Her ne hikmetse her iki konu da iki grup insanı, yani ehl-i ifratı ve ehl-i tefriti netice vermiş ve ehl-i ifrat her iki konuda da "teklif sırrının" ötesinde mu'cizevârî kurtarıcılar beklerken, ehl-i tefrit bilakis her iki haberi de inkâr etmişlerdir. Fakat ne ehl-i ifrat gibi, hadis-i şeriflere "teklif sırrına" uymayacak manalar yükleriz; ne de ehl-i tefrit gibi hepsini birden inkâra kapı açarız! Konuya girmeden önce, teklif ve teklif sırrını açıklamamızda fayda var: Peygamber göndermekle "teklif" gerçekleşir. "Allah dileseydi, puta tapmazlardı!"2, "Onların kalplerini ve gözlerini çeviririz!"3, "Eğer Biz onlara melekleri indirsek, ölüler onlarla konuşsa ve her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe, yine inanmazlardı!"4 ayetleri zaten bu iradeyi anlatıyor. 1- Şualar, s. 498. 2- En'am Suresi: 107. 3- En'am Suresi: 110. 4- En'am Suresi: 111.
Kaynak: Yeni Asya
11 Kasım 2024 00:42
Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız
Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Mele-i A'lâ Nedir?
Saffat Suresi'nde 8. Ayette şöyle geçer: "Hiç şüphesiz, biz dünya göğünü 'çekici bir süsle', yıldızlarla süsleyip donattık. Ve itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk. Ki o şeytanlar, Mele-i Al'â'ya kulak verip dinleyemezler ve onlar her yandan kovulur atılırlar."1 Yani şeytanlar dünyadan semavata kulak kabartıp dinlediklerinde, yüce melekler topluluğunu dinleyemezler ve semavattan kovulup atılırlar. Burada "mele-i a'lâ" ifadesi "yüce melekler topluluğu" manasında kullanılmıştır. Bu kavramı "yazıcı melekler", "meleklerin eşrafı" veya "melekler âlemi", "en yüksek mertebede bulunan meleklerin ve resullerin ruhları" olarak yorumlayanlar da olmuştur. Ben: "Keffaretler ve dereceler hakkında" dedim. "Peki dereceler nedir?" diye sordu. Tarihç-i Hayat'tan iki anekdotu daha buraya alalım: "Said Nursî, bahar mevsiminde menzilinin önündeki muhteşem çınar ağacının dalları arasındaki kulübeciğe çıkar, vazifesini orada îfa eder; Risale-i Nur'un hakîkatlerini, menba ve maden-i hakîkisi olan mele-i alada tefeyyüz ve temaşa ve tefekkür ederdi."7 Hüsrev ağabeyin şu mısraında da Risale-i Nur hakkında geçiyor: 1- Saffat Suresi: 7, 8; 2 -Tirmizî, Tefsir, 3233- 3235; Begavî, Maverd, Suyutî, Sad 69. Ayetin tefsiri; 3- İşârâtü'l-İ'caz, s. 208; Mesnevî-i Nuriye, s. 35; 4- Lem'alar, s. 460; Mesnevî-i Nuriye, s. 268; Lem'alar, s. 563; 5- Mektubat, s. 193; Mektubat, s. 330; 6- Tarihçe-i Hayat, s. 476; 7- Tarihçe-i Hayat, s. 182; 8- Tarihçe-i Hayat, s. 545.
06 Aralık 2024 00:48
Dimağ Ve Hakkalyakînde Îman
"İmanın yeri kalbdir; dimağ ise oluyor ma'kes-i nur-u iman. Bazen de mücahiddir, bazen süpürgecidir. Dimağda vesveseler, hem pek çok ihtimaller kalb içine girmese, sarsılmaz iman, vicdan. Yoksa bazıların zannınca iman dimağda olsa; ruh-u iman olan hakkalyakîne, ihtimalat-ı kesîre olur birer hasm-ı bîeman. Kalb ile vicdan, mahall-i iman. Hads ile ilham, delil-i iman. Bir hiss-i sâdis; tarîk-ı iman... Fikr ile dimağ, bekçi-i iman."1 Bu bölümde cümleler iç içe geçmiş, hakikatleri şaha kaldırmıştır. Her bir hakikat bir cümleden taşıyor evc-i alaya uçuyor. "İmanın yeri kalptir." Dimağ ise, iman nurunun yansıdığı yer oluyor. Yoksa ihtimallerle iman sarsılır. Fakat iman dimağda değildir. "Hakkalyakîn" gerçeği imanın ruhudur. İman orada kendini bulur. Hakkalyakîne ulaşmayan iman kendini koruyamaz. Kalp ile vicdan iman mahallidir. Yani akıl imanı tasdik eder, imana delil olur. Yani iman hidayet meselesidir. İmana gelecek her türlü tecavüzü, saldırıyı, inkâr fikrini, dalaleti, sefaheti, bid'at düşüncelerini iman mahallinden "fikir ile dimağ" delillerle çürütür ve kovar. 1 Bediüzzaman, Sözler, s. 732.
05 Aralık 2024 00:30
İhtilâf Ü Tefrika Endişesi
Selman bey: "İhtilaf fitne midir?" İhtilâf fitne değildir. Bu iş senin işin değil! Hepsi de aslında hak. Tabiî ki hak olan var, ehak olan var. Oysa Üstadımız ne diyor, bakalım: "Hakta ittifak, ehakta ihtilâf olduğundan; bâzan "hak" ehaktan ehaktır, "hasen" ahsenden ahsendir. Herkes kendi mesleğine "Hüve hak" demeli, "Hüve'l-hak" dememeli. Veyâhut "Hüve hasen" demeli, "Hüve'l hasen" dememeli..."1 Yani ehakta ihtilaf olabilir. Oysa "hak olsun ittifak olsun" denmiyorsa iş zor. Yavuz Sultan Selim diyor ki: "İhtilaf u tefrika endişesi, kûşe-i kabrimde hatta bîkarar eyler beni. İttihadken savlet-i a'dâyı defe çaremiz, ittihat etmezse millet, dağdar eyler beni."2 İhtilaf koca Sultanı ne kadar üzüyor! Ama ittifak Allah'ın emridir. Kur'ân, "Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın; bölünüp parçalanmayın."3 Buyuruyor. Allah'ın ipi, bu zamanda, Risale-i Nur'dur. Ve Risale-i Nur'un emriyle meşveretlerdir. Elde Risale-i Nur varken ihtilaf çıkarmak reva değildir. 1- Eski Said Dönem Eserleri, s. 442. 2- Age., s. 125. 3- Âl-i İmran Suresi: 103.
03 Aralık 2024 00:23
Tekirdağ Bizimdir
Ebu Dahdah'ın iki adet hurma bahçesi vardı. "Kim Allah'a en güzel bir ödünç takdiminde bulunur ki, Allah da ona kat kat karşılık versin."1 ayeti yeni nazil olmuştu. Adam hurma kütüğünü vermemişti. "Ya Resulallah! Falancanın bahçesindeki yıkılmış hurma kütüğünü bahçemin kenarına koymak istiyorum. Onu bana alır mısın?" dedi. Resulullah Efendimiz de (asm) kütük sahibi adama dedi ki: "Bahçendeki hurma kütüğünü falanca Müslüman bahçesinin kenarına koyacaktır. Cennette bir hurma ağacına karşılık komşuna bu kütüğü verir misin?" buyurdu. Peygamberimiz'den (asm) bir hurma kütüğüne karşı, Cennette bir hurma ağacı verileceği müjdesini duymuş ve içinden Cennet'in bu ebedî ağacına talip olmuştu. Dedi ki: "Ya Resulallah! Eğer o kütüğü ben alıp ona verirsem, Cennette bana da hurma ağacı var mı?" Allah Resulü (asm): "Elbette!" buyurdu. Adama dedi ki: "Benim şurada hurma bahçem var. Bahçemi sana o kütük karşılığında satıyorum." Adam şaşırdı tabiî ki. Ebu Dahdah bir hurma kütüğüne kocaman hurma bahçesini sattı. Ve Resulullah'a (asm) gelerek hurma kütüğünü teslim etti. 2- Hayatü's-Sahabe, 2/236.
02 Aralık 2024 00:31
Günümüzde Seferilik Olmaz Mı?
Naci Tepir: "Günümüzde seferîlik olur mu? Savaş yok, mecburi bir durum yok; yine de geçerli mi? Yol mu esas alınmalı, mesafe mi? Üstad Hazretleri seferî kılmamış derler. Buna ne dersiniz? Sadece ihtiyacımız olduğunda seferî kılsak, diğer zamanlarda tam kılsak olur mu?" Çünkü seferde kolaylaştırıcı dokunuşlara ihtiyaç vardır. Mesafe konusunda Bediüzzaman şöyle diyor: "Ruhsat-ı şer'iye olan kasr-ı namaz ve takdim te'hir, vesait-i nakliye bir kararda olmadığı için onlara bina edilmez. Belki kaide-i şer'iye olan kasr-ı namaz, sabit olan mesafeye bina edilebilir."1 Yani, seferde namazı kısaltmak ve takdim ve tehir meseleleri nakil vasıtalarına göre olmaz. Fakat seferde ihtiyaç yoksa namazı tam kılmak günah olmadığı gibi, mekruh da değildir. Konuyla ilgili emir şöyledir: "Yer yüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size bir kötülük etmesinden korkacak olursanız, namazdan kısaltmanızda size bir günah yoktur."2 Bu âyette seferde ihtiyaç varsa namazı kısaltmaya izin verilmiştir. Hanefî mezhebine göre mekruh olan, yolda namazı kısaltmaya izin verilmişken, verilen bu genişlikten bilhassa dar zamanlarda yararlanmayıp darlık ve zorluk içinde namaz kılmaktır. Namazını dilerse tam kılabilir ve tam kıldığı takdirde namazı sahihtir. Hanefî mezhebine göre ise azimet olan, seferde namazı kısaltmaktır; tamam. Son söz: Esas olan namazı kılmaktır. 1 Barla Lâhikası, s. 430.
29 Kasım 2024 00:46
Her Şey Allah'ı Zikreder
Çünkü biliyorlar ki, "Göklerde ve yeryüzünde olanların tümü Allah'ı tesbih etmekte [yaratılış görevlerini yerine getirmekte]dirler. Mülk [kâinat ve saltanat] O'na aittir, hamd [övgü] de O'nun içindir."1 Biliyorlar ki, "Göklerdeki varlıkların ve imkânların, yerdeki varlıkların ve imkânların tamamı, Allah'ın koyduğu düzen içinde görevlerini yaparak, Allah'ı tesbih ve zikrederler."2 Biliyorlar ki, "Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra [kanat çırparak uçan] kuşların Allah'ı tespih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir."4 İbrahim Aleyhisselam'ı ateşe atmak için mancınığa koyduklarında O hep Allah'ı anıyordu: "Hasbiyallahü ve nimelvekil" (Allah bana yeter! İbrahim Aleyhiselam: "Sana ihtiyacım yok!" dedi. Cebrail Aleyhisselam: "Elbette!" buyurdu. İbrahim Aleyhiselam başını gökyüzüne kaldırdı ve şöyle dedi: "Ey Allah'ım! Sen gökte ve yerde teksin! Ben de yerde tekim! Yerde benden başka sana ibadet edecek kimse yok! Yanan aslında insanların imanları. İmanları tutuşmuş yanıyor. Allah bana yeter! O ne güzel vekildir!" İbrahim'e karşı serin ve esenlikli ol!)5 Sonrasını Kur'ân şöyle anlatır: "Onlar bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayan taraf yaptık."6
28 Kasım 2024 00:28
Şualar Adlı Işık Kaynağına Gelince...
Hesna hanım: "Risale-i Nur'u okudukça ne öğrenebileceğiz?" Ama bu bir gerçek! Size dünya kadar sevgi ile ahiret hayatını sevdiren bir risale versem, bu risaleyi, yani Yirmi Altıncı Lem'a'yı okuyun desem. Allah'ın bizimle alakalı altı esmasının harika bir anlatımı. Işığa ihtiyacınız varsa bu eseri mutlaka okuyun. Yolu doğrudan Allah'ın rızasına, ahirete çıkıyor da ondan… Birinci Şua'yı okuyun siz. Okudukça ufkunuz daha da büyür. Okudukça siz Allah'ın birliğini daha iyi anlarsınız. İkinci Şua tevhidi anlayacağımız en kuvvetli risale. Allah bize her konuda yeter; ama bu gerçek bu kadar güzel mi anlatılır Allah'ım! Bu nasıl bir risale! Allah'ın bize her iş için yeterli olduğunu, hiçbir konuda ama hiçbir konuda ağlamaya gerek olmadığını size bu risaleden daha iyi anlatacak başka bir kitap yoktur. Her şey Allah diyor. Yedinci Şua sizi bekliyor. Ahiret akidesini tam anlamak için Dokuzuncu Şua'yı mutlaka okumalısınız. Denizli Hapsinde Bediüzzaman'ın kaleminin ucundan dökülen bir risale: Meyve Risalesi..
27 Kasım 2024 00:32
Beynimizi Kemiren Binlerce Soruya Cevaplar
Hesna hanım: "Risale-i Nur insanlığı neye çağırıyor?" Mektubat, uğrunda bir ömür verilerek yazılmıştır. Bediüzzaman bu eseri yazarken, bedeline hayatını koymuştur, talebelerinin hayatını koymuştur. Hem öyle bir suç ki, öyle böyle değil! "Bediüzzaman gizli cemiyet kuruyor, rejim aleyhindedir. Rejimin temel nizamlarını yıkıyor" gibi ithamlarla 1935 senesinde bu eserin sahibi Bediüzzaman, Eskişehir'de 120 talebesiyle idamla yargılanmıştır. Dış âlemde, gazetelerde "Bediüzzaman ve talebeleri idam edilecek" yaygaraları var. Ama anlaşılmıştır ki, Mektubat'ta tek bir bile suç unsuru yokmuş! Risale-i Nur'da da bulamıyorlar ve Bediüzzaman ve talebelerine sadece 11 ay ceza veriyorlar! Bir okusanız, o size tek başına yeter! Cevabı On Beşinci Mektup'ta... O zaman sana On Yedinci Mektup lazım! Peygamber Efendimizin (asm) üç yüzden fazla mucizesini taze biçimde dinlemek istersen On Dokuzuncu Mektup seni bekliyor. Öyleyse Yirminci Mektup seni bekliyor. Gelin, Yirmi Dördüncü Mektup'tan öğrenelim. İçim yaşama sevinciyle doldu. Bir adet Mektubat'ınız yoksa ben göndereyim, lütfen yazın.
26 Kasım 2024 00:39
Lem'alar Adlı Işık Bombasını Tanıyor Musunuz?
Hesna Hanım: "Risale-i Nur insanlığı neye çağırıyor?" Bu gün Risale-i Nur'un, Lem'alar kitabından bahsedelim. Lem'alar adlı kitabın ilk konusu Yunus Aleyhisselam'ın macerasıdır. Sorularımızın cevabı Birinci Lem'a'da. Allah'ın hastalıklarla bize hangi mesajı verdiğini öğrenmek isterseniz siz İkinci Lem'a'yı okuyun. Akar, akar, akar ve bizi cennete sokar. Rica ediyorum, bir kere Üçüncü Lem'a'yı okuyun. Tanımak ister misiniz; öyleyse size On Birinci Lema'yı tavsiye edebilirim. Cevabı On Üçüncü Lem'a'da. Varın, siz, bunu On Yedinci Lem'a'dan okuyun. Muhteşem birer hayat kavramı. En iyisi siz On Dokuzuncu Lem'a'yı okuyun. Tabiattan tesadüfü, kendiliğinden oluşu, sebeplerin tesirini söküp atan ve tek Allah inancını yerleştiren bu risale bir elmas kaynağı. Bu risale eşyaya ve olaylara bakışını değiştirecek! Yirmi Üçüncü Lem'a'yı okumadan geçme! Tesettürün sanki bizimle bedenimizde yaratılmış ve bedenimizin öz malı olmuş bir perde olduğunu, bir iyilik perdesi olduğunu, onsuz her şeyin boş olduğunu, onunla hayatın hoş olduğunu Yirmi Dördüncü Lem'a'dan öğrenin. Bu risale hastalığınızın size ne eşsiz fırsat sunduğunu anlatacak.
25 Kasım 2024 18:14
Okuyun; Cevabını Bulamazsanız, İnkâr Edin!
Hesna hanım: "Risale-i Nur insanlığı neye çağırıyor?" Kur'ân mı önemli bizim için felsefe mi, hangisi hakikatten bahseder, Kur'ân bize hangi bilgileri verir, gibi konular kafanızı mı kurcalıyor, siz lütfen On İkinci Söz'ü okuyun. Çok haklısınız, siz, asrınızın O'nun (asm) sözlerini dinlemediğine şaşırıyorsunuz; o halde siz, On Dokuzuncu Söz'ü bir okuyun. Merdivenlerden yüksek bir binaya çıkar gibi, hakikat dallarından bir füze gibi yüksek hakikatlere yükselmek ve kâinatı yüksekten seyretmek için Yirmi Dördüncü Söz'ü mutlaka okuyun. O halde Otuz İkinci Söz tam sana göre. Hani, Allah eğer var ise gösterin, görmediğiniz bir Tanrı'ya nasıl inanırsınız diyenler yok mu, buyurun; Yirmi ikinci Söz'ü, Yirmi Üçüncü Söz'ü, Otuz Üçüncü Söz'ü, elden düşürmeyin.
22 Kasım 2024 00:32
Risale-i Nur İnsanlığı Neye Çağırıyor?
Bu, Risale-i Nur'da öldürülmüştür. Bu mesele Risale-i Nur'da çözülmüştür, herkesin, her okuyanın "iyi ki varmış" diyebileceği en mutlu meselesi hâline getirilmiştir. Allah'ın varlığı ve birliği herkese anlayacağı bir dil ve üslup içinde, aksi ispat edilmeyecek biçimde Risale-i Nur'da anlatılmıştır. Allah bunca insanın kaderini nasıl yazıyor gibi kader soruları mı aklınıza takıldı; buyurun, Yirmi Altıncı Söz tam size göre. gibi meseleleri çözmek için Yirmi Yedinci Söz'ü ihmal etmeyin. Siz o zaman hiç vakit geçirmeden On Birinci Söz'ü okuyun. Sorularınızı ihmal etmeyin.
21 Kasım 2024 00:40
Arz-ı Mev'ud Denen Şey Nedir?
İnsanların hayalleri midir?" Ana metni bozarsanız ve kendi hevesatınıza göre anlar, kendi vehimlerinize göre düzenlerseniz, bu metinlerden bir Arz-ı Mev'ud kavramı çıkarabilirsiniz. En başta Tevrat'ta On Emir vardır ki, önemli bir maddesi "Adam öldürmeyeceksin"-dir. Bir maddesi de, "Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin." emridir. Kur'ân'da Hz. İbrahim ve Hz. Lut'un "bereketli kılınmış" bir diyara ulaştırıldıkları anlatılmaktadır. 1 Firavunların baskısı altında yaşayan İsrâiloğulları'nı Mısır'dan çıkaran Hz. Mûsa da, "Ey kavmim! Allah'ın sizin için yazmış olduğu arz-ı mukaddese giriniz ve arkanıza dönmeyiniz; sonra hüsrana uğrayanlardan olursunuz" demiştir. 3 Bunun dışında Kur'ân'da, Tevrat'ta verilen sözün Zebur'da yenilendiği, "arz"a iyi kulların vâris olacağı açıklanmış4, Mısır'da zayıf düşürülen İsrailoğulları'nın Allah tarafından "o yerde" hâkim kılınmak istendiği bildirilmiş5, İsrailoğulları'na önceden verilen sözün gerçekleştirildiği ve sabretmelerine karşılık, hor görülüp ezilen bu milletin "bereketli kılınan topraklar"a vâris kılındığı ifade edilmiştir. Yahudîler sanırım, bu 'bereketli kılınan veya kutsal kılınan topraklar' kavramından bir Arz-ı Mev'ud kavramı üretmişler; bu topraklardan uzaklaştırıldıktan sonra (MS 70) daima oranın hayaliyle yaşamışlar, zaman zaman ortaya çıkan sahte mesihler de oraya kavuşma idealini körüklemişlerdir. Bu mesihlerden bazıları "Arz-ı Mev'ud"u önce Filistin, sonra da bütün yeryüzü şeklinde yorumlamışlardır.
20 Kasım 2024 00:24