'ydı. 29 Ekim'de ilan edilen Cumhuriyetin cumhurbaşkanlığına o zamanki adıyla "reisicumhurluğu" na yeni partinin de başkanı olan Mustafa Kemal Paşa seçildi. 29 Ekim'de "cumhuriyet" in ilanı Meclis'teki yeni Halk Partisi Meclis Grubu'nun katkısıyla gerçekleştikten sonra, cumhurbaşkanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşa, partisindeki liderlik görevini fiilen İsmet Paşa'ya devretmiştir. Yeni seçim münasebetiyle, Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretleri tarafından yayınlanan umdeleri havi beyannamede bahsedildiği üzere Halk Fırkası kurulmuştur.

11 Eylül 2024 04:13

Altan Öymen

Eylül Günlerindeki Savaş Ve Barış...

30 Ağustos'ta, Kurtuluş Savaşımızı başarıya ulaştıran askeri zaferin 102'inci yıldönümünü kutladık. 1 Eylül günü ise biz de dahil, birçok ülkede "Dünya Barış Günü" olarak anılan çok önemli bir gündü. Asker, sivil yaklaşık 70-80 milyon insanın ölümüne neden olmuştu o savaş. Yaralanan ve büyük bir kısmı sakat kalanların sayısı da 40-50 milyon civarındaydı. O gerçeklere bakılarak, İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıç günü olan 1 Eylül'ün, dünya çapında bir "yas günü" olarak hatırlanması da mümkündü. Türkiye Cumhuriyeti'nin bu "savaş ve barış" konularındaki politikalarının temeli gene bir eylül gününde atılmıştı: 4 Eylül 1919'da. Türkiye'nin imkân bulunan her bölgesinden seçilerek Sivas'a gelen delegeler, o 4 Eylül'ü izleyen günlerde, o cemiyetin kuruluş işlemlerini tamamladılar. Sivas'ta başlayan o mücadele, daha sonra -23 Nisan 1920'de- Ankara'da kurulacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin oluşumunun da temeli haline geldi. O hedefe de 9 Eylül 1922'de, İzmir'in kurtarılmasıyla ulaşıldı. O hazırlıkların ilk aşaması da, gene bir Eylül ayında gerçekleşti. 9 Eylül 1923 günü. Daha önce kaldırılmış olan saltanatın yerine 29 Ekim'de Cumhuriyet'in ilan edilmesi... "Yurtta barış, dünyada barış." Yazımın başlarında 1 Eylül'den söz ettik.

04 Eylül 2024 04:18

Altan Öymen

Meclis'teki 'Darbe'ler...

Meclis'in geçen haftaki toplantısında, gazeteci-milletvekili Ahmet Şık 'a yapılan saldırıda, ona ve onu korumak isteyen -kadın, erkek- milletvekillerine vurulan yumruklar, sadece onlara değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin tüzel kişiliğine de indirilmiş darbelerdir. O yumrukların, sonucundaki olayların kargaşası içinde Meclis, 101 yıllık tarihinde benzeri görülmemiş bir hukuksuzluğu geç de olsa bir ölçüde tamir etme imkânını kullanamamıştır. O hukuksuzluk, malum: Son Meclis seçimlerinde, Hatay'dan milletvekili seçilen Can Atalay'ın, Meclis'teki görevine başlamasını engellenmiş, kendisini de hapishaneye sokmuştur. Milletvekili dokunulmazlığına sahipti. Hatta ayrıca Meclis komisyonlarındaki görev yeri de belirlenmişti. Tabii, bu karara, hem Atalay hem de milletvekili arkadaşları ve diğer hukukçular ile siyasetçiler, itiraz etmişlerdi. Atalay, aylardan beri hapiste tutuluyordu. Gerekçeli kararını da yayımlayarak Can Atalay hakkındaki milletvekilliğinin düşürülmesiyle ilgili karar ve uygulamaların "yok hükmünde" olduğunu ilan etmiştir. Bizde ise Can Atalay'ın milletvekilliğinin kaldırılması gibi o çok "yanlış ve zararlı" kararın, kalkmasının kısa zamanda kaldırılması bir yana, hiç kalkmamasına uğraşılıyormuş gibi olaylardı, son Meclis oturumlarında yaşanan yumruklu saldırılar... Bozdağ ise Meclis'teki tartışmanın taraflarından biriydi. Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesiyle sonuçlanan Meclis birleşiminde de başkanlık kürsüsünde görev yapmıştı. Sonuç: Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla Can Atalay'ın, "milletvekilliğinin düşürülmesi" nin yok sayılmasıyla ilgili kararının uygulanması, yeniden "bir başka bahar" a kaldı...

21 Ağustos 2024 08:22

Altan Öymen

Demokrasiden'kurtuluş' Yolu(!)

"Örneklerden biri" diyorum. Dünkü Cumhuriyet'te Alman Parlamentosu'nda milletvekilliği ve Avrupa Konseyi'nde delegelik yapmış olan Türk profesör Hakkı Keskin'in yazısında hatırlatılıyordu: Mesela, Kavala hakkındaki dava ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları... "Türkiye'nin AİHM kararını uygulaması, Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden doğan bir yükümlülüğü olduğu kadar, hukuk devleti olmanın da gereğidir. Türkiye Barolar Birliği 12.07.2022 tarihli açıklamasında, 'Türkiye'nin AİHM yeni kararını uygulamamakta ısrar etmesi, Bakanlar Komitesi'nin Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nden ihracına kadar uzanan yaptırımlar uygulamasına yol açacaktır' demiştir. Ama o itirazcılar, şu gerçeği hatırlamalıdırlar: Türkiye, Avrupa Konseyi'nin ilk üyelerinden biridir. Daha sonra da İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına uymayı, uymazsa uygulanacak müeyyidelere razı olmayı kendi imzasıyla kabul etmiştir. Ve milletimiz, 1923'te temelini attığı ve 1940'lardan sonra da -önüne çıkan engelleri aşarak sürdürdüğü- "demokratikleşme" yolundaki ilerlemesine yeniden başlar.

14 Ağustos 2024 04:40

Altan Öymen

Normalleşme...

Bütün bu karartmalar, kapatmalar, ilan kesme cezaları, para cezaları, tehdit altında tutma uygulamalarının demokrasinin kuralları arasında yeri yok. Tam tersine, basın özgürlüğü, bugünkü genişlemiş haliyle medya özgürlüğü, sadece medya mensuplarının değil, halkın olayları, düşünceleri öğrenme hakkı ve özgürlüğü olarak da, demokrasinin "olmazsa olmaz" larından biri. Tabii, demokratik haklar ve özgürlükler, sadece basın özgürlüğünden, medya özgürlüğünden ibaret değil. Toplantı ve gösterilere katılma hak ve özgürlüğü var. Anayasamızın 34'üncü maddesi diyor ki: Ama anayasanın bir de 12'nci maddesi var ki kanun yoluyla "temel hak ve hürriyetler" in özüne dokunulamayacağını belirtir. Ben bu yazıyı yazarken masamın üstünde eski ve yeni anayasalar var. Ama Meclis'in henüz kaldırılmamış yetkilerinin içinde de yapabileceği bir şeyler var. Özellikle de dış politika alanındaki sorunlar... Şimdi tatilde olan milletvekillerinin önümüzdeki günlerdeki olağanüstü toplantı günlerinin hemen arkasındaki bir tarihte yeni bir olağanüstü toplantı çağrısı yapmak için harekete geçmesinde büyük fayda var.

07 Ağustos 2024 05:41

Altan Öymen

Savaş Ve Meclis...

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın zaman zaman tekrarladığı bir şarkı sözü var: Şimdi çok şükür Suriye ile aramızda o dönemler geride kalmış ve barış arayışları gündeme geliyormuş gibi bir durum var. Ama birden bire daha başka bir savaş ihtimali ortaya çıktı. Böylece bazı ülkelerin kamuoylarında da zaman zaman dile getirilmeye başlayan "3. dünya savaşı tehlikesi var mı" sorusuna "Evet" cevabı verenlerin tezine yeni bir gerekçe daha eklendi. Ayrıca tabii, bir şey daha var: Demokratik bir ülkede "savaş" konusunda karar vermek, sadece bir veya iki kişinin değil, parlamentoların işidir. Bizde de bu, anayasal olarak öyledir. Anayasanın 92. maddesinin ilk paragrafı şöyledir: " Madde 92: Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir." Gerçi maddenin 2. fıkrasında şöyle bir "istisna" hali var. "Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya uğraması halinde ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde, cumhurbaşkanı da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin derhal kullanılmasına karar verebilir." Tabii, o "istisna hali", konunun, esas olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin konusu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Tabii, milletvekillerinin de... Şimdi, ani bir savaş tehlikesi konusunda 92. maddenin ikinci fıkrasındaki durum ortaya çıkarsa, ilk karar yetkisi, tek başına sayın cumhurbaşkanında olacak.

31 Temmuz 2024 04:23

Altan Öymen

Kıbrıs Ve Barış...

Geçen hafta 20 Temmuz günü, Lefkoşa'da, Kıbrıs Barış Harekâtı'nın 50'nci yıldönümü törenleri vardı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, beraberindeki heyetle oradaydı. 20 Temmuz'daki kutlama törenine cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'la birlikte Türkiye'deki öteki siyasal partilerin yöneticileri de davetliydi. Amacımız, "50'nci yıl" törenlerine katılmanın yanında, bugünkü yöneticiler, siyasetçiler ve sivil toplum temsilcileriyle görüşmelere biraz daha vakit ayırmaktı. Çünkü 50 yıl öncesinde Kıbrıs'a "savaş muhabirliği" yapmak dahil, çeşitli vesilelerle birçok kez gidip gelmiştim. Tabii, Kıbrıs'ta "o zamanlar" denince, akla önce Kıbrıs'ın iki rahmetli liderleri gelir. 20 Temmuz gününe gelince... Biz, Türkiye'den o törenlere katılanlar da Türkiye'ye döndük. Ve "20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı'nın ne kadar önemli olduğunu" belirtiyordu. Ve Bahçeli, eğer Türkiye, 20 Temmuz 1974'te, uluslararası antlaşmalardaki haklarına dayanarak o müdahaleyi yapmasaydı, başına çok büyük dertler açılacağını anlatıyordu. Bunlar gibi cümlelerle Bahçeli, Türkiye'nin 20 Temmuz müdahalesinin hem Kıbrıs hem Akdeniz için ne kadar gerekli olduğunu vurguluyordu. "Azgınlaşmış tahrikleri dikkatle yakinen takip ediyoruz. Türkiye'nin bölünmesi hususunda kapalı devre işbirliği halinde olan ve siyasi ortaklık kuran CHP ile DEM'in ateşle oynadığı malumlarınızdır." "Karamsar tablolar çizenler kötümser telkinlerle vakit geçirenler gerçek manada Türkiye'nin gücünü kavramaktan aciz düşenlerdir. CHP genel başkanının tarihin en ağır ekonomik krizinin yaşandığını iddia etmesi, ülkesine ve milletine itibar etmeyen bir siyasetçinin deli saçmasıdır. Halbuki Türkiye ekonomisi güven verici hamlelerle istikrarlı bir yükseklik kulvarındadır." "Bu tuzakların mimarı da dış güdümlü zillet cephesidir. CHP yönetiminin yumuşama ya da normalleşme çağrıları baldıran zehrinden başka bir şey değildir." Evet CHP... Yani, sayın Bahçeli'nin bu yıl 50'nci yıldönümünü kutladığı Barış Harekâtı'nı gerçekleştiren hükümetin başbakanı Bülent Ecevit'in o zamanki partisi.

24 Temmuz 2024 04:44

Altan Öymen

Bazı Davalar...

Mahkemelerimizde iki dava var. Ama o iki dava yan yana konulduğunda ilginç bir durum ortaya çıkıyor.) Dava 19 Temmuz gününe ertelendi. Öteki dava, yaklaşık yedi yıl süren Osman Kavala davası... Kavala'nın tutukluluğu hep devam etti. Kavala, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini "cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" iddiasıyla müebbet hapis cezasına mahkûm edildi. Peki, nedir o "cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya" teşebbüs cezasının delilleri?... Osman Kavala'daki suçlama değişiklikleri de zaman içindeki savcı iddianameleriyle oluşturuluyor. Şu konuya zaman zaman değinmiştim, bugün de bir özet yapayım: Gazetelerin, televizyonların ve diğer medya kuruluşlarının mahkemelerdeki önemli duruşmalarla ilgili yayınlarına daha fazla yer ayırmalarında fayda var. Çünkü özellikle bu dönemde, hukuk ve adalet sistemimizdeki sorunlar giderek artmıştır. Adaletin işleyişinde gizlilik-açıklık konusuna değinmemin bir nedeni de şu: Bugün ülkemizde "hukuk ve adalet" konusunda olup bitenleri görüp öğrenmeye, yarın gelecek kuşakların da ihtiyacı olacak... Ve bu, her alanda olduğu gibi "hukuk ve adalet" alanındaki olumlu gelişmelerin de olumsuzlukların da nasıl ve hangi nedenlerle ortaya çıktığının değerlendirilmesine katkıda bulunacak... Zaman içinde olumlu gelişmelerin artmasının, olumsuzlukların azaltılabilmesinin çarelerinin aranması için...

10 Temmuz 2024 05:19

İletişim Formu

captcha

Kişisel verilerinizi işlemekte ve kanunlarda öngörülen teknik ve idari tedbirleri alarak bu verilerinizin korunması için elimizden gelen çabayı göstermekteyiz. İşlenen kişisel verilerinize ilişkin bilgilere aydınlatma metnini ziyaret ederek ulaşabilirsiniz.

Değerlendirme için doğrulama kodunu girin.

captcha