×Uygulama Logosu

Habokado - Akıllı Haber Özeti

Özetleri Okuyun ve Dinleyin

Gazeteciler Olmasaydı

Gazetecilerin bilgi kaynaklarını ifşa etmeme hakkı ile bilgi kaynağını saklı tutma hakkının kabul edilmesi boşuna değildir... Rahatsız edici haberlerden haberdar olunamazdı. Ama gazeteciler olur… Daha iyi, daha demokratik ve bütün coğrafyalarda yaşanabilir bir yaşam, yargı, medya, gazeteciler, okuyucular ve herkes için; bir düzen kurulabilmeli ve "ilkeler" olmalıdır. Üye Devletler için hazırlanan "Ceza Yargılamalarının Yayımlanmasına İlişkin Hukuki Kuralların Düzenlenmesi" hakkındaki Tavsiye Kararı No. R (2003) 13, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 10 Temmuz 2003 tarihli 848'incitoplantısında kabul edilmiştir. Sözleşmenin 6'ncı ve 8'inci maddelerinde yer alan masumiyet karinesi, adil yargılanma ve özel hayat ve aile yaşamına saygı hakları yaşama geçirilmesi şart olan insan haklarıdır. İnsan hakları ve özgürlükler; gazetecilerin kendilerini "öz-denetime" tabi tutmalarını, mesleki örgütlerini kurmalarını sağlar ve gazeteciler için "örgütlenme özgürlüğü" insan haklarının güvencesi olur. Adli makamların veya emniyet birimlerinin, devam eden bir suç kovuşturmaları hakkında medyaya bilgi vermeye karar vermeleri halinde, bu tür bilgiler, yetkili görevliler tarafından basın bültenleri veya basın konferansları aracılığıyla veya benzeri araçlarla, ayırım yapılmaksızın, verilmelidir. Kamu çıkarına olan suç kovuşturmaları veya kamu tarafından dikkatle izlenen diğer suç kovuşturmaları hakkında, adli makamlar veya emniyet birimleri, araştırma ve polis soruşturmalarının gizliliğine zarar vermeyeceği veya yapılan suç kovuşturmalarının sonucunu geciktirmeyeceği veya engellemeyeceği takdirde, konuyla ilgili yaptıkları çalışmaları hakkında medyayı bilgilendirmelidirler. Adli makamlar veya emniyet birimleri, kanunun uygulanmasına yönelik olmayan amaçlar veya ticari amaçlar nedeniyle devam eden suç kovuşturmalarıyla ilgili bilgileri kullanmamalıdırlar. Şüpheli, sanık veya tutuklu kişiler veya suç kovuşturmalarıyla ilgisi bulunan diğer taraflar hakkında bilgi verilirken, Sözleşmenin 8. maddesi uyarınca özel hayatın korunması hakkına saygı gösterilmelidir. Suç kovuşturmaları kapsamında yanlış veya karalayıcı medya haberlerine maruz kalan herkes, diğer başvurulabilecek telafi yolları saklı kalmak üzere, ilgili medyaya karşı, durum elverdiği takdirde, düzeltme veya cevap hakkına sahip olmalıdır. Adli makamlar veya emniyet birimleri tarafından çıkarılan basın bültenleri de yanlış bilgi içerdiği takdirde düzeltme hakkı kullanılabilmelidir. Sözleşmenin 6'ncı maddesine uygun olarak halk mahkeme oturumları dışında tutulmadığı müddetçe, gazeteciler de mahkeme oturumları dışında tutulmamalıdır. Yetkili makamlar, uygulanabilir olduğu müddetçe, mahkeme salonlarında halkın da varlığını göz ardı etmeyerek, talebe karşılık verecek şekilde, gazeteciler için belirli sayıda oturacak yer sağlamalıdırlar. Bu tür yayınlara sadece kurbanlar, tanıklar, suç kovuşturmaları tarafları, jüri veya yargıçlar üzerinde uygunsuz bir şekilde etki yapma riski taşımadığı müddetçe izin verilmelidir. Gazeteciler bu kararları halka dağıtma veya iletme imkânına sahip olmalıdırlar. Gazetecilerin, mahkemede verilen cezalardan ötürü hapishanelerde bulunan kişilerle bağlantı kurmalarına, adaletin adil işlemesine, mahkûmların veya hapishane görevlilerinin haklarına veya hapishanenin güvenliğine zarar vermeyecek şekilde, izin verilmelidir. Güvencemiz olsun, gazeteciler olsun!

Fikret İlkiz

Kaynak: T24

11 Kasım 2024 00:46

Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız

Yazarın Diğer Yazıları

Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Fikret İlkiz

İnsan Haklarının Vicdanı

İnsan hakları dünyanın sürekli kanayan vicdan yarasıdır. Üzerinden 76 yıl geçen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nden sonra olanlar ve geriye kalanlar insanlık dramına dönüştü. Yüzyılların belgesi olan otuz maddelik İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (Universal Declaration of Human Rights) Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından Haziran 1948'de hazırlandı. "Bütün insanlık için bir "Magna Carta" olarak bilinir. 10 Aralık tarihi Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır. Günümüzde ise artık 10 Aralık zor hatırlanan bir tarih oldu ve yaşananlar yüzünden unutuluyor…Bütün ulusalüstü sözleşmelerin kaynağı ama kurutuluyor. Önsözünde yazıyor; yüksek amaçlarla hürriyetin, adaletin ve dünya barışının temeli olması için Evrensel Bildirisi insanlığa armağandı. Bu bildiri; "İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana sevk eden vahşiliklere sebep olmuş bulunmasına, dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaç" olarak ilan edilmiştir. Evrensel Bildiri; insanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan onurun ve onların eşit ve vazgeçilmez haklarının tanınmasının, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli kabul eder. Evrensel Bildiri; "İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana yönelten barbarca eylemlere yol açmış olmasına" rağmen "korkudan ve yoksulluktan kurtulmuş insanların söz ve inanç özgürlüklerine sahip olacakları bir dünyanın kurulmasının insanoğlunun en yüksek amacı" olduğuna inanmış insanların umududur. Bu nedenle Bildirinin "Başlangıç" kısmı vazgeçilmezdir. İnsanlar için "başkaldırı hakkı" İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin temel niteliklerindendir. Savaşlardan, zulümden, faşizmden ve özellikle kadınlar ile çocuklara uygulanan hak ihlallerinden ziyadesiyle etkilenen ve acılar çekmiş olan insanlık için "ayaklanmayı" meşru ve "son çare" olarak başvurulabilir bir yol olarak ortaya koymuştur. Otoritelerini ayakta tutmak için zulüm ve baskıyı kullananlara karşı ayaklanmamak insan hakları korunmalıdır. "İnsanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmak zorunda kalmaması için insan haklarının hukuk düzeni ile korunmasının temel bir gereklilik olmasına" dayanan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi; bu temel üzerinde inşa edilmiş olan insan hakları hukukuyla korunur. İnsan haklarına dayalı hukuk; insan haklarının vicdanıdır. Birleşmiş Milletler insanların temel haklarına, insan kişiliğinin onur ve değerine, erkeklerle kadınların hak eşitliğine olan inançlarına bağlı toplumsal gelişmeyi destekler. Birleşmiş Milletler üyesi olan devletler, daha geniş bir özgürlük içinde daha iyi yaşama koşulları oluşturmaya karar verdiler. Üye devletler, Birleşmiş Milletler kuruluşu ile iş birliği halinde insan haklarına ve temel özgürlüklerine bütün dünyada gerçekten saygı gösterilmesinin sağlanmasını üstlenmişlerdir. Üye devletler, insan hak ve özgürlüklerinin evrensel ölçüde ve etkin olarak tanınıp uygulanmasını sağlamaya çaba göstermek amacıyla; tüm halklar ve uluslar için erişilecek ortak ülküleri gösteren İnsan Hakları Evrensel Bildirisini kabul ve ilan etmişlerdir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin "hiçbir hükmü, herhangi bir devlet, topluluk ya da kişiye, Bildiride açıklanan hak ve özgürlükleri yok etmeye yönelik bir davranışa girişme ya da eylemde bulunma hakkını verir anlamında yorumlanamaz." İnsan haklarının vicdanı Evrensel Bildiri, ulusal üstü insan hakları sözleşmelerin temelidir. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 16 Aralık 1966 tarihli kararıyla kabul edilmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamıştır. Onay işlemlerinin tamamlanmasından sonra Türkiye bakımından 23 Aralık 2003 tarihinden itibaren hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu Sözleşmenin "Giriş" bölümünde taraf Devletler; Birleşmiş Milletler Şartı'nda ilan edilmiş olan ilkelere uygun olarak, insanlık ailesinin tüm mensuplarının doğuştan sahip oldukları onurun ve eşit ve devredilmez haklarının tanınmasının, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu göz önünde bulundurarak; "İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin" temel olduğunu belirtmişlerdir. "İkiz Sözleşmeler" olarak adlandırılan 1966 yılında kabul edilmiş Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesinin temeli de İnsan Hakları Evrensel bildirisidir. İkiz Sözleşmelere taraf Devletler, özgürlük, adalet ve barışı temel alırlar. Devletler, İnsan Hakları Evrensel Bildirisine göre, korkudan ve yoksulluktan kurtulma özgürlüğünü kullanabilen özgür insan idealinin, kişisel ve siyasal haklarla birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını da kullanılabildiği şartların yaratılması halinde gerçekleştirilebileceğini kabul etmişlerdir. Bu Sözleşmelerin yol haritası olan ve devletler için yol gösteren kutup yıldızı, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'dir. Hukuk ne işe yarar? Savaş propagandasını ve düşmanlığı savunmayı yasaklamaya yarar. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesine göre; her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklanır. İkincisi ise; ayrımcılığa, kin ve nefrete veya şiddete tahrik eden herhangi bir ulusal, ırksal veya dinsel düşmanlığın savunulması hukuk tarafından yasaklanır. 1. Dünya Savaşından sonra silahsızlanmayı umut eden, yoksulluktan ve korkudan kurtulmaya çalışan halkların savaşların hüküm sürdüğü topraklar üzerinde yaşadıkları acılar, kan ve gözyaşları İnsan Hakları Evrensel Bildirisini imkansızlaştırıyor. Korkudan kurtulabilmek için mücadele gerekir. Ama artık "korkudan kurtulmak" mümkün olmayan bir amaç haline dönüştürüldü ve umudunu yitirmiş ulusların acı kaderi oldu. 10 Aralık 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve insan hakları günü kutlu olsun!

09 Aralık 2024 00:27

Fikret İlkiz

Matbuatın Kahırlı Evlatları

İonna Kuçuradi "her şey yapılabilir" diyen ve buna inanan ve kendine her şeyi yapma iznini veren kişinin kendisini, kendisiyle birlikte başkalarını da araçsallaştırması ve değersizleştirmesi olduğunu şöyle açıklıyor: "Bir insanın "her şey yapılabilir" ilkesine inanıp, buna göre hareket edebilmesi için, kendisinin bir yüzü olduğunu unutması, kişi olduğunu ve karşısındaki kişilerin bulunduğunu unutması gerekir; kendi yüzünü silmesi ve insanların yüzünün onun gözlerinde silinmesi gerekir. Bir insanın siyasal bir dava uğruna kendine her şeyi yapmaya izin vermesi için kendisini bu davanın sahibi değil – "lider" bile olsa – aracı sayması; insanları kişiler olarak değil, sayılar olarak artı-eksi sayılar olarak görmesi gerekir. Kişilerin yüzleri silinince, etik değerler de silinir ortadan ve yüzü olan kişiler için değerli eylemlerde bulunmak zorlaşır" [i] Yüzsüzlerin yüzü yoktur. Türkiye'nin gazete, mecmua, radyo ve televizyonlarının kıymetli çocukları ve bu memleketin kahırlı evlatları, bu milletin müşterek sesi olan gazeteciler; insan onurunun kıymetini bilenlerdir ve bu memleketin yurttaşlarıdırlar. Gazetecilerin meslek ahlakını tesiri altına alan bu ahval ve şeraitten çıkan manzara-i umumiye ezcümle şöyledir: Cebren ve hile ile ve korkutarak, hapse atarak, cezalandırarak, susturularak, sahibinin sesi olmaya zorlanan gazeteciler, mecmua, gazete, radyo ve televizyonlar, kitle iletişim araçları ve bütün matbuat ve bizatihi matbuatın evlatları zaptu rapt altına alınmak istenmektedir. Matbuat sahipleri ile el ele veren otokrasinin efendileri; basın mesleğinde çalışan gazetecileri koruyan, kollayan ne kadar kanun varsa, gazetecilik meslek ilkelerini, doğru davranış kurallarını koruyan, meslektaşlarıyla dayanışmayı sürdüren inadına gazetecilik yapan ne kadar gazeteci varsa ne kadar ifade ve basın özgürlüğünden yana olan varsa; onların seslerini, mücadelelerini, dayanışmalarını menfaatlerine fevkalade aykırı olduğuna karar vermişlerdir. Türkiye demokrasisi, hukuk devleti ve insan hakları perişan edilmiştir. Matbuat sahipleri ile el ele verenler ve hatta siyasal iktidarı yedeklerine alarak gazetecileri susturmayı, hapsetmeyi, cezalandırmayı ve korkutmayı milli görev ve yerli bir iş edinmişler; ticari kârlarını, paralarını, varidatlarını artırmak için baskı ve zulmü menfaatlerine vesile saymışlardır. Matbuat sahipleri de bu mümessillerin iş ortağı ve sahibinin sesi olmakta tereddüt etmemişlerdir. Bu meyanda matbuat meslek-i ahlakının iç ve dış düşmanları boş durmamış, bütün kâinatta emsali görülmemiş bir yozlaşmanın mümessili olarak suhuletle icra-i faaliyet eylemişlerdir. Mevcudiyet ve istikbalinin yegâne temeli, doğru ve gerçek havadis olan matbuatın idaresinde hakimiyet kuranlar "meslek ahlakının en kıymetli hazine olduğunu" pek çabuk unutmuşlar; sadece iktidarların iradesine tabi olarak hadisat vicdaniyatından kendilerini pek kolayca mahrum eylemişlerdir. Matbuat ve iktidarda hakimiyet kuranlar, yanlarına aldıkları gazetecilere mümessillikler vermiş, iş ve aş meselelerinden uzakta tuttukları vaatlerle üstün mertebelere yükselttiklerine verdikleri "kapolar" payesiyle mükafatlandırmışlar ve ortalığa salıvermişlerdir. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini siyasi müstevlilerin ticari, mali ve siyasi emellerine tevhit etmişlerdir. Matbuat sahipleri; dolarla maaş verdiklerine dokunmadan, üç kuruş paraya çalıştırdıkları gazetecileri sokağa atmakta tereddüt göstermemiştir. Efkâr-ı umumiye tarafından bu durum sadece malum bir hal olarak görülmüştür. Ey Türkiye matbuatının kara bahtlı çocukları, milletin müşterek sesi gazeteciler... [ii] [i] Berrak Çoşkun. Hannah Arendt'te "Radikal Kötülük" Problemi. Cogito sayı 86,2017. Bu yazıda geçen 33 nolu dipnot Kuçuradi, İ., Çağın Olayları Arasında. 2009 s.16. [ii] İletişim Araştırma Derneği Bülteni Şubat 1995 Sayı 10.Sayfa 3 ve Demokrasi Sizin Neyinize adlı Birinci Basımı Aralık 1995 Papirüs Yayınevi tarafından yapılmış ERBİL TUŞALP'in kitabının 234-235-236.sayfalarında yayınlanmıştır.

02 Aralık 2024 01:29

Fikret İlkiz

Gazeteciler Tehlike Altında

Günümüzde basın özgürlüğü kavramı yerini " İletişim özgürlüğü " ve " Bilgi edinme hak ve özgürlüğü " kavramlarına bırakmıştır. Günümüzde "düşünce ve kanaatleri açıklamak ve yayma özgürlüğü" artık "halkın bilgilenme hakkı" veya "gerçekleri öğrenme hakkının" elde edilmesini sağlayan bir haktır. Öyle ki; ifade özgürlüğünün sağlanmasında temel olan "özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımı"; düşünce ve kanaatlerin özgürce açıklanması ve yayılmasıdır. Çünkü "devletin korunması" adına halkın bilgilenme hakkının sınırlandırılması bile klasik demokrasinin terk ettiği bir anlayıştır. Bu yüzden "gerçeğe uygun haber dolaşımının" suçlanması kabul edilemez. "Bireyin bireysel bilgilenme hakkının" sağlanması bu hakkın sınırlandırılamayacağının kabulü demektir ki; bu koşul demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bilgilenme ve gerçekleri öğrenme "hak" olduğuna göre; bu hakkın sağlanması için kitle iletişim araçlarında "doğru ve yaygın haber dolaşımını" sağlamak devletlerin, hükümetlerin ve yönetimlerin görevidir. İfade özgürlüğüne Yargı Reformu Stratejisinde (Mayıs 2019) özel yer verilmiştir. Ceza mevzuatının bütününün değerlendirilmesi suretiyle ifade özgürlüğünü etkileyen mevzuat üzerinde öngörülen değişiklikler; haber verme sınırları içerisinde kalan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağı kabul edilmiştir (Sayfa26-27/28). Yargı Reformu Stratejisinin 31 Mayıs 2019 tarihinde açıklanmasının üzerinden geçen bunca yılda özgürlüklerin, hakların geliştirilmesi ve ölçülü olmak gibi bir derdi olmayanlar basın özgürlüğünün korunmasının tam aksine uygulamaları gerçekleştirmeye devam ediyorlar. Örneğin 13 Ekim 2022 kabul tarihli 7148 sayılı " Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" kabul edilmiştir. Türk Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklikle çok tartışılan Türk Ceza Kanunu'na eklenen "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" başlıklı "217/A" maddesi olmuştur. Türk Ceza Kanunu Üçüncü Kısım/Beşinci Bölümde "Kamu Barışına Karşı Suçlar" bölümde yer alan TCK 217. maddesi "Kanunlara uymamaya tahrik" suçudur. TCK'ye 217. Maddesinden sonra gelmek üzere 217/A maddesi eklendi. Bu maddeyle yaratılan suç şöyle: "(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır." TCK'nin 217/(a) maddesine göre "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma " suçunun oluşması için failin amacı net olarak saptanabilmelidir. Failin, suçun işlenmesi için "belli bir saikle hareket etmesi" gerekir. Çünkü bu suç, fiilin "kamu barışını bozmaya elverişli olması" durumunda oluşabilir ki; cezalandırabilmek için bu suçta objektif cezalandırılabilme şartı aranmalıdır. Prof. Dr. Murat BALCI ve Doktor öğretim üyesi Kerim ÇAKIR tarafından müştereken yazılan (AndHD Cilt: 9, Sayı:1, Ocak 2023, s.1-17) Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu (TCK m. 217/A) başlıklı makalede "Dezenformasyon nedir? " sorusuna dair görüşler yer almaktadır. UNESCO "dezenformasyon" ve "yanlış bilgi (misinformation)" arasında ayrım yapmaktadır: "Dezenformasyon, yanlış ve kasıtlı olarak bir kişiye, sosyal gruba, kuruluşa ya da ülkeye zarar vermek amacıyla oluşturulan bilgiyi; yanlış bilgi, yanlış olan ancak zarar verme niyetiyle oluşturulmayan bilgiyi ifade eder". Öğretide bazı düşünürler dezenformasyonu, "gerçeğe aykırı olduğu bilinen bir bilginin bireye veya topluma (kamu barışına) zarar verme kastıyla paylaşılması " olarak tanımlamaktadırlar. Dezenformasyon daha kapsamlı, tamamıyla yalan olmasa da gerçek ve yalan haber karışımı ve zarar verme kastıyla paylaşılan içeriklerdir. Özellikle gazeteciler için kabul edilmiştir. Türk Ceza Kanunun "Kamu Barışına Karşı Suçlar" bölümünde yer alan Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit (Madde 213), Suç işlemeye tahrik (Madde 214), Suçu ve suçluyu övme (Madde 215), Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (Madde 216), Kanunlara uymamaya tahrik (Madde 217), Halka yanıltıcı bilgiyi alenen yayma (Madde 217/A) suçlarıyla ilgili Ortak Hüküm vardır. Ortak Hüküm Madde 218: "Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri maksadıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz". O halde 217/(A) maddesi dahil olmak üzere kamu barışına karşı altı ayrı suç tek başlarına dikkate alınmazlar. Haber, olayın tanığıdır. Dezenformasyon, etki ajanlığı veya casusluk veya devlet sırrı gibi soyut kavramlar üzerinden suç yaratılmamalıdır. Tehlikenin farkında olan gazeteciler tehlike altındadır.

25 Kasım 2024 04:42

Fikret İlkiz

Yargılanmaya Başlayan Yargıçlar Hüküm Kurar

Anayasa Mahkemesi 15 Şubat 2024 tarihinde karar verdi, gerekçesi 15.11.2024 tarihli Resmî gazetede yayımlandı. Anayasa Mahkemesi 15.02.2024 tarihli Genel Kurul gündemini açıkladığı zaman 2020/23093 Başvuru numaralı Bireysel Başvurunun; "mahkûmiyetin dayanağı olan delillerle doğrudan temas eden ile hükmü veren mahkeme heyetinin farklı olması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin" olduğunu belirtmişti. AYM'nin Genel Kurul Gerekçeli Kararı karar verildikten dokuz ay sonra 15/11/2024 tarihli ve 32723 sayılı Resmî Gazetede yayımlandı. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 15/2/2024 tarihinde, Erdal Sonduk (B. No: 2020/23093) başvurusunda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Duruşmanın karar verilen son (hüküm) celsesinde; bir önceki celsede değişen Başkan'ın başkanlığındaki Heyet, başvurucuyu tefecilik suçundan 2 yıl 11 ay hapis ve 16.660 TL adli para cezasına, nitelikli yağma suçundan ise 6 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm etmiştir. Hüküm celsesinde, yargılamanın sonucuna etkili olan tanıkların dinlendiği celselerde (2.nci ve 5.inci celseler) Mahkeme Heyetinde bulunmuş olan sadece bir üye (F.Ö.) görev almıştır. Bunun üzerine tefecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü 2/6/2020 tarihinde kesinleşmiştir. Karar tarihi olan 15.2.2024 tarihi itibarıyla temyiz incelemesi sonuçlandırılmamıştır. Başvurucu, tefecilik suçu yönünden Ceza Dairesince verilen kararı 18/6/2020 tarihinde öğrenmiş, 9/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Ancak karar verecek olan mahkeme heyetinin neden değişmemesi gerektiği hakkındaki görüşüne göre; "57. Bir hâkimin sağlık sorunları, istifa, naklen atama, emeklilik veya başka bir mahkemede görevlendirilme gibi haklı nedenlerle davaya sürekli katılımını imkânsız kılan durumlar söz konusu olabilir. Böyle durumlarda hâkim değişikliklerinin yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyip engellemediğine ve bu kapsamda telafi edici güvencelerin sağlanıp sağlanmadığına bakılmalıdır. Doğrudan doğruyalık ilkesine aykırılıklar üst veya yüksek mahkemelerde de telafi edilebilecek türdendir. Örneğin ilk derece mahkemesinin kompozisyonunun değişmesi, istinaf mahkemesinde sanık ve tanıkların yeniden dinlenmesiyle anılan ilkeye yönelik eksiklikler telafi edilebilir." Bu konuda 29/4/2021 tarihli ve 2021/9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile duyurulan İnsan Hakları Eylem Planı'nın (2021-2023) Hedef 2.1. başlığı altında adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi için alınması uygun görülen bazı tedbirlere yer verildiğine de dikkati çekmek gerekir. Dolayısıyla hüküm verecek mahkeme heyeti veya bir mahkemenin yargıcı değişmeden ve değiştirilmeden duruşmaya ara verilmeksizin devam edilmesi, yargılamanın aynı yargıçlarla yapılması, aynı yargıcın davaya başlaması ve davayı bitirmesi ve karar verilmesi adil yargılanma hakkının ve hakkaniyetin gereğidir. Hâkimlerin Bağımsızlığı, Etkinliği ve Rolü Hakkında Üye Devletlere Yönelik 13 Ekim 1994 tarihli 518. Toplantısında kabul ettiği R (94) 12 Sayılı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin Tavsiye Kararında belirtildiği üzere; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre "herkes, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir" (Adil yargılanma hakkı) düzenlemesini öngörmektedir. Ancak duruşmada edinilen kanaatin doğru, adaletli, hukuka ve insan haklarına uygun oluşabilmesi, hakkaniyete uygun hüküm kurulabilmesi için zorunlu hâller dışında yargılamada ve duruşma devresinde hâkimin/mahkeme heyetinin değişmemesi gerekir.

18 Kasım 2024 00:45

Fikret İlkiz

Yabancı Bir Devletin Yabancı Ajan Kanunları

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 22 Ekim 2024 tarihinde Kobalıya ve Diğerleri / Rusya Davasında (Başvuru No. 39446/16) 106 Başvurucunun davalarını birleştirerek Rusya tarafından hakların ihlal edildiğine ve Başvuruculara maddi tazminat dışında toplam 610.000 avro manevi tazminatın ödenmesine karar verdi. Rusya, STK'lara uygulanan "yabancı temsilci" mevzuatında değişiklikler yapmıştır. 2 Aralık 2019 tarihli ve 426-FZ sayılı Federal Kanundaki, "yabancı ajan" medya kuruluşları tanımını genişletmiştir. Rusya'da "Yabancı Ajan" tanımının yapıldığı Kanunlara göre, (Kısaca Yabancı Ajan Kanunu) Adalet Bakanlığına kamuya açık olarak "yabancı ajanlar" sicili tutma yetkisi verilmiştir. "Yabancı ajanlar" statülerini açıklamalıdırlar. Etikette "bu materyalin (bilginin) yabancı ajan [isim] tarafından üretildiği, yayıldığı ve/veya yönetildiği veya yabancı ajanın [isim] faaliyetleriyle ilgili olduğu" belirtilecektir. Rus kuruluşlarının "yabancı ajan" medya kuruluşlarına reklam vermeleri yasaktır. AİHM'si 22 Ekim 2024 tarihli kararındaki 106 Başvurudan bazı örnekler vermek Rusya'da "Yabancı Ajan" mevzuatının uygulamasının nasıl yapıldığını görmek bakımından yararlı olacaktır. Örneğin bağımsız seçim izleme kuruluşu League of Voters Foundation, "yabancı ajan" olarak tanımlanmış, yabancı bir vatandaştan geldiğini doğrulayamadığı 3 Avro'dan az bir bağış nedeniyle para cezasına çarptırılmış ve tasfiye edilmiştir. Radio Free Europe/Radio Liberty'de gazeteci ve muhabir olarak çalışan Lyudmila A. Savıtskaya "yabancı ajan" olarak tanımlanmış, sosyal medya faaliyetleri ve Özgür Avrupa Radyosu'ndan para alması ve "yabancı ajan" olarak tanımlananmedya kuruluşları için serbest muhabir olarak çalışması nedeniyle hakkında para cezası verilmiştir. Yabancı fonlar aldıkları ve Meduza ve Radio Liberty gibi "yabancı ajan" olarak tanımlanan diğer medya kuruluşlarının materyallerini sosyal medyada paylaştıkları gerekçesiyle haklarında mahkûmiyet kararı verilmiştir. "Yabancı ajan" olarak belirlenen medya kuruluşları için çalışmaktan ve bu tür kuruluşlardan gelen bilgileri sosyal ağlarda paylaşmaktan dolayı para cezasına mahkûm edilmiştir. Bütün bu örneklerde anlatılan olaylardan dolayı yabanca ajan mevzuatına aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle Mahkemelerin verdiği mahkûmiyet kararlarının hak ihlali olduğu sonucuna varan AİHM'si 22 Ekim 2024 tarihli kararında belirttiği üzere; Rusya Hükümeti Başvurucuların gerçekten yabancı bir kontrol veya yönlendirme altında olduklarını veya yabancı bir kuruluşun çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini gösteren herhangi bir kanıt sunmamış ve davaya savunma vermemiştir. AİHM'si 22 Ekim 2024 tarihli bu kararında; Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) görüşüne atıf yapmıştır. Venedik Komisyonu Rusya'nın "yabancı ajanlar" ile ilgili yasalarda yapmak istediği değişikliği incelemiş ve 2-3 Temmuz 2021 tarihli görüşünde insan haklarına aykırı gördüğü yabancı ajan mevzuatın tamamen yürürlükten kaldırılmasını önermiştir. Mahkeme'nin Ecodefence v e Diğerleri / Rusya, (no. 9988/13 ve 60 diğerleri-14 Haziran 2022) davasında da daha önce belirttiği gibi, bu şekilde damgalanmak " demokratik toplum kavramıyla temelden çelişmektedir. Bu davada incelenen mevzuat daha da ileri gitmekte ve totaliter bir rejimin özelliklerini taşımaktadır." 37083/03-2009) davasını referans göstermiştir. AİHM'si Sözleşme'nin 10.maddesindeki ifade özgürlüğü, 11. Maddesindeki toplantı ve dernek kurma özgürlüğü ve 8 inci maddesindeki özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Böylece yabancı bir ülkede insan haklarına aykırı olan "yabancı ajan" mevzuatı ve uygulamaları mahkûm edilmiştir.

04 Kasım 2024 00:36

Fikret İlkiz

Yayın Yasağı Yasaktır

Siyasetçilerin not vermesine, kimsenin beğenisine mazhar olmak gibi bir derdi olmayan gazeteciler; kamunun bekçi köpeği olma rolünü yerine getirirler. Haber vermek, tartışmalar açmak, sorular sormak, araştırma yapmak ve bilinmeyenleri gün ışığına çıkarmakla görevli olduklarına göre; mesleklerini nasıl yapacaklarına, neyi, ne zaman haber yapıp yapmayacaklarına, kimi nasıl eleştireceklerine, yorumlarına gazeteciler karar verirler. 23 Ekim 2024 tarihinde Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.'ye (TUSAŞ) yapılan terör saldırısı üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebiyle Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği'nin 23.10.2024 tarihli ve 2024/14330 D. İş sayılı kararı ile bu terör saldırısıyla ilgili olarak yayın yasağı getirilmiştir (23.10.2024- 17:41). Haber yasağı vardır ama yoktur! Örneğin ifade özgürlüğü ve haber alma hakkınızı kullanıyorsanız; bu hakkı kullanmanın bir sorumluluğu olmalıdır. İfade özgürlüğü haber alma ve verme özgürlüğüdür. Haberin ulaştığı adresteki insanların hakkı da haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkıdır. AİHM haber alma özgürlüğünün neyi kapsadığını saptarken öncelikle bunun herkes için bir hak olduğunu belirtmiştir. Bilgi vermelidir, doğru bilgi vermelidir ve kriz zamanlarında sürekli bilgi vermelidir. Haber alma hak ve özgürlüğü, bilginin sahibi olan insanın iletmek istediği bilgiyi alma hakkıdır. Sadece bilginin veya haberin içeriği için değil, bilgi aktarma veya edinme araçları için de geçerli olan ifade özgürlüğü kitle iletişim araçlarının da korunması demektir. 1) kararı (26 Nisan 1979) gazetecilik ve insanların haber alma hakkı bakımından önemli bir karardır. Basının bu tür bilgi ve fikirleri açıklamakla görevli olmasının yanı sıra, toplumun da bu bilgileri alma hakkı vardır. Diyarbakır'de cesedi kayıp ilanından 19 gün sonra bir çuval içinde bulunan Narin Güran O halde Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan "Narin Cinayeti" davası gazeteciler için nasıl "haber" olarak kabul ediliyorsa; olup bitenlerden haberdar olmak ve Türkiye'de yargı işleyişini, soruşturma makamlarının neler yaptığını, neleri eksik yaptığını herkesin bilme hakkı vardır. Bu görevi gazeteciler yerine getirir. Gazeteciler terör saldırısı ile ilgili haberlerinde "çekinerek" veya "yasaklanarak" yayın yapmazlar. Bu tartışmayı gazeteciler açar. TUSAŞ saldırısı, fotoğraf AA Demokratik hukuk devletinin halkından gizleyeceği bir bilgi veya bir haber olmamalıdır. Gazeteciler haber verir, tartışma açar. Terör olayları hakkında yayın yasağı koymanın hiçbir anlamı ve yararı yoktur. Yazılı, görsel ve işitsel yayınlara ''yayın yasağı'' getirmekle halkın haber alma özgürlüğünü tıpkı ''sansür'' gibi ağır şekilde ''tehdit'' eden ''sınırlayıcı/önleyici'' bir tedbir kabul edilmiş olur. Demokrasilerde halkın bilgi edinme hakkı sınırlandırılamaz. Gazeteciler''olaylar'' hakkındaki yayınlarda kendi sorumluluklarına ve etik ilkelerine bağlı kalarak halkın bilgi alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için ''haber'' yazarlar ve yayınlarlar. Amaçları herhangi bir adli soruşturmanın selametini bozmak değildir. Meydana gelen toplumsal olaylardan sonra haber vermekten ve haber yazmaktan ibaret olan eyleminden dolayı gazeteciyi ''sorumlu'' saymak ve daha yazılmadan veya yayınlanmadan ''yayın yasaklamak'' sansürdür. Halkın haber alma hakkı bu bilinçle ve sorumlulukla yerine getirilecektir, yayın yasakları işlevsizdir ve yasaktır. Halkın gerçeklere ulaşması, haber alma hakkı sağlanırsa vardır. Kuşkusuz olaylarla ilgili olarak ifade ve basın özgürlüğü hakkını kullanan gazeteciler Sözleşmenin 10. maddesinin 2. paragrafında da belirtildiği üzere "görev ve sorumluluklarını" akılda tutarlar. AİHM'nin Otegi Mondragon/İspanya (15 Mart 2011) kararında gazetecilerin "bekçi köpeği" görevinin neden önemli olduğuna bakalım: "…Hükümet'in de dikkat çektiği gibi, tartışma konusu yazılar o dönemde zaten yaygın bir şekilde yayınlanmıştı; bu nedenle yazara uygulanan yaptırımın kendisini ifade etmesini engellediği söylenememekle birlikte, bu durum yazarın gelecekte bu türden eleştirileri yeniden yapması önünde bir engel teşkil edebilecek nitelikte bir sansüre denk gelmektedir… Siyasi tartışmalar bağlamında değerlendirildiğinde böyle bir ceza gazetecileri topluluk hayatını etkileyen kamusal tartışma ortamına katkıda bulunmalarına engel teşkil edecek niteliktedir. Bu noktadan bakıldığında, bu türden bir yaptırım, basının bilgi sağlayıcı ve kamunun bekçi köpeği olarak görevini yerine getirmesini engelleyebilir." Ancak basının görevi, yargının yönetimine ilişkin konular da dâhil olmak üzere, kamu menfaatini ilgilendiren tüm konularda, görevlerine ve sorumluluklarına saygı çerçevesinde, haberleri, bilgi ve fikirleri, kamuoyuna iletmek görevi vardır. Dolayısıyla; yasama, yürütme ve yargı sahip olduğu takdir yetkisini demokratik bir toplumun basının kaçınılmaz "bekçi köpeği " rolünü oynamasını sağlamaktır; sınırlandırmak, yasaklamak ve müdahale değildir. Vazgeçilmez olan ifade ve basın özgürlüğüdür.

28 Ekim 2024 00:44

Fikret İlkiz

Yeniden Etki Ajanlık Ve Çürüme

Devlet güvenliği adına böyle bir suç yaratılamaz, tehlikeli... 18 Ekim 2024 tarihinde Meclis Başkanlığına verilen bu teklif çok tanıdık ve içinde beş ay öncesine ait maddeler bulunan bir torba kanun özelliğini taşıyor. En önemlisi ise "Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyon talimatıyla işlenen fiillerin suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanması" Türk Ceza Kanununda değişiklik yapıyor… Hatırlarsınız "etki ajanlığı" olarak kamuoyunda bilinen Mayıs 2024'den kalma eski düzenleme, geri çekildiği söylenen, tepkiler nedeniyle Meclis gündemine getirilmediği ileri sürülen ama beş ay sonra ve yeniden Türk Ceza Kanununda değişiklik öneren 18.10.2024 tarihli kanun teklifi; yeniden Meclis Başkanlığına kanunlaşsın diye getiriliyor… Yeniden ve eski teklifte olduğu gibi; " Casusluk eylemleriyle daha etkin mücadele edilebilmesi amacıyla Türk Ceza Kanunu'nda yeni bir suç ihdas edilmektedir. Yapılması öngörülen düzenlemeyle Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işlenmesi yaptırıma bağlanmaktadır." Casusluk maksadıyla suç işlenmesinde ayrı bir suç yaratılmaktadır. Böylece yeniden ve ısrarla yeni bir suç yaratılıyor. Böyle suç olmaz denilmiyor. Bu ek madde ile "yeni bir suç" yaratılıyor. Genel itibarıyla Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge ve bilgilerin yok edilmesi, tahrip edilmesi, temin edilmesi veya açıklanması ve bu fiillerin siyasal veya askeri casusluk maksadıyla işlenmesi suçtur. Demek ki teklifin amacı devletin güvenliği veya iç ve dış yararları aleyhine olacak şekilde gerçekleştirilen "diğer faaliyetler" … Yeni suçun adını koymuşlar; "Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme" … Savaş zamanı ceza artıyor. Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik gerçekleştirilen suç ve fiiller nelerdir sorusunu ise madde gerekçesi şöyle açıklıyor: "Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teleolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da Devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir." İstanbul Milletvekili Nurettin ALAN, Karaman Milletvekili Selman Oğuzhan ESER ve 41 Milletvekili tarafından 18 Ekim 2024 tarihinde TBMM Başkanlığına verilmiş olan Kanun teklifine göre; " Devlet sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk" suçlarından birisinin ve siyasal veya askeri casusluk veya örneğin "Devletin güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma" suçunun ve kısaca TCK 326'ıncı maddeden itibaren düzenlenmiş olan Yedinci Bölümdeki suçların işlenmemiş olması koşuluyla; TCK 339'uncu maddeye eklenmek istenen (A) maddesi teklifi şöyledir: MADDE 16- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na 339 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.

21 Ekim 2024 01:01

Fikret İlkiz

Macaristan Ve Ülkemizde Etki Ajanlığı

2024 yılı mayıs ayında 9. Yargı Paketi olarak Türk Ceza Kanunu'nda Devlet Güvenliği ile İlgili Belgeleri Elinde Bulundurmak suçunun düzenlendiği 339'uncu maddesinde yapılacak ek değişiklikle "Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması" amacıyla kanun teklifi hazırlanmıştı. Macaristan'da Ulusal Egemenliğin Korunması Kanunu kabul edildi. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) İzleme Komitesi Başkanı Piero Fassino, 11 Aralık 2023 tarihli mektubuyla, Macaristan'ın 2023 tarihli LXXXVIII sayılı Ulusal Egemenliğin Korunması Yasası hakkında Venedik Komisyonu'ndan görüş talep etmiştir. Venedik Komisyonu Macaristan'da birçok görüşme yapmış. Sonunda 15-16 Şubat 2024 tarihlerinde yapılan toplantıların sonuçları temel alınarak hazırlanan Rapor/Görüş Venedik Komisyonu 138. Genel Kurulu'nda (Venedik, 15-16 Mart 2024) kabul edilmiştir. 21 Kasım 2023 tarihinde bir milletvekili "Ulusal Egemenliğin Korunmasına ilişkin Yasa Tasarısını" Macaristan Parlamentosuna sunmuştur. 12 Aralık 2023 tarihinde Parlamento, LXXXVIII sayılı Ulusal Egemenliğin Korunması Kanunu'nu 141 oya karşı 50 oyla kabul etmiştir. Macaristan Cumhurbaşkanının talimatıyla 22 Aralık 2023 tarihinde Yasa yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir. 12 Aralık 2023 tarihinde Parlamento, bu Yasaya paralel olarak, Macaristan Temel Kanunu' nda (Anayasa) değişiklik yapmıştır. Bu Yasa daha tasarı halindeyken 27 Kasım 2023 tarihinde Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri; Macaristan'da yabancı çıkarlara hizmet ettiğinden veya ulusal egemenliği tehdit ettiğinden şüphelenilen herhangi bir kuruluşu veya kişiyi soruşturmak üzere geniş yetkilerle donatılacak bir 'Egemenliği Savunma Ofisi' kurulması önerisinin insan hakları açısından önemli bir risk teşkil ettiğini ve bu öneriden vazgeçilmesi gerektiğini" açıklamıştır. 18 Ocak 2024 tarihinde Avrupa Parlamentosu, Macaristan'daki durum ve dondurulan AB fonlarına ilişkin bir karar kabul ederek, diğer hususların yanı sıra, " Macaristan Ulusal Meclisi'nin, yürütmeye; bağımsız sesleri ve muhalifleri susturmak ve damgalamak için daha fazla fırsat sağlayan " bir "ulusal egemenliği koruma" paketini kabul ettiğine dikkat çekmiştir. 7 Şubat 2024 tarihinde Avrupa Komisyonu, AB hukukunu ihlal ettiği gerekçesiyle Macaristan'a resmi bir bildirim mektubu göndererek bir ihlal prosedürü başlatmaya karar verdiği bildirilmiştir. Sonuncunda ise Macaristan'a karşı dava açılmıştır. Venedik Komisyonu Raporunda; Macaristan'ın Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi dahil olmak üzere tüm önemli uluslararası insan hakları belgelerine taraf bir devlet olduğunu hatırlatmıştır. Yasa; Macaristan'ın yasal düzenine iki temel değişiklik getirmektedir. Egemenlik Koruma Ofisi kurulmuş ve 2024 yılı başında faaliyete geçmiş ve Başkanı 10 Ocak 2024'te Macaristan Cumhurbaşkanı tarafından 6 yıllık süre için atanmıştır. Ofis herhangi bir Devlet denetimine tabi değildir ve Parlamento ya da başka bir Devlet organına karşı doğrudan sorumlu ve bağımsız değildir. Venedik Komisyonu; XXXVI sayılı 2013 tarihli Seçim Usulü Kanununda yapılan değişiklikler, adayların ve (yerel seçimlerde) aday gösteren kuruluşların seçimlerle ilgili olarak yabancı destek kullanmalarına yönelik yeni bir yasak, bu kurallara uyduklarını beyan etme yükümlülüğü ve idari cezalar getirmektedir. Macaristan'da ulusal egemenliğin korunması deniyor, bizde ise adı "Devletin varlığının korunması" oluyor…

14 Ekim 2024 00:53

Fikret İlkiz

Kazanan Kötülükler Ve Hitler

Tehlikelerden korunmaya çaba harcayan bir dünya yok olduğu gibi kötülüklerden korunmaya çalışan insanların imhasıyla meşgul bir dünyada yaşıyoruz… 2009 yılı Eylül ayı sonunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda devlet başkanları konuşmalarında "savaşa sürüklenmek" istemediklerini dile getiriyor ve savaşların önlenebilmesi için çare arıyorlardı. İnsanlığın geleceğinin garanti altına alınması için "4 ilke" olduğuna inanıyordu: Nükleer silahsızlanma, barış ve güvenliğe teşvik, dünyanın korunması ve herkese fırsat sunan küresel ekonomi... 27 Eylül 2024'te Birleşmiş Milletler 79 uncu Genel Kurulu'nda barış isteyen ama savaşa devam diyen İsrail devlet başkanını ABD ve onu destekleyen diğer devletler birbirlerinin sırtını sıvazlayarak alkışlıyorlardı… Devlet başkanları dahil her insan yapabilir. Hınç ve öfkeyle doludurlar, merhametsizdirler. Psikeart Sayı 95. Eylül-Ekim 2024 s.22). Sayın Kılıç, H.Arendt'in, "Diktatörlükte yaşayanların kişisel sorumluluğu" yazısına gönderme yapıyor ve Arendt'in sorduğu kim sorumlu sorusuna yanıt aramanın önemine değiniyor: Arendt'in yazısında sorusuna yanıt arıyor: "Nazi Almanya'sında tüm kurumlar ve yapılar üzerinde söz sahibi olan tek bir kişi vardı. Bu yüzden de politik olarak her şeyden o sorumluydu. Hitler megalomanik bir hezeyan içinde kendini bütün Almanya olarak tanımlamıştı. Onun dışında herkes çarkın dişlilerinden ibaretti. O zaman geri kalan hiç kimse sorumlu tutulmayacak mıydı?" Sayı 95. 2024 Sayfa 30). Yıl 1982… Bundan yaklaşık 42 yıl ve neredeyse yarım asır önce Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinde 16. Oturum (1982)/Genel Yorum No.6… 2. Komite, savaş veya diğer kitlesel şiddet hallerinin, bir insanlık ayıbı olmaya devam ettiğini ve her yıl binlerce suçsuz insanın hayatlarını kaybettiğini gözlemlemektedir. Komite bu yorumla yetinmiyor… Komite; savaş dışında bir kimsenin yaşamına keyfi olarak son verilmesine dair aynı Yorumunda Devletlerin sorumluluğuna dair diyor ki: "Komite, taraf Devletlerin suç teşkil eden eylemlerle kişilerin yaşamının elinden alınmasını engelleyecek ve bu eylemleri cezalandıracak tedbirlerin yanısıra, güvenlik güçlerinin bu tarz eylemlerini engelleyecek tedbirleri almasını beklemektedir. Yaşama hakkının Devlet otoriteleri tarafından ortadan kaldırılması ise büyük öneme haiz bir konudur. Bu nedenle, hukuk düzeni bir kimsenin yaşama hakkının Devlet otoriteleri tarafından ortadan kaldırıldığı halleri ciddi şekilde kontrol etmeli ve sınırlandırmalıdır." (Birleşmiş Milletlerde İnsan Hakları Yorumları. Eylül 2006. Sayfa 10) Dünyanın her yerinde herkesin yaşam hakkı tehlike altında… Kötülüklerden herkesi korumalıyız. Çocukları öldürecek suçlular yaratan bir toplumun tarihini yazanlarla birlikte aynı coğrafyada ve aynı topraklar üzerinde yaşıyoruz. Bunun adı kötülüktür. Öldü ama kötülükleri kazanmaya devam ediyor…

07 Ekim 2024 01:08

Fikret İlkiz

Şüpheli Aptallıklar Tehlikelidir

Geçmişin şüpheli aptallıkları geleceğin tehlikeli aptallıklarını önlemelidir. Ferragutti'yi resmi görevlilere rüşvet vermekle suçlamışlar ve icadın kabulü on yıl sürmüş. "Büyük zorluklarla karşı karşıya gelmeye hazır olmalısın, ama eğer gerçek değeri olan bir şey keşfettiysen sonunda sen de benim gibi kazanırsın. Aptallığın her türüne karşı savaş vereceksin, unutma ki en tehlikeli aptallık şüpheciliğin aptallığıdır " (Cogito. Paul Tabori "Şüpheciliğin Aptallığı". Sayfa 276. YKY. Sayı 9. Güz 1996. 9 Bası. Ona derme çatma, gecekondu anlamına gelen "Schakespear" diyor ve şöyle söylüyordu: Soyguncular adlı eserini yazdıktan sonra Württemberg Dükü tarafından hapse mahkûm edildi. Ölüme mahkûm edildi. On yıl boyunca kaldığı Spielberg kalesindeki hücresinde Zindanlarım isimli kitabını yazdı. Victor Hugo ise 1851 hükümet darbesinden sonra Küçük Napolyon diye alay ettiği III. Napolyon tarafından yirmi yıl boyunca Jersey kentine sürgüne gönderildi. Dostoyevski gizli örgüte üye olduğu iddiasıyla önce ölüme ve sonra cezası bağışlanarak zorunlu çalışmaya mahkûm edildi. Miguel de Cervantes ölümsüz eseri Don Kişot'u hapishanede yazdı. 1616 yılında serbest bırakıldı ama iki yıl sonra yeniden tutuklandı, ölüm cezasına mahkûm edildi ve cezası infaz edildi. Fransız oyun yazarı Pierre-Augustin Caron de Beaumarchais, Guzman adlı bir İspanyol yargıca rüşvet verdiği için hapse mahkûm oldu. Dava sonunda ölüme mahkûm edilir. Savunmasına göre; bir insan için aslolan onun onurudur.

30 Eylül 2024 00:55

Fikret İlkiz

Yargının Otoritesi Ve Basının Özgürlüğü

Yasama, yürütme ve yargı organlarının tüm işlemleri medyanın denetimi altındadır. Amacı basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemek olan Basın Kanunu'na göre basın özgürlüğü; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakkıdır. Basın özgürlüğü sınırlandırılabilir bir haktır. Yürürlükten kaldırılmış olan 5680 sayılı Basın Yasasının 30 uncu maddesinin 2'nci fıkrasında, "Ceza kovuşturmasının başlamasıyla hüküm kesinleşinceye kadar hakim ve mahkemenin hüküm ve karar ve işlemleri hakkında mütalaa yayınlamak yasaktır" hükmü vardı. Prof. Sahir Erman ve Prof. Çetin Özek'e göre; "Yargıç, siyasal güce, yönetsel yetkiye, yargılama organına olduğu kadar ortama karşı da bağımsız olmalıdır. Bu açıdan yargıç, bağımsızlığının kitle iletişim araçlarına karşı da korunması gerekir. Bu nedenle, yargılama sürecinde, yargıç kararları hakkında yargıyı etkileyecek yayın yapılması suç sayılmaktadır. Değinilen türden yayın yapılmaması için bir karara gerek yoktur. Norm, yargıyı etkileyici yayın yapmamak yükümlülüğünü öngörmüş ve aykırı davranışı suç saymıştır." (Erman-Özek, Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat, 2000 Bası, sh.259). 1950 yılından beri yürürlükte kalan 5680 sayılı Basın Kanunu ve bu düzenleme 2004 yılında tümüyle yürürlükten kaldırıldı. Bu kez, 09.06 2004 kabul tarihli 5187 sayılı Basın Kanunu'nda "Yargıyı Etkileme" başlıklı bir yasak yer aldı. Artık yargıyı etkileme suçu diye bir suç, bir sınırlandırma yoktur. 02.07. 2012 kabul tarihli 6352 Sayılı "Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun" ile 5187 sayılı Basın Kanunu'ndaki yargıyı etkileme yasağı kaldırdı. 2012 yılından itibaren Basın Kanunundaki "yargıyı etkileme " suçu yok artık. Suçu Basın Kanunundan çıkararak yürürlükten kaldırdı ama Türk Ceza Kanunu'na yerleştirdi. 6352 sayılı aynı Kanunla 2012 yılında Türk Ceza Kanunu'nun "gizliliğin ihlali" başlıklı 285 inci maddesinde önemli bir değişiklik yapıldı. Bir bilgi yok. Ama kişiler ve kamu görevlileri için gizliliğin alenen ihlali suçu vardır. Ayrıca "Soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak algılanmalarına yol açacak şekilde görüntülerinin yayınlanması halinde" gizliliği ihlal suçunu işleyenler hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir (Madde 285/5). Basın yayın fiillerini ilgilendiren en önemli düzenleme ise TCK 285'inci maddesinin (6) ıncı yani son fıkrasında yer alıyor: "Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması suç oluşturmaz." Gizliliği ihlal suçunun oluşması için basın yayın fiillerinde bir ayrıcalık kabul edilmiştir. Buna göre; soruşturma ve kovuşturma işlemleri "haber verme sınırları aşılmaksızın" haber olabilir. TCK Madde 288 düzenlemesine göre; "Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi " suç işlemiş sayılır ve elli günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır. Bu düzenlemeler basın yayın fiillerinin, bir başka yaklaşımla basın özgürlüğünün korunmasını sağlamak amacıyla yapılmış düzenlemeler olarak gözükmektedir. Yazı yazmak, haber vermek ve yazılı basın söz söyleme hakkından daha üstün bir hak olarak görülmüştür. Mahkeme parlamentodaki bir muhalefet üyesinin ifade özgürlüğüne müdahaleyi incelerken çok daha dikkatli davranarak, Parlamentodaki söz söyleme özgürlüğü yerine, haftalık bir yayın organını tercih ederek görüşlerini "yazılı basın" yoluyla açıklayan Castells'in karşılaştığı "müdahaleyi" hak ihlali saymış ve "basın özgürlüğünün" korunmasına verdiği önemi şöyle açıklamıştır: Court H.R. Case of Castells v.Spain (2.1991.254.325), Strasbourg 23 April 1992) (Dr.iur. Olaylar hakkında yayım yasağı konulması yasaktır. Ayrıca basının kendi yorumları, gazetecilerin basın özgürlüğü hakkı ile kamuoyunun gerçekleri öğrenme hakkının gereği olarak yargı mercileri ve işlemleri hakkındaki eleştiri, yorum ve haberleri basın özgürlüğünün koruması altındadır.

23 Eylül 2024 01:22

Fikret İlkiz

Çocuk Öldürmek Ve Toplumsal Sorumluluk

Suskunluğunun gölgesinde suç ve ceza politikaların yokluğu ve çocuk hakları yeniden gündemde olmalıdır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun kabul ettiği 20.11.1989 tarihli Çocuk Hakları Sözleşmesi 02.09.21990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşmeye taraf olan devletler; doğuştan sahip olduğumuz insan onurunu, eşit ve devredilmez olan insan haklarını tanımanın dünyada adalet ve barışın temeli olduğunu kabul eder. Çocuk hakları Sözleşmesinin 16. Maddesine göre; "(1) Hiçbir çocuk özel yaşamına / (mahremiyetine), aile yaşamına, konutuna ya da iletişimine / (Haberleşmesine) keyfi ya da hukuka aykırı müdahaleyi ve onuruna ve itibarına yönelik hukuka aykırı saldırıya mariz bırakılmayacaktır. (2) Çocuk bu tür müdahale ya da saldırılara karşı hukuken /(yasayla) korunma hakkına sahiptir" (Gemalmaz, Age.s.603.) Her hukuk devletinin suç ve ceza politikası olmalıdır… " Suç ve ceza politikası ile dar anlamda politikayı, politik inanç ve eğilimleri birbirine karıştırmamak gerekir. Ceza yasaları o devletin ciddi bilimsel araştırmalar ile belirlenen ve toplumun gerçek ihtiyacını öngören suç ve ceza politikaları kurallarına uygun olarak hazırlanmalıdır. Yoksa o dönemde iktidarda veya muhalefette bulunan partilerin politik hedefleri ve eğilimleri yasa tasarılarını etkilememelidir. Zira siyasal iktidarlar değişir, fakat devlet ve onun yasaları devam eder." (Suç Politikası. Suç ve cezalar objektif verilere dayanmalıdır. Hangi toplumsal gereksinim bir düzenleme gerektiriyorsa bunun için bir felsefeniz olmalıdır. Olaylardan sonra dikkate alınan bir başvuru mekanizması olmayan ceza hukuku suç ve ceza üretilmesine yarayan bir hukuk değildir. Akla hemen gelen, olaylara göre cezalandırma anlayışı yanlıştır, suç ve ceza politikalarına aykırıdır. Suç ve ceza politikaları cinayetlere, ölümlere, şiddete ve meydana gelen olaylara, politikaya, gelir geçer anlayışlara teslim edilemeyecek kadar toplumsal ve yaşamsal öneme sahiptir. Ceza hukuku son başvurulması gereken hukuktur. Kin ve öfke duyarak, öç alarak hareket ederek suç ve ceza politikasının yokluğu yolu seçilemez.

16 Eylül 2024 00:17

İletişim Formu

captcha

Kişisel verilerinizi işlemekte ve kanunlarda öngörülen teknik ve idari tedbirleri alarak bu verilerinizin korunması için elimizden gelen çabayı göstermekteyiz. İşlenen kişisel verilerinize ilişkin bilgilere aydınlatma metnini ziyaret ederek ulaşabilirsiniz.

Değerlendirme için doğrulama kodunu girin.

captcha