Devlet Bahçeli ve arkasından Erdoğan " yeni Kürt çözümü " konusunu bir şekilde gündeme getirince yazmam gerektiğini düşündüm. Hayatı paramparça eden tekelci kapitalizm hakkındaki görüşlerimizin doğruluğu konusunda halen şüphem yok. Bu ülke için kişisel menfaat beklemeksizin binlerce devrimci can verdi, hapis yattı, işsiz kaldı. Nesne/eşya haline getirilen, yabancılaştırılan insanı kazanma mücadelemizi sürdürelim. O halde gelelim -solcu- siyasi Kürt hareketine… PKK'nın 50 yıllık şiddet sürecinden bahsediyoruz. Kan akıtmaya/ kan kaybına devam etti/ ediyor… Dünyadaki benzeri çok siyasi hareket legalleşmeyi tercih etti. Düşünsel rehberliğe ihtiyaçları var.

Son dönemde medyada sıklıkla emekli maaşlarının hedef yapıldığı haberler görüyorum. Bizim tarihimizde de emeklilik yeni. Bunların maddi kaynakları zekât, sadaka, fitre gibi dini ibadetler/ sevaplar idi. Ordu personelinin emekli, dul ve yetimlerine maaş ödenmesi için 1866'da Askeri Tekaüd Sandığı kuruldu. Emekli maaşı ise ortalama son aylığın yüzde 50'siydi. Osmanlı emekli maaşlarının hesaplanmasındaki hatalar hep yargı konusu oldu. Üstelik emekli sayısı hayli azdı. Örneğin, nüfusu o dönem yaklaşık 20 milyon olan Osmanlı'da 1880-1912 yılları arasında emekli olan mülki memurların sayısı sadece 10 bin 146 idi. Askeri sınıfta emeklilik daha modern işliyordu; -örneğin- emekli personel sayısı 1907-1908 yılında 23 bin 288 idi. Devlet, emekli olduğunuzda makul-uygun hayat sürmeniz için çalışma hayatınız boyunca prim alıyor. Her fırsatta emeklileri hedef almak haksızlıktır.

İkbal ve Ayşenur'u katleden 19 yaşındaki Semih Çelik 'in psikiyatri tedavi gördüğü ve ilaç kullandığı yazıldı. -14 yaşındaki Michael Carneal, üç öğrenciyi öldürdü, beş kişiyi yaraladı. -16 yaşında Jeff Weise, dokuz kişiyi öldürdü, yedi kişiyi yaraladı, sonra intihar etti. Psikiyatrik ilaç görüyordu… -18 yaşındaki Eric Harris on iki öğrenci ve bir öğretmeni öldürdü, yirmi dört kişiyi yaraladı. -18 yaşında Jason Hoffman, bir kişiyi öldürdü, bir kişiyi yaraladı. Olayın çok boyutu var. İlaç satışlarında patlama yaşanıyordu! 2003 yılında 14 milyon 238 bin kutu antidepresan tüketirken, bu sayı 2010'da 34 milyon kutuya, 2015'te 43,5 milyon kutuya ve 2018' de 55 milyon kutuya ulaştı. Sebebi özellikle 18-24 yaşları arasındaki genç yetişkinlerin intihar eğilimi riskinin artması! Çünkü ilaç kullandığınızda depresyon hiç bitmiyor…"

Kırk yıldır tüketim bağımlısı yapılan/paraya-eşyaya köle edilerek "tek tipçileştirilen" toplum nihayetinde tümüyle çürüdü. Tutunamayan, tek başına kalan insan, travmatik-psikolojik vaka haline geldi. Şizoid kişilik bozukluğu; yakın ilişkiler kurmaktan, topluma karışmaktan kaçınan, duygularını belli etmediği için soğuk-itici görünen içe dönük kişilerdir... Şizofreni başlangıcıdır bu ruh hali… Toplumsal yapıda da, tıpkı kişilik bozukluğunda olduğu gibi kuşkucu-içe dönük psikolojik etkileri olan paranoid-şizoid durum vardır! Küreselleşmenin bireyin-toplumun fiziksel olduğu gibi ruh sağlığı üzerindeki etkilerini masaya yatırmak zorundayız. Örneğin: Tesettürlü kadınların tüketim hayranlıklarını/meta fetişizmini şaşkınlıkla takip ediyorum! Küreselleşmeye boyun eğen 22 yıllık neoliberal AKP iktidar ının sadece ekonomi politiğe değil, ülkeye verdiği kültürel zararların sonuçlarıdır bunlar. Yoksa, bu yeni dünya düzeninin sakıncaları herkesin ruh sağlığını bozmayı sürdürecek.

Soner Yalçın yazdı... Norveç /Oslo'da önce bakanlık binaları önüne bıraktığı otomobili patlatarak 8 kişiyi ve ardından İşçi Partisi'nin Ütöya Adası'ndaki gençlik kampını basarak 77 kişiyi katletti, 242 kişiyi yaraladı… Katliamı gerçekleştirdiğinde arkasında bin 513 sayfalık "2083 Bir Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi" başlıklı manifesto bıraktı: Osmanlı'nın 1683'teki Viyana Savaşı'nın, ikinci İslami cihat dalgası için sonun başlangıcı olduğunu ve bu sebeple tüm Batı Avrupalılar için bağımsızlık günü olarak kutlanması gerektiğini belirtti. Bunları mensubu olduğu aşırı sağcı İlerleme Partisi siyasetçilerin sertlik yanlısı sözlerinden ve parti gazetesi Açık Mektup yorumlarından etkilenerek yazdı… Son dönemde başta ekranlar olmak üzere sosyal medyada bir harita yayınlanıyor: Sözde İsrail'in hedeflediği Arz-ı Mev'ud /Vaat edilmiş Topraklar haritası… Siyonist hâkim kültür dünyaya dayatılsa da, vaat edilmiş topraklar teoloji anlamında tartışma konusudur; Allah, İbrahimi dinlere (yani sadece Yahudilik değil Hristiyanlık ve İslam'ı da içerir) ve İbrahim soyundan gelenlere bu toprakları vaat etmiştir. Müslümanlar için de vaat edilmiş topraklardır orası... Arz-ı Mev'ud haritaları yayınlanması, retorik komplolar ileri sürülmesi üzerine sosyal medyada, Türk vatandaşı bazı Yahudi iş adamlarının şirketleri hedef gösterilmeye başlandı.

Çünkü: Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle neoliberalizm, etnisite-kültür savaşlarını hayli tahrik etti. Faşist Netanyahu saldırıları da salt bu kültür/din perspektifi ile ele değerlendiriliyor! İran 'ın 6 bin yıllık tarihi var. Düşünün ki, Arap terimi ilk defa ta MÖ 9'uncu yüzyılda ortaya çıktı. Ve fakat tarih anlayışında iktisadi maddi temeli çıkaramazsınız. Politik olan dinsel olanı biçimlendirir çünkü. Ve bu yanılsama, dün olduğu gibi bugün de Ortadoğu'ya barış getirmiyor. Maddi temeli görmek zorundasınız: Jeopolitik konum veya yer altı-yer üstü zenginliği gibi unsurlar coğrafyaların veya devletlerini kaderini belirler. Tarihin her döneminde bu paylaşımlar için savaş yapılmıştır/yapılmaktadır. Oyuna gelmeyiniz; savaş kışkırtıcılığı, dinsel-mezhepsel ayrılıklar sizi iyi insan, "ötekini" ahlâksız insan yapmaz. Evet: İnsanların fikirlerini, anlayışlarını, bilinçlerini ekonomik ilişkiler belirler.

Ve faşist Netanyahu bu ayrılıklardan yararlanıp örgüt liderlerini tek tek öldürüyor: (Deniz Gezmişlerin askeri eğitim için gittiği) FHKC lideri sosyalist Muhammet Abdel Al, Hizbullah lideri Şii Hasan Nasrallah, Hamas lideri Sünni İsmail Haniye …. Ki bu İslam-Arap birliğinin bozulmasına da sebep oldu… Bu köşede İslam dünyasındaki 1979 dönemecini yazdım: Biri Hizbullah'ı doğurdu. Siyasal İslam,1980'lerde Filistin mücadelesini böldü. Patenti CIA teşkilatına ait Ilımlı İslam projesi 1990'larda ayrılıkları daha da körükledi. Faşist Netanyahu'nun oluk oluk kan akıtmasında Siyasal İslam'ın- Ilımlı İslam projesinin katkısını göz ardı edilemez… Hitler iktidara gelmeden önce 6 Kasım 1932 seçiminde oyu yüzde 37,2 idi. Buna karşılık işçi sınıfı bölünmüştü; sosyal demokrat oylar yüzde 21,5 ve komünistlerin oyu yüzde 14,3'idi. Mecliste milletvekili dağılımı Hitler'in 196 iken diğer iki partinin toplamı 221 idi!

Geçen hafta bu köşede " feodalizm " üzerine üç yazı yazdım. Yanılmışım; feodalizm kavramının ne olduğunun bilindiğini sandım. Bu üretim tarzının ekonomi, siyasi, kültürel dayanakları vardır. Ki, bu kültürel olgu soyut kavram değil, ekonomik ve sosyal bağlantıları vardır. Şiddet anlatımlarından " haz " alan bir toplum yaratıldı. Sadece bizde değil, dünyanın dört yanında şiddet, seyirlik oldu. Ya şiddetin mağduruyuz ya şiddeti yapanız ama en çok şiddet temaşasının/ pornografisinin tanığıyız. Medyada, şiddet gündelik hayatın parçası haline getirilerek sıradan bir olgu olarak daima karşımıza çıkarılıyor. Evet, şiddet (tiraj, reyting, gişe vs. için) kâr etmenin amacına dönüştürüldü… Bu sistematik bir sömürü düzeninin sonucudur… Bir aksilik olmazsa 1 Ekim tarihinde yine bu köşe görüşmek umuduyla…

Narin Güran cinayeti, başta iktidar medya sı olmak üzere neredeyse her ekranda vardı. Kitap, ölüm getiren kötülük, saflık-ilkellik çıkmazında çocukluk ve ulusal kimlik inşasını ele alıyor. Ölüm, dehşet, kötülük ve suçun hakim medya içeriği olmasının bugün Türkiye özelinde önemli nedeni var: 12 Eylül askeri darbe sinin getirdiği sansür ortamının yarattığı politikadan uzaklaşmak... Yazar Gürbilek, "bu dönemden (12 Eylül'den) itibaren ölüm ve dehşetin, kötülük ve suçun seyirlik hâle geldiğini, ölümün kitle iletişim araçlarında bir aşırılık, bir facia, bir skandal olursa temsil edildiği" gözlemini aktardı… İktidar medyasının Narin Güran cinayetini ele alış biçimi akademik araştırma konusudur. Evet, siyasi, ekonomik, kültürel/ toplumsal gerçekler ile yüzleşmek istemiyorlar. Ve itibariyle " toplumsal uyandırma " görevini gerçekleştiremiyor! İktidar ve muhalefet, 12 Eylül mirası "haberciliği" sürdürüyor. Sanıyor musunuz ki; sadece Narin Güran'ın ailesi, köyü Tavşantepe suskun, gerçeklerle, sorunlarla yüzleş(e)meyen Türkiye'dir asıl suskun bırakılan…

Türkiye'nin geçen yıl nüfusu, 85 milyon 372 bin 377 kişi iken, bunun 22 milyon 206 bin 34'ünü çocuklar oluşturdu... İmza attığımız BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne göre devlet, "çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterir." (Konuyla tam ilgisi olmasa da bebek ölüm hızları bile artıyor ülkemizde!) Feodal/orta çağ ilişkilerin halen mevcut olduğu toplumlarda çocukların kaderlerini (tıpkı annelerinin olduğu gibi) sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapı belirler. Tarih öncesi ilkel dönemlerde olduğu gibi "hayvanların" önüne atılır "engelli" görülürdü kadın, çocuk… Ne çocuk, ne kadın kavramı var bu kara düzende. Eğer tilki denirse doğacak bebeğin kız olacağı, eğer kurt denirse doğacak bebeğin erkek olacağı biçiminde anlamlar yüklenirdi. Modern çocukluk kavramını ayakta tutan iki önemli kaynak vardı: Burjuvazi ve bilim... Yani 200-250 yıllık bir konu, çocukluk. Çocuk yeniden tanımlandı çocuk ile derinliği olan sosyal ilişkiler kuruldu, haklar verildi. Çocuk gibi dürüst, temiz bir düzene ihtiyaç var.

Son yıllarda cinsel istismara dayalı çocuk cinayetleri sayısı hayli çoğaldı. Sadece geçen yıl adliyeye sevk edilen bu rakam 66 bin 138. Acı tabloya rağmen toplumsal bir varlık olarak çocuğu temel alan kayda değer çok az araştırma var ülkemizde. Oysa önceki gün 20 milyon öğrenci ders başı yaptı. "Dört çocuk" istemekle bu iş hallolmuyor! Cumhuriyetin 2024 yılında bile, orta çağ ürünü feodaliteyi hâlâ tasfiye edemediği Narin'in köyü Tavşantepe örneğinde görülüyor… Cumhuriyet, çocuğu modern ulus devletin garantisi olarak gördü ve çocuk eğitim i bağımsız alan olarak ortaya çıkardı. Çocuk Bayramı bunun sembolü oldu… Cumhuriyet döneminde çocuk, hakları olan toplumsal bir varlıktı... Keza: Çocuk cinayetleri medyadaki sırf haber olgusuyla ya da ekranlardaki yorumlarla ele alınamaz. Çocuk ülkemizde sahipsizdir, feodalizmin kölesidir...

CIA Kişilik Analizi ve Politik Davranış Merkezi kurucusu Dr. Jerrold M. Post ile Beyaz Saray danışmanlarından Robert S. Robins kitap yayınladı: Politik Paranoya: Nefretin Psikopolitiği … Kitap bilimsel değildi, psikolojik harp amacıyla yazılmıştı ve solcu entelektüel kuşkuları politik paranoya ile açıklıyordu. Türkçeye 2001 yılında çevrildi ve FETÖ'nün propaganda kaynağı oldu. Polis akademisi çalışmalarında bile kullanıldı: Başta ulusalcılar olmak üzere cemaatlerinden şüphe eden herkes politik paranoyak idi. Dedik; FETÖ, CIA/Gladio örgütlenmesidir… Dedik; FETÖ,Türk Ordusuna kumpas yapıyor… Dedik; FETÖ, darbe yapacak… Daha önce "Psiko Market Mezhepleri/Yıkıcı tarikatlar" gibi kitaplar yazdı. Bunlar ile hâlâ yüzleşemiyor AKP… Türk ordusuna yönelik ikinci kez CIA/FETÖ kumpasını hayata geçiriyorlar: Asıl bu yaptıklarının teşhisi politik paranoyadır.