Hayalimde her vakit bulunan, fakat isimlerini yazamadığım için yanınızda fedakâr kardeşlerime birer birer selâm ve selâmetlerine dua ederim. Sizi müteessir etmek veya maddî bir tedbir yapmak için değil, belki şirket-i maneviye-i duaiyenizden daha ziyade istifadem için ve sizin de daha ziyade itidal-i dem ve ihtiyat ve sabır ve tahammül ve şiddetle tesanüdünüzü muhafaza için bir halimi beyan ediyorum ki: Burada bir günde çektiğim sıkıntı ve azabı, Eskişehir'-de bir ayda çekmezdim. Madem biz kadere teslim olup bu sıkıntıları, "İşlerin en hayırlısı, en zor ve en sıkıntılı olanıdır." (Hadis: Keşfü'l-Hafâ, 1:155.) sırrıyla, ziyade se-vap kazanmak cihetiyle manevî bir nimet biliyoruz; madem geçici, dün-yevî musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor ve madem hakka'l-yakîn derecesinde yakînî bir kat'î kanaatimiz var ki, biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir; elbette biz bu sıkıntılı haller ile müftehirâne, müteşekkirâne bir mücahede-i maneviye yapıyoruz, diye şekva etmemek lâzımdır. Ve öyle bir cemiyetimiz var ki, her asırda üç yüz milyon dâhil mensupları var ve her gün beş defa o mukaddes cemiyetin prensipleriyle kemal-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar ve "Mü'minler kardeştirler." (Hucurat Suresi: 10.) kudsî programıyla birbirinin yardımına dualarıyla ve manevî kazançlarıyla koşuyorlar. Şualar, s. 342 itidal-i dem: soğukkanlılık. şekva etmek: şikâyet etmek. şirket-i maneviye-i duaiye: duadaki manevî ortaklık, manevî dua ortaklığı.
Kaynak: Yeni Asya
11 Kasım 2024 00:40
Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız
Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Karıncayı Gözeten Din, Benî Âdem'i İhmal Eder Mi?
Suâl: "Gayr-i müslimlerle nasıl müsâvî olacağız?" Eski Said Dönemi Eserleri, s. 182 *** Şeriat-ı Garra, kelâm-ı ezelîden geldiğinden, ebede gidecektir. [...] Asr-ı Saadet olan sadr-ı evvelin hürriyet ve adalet ve müsâvâtı bahusus o zamanda delil-i kat'îdir ki, Şeriat-ı Garra müsâvâtı ve adaleti ve hakikî hürriyeti cemî revâbıt ve levazımatıyla câmi'dir. İmam-ı Ömer (ra), İmam-ı Ali (ra) ve Salâhaddin-i Eyyûbî âsârı bu müddeaya delil-i alenîdir. Eski Said Dönemi Eserleri, s. 95 *** Cumhuriyet ki adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. "Şüphesiz ki Allah pek kuvvetli ve pek izzetlidir." (Hac Suresi: 40) hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da marifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Eski Said Dönemi Eserleri, s. 45 *** Evet, Garb uleması ve feylesofları itiraf ve ikrar etmişler ki "İslâmiyetin kanunları, yüksek bir tarzda âlemin ıslahına kâfidir." Hem Külliyetü'l-Hukuk Kongresinin cemiyetinde, bütün hukukiyyunun toplandığı o kongrede, 1927 senesinde, onun reisi feylesof üstad Shebol (Şebol) demiş ki: "Muhammed'in (asm) beşeriyete intisabıyla bütün beşeriyet muhakkak iftihar eder. Çünkü o zat ümmî olmasıyla beraber, on üç asır evvel öyle bir Şeriat getirmiş ki biz Avrupalılar, iki bin sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek en mes'ud, en saadetli oluruz." Mektubat, s. 256 âsâr: eserler, izler.
10 Aralık 2024 00:32
İttihad-ı İslâmda Seleflerimden: Namık Kemal
Yedinci Cinayet: İşittim, İttihad-ı Muhammedî (asm) namıyla bir cemiyet teşekkül etmiş. Sonra işittim, bu ism-i mübareği bazı mübarek zevat (Süheyl Paşa ve Şeyh Sadık gibi zatlar), daha basit ve sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyyeye tebaiyete nakletmişler. Lâkin tekrar korktum, dedim: "Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdid kabul etmez." Ben nasıl ki dindar müteaddid cemiyete bir cihetle mensubum. Kezalik o ism-i mübareğe intisab ettim. Merkezi de Haremeyn-i Şerifeyn'dir. Ve mesleği, herkes kendi nefsiyle mücahede, yani ahlâk-ı Ahmediye (asm) ile tahallûk ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya ve başkalara da muhabbet ve –eğer zarar etmezse– nasihat etmektir. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira o, Vilâyat-ı Şarkiyeyi ikaz etti; onlar da ona biat ettiler. Bu meselede seleflerim, Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslâmı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim'dir... Tarihçe-i Hayat, s. 76
09 Aralık 2024 00:03
Cehalet Cihetiyle Hükümferma Olan Şedit Bir İstibdat
İslâmiyet ise insaniyet-i kübra ve Şeriat ise medeniyet-i fuzlâ (en faziletli medeniyet) olduğundan âlem-i İslâmiyet, medine-i fâzıla-i Eflâtuniye olmaya sezadır. Bence, kuvvet kanunda olmalı, yoksa istibdat münkasim olmuş olur. Divan-ı Harbe diyeceğim yok, ihbar edenler düşünsünler. On Birinci Sual: Herkes meşrutiyete yemin ediyor. Güya istibdat ve hafiyelik tenâsuh etmiş. Ve maksat da Sultan Abdülhamid'den istirdad-ı hürriyet değilmiş. HÂŞİYE: Bu sualler kırk-elli masum mahpusun tahliyesine sebep oldu. Tarihçe-i Hayat, s. 84 gayr-i mümeyyiz: temyiz çağına gelmemiş, iyi ile kötüyü birbirinden ayıramayan. istibdat: kanuna ve nizâma tâbî olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm. müsemma-i meşrutiyet: meşrutiyetin isim olduğu mana, meşrutiyet denilen şey.
08 Aralık 2024 00:10
Bu Dava, Milyonların Ebedî Kurtuluş Davasıdır
Sizin yüksek huzurunuza arz edilen bu dava, doğrudan doğruya iman ve Kur'ân davasıdır, milyonlarla insanların ebedî saadet ve kurtuluşu davasıdır. Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın i'caz-ı manevîsinden fışkıran ve bir nur-u İlâhî olan Risale-i Nur önünüzdedir. Ve madem Risale-i Nur Kur'ân'ın feyziyle, hakaik-ı imaniyeyi ders verip, yüz binlerle onu okuyup yazanların kat'î şehadetiyle ve birçok âyât-ı Kur'âniye ve ehadis-i Muhammediye (asm) kudsî beyanatı ve İmam-ı Ali (ra) ve Gavs-ı Geylânî (ra) misillü birçok ehl-i velâyetin takdirkârâne tavsiyeleriyle Risale-i Nur o davayı kat'î kazandırıyor. Şualar, 14. Şua, s. 586 dâr-ı beka: bâkî ve sonsuz dünya; ahiret. Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan: açıklamalarıyla akılları benzerini yapmaktan âciz bırakan Kur'ân-ı Kerîm.
07 Aralık 2024 00:33
Beşerin Hakikî Saadeti Ancak Kur'ân'a İttiba Etmekte
"Mustafa Sungur'un Temyiz Lâyihası"ndan: Fânî beş-on dakikalık gayr-i meşru zevkler için yazılmış roman ve efsaneler ve İslâmiyet'in aleyhinde ve okunması memleket ve milletin selâmeti bakımından gayet tehlikeli, muzır kitapların neşredilmesi ve onların medih ve tavsiye edilmesi bir suç sayılmıyor da, yüz milyonlarla insan onda gitmiş ve hakikî olan saadete ulaşmış İslâmiyet güneşinin tarifçisi ve tavsiyecisi ve hakaik-ı imaniyenin müjdecisi olan Risale-i Nur'u okumak ve yazmak, medh ü senasına kadir olamadığımız yüksek mezâyâsını tavsiye etmemiz bir suç sayılıyor! Şualar, 14. Şua, s. 585 a'lâ-yı illiyyin: en yüksek mertebe. Hâlık: her şeyi yoktan var eden, yaratıcı; Allah. vahdaniyet: Allah'ın birliği; Allah'ın bir ve benzersiz olması.
06 Aralık 2024 00:52
Risale-i Nur Kur'ân'ın Feyzinden Fışkırmıştır
Şualar, 14. Şua, s. 584 bürhan: delil. hâşâ: "asla, kat'iyen, hiçbir şekilde" anlamında kullanılan red sözü. şems-i hidayet: hidayet güneşi.
05 Aralık 2024 00:41
Mustafa Sungur: "Köy Enstitüsünde Bize Dinsizlik Dersi Verilmişti"
1. Ağır Ceza Mahkemesi, Nur Risalelerini okuduğumu ve yazdığımı ve muhtaç bir mü'min kardeşime vererek istifadesine çalıştığımı, "Halkı hükûmet aleyhine teşvik ediyor" diye, hakkımda bir suç saymış. Halbuki ben itiraznamemde bu ithama karşı dedim: "Halkı hükûmet aleyhine teşvik edici zannedilen Risale-i Nur, Kur'ân'ın hakikî bir tefsiridir. O, bütün eczalarıyla, hakaik-ı imaniyeyi ders verip, okuyan ve yazanlara en büyük saadeti bahş ediyor. Onun hedefi, halkı hükûmet aleyhine teşvik gibi, serserilerin, bozguncu ahlâksızların gittikleri fânîlikler değil, belki bütün saadet ve bahtiyarlığın en yüce mertebesi olan Allah'ın rızasıdır. Ben, bana en büyük fazilet, en tatlı nimet olan imanı kazandıran Risale-i Nur'u okuduğum ve yazdığım ve onun en güzide bir talebesi ve âciz bir hizmetkârı olduğumdan dolayı iftihar ediyorum. Ve Risale-i Nur'un talebeliğini, hakkımda pek büyük bir ihsan-ı İlâhî bilip, lâyık olmadığım bu nimet-i azîmeyi benim gibi bir bîçareye nasip eden Rabbime daima şükrediyorum" dediğim halde, kanuna ve delile dayanmayarak, benim iman ve İslâmiyet'e karşı bağlanmamı bir cürüm bilerek, bütün bütün hak ve hakikatin aksine olarak cezalandırıldım. 2. Ben şahidim ki; ben Kastamonu Gölköy Enstitüsünde okurken, bazı muallimler tarafından bize dinsizlik dersi verilmişti. Şualar, 14. Şua, s. 583 cürüm: hata, suç, kanun hilafına hareket.
04 Aralık 2024 00:51
Risale-i Nur'un Hedefi Rıza-yı İlâhîdir
Otuz üç âyât-ı kerîmenin işârâtı ve İmam-ı Ali (ra) ve Gavs-ı A'zam'ın (ra) ve yüzlerle ehl-i tahkikin takdirkârâne beyanatıyla bir nur-u Kur'ân olduğu ve ona yapışanların, inşaallah, imanlarını kurtaracakları kat'î tahakkuk eden Risale-i Nur, kat'iyen söndürülemez, kaybedilemez. İman ve İslâmiyet'i en yüksek bir sevgi ve iştiyakla öğreten ve rıza-i İlâhîden başka bir hedef ve maksat tanımayan ve bu asırda Kur'ân'ın bir mu'cize-i kübrası ve tefsir-i nuranîsi olduğu kat'î tahakkuk eden Risale-i Nur'u okumak ve yazmak ve onun hakaik-ı imaniyeyi ders veren risalelerini mü'min kardeşlerine vermek bir suç ise ve dinin evamir-i kudsiyesinden olan rabıta-i diniye ve uhuvvet-i İslâmiye ve Allah sevgisi uğrunda iman ve Kur'ân yolunda birleşmek gibi mukaddes ve İlâhî ve uhrevî kardeşlik bir cemiyet ise, böyle mübarek bir cemiyete mensup olmak, benim için büyük bir saadettir ve her türlü taltif ve nişanların üstünde bir bahtiyarlıktır. Böyle bir saadet ve bahtiyarlığı kazandıran Risale-i Nur'un talebesi olmak gibi büyük bir lütfu benim gibi bir bîçareye nasip eden Allah'a hadsiz şükürler olsun. Son sözüm, "Hasbünallahu ve ni'me'l-vekîl..." ["Allah bize yeter. O ne güzel vekildir." (Al-i İmran Suresi: 173); "Allah Bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilah yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur." (Tevbe Suresi: 129)] Şualar, 14. Şua, s. 582 evamir-i kudsiye: kudsî, yüce, kusursuz emirler.
03 Aralık 2024 00:30
Risale-i Nur Manevî Hastalıkları İzale Eder
Hakkaniyeti, en yüksek âlimler tarafından tasdik edilen ve en yüksek bir mertebe-i imânî ve aşk-ı İslâmî kazandıran Risale-i Nur, hiç şüphe yoktur ki onun bütün Söz'leri ve Lem'a ve Şuâ'ları Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın birer nuranî tefsiridirler; manevî hastalıkları ve manevî karanlıkları izale eden gayet parlak bir güneştirler. Risale-i Nur'un müellifliğiyle tavzif edilen Üstadımızın iman ve Kur'ân yolunda geçen ve her türlü zorluk ve sıkıntılara göğüs gererek Kur'ân hakikatlerini neşirle, bu asırdaki, hususan bu mübarek milletin evlâtlarını komünistlik ve her türlü dinsizliğin dehşetli hücumundan kurtarmaya çalışan, temiz ve pürüzsüz hayatının şehadetiyle, o, bu zamanda bu kudsî vazife ile tavzif edilmiş. Onun kudsî hizmet-i imaniye ve vazife-i diniyesini inkârla, bütün bütün hak ve hakikatin aksine, onu hayat-ı içtimaiyeye zararlı görenlere deriz: Eğer iman ile Allah'a bağlanmak ve dinin evamirine itaat ederek ahlâksızlık ve imansızlık gibi korkunç afetlerden insanları kurtarmak ve İslâmiyet'in daimî saadetiyle onu mes'ud etmek bir cürüm ise, o vakit, "Hayat-ı içtimaiye için zararlıdır" denilebilir. Şualar, 14. Şua, s. 581 evamir: emirler.
02 Aralık 2024 00:44
Mustafa Sungur: Risale-i Nur, Kur'ân Sırlarını Ders Veriyor
Ben, bin üç yüz elli seneden beri her asırda üç yüz elli milyon mensupları bulunan ve kâinatın medar-ı iftiharı olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın kurduğu muazzam ve nuranî ve bütün insanlık için ebedî saadet ve selâmeti müjdeleyen kudsî ve İlâhî İslâmiyet cemiyetine mensubum. Talebeliği hakkımda bir suç sayılan Risale-i Nur ise, bana dinî ve imânî vazifelerimi öğreten ve İslâmiyet'in en yüce ve en mukaddes bir din ve beşerin yegâne medar-ı saadeti olduğunu ve Kur'ân ise, bütün varlıkların Sahibi, her yerde hazır, nâzır, zerrelerden yıldızlara, güneşlere kadar bütün mevcudat idare-i ezeliyesinde bulunan Zat-ı Zülcelâl'in bir emr-i İlâhîsi, ezel ve ebed ve bütün hadisat ihata-i nazarında bir eser-i mu'cizânesi ve Kur'ân bütün kitapların fevkinde kırk vecihle mu'cize ve saadet-i ebediyeyi nev-i beşere müjdelemesiyle müştakları ebediyen kendine minnettar kılan ve Şems-i Sermedî'nin bir mükâleme-i ezeliyesi ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Hâlık-ı Kâinat tarafından gönderilmiş, bütün hal ve ahvaliyle bütün insanların en ekmeli, en sadık ve en yücesi ve kemâlâtça en yükseği ve getirdiği İslâmiyet nuruyla insanlara en büyük müjdeyi ve en kudsî teselliyi bahş eden ve on dört asrı ve beşerin beşten birisini saltanat-ı maneviyesinde idare eden ve bin üç yüz yıldan beri gelen bütün ümmetin kazandığı sevabın bir misli onun defter-i hasenatına geçen ve kâinatın sebeb-i vücudu Habibullah olduğunu; hem ahiret, Cennet ve Cehennemin kat'iyen hak ve muhakkak olduğunu harika bürhanlarla ve parlak hüccetlerle ispat eden bir mu'cize-i Kur'ân'dır. Risale-i Nur ise, kelime ve cümleleriyle, nur-u Kur'ân'dan ve nur-u Muhammedî'den (asm) gelen ezelî ve ebedî bir nur olduğuna şehadet ediyor. Şualar, 14. Şua, s. 580 Arşî: Arştan gelen; Cenab-ı Hakkın büyüklük ve yüceliğinin tecellî ettiği en yüksek makamdan gelen. Hâlık-ı Kâinat: kâinatın yaratıcısı, Allah.
01 Aralık 2024 00:52
Risale-i Nur Bu Asrı Ve İstikbali Tenvir Eder
Kastamonu Lâhikası, s. 28. *** Evet, dinin, Şeriatın ve Kur'ân'ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hall ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Mi'rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'ân hakikatlerini en mütemerrid ve en muannid filozoflara ve zındıklara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur'âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılıçtır. Emirdağ Lâhikası, s. 75. ***...Risale-i Nur'a ait mesele bu vatan ve millette pek çok ehemmiyeti var. Emirdağ Lâhikası, s. 108. *** Cenab-ı Hakka hadsiz şükürler olsun ki, bu zamanın tam yarasına bir tiryak olarak Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın bir mu'cize-i maneviyesi ve lemaatı bulunan Risale-i Nur, pek çok muvazenelerle, en dehşetli muannid, mütemerritleri, Kur'ân'ın elmas kılıcıyla kırıyor. Meselâ, Yirmi İkinci Söz'ün iki makamının Bürhanları ve Lem'alarına ve Otuz İkinci Söz'ün Birinci Mevkıfına ve Otuz Üçüncü Mektub'un Pencerelerine ve Asâ-yı Mûsâ'nın On Bir Hüccetine sair muvazeneler kıyas edilse ve dikkat edilse, anlaşılır ki, bu zamanda küfr-ü mutlakı ve mütemerrit dalâletin inadını kıracak, parçalayacak, Risale-i Nur'da tecellî eden hakikat-i Kur'âniyedir. ESDE, Hutbe-i Şamiye, s. 235. ibraz: meydana çıkarma, ortaya koyma, gösterme.
30 Kasım 2024 00:34
Hayatımızın Bekası İmanın Ve Sıdkın Ve Tesanüdün Devamıyladır
Suâl: "Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?" HÂŞİYE: Madem muhataplar içine Nurcular girdiler, "sıdk" kelimesine "ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd" gibi kelimeler ilâve olur. ESDE, Münazarat, s. 201 *** Üçüncü Kelime ki; bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı içtimaiyenin çalkamasıyla hülâsa ve zübdesi bana kat'î bildirmiş ki: Sıdk, İslâmiyetin üssü'l-esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Evet, sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. Hutbe-i Şamiye, s. 250 beka: devamlılık.
29 Kasım 2024 00:38