"Etki ajanlığı" yasa önerisinin TBMM Genel Kurulu'na getirilmesi beklenirken MHP'den muhalif medyaya karşı yeni bir atak geldi. Bunlar, gazeteler ve haber sitelerinde son bir ayda gördüğüm aile boyu cinayet ve intihar haberlerinden bazıları. Elbette aile boyu cinayet ve ardından gelen intiharların tümünün kişisel vakalar olduğu söylenemez; toplumsal, siyasal ve ekonomik nedenleri de olabilir. Zira bu vakaların bir yanı cinayet ise öbür yanı da intihar. CNN Türk, eylül ayında olduğu gibi ekim ayında da tüm reyting kategorilerinde "en çok izlenen haber kanalı" olduğunu ilan etti. Gerçekten de ekim ayı ortalamalarına göre, tüm kategorilerde CNN Türk birinci durumda. Onu TRT Haber (1.96), Halk TV (1.66), A Haber (1.59), Sözcü TV (0.95), Habertürk (0.96) ve NTV (0.77) izliyor. TRT Haber ve A Haber'in izlenme oranları ise AB ve ABC gruplarında düşüyor. Geçen yıl da haber kanallarının izlenme oranlarını incelemiştim. O zaman tüm gün kategorisinde TRT Haber birinci, CNN Türk ikinci, Halk TV üçüncü, A Haber dördüncü durumdaydı. Bu yılki sıralamada TRT Haber ve A Haber'in gerilediği görülüyor. TRT Haber'in reytingi tam gün ortalamasında 3.10'dan 1.96'ya, CNN Türk'ün 2.81'den 2.36'ya, Halk TV'nin 2.79'dan 1.66'ya, A Haber'in 2.15'den 0.95'e, Sözcü TV'nin 1.53'ten 0.95'e, Habertürk'ün ise 1.30'dan 0.96'ya düşmüş durumda. Bu veri, haber kanalları izleyicilerinin haberden ve tartışma programlarından bir miktar kaçtığını gösteriyor. Özellikle akşam yayınlarında CNN Türk dışında 2 ve üzeri reyting alan kanal yok. CNN Türk ve Halk TV'nin ortalamalarını sabah yayını yükseltiyor. Tabii bu reyting ölçümlerinin güvenilirliği de tartışmalı. Örneğin, "ölü saatler" denilen gece 02.00 ile 07.00 arasında her nasılsa AHaber, CNN Türk ve TRT Haber gibi iktidar kanalları bazen 6-10 gibi yüksek reytingler alırken, muhalif kanalların reytingleri 0 ile 2 arasında kalıyor. Maalesef "adil yargılanma hakkı"nın ihlal edildiği algısı çok arttı. Bu eleştirime, Fehmi Koru'dan "Ombudsman Karar gazetesini izlemiyor galiba" serzenişi geldi. Muhtemelen gözden kaçırdığım başka yazılar da olabilir.
Kaynak: T24
11 Kasım 2024 00:58
Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız
Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Fetih Çılgınlığı Sardı Medyayı
"Mehter marşıyla Tel Rıfat'a" manşetinin altında "Halep Kalesi'ne ay yıldız" fotoğrafını yayımlayıp, üzerine de "En son 1948'de Türkiye'ye katılmak isteyen Halepliler, kaleye Türk bayrağı çekmişti" diye yazdı. MHP'nin gazetesi Türkgün de "Halep aslına dönecek" dedi bayrak fotoğrafının üstünde. Sabah yazarı Hilal Kaplan ise "Türk bayrağı Halep kalesine çok yakıştı" başlıklı yazı yazdı. Akşam yazarı Turgay Güler sevincini "Halep Kalesi'nde dalgalanan o bayrak" yazısında satırlara döktü. Türkiye gazetesinde Yılmaz Bilgen de "Haleplilerin TL'ye geçmek istediğini" öne sürdü. Bu tam da iktidar ortağı MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin, Halep kalesine Türk bayrağı asılmasını "Halep iliklerine kadar Türk ve Müslüman'dır" diye savunmasına denk düşen bir gazetecilik. Türkiye'nin organize ettiği Suriye Milli Ordusu'nun birlikte hareket ettiği HTŞ (Heyet Tahrir eş-Şam) de "muhalifler" tanımına alındı. O yüzden de HTŞ, Esad rejimini devirdiğinde "Gereğini Türkiye yaptı" manşetleri atabildiler. Çağla Şıkel, doktorların önünde "101 yaşında doğum yapan bir kadının hikâyesi var" diye başladı sözlerine: "İtalyan kendisi, Anatolia Verdatella. 101 yaşında sperm donörü yoluyla doğum yaparak dünyanın en yaşlı doğum yapan kadını oldu. Yumurtalık nakli de Türkiye'de yapıldı." Sonra bir an durdu. "Bu gerçek mi sizce? Biz bu kadını nasıl kaçırdık? 101 yaşında böyle bir şey yapılması doğru mu?" diye sordu. O sırada reji kulaklıktan uyarmış olsa gerek ki, "Tabii ki yüzde 100 kesinliği yok" dedi. Üç yıl kadar önce dolaşıma giren "101 yaşında doğum" haberlerini o zaman Teyit, Doğruluk Payı ve AFP de incelemiş, tamamen palavra olduğunu saptamışlardı. Fotoğrafta görünen kadın İtalyan değil, Amerikalı Rosa Camfield'di; 101 yaşındayken doğum yapmamış, sadece torununu kucağına almıştı. Aynı şekilde İstanbul'daki "Yenidoğan çetesi" davası haberlerinde de hâkimlerin ismi yazılmadı. Hürriyet, BirGün, Milliyet, Karar ve Türkiye'nin, "Mahkeme başkanı sanıklara tepki gösterdi" haberlerinde ve hemen tüm medyadaki duruşma haberlerinde hâkimin adı yoktu. Terörle Mücadele Yasası'nın 6. Maddesindeki "terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerinin açıklanması" meselesi, terör davalarındaki hâkim ve savcıları kapsayabilir. 12 Eylül dönemindeki askerî mahkemelerde bile hâkim ve savcıların isimleri açık açık yazılıyordu.
09 Aralık 2024 00:33
Teğmenlere Ceza Telaşında Düşülen Komiklik
Sabah'tan, Akşam, Hürriyet, Yeni Akit ve Yeni Şafak'a kadar hemen tüm iktidar medyasında yine aynı başlıklar kullanılmıştı: "Organize disiplinsizlik", "MSB: Mesele disiplinsizlik", "Disiplinsizliğin'ama'sı yok", "Disiplinsizliğin aması fakatı olmaz". Hemen tüm haberlerde "MSB kaynaklarından açıklama" deniyor. Ama bu "açıklama"yı bakanlık değil, bakanlıktaki "kaynaklar"ın yaptığı belirtiliyordu. Yani "açıklama"yı yapan gizleniyordu! Bu haberlerde ise tören sonrasında topluca "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" yemini etmeleri nedeniyle disipline sevk edilen beş teğmen hakkında bilgiden çok kanaat aktarılıyordu; hatta haklarında hüküm ilan ediliyordu. Basın toplantısının ardından bu kez de "MSB kaynaklarından açıklama: "Teğmenler için disiplin süreci başladı" haberleri yayımlandı. Belli ki, Tuğamiral Aktürk nasıl isterse gazeteciler de öyle yazıyorlar haberleri. Malum MSB, savunma muhabirlerine gazetecilik öğretiyor, iki dönemdir seminerler düzenliyor; sonuç da bu. Bu kadar aleni olan kaynağın gizli tutulmak istenmesinin nedeni de malum. Bakanlık, teğmenleri suçlu göstermek için çaba harcıyor ama resmen hukuksuzluk yapmaktan da kaçınıyor. Gazeteciler de haklarında henüz karar verilmemiş teğmenlerin hukukunun çiğnenmesine aracı oluyorlar. Kara propagandanın sorumluluğunu omuzlarına alıyorlar. Çok değil, dokuz yıl önce Genelkurmay, "Genelkurmay kaynakları" diye kaynağı gizli haber yazılmamasını isteyen açıklama yapmıştı. Şimdi bizzat MSB, bu haberleri organize ediyor. Saadet Partisi'nin kongre günü, Millî Gazete'nin ilk sayfası da dahil olmak üzere üç sayfası kongreye ayrılmıştı. "Büyük kongre büyük heyecan" başlığının altında Genel Merkez'in, Temel Karamollaoğlu'nun yerine Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan'ı aday gösterdiği belirtiliyordu. Fakat sayfalar dolusu haberlerde eski Genel Başkan Mustafa Kamalak ve Parti Sözcüsü Birol Aydın'ın da aday olduğundan söz edilmiyordu. Mahmut Arıkan tek adaymış gibi sadece onun fotoğraf ve konuşmalarına yer verilmişti. Millî Gazete, kongreden sonra da aynı "habercilik" tarzını sürdürdü. Mustafa Kamalak'ın yeterli imza toplayamadığı için aday olamadığı bilgisini okuruna vermedi. Konuşmasından kısa bir bölümü yayımladıkları Birol Aydın'ın "yeterli imza topladığını" yazdılar ama "aday" olduğunu ve kongrede aldığı oyu da aktarmadılar. Ama aday olduğunu gizledikleri Kamalak ve Aydın'ın, Arıkan ve Karamollaoğlu ile birlikte çekilen fotoğrafını "Sahneye birlikte çıktılar" diye koydular gazeteye! O fotoğrafın altında da adaylıklarından söz edilmiyordu! Ayrıca kongre haberlerinde Karamollaoğlu konuşurken salondan "Katil İsrail, işbirlikçi AKP" sloganları atılması üzerine AKP temsilcilerinin salonu terk ettiğinden de bahsetmediler. Millî Gazete, Saadet Partisi'nin yayın organı. Partili gazetecilik yapıldığı da belli. Ama bunu ilkeli, nitelikli gazetecilik olarak sunmak siyaset arenasındaki gelişmelere nesnel bir gözle yaklaşan, gerçeği yalın biçimiyle aktaran bağımsız ve eleştirel gazeteciliğe haksızlık. Millî Gazete'nin Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş geçenlerde bir ödül gecesinde tutarlı ve tavizsiz bir çizgi izlediklerini, "ahlâklı gazetecilik" yaptıklarını söylemiş. Taraf olmalarını anlıyorum ama "Ahlâklı gazetecilik" öncelikle okurlara bilgiyi eksiksiz vermeyi gerektirir. Taraf olmak bilgiyi çarpıtmayı, gerçeği eğip bükmeyi getiriyorsa orada gazetecilikten bahsedilemez. RTÜK, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin hedef gösterdiği televizyonlara ceza yağdırarak AKP'nin yan kuruluşu işlevi gördüğünü bir kez daha kanıtladı. RTÜK'ün bu cezalarla televizyonlara verdiği iki mesaj var; Birincisi, dizilerde "sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı, cübbeli" kişiler hep iyi, düzgün, hiç yanlış yapmayan insanlar olarak gösterilecek, onlara hiçbir olumsuzluk atfedilmeyecek! Ama sakalsız, sarıksız, başörtüsüz, çarşafsız, cübbesiz insanlara ilgili her tür melanet yayımlanabilir, onlar serbest! İktidarın İslamcı yaşam anlayışının dizilerde egemen olmasını istiyorlar kısacası. "Arka Sokaklar" dizisinde "tarikatta küçük yaşta evlilik ve cinayet konusu"nun işlenmesi nedeniyle Kanal D'ye ceza verilmesinin anlamı bu. İkinci mesaj da iktidar aleyhine en ufak bir eleştiri, itiraz, propaganda yayımlanmayacak! Ama iktidar yanlısı kanallar, AKP lehine diledikleri gibi propaganda yapacaklar; muhalefet aleyhine suçlamalarda bulunabilecekler! Onlara propaganda serbest, iktidar karşıtlarına her şey yasak olacak. Halk TV, Sözcü TV ve Flash Haber'e "tarafsızlık ve doğruluk ilkelerine uymadıkları" gerekçesiyle ceza verilmesinin anlamı da bu. RTÜK'ün kararını, duyulmasının hemen ardından Halk TV ekranında yorumlayan İsmail Saymaz, "İktidar aleyhine propaganda yapmak haktır. İstersem eleştiririm, istersem aleyhte konuşurum" diye sürdürdü. Akşamki yayında da propaganda hakkını savunduğunu ama kendisinin bir gazeteci olarak propaganda yapmadığını vurguladı. Doğrusu da bu. Elbette iktidar aleyhine propaganda yasak olamaz ama etik olarak gazeteci propaganda yapmaz; analizini ve yorumunu aktarır, bilgi verir, eleştirir, sorgular. Zaten RTÜK'ün cezalandırdığı, Bahçeli'nin de "burunlarından fitil fitil getireceğiz" diye açık açık tehdit etmesine gerekçe yapılan Halk TV programında propaganda yoktu, altın kaçakçılığına karışan üç milletvekilinin MHP'den istifa ettirilmesi konuşuluyordu. Propaganda değil, bilgi veriliyor, eleştiriler dile getiriliyordu. RTÜK, bu sefer dizilerdeki şiddet sahneleri nedeniyle Star ve Show TV'ye de ceza verdi ama TRT ve öbür iktidar kanallarındaki şiddet sahnelerini yine görmezden geldi. Tabii RTÜK, Now TV ve Tele1'e ceza vermeyi de yine ihmal etmedi. Servis şoförü Binali Kara, Güllü Özcan adlı kadını öldürmüş, sonra da intihar etmişti aynı servis aracının içinde. Bu cinayet, "Yasak aşk cinayeti" ve "Sevgilisini öldürüp canına kıydı" başlıklarıyla yayımlanmıştı haberlerde. Şimdi öldürülen kadının küçük kızı, annesinin anısını temizlemeye uğraşıyor. Sosyal medyada annesinin bu adamla ilişkisinin olmadığını, tek kabahatinin adamı reddetmek olduğunu yazıyor. Asıl çabası da annesini "yasak aşk kurbanı" olarak gösteren haberlerin "dilinin" düzeltilmesi. Şöyle demiş bir paylaşımında: "Böyle bir şey olsaydı da bunu 'Yasak aşk cinayeti' adı altında süsleyerek anlatamazsınız.
02 Aralık 2024 01:41
Eylemlere Şaşı Bakan Medya
Ekonomik nedenlerle Ankara'ya yürüyenlerin sayısı da arttı. KESK üyeleri de 30 Kasım'da Ankara'ya yürüyecek. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan ile bazı bakanların katıldığı "Filistin'e destek, İsrail'e lanet" mitingi olunca Galata Köprüsü bile açılabilmişti. Türkiye'de polisin sert müdahalelerini unutup, Berlin'deki Filistin'e destek eylemi sırasında Alman polisinin köpekleri kullanmasını "hazımsızlık" olarak nitelendirebiliyorlar. Sabah gazetesi CHP'li belediyelerdeki grevleri "Emekçilere de sırt döndüler" diye manşete çıkardı; 12 Kasım'da "Maltepe Belediyesi'nde işçilerin grevi sürüyor" haberi yayımladı. Bu şaşı bakışın en çarpıcı örneği geçenlerde Yeni Şafak gazetesinde sergilendi, "Üniversiteleri dikenli tellerle çevirdiler haberinde ABD'deki üniversitelerde Filistin'e destek eylemlerine karşı önlemler için "…kampüsler dikenli tellerle, demir çitlerle çevrildi, güvenlik görevlisi sayısı artırıldı, protesto özgürlüğü neredeyse terörle eşdeğer sayılmaya başlandı" yazıldı. Keşke "protesto özgürlüğü"nden dem vururken Boğaziçi Üniversitesi'ndeki protestolar için yazdıklarını da hatırlasalardı. Belki o zaman yüzleri kızarırdı. Gazeteci dediğin protesto özgürlüğünü herkes için savunur. Demokratik eylemler için yasalar gereği izin almak gerekiyormuş gibi, haberlerde "İzinsiz gösteri", "İzinsiz yürüyüş" gibi tanımlar kullanmaz. XINHUA adlı Çin'in resmi haber ajansı uzun yıllardır Türkiye'de faaliyetteydi. CRI (Çin Uluslararası Radyosu) Türkçe Servisi de yayın yapıyordu. 2000'li yıllardan itibaren Çin'in Türkiye'ye ilgisi arttı, pandemi döneminden sonra da iyice medya atağına dönüştü. CRI Radyo, 2016 yılında Radyo Mega frekansları üzerinden büyük kentlerde yayına başladı. Çin'in uluslararası yayın markalarını "CGTN" (China Global Television Network) çatısı altında toplamasıyla birlikte Türkiye'deki CRI Türk de geçen yıldan itibaren CGTN Türk olarak radyo yayınını ve cgtnturk.com adıyla da internet faaliyetini sürdürüyor. Bu radyo da haberlerin yanı sıra müzik yayını da yapıyor. China Today Türkiye adlı dergi de 2012'den beri üç ayda bir çıkıyor. Turkuvaz Medya işbirliğiyle yayımlanan bu dergi, Çin'in Türkiye'deki iktidara ilişkin yaklaşımını da somutluyor. Son sayısı için Sabah'ta yayımlanan ilanın başlığı da "Çin'i keşfetme zamanı"ydı. China Today Türkiye ile CICG'nin (Çin Uluslararası İletişim Grubu) geçen ay "Yeni dönemde Çin'de reformların derinleşmesi ve getirdiği fırsatlar" temalı forum düzenlemesi de dikkat çekiciydi. Açılışta konuşan CICG Başkan Yardımcısı Liu Dawei, iki ülkenin medya ve düşünce kuruluşları arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Bir de BRICS Business adlı Çin ve Rusya bağlantılı bir dergi var; bu dergide Türk akademisyenlerin de yazıları yayımlanıyor. Çin'in Türkiye'ye özel önem vermesinin en önemli nedeni burayı hem güvenli bir pazar hem de Avrupa ile Arap-İslam dünyasına açılan kapı olarak görmesi. Türkiye'de oluşturulacak olumlu imajın, Avrupa ve Arap-İslam ülkelerinde de etkili olacağını hesaplıyorlar. Ayrıca BBC Dünya Servisi'nin 2008-2009 yıllarında 21 ülkede yaptığı bir araştırmaya göre, "Türkiye, Çin'e yönelik olumsuz algının en yüksek olduğu ülkelerden biri". Elektrikli otomobiller ile mesafe aldıkları algı değiştirme çabasına medya gücüyle de katkı veriyorlar. Önümüzdeki günlerde Çinli gazeteciler ve Çin medyası daha görünür hale gelirse şaşırmayalım… Yeni Asya Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz, terörle mücadele ekipleri tarafından evi basılarak gözaltına alınmış, ardından tutuklanmıştı. Aradan bir ayı aşkın süre geçti; hâlâ hapiste. (24 Ekim) Gerekçe de Fetullah Gülen'in ölümünün ardından sosyal medyada paylaştığı başsağlığı mesajıydı: "Fethullah Gülen de imtihan dünyasından berzah âlemine göçmüş. Camianın başı sağ olsun." Böyle bir paylaşımı yanlış bulabilirsiniz, ifade ettiği görüşlere katılmayabilirsiniz. Ben de onları "camia" olarak nitelendirmiyorum, bir suç örgütü ile karşı karşıya olduğumuz ortada. Ama katılmasam da Kâzım Güleçyüz'ün ifade özgürlüğünü savunurum. Bir paylaşımda bulunmanın karşılığı aylarca hapse atılmak olmamalı. Maalesef Yeni Asya bir cemaat gazetesi olduğu için gazetecilik meslek örgütleri Kâzım Güleçyüz'e sahip çıkmıyor, muhalif medya adını bile anmıyor; gazete AKP iktidarına muhalif bir çizgi izlediği için iktidar medyası da karşısında. Gazeteci dediğin adil olur, vicdan terazisini kişiye ve duruma göre değiştirmez. Gazetecileri öyle alıştırdılar ki… Eskiden mahkemelerdeki duruşmalara ilişkin haberlerde hâkim ve savcıların isimleri yazılırdı. Zira gizlilik kararı verilmediği sürece yargılamalar açıktır. Fakat son yıllarda duruşma haberlerinde hâkim ve savcıların isimleri yazılmıyor. Haberlerde hep hâkim ya da savcı demekle yetiniliyor. Bu genel kural haline geldi neredeyse. En son Diyarbakır'daki Narin Güran davasıyla ilgili "Hâkim cübbesini bile çıkardı" haberlerinde dikkatimi çekti. 8. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan hâkim, sanık Nevzat Bahtiyar'a soru sorarken cübbesini çıkarmış, "Sana üç çocuk babası olarak soruyorum, bu olayla ilgili bizden sakladığın bir şey var mı" demişti. Hâkim cübbesini soru sormak için mi, yoksa duruşmaya ara vermeye hazırlandığı için mi çıkarmıştı, orası karanlıkta kalmıştı haberlerde. Yargı muhabiri arkadaşlara sordum bu soruları. Terörle Mücadele Yasası'nın 6. maddesine dikkat çektiler. Bu madde, "Terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini açıklayanlar veya yayınlayanlar veya bu yolla kişileri hedef gösterenlere" hapis cezası öngörüyor. Gerçekten de bu madde gazetecilere karşı o kadar çok kullanıldı ve "hedef gösterdi" diye o kadar gazeteci arkadaşımız gözaltına alındı ve hapse atıldı ki, muhabir arkadaşlarda kendilerini sağlama almak için çareyi hiçbir davada hâkim ve savcı adı yazmamakta bulmuş.
25 Kasım 2024 20:18
Yargılayan Gazetecilik Ve Masumiyet Karinesi
Özer'in telefon konuşmalarının deşifreleri A Haber ekranındaydı. Polisin, Özer'i adliyeye götürmesinden sonra da Sabah, Elips Haber ve TGRT Ankara Temsilcisi Fatih Atik, "Esenyurt Belediyesi'ne kayyum atandığı" haberini geçti. Beyoğlu Kaymakamı Can Aksoy, bir gecede önce İstanbul Vali Yardımcısı yapılmış, oradan da Esenyurt Belediyesi'ne kayyum atanmıştı. "PKK'nın bombacıları ile ne işi vardı? (Ahaber), "10 yıldır PKK ile bağlantılı" (CNN Türk), "PKK'lılardan CHP'ye oy istemiş" (Akşam), "Ahmet Özer PKK'lı Remzi Kartal'la 14 kez görüşmüş" (Aydınlık), "PKK/KCK'lı isme para göndermiş" (Sabah), "PKK ile irtibatta" (Türkgün), Esenyurt'tan Kandil'e kırmızı hat kurmuş" (Türkiye), "CHP, Kandil'i Esenyurt'a taşımış" (Yeni Akit). Tekrar olacak ama anımsatmak durumundayım. Ahmet Özer hakkında iktidar medyasındaki yayınlarda bu ilkeler açıkça, bile isteye ihlâl edildi, ediliyor. Galatasaray-Beşiktaş maçından sonra A Spor muhabiri Emre Kaplan'ı yumruklayan Beşiktaş Başkanı Hasan Arat'ın şoförü Sezgin Gülnar tutuklandı, üç gün hapiste kaldı. Çünkü Beşiktaş, Emre Kaplan'ı gazeteci değil "fanatik taraftar" olarak değerlendirdi. Odatv'nin, "Ali Koç'un Odatv hazımsızlığı " ve "29 Ekim'de Cumhuriyet karşıtlarına reklam: Atatürk sözüne sansür " başlıklı haberlerinin ortak özelliği, kendi sitelerine reklam vermeyen Koç Holding, CHP'li Maltepe Belediyesi ve İş Bankası'nın hedef alınmasıydı. İlk haberde, "Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç'un Yönetim Kurulu Başkan Vekili olduğu Koç Holding, 29 Ekim dolayısıyla liberal haber sitelerine reklam verirken daha çok takipçisi olan etkili haber sitesi Odatv'yi görmezden geldi" deniliyordu. İkinci haberde ise Maltepe Belediyesi ile CHP'li belediyeler, "cumhuriyete alerjisi olan" ve "liberal" haber sitelerine reklam vermekle suçlanıyordu. Haberin sonunda İş Bankası'nın da bu sitelere Cumhuriyet Bayramı reklamı verdiği vurgulanıyordu. Odatv'nin, kendilerine reklam vermediği için İş Bankası'nı hedef alması yeni değil. Sırf Odatv'ye reklam vermedikleri için bu kuruluşlar ile onların reklam verdiği haber siteleri karalamaya maruz kalıyor. BRICS meselesinde de öyle oldu. Oysa haber hiç de öyle bir bilgi içermiyordu. Ayrıca Şenol Demirbaş'ın başvurusu üzerine iki şirkete kayyum atanmıştı.
04 Kasım 2024 00:49
Soramadıkları Gibi Savunamadılar Da
"Erdoğan'a soru soramadılar" diye haber sitelerinde, gazetelerde haber olacaksınız, cevap bile veremeyeceksiniz. Tataristan'dan dönerken uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile konuşan iktidar yanlısı seçilmiş gazetecilerin hali buydu. O uçaktakilerden bir tek Türkiye yazarı Yücel Koç, "Erdoğan bu soruya muhatap olmaktan kaçındı" diye yazarak durumu dolaylı bir dille açıkladı kendince. Üstelik uçakta soramadıkları sadece iktidar ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan'a yönelik çağrısı değildi. Ama ondan sonraki görüntülerin yayımlanması gazetecilikti; şiddet propagandası da değildi. Hande Fırat'ın bu paylaşımı internette, haber televizyonlarında, ertesi gün de gazetelerde haber oldu ama 23 Ekim günü gazeteciler, Mudanya sahillerinden ses ve görüntü vermedi. Nitekim Abdülkadir Selvi, 24 Ekim'de Hürriyet'te Ömer Öcalan'ın İmralı'ya gidip, amcası Abdullah Öcalan ile görüştüğünü yazdı. Gazetecilik refleksi bu kadar körelmemiş olsaydı, Hande Fırat'ın o paylaşımından sonra 23 Ekim günü onlarca gazeteci Mudanya'daki iskeleye koşardı. Düşünebiliyor musunuz, somut işaretler olmasına rağmen gazeteciler oraya yığılmıyor; saatler sonra Altan Sancar ve -tabii asıl olarak- Abdulkadir Selvi, atlatma haber yapıyor! İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da aralarında Can Dündar, Ekrem Dumanlı ve M. Ali Birand'ın eşi Cemre Birand gibi isimlerin de olduğu 177 kişisel hesabın, Fetullah Gülen'in ölümüyle ilgili başsağlığı paylaşımlarında terör propagandası yaptıkları gerekçesiyle engellendiğini açıkladı. Fenerbahçe'nin teknik direktörü Jose Mourinho'nun İstanbul'da bir evde değil, boğaz manzaralı bir otelde kaldığını, bizim futbol medyasından değil, İngiliz medyasından öğrendik. Daily Mail, Mourinho'nun kaldığı odanın geceliğinin 44 bin lira olduğundan, akşamları tavuk çorbası, öğleleri döner tercih ettiğine kadar İstanbul yaşamının tüm ayrıntılarını yazdı. Bizim futbol medyası da oradan alıntıladı. Fotomaç, Fanatik, Goal, Spor Arena'nın yanı sıra Sabah, Sözcü, Y. Asır, Y. Çağ, Y. Şafak'ın da aralarında bulunduğu onlarca yerde yayımlandı bu haber. Asıl garip olan, bizim medyanın şaşırmıyor olması ve Mourinho'nun İstanbul'daki yaşamını İngiliz medyasından alıntılaması, hatta o otelde bir kez Ali Koç ile birlikte görüntülenmesine rağmen peşine düşmemesi! Mourinho gibi bir spor insanının otelde kalmasını ve İstanbul'daki yaşamını bizim futbol medyasının da mercek altına alması gerekirdi. Her ne kadar Prof. Dr. Gönültaş, yazısında 2020 istatistiklerine dayanarak yazmışsa da 2023 verilerinde de kadın cinayetlerinin en fazla İstanbul (49), Ankara (22), İzmir (27), Adana (18), Antalya (16), Manisa (13) gibi kentlerde olduğu doğru. Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan'ın, "Emeklilikle ilgili köklü değişiklik öngörmüyoruz" sözlerini Takvim gazetesi, "Emeklilikte köklü değişiklik" diye yanıltıcı başlıkla haber yaptı. Mahmut Övür, Sarıkamış'ta "Katerina Köşkü" olarak anılan köşkü "1896'da Çar II. Nikola'nın eşi Katerina için yaptırdığını" yazdı ama Çar II. Nikolay'ın eşi Katerina değil Aleksandra Fyodorovna, köşkü yaptıran da Çar değil kuzeni Grandük Nikolay Nikolayeviç. İntiharların bulaşıcı etkisi bilinmesine rağmen DHA, Cumhuriyet, Sözcü, Haber7, ismi bile belirlenmemiş birinin intiharını "Marmaray'da raylara atlayıp canına kıydı" diye haber yaptı. Yeni Asya, İstanbul Barosu'nun yeni başkanı İbrahim Kaboğlu'nun sözlerini "Değişmez maddelere dokunulabilir" manşetinde yayımlarken, bu sözlere yönelik tepkilere yer vermedi.
28 Ekim 2024 00:57
Selçuk Bayraktar, Dünyanın En Zenginlerinden Ama…
Nisan ayında açıklanan 2024 listesine Türkiye'den 33 dolar milyarderi girdi. Bu listenin sürprizi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı Selçuk Bayraktar'ın 1,2 milyar dolar ve kardeşi Haluk Bayraktar'ın ise 1,1 milyar dolara ulaşan servetleriyle listeye girmeleriydi. Muhalif medyanın haberlerinde Bayraktar kardeşlerin listeye girmesi genellikle başlıktaydı. Fakat Selçuk ve Haluk Bayraktar'ın hemen her faaliyetini övgülerle göklere çıkaran iktidar medyası, iki kardeşin "Dünyanın en zenginleri" arasına katılmasını görmezden geldi. Anadolu Ajansı, Bloomberght, Hürriyet, Sabah da listenin yenilenmesi haberini verdi ama Bayraktar kardeşleri başlıkta değil, satır arasında geçirdi. Bayraktar kardeşlerin zenginleşmesini, iktidar medyasından sadece Diriliş Postası, TGRT Haber ve Yeni Akit başlıkta gördü. Nereden yayıldıysa Sözcü, BirGün ve Yeniçağ gazeteleri ile ABC, Ekonomim, Haber Global, Türkiye Today, Gazete Pencere, Gazete Duvar, T24, 12Punto, Onedio ve Patronlar Dünyası sitelerinde aralıklarla 2024 zenginler listesi bugünlerde bir daha açıklanmış gibi haberler birbirini izledi. Hatta T24, "Erdoğan'ın damadı Bayraktar bir kez daha Forbes'un 'en zenginler' listesine girdi" ve BirGün, "Damat Bayraktar ikinci defa zenginler listesinde" başlığı koydu haberlerine. Fakat Bayraktar'ın listeye ikinci kez girdiği doğru değildi; Bayraktar kardeşler ilk kez 2024 listesine girmişlerdi, listenin de yeni hali yoktu. Açık Radyo, 3 Kasım 1995'ten beri yayın yapıyordu. RTÜK, 24 Nisan'da yayımlanan "Açık Gazete" programında Cengiz Aktar'ın "Soykırım anması" ifadesinden dolayı, 189 bin TL para cezası ve beş kez program durdurma cezası verdi. Kaldı ki, Açık Radyo, RTÜK'ün 22 Mayıs 2024 tarihli yaptırım kararına karşı itirazı İdare Mahkemesi'nden geri çevrilince uygulamaktan kaçınmadı. Kongrede Kürtçe söylenen "Jin, Jiyan, Azadi" (Kadın, yaşam, özgürlük) sloganın "teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın olduğunu" ve bu sloganın "terör destekçisi yürüyüşlerde kullanıldığını" öne sürdüler. O günlerden sonra Türkiye'de de kadınlar sık sık haykırdı bu sloganı. Gazeteci Ruşen Takva, Tele1'de söyledi; üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş'in ailesi, kızlarının cansız bedeninin bulunduğunu İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın paylaşımından öğrenmiş. Oysa bir vatandaşın, Rojin Kabaiş'in cesedini sahilde fark edip saat 14.00 sıralarında haber vermesi üzerine baba Nizamettin Kabaiş, beklediği yerden alınıp oraya götürülmüş. Bakan Yerlikaya'nın açıklaması saat 16.01'de. -Futbol medyasının çoğu, TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu'nun "Eski yönetimin Euro2024'te misafir ağırlama masrafı 4 milyon 681 bin Euro" açıklamasını görmedi; haber yapanlar da o misafirler arasında 36 gazetecinin de olduğunu anımsatmaktan kaçındı. -Freedom House'un "2024 İnternette Özgürlük Raporu"nda Türkiye, 72 ülke arasında 56. sırada ve "internetin özgür olmadığı ülkeler" kategorisinde kendine yer buldu.
21 Ekim 2024 01:03
Katili Okuruna Soran Gazete
Televizyonlardaki haber bültenlerinde siyasi olaylarla ilgili anket düzenlendiğini gördüm ama böylesine daha önce rastlamamıştım. "29 gün oldu, Narin'i öldüreni hâlâ bulamadılar" üst başlığı taşıyan "anket" haberinde "Amca mı?", "Anne mi?", "Abi mi?", "Yenge mi?" ve "Nevzat mı?" diye bu kişilerin fotoğraflarına da yer verildi. Ama haber bu haliyle bile yayınlanan her veriye bakarak birilerine kesin suçlu gibi bakılmasının doğru olmadığını kanıtlıyor. Bir süredir kadın haber programcıları, televizyon stüdyolarında çekilmiş fotoğraf ya da görüntülerini, giydikleri kıyafetin markasını da üzerine yazarak sosyal medyada paylaşıyorlar. Haber programcılarının paylaşımlarıyla da kalmıyor, kıyafet firması da kendi hesabında ayrıca paylaşıyor habercilerin bu fotoğraflarını. Giysi tanıtan mankenlerin fotoğrafları arasında yer alan haber programcıları da onlarla aynı işlevi yerine getirmiş, mankenlik ve dolayısıyla reklam yapmış oluyorlar. Instagram'ı taradım, A Haber, Beyaz TV, CNNTÜRK, Ekol TV, KRT ve 24 TV'den kadın programcıların giydikleri kıyafetlerin markasını tanıttıkları fotoğraf ve görüntülerini buldum. Öğrendiğim kadarıyla, bu haber kanallarının yönetimleri, firmalarla anlaşma yapıyor; firmalar programlarda giyilmek üzere kıyafet gönderiyor, karşılığında da kadın haberciler, Instagram'da o markanın reklamını yapıyor. Oysa gazetecilerin, haber programcılarının gizli ya da açık reklam yapması etik bir davranış değil. Bu yüzden de Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde, gazetecilerin "sosyal medyada da reklam, tanıtım, ürün yerleştirme yapmaması" ilkesi yer alıyor. RTÜK'ün Yayın Hizmetleri Yönetmeliği'nde de programa destek verenlerin isim ve logolarının sadece program sonunda görünmesine izin veriliyor; haber bültenlerine sponsorluk/ destek alınamayacağı belirtiliyor. Bu da demek oluyor ki, RTÜK, haber programcılarının ekranda kendi görüntüleriyle, sponsorluk duyurusu yapmasını yasaklıyor. Haber programcılarının TV ekranında yapamayacakları reklamı, sosyal medyada da yapmamaları gerekir. Televizyonlarda bağıra çağıra haber sunulması son yıllarda giderek daha da artan bir salgın haline geldi. Haber bültenini gösteriye dönüştürüp daha çok izletiyor olabilirler ama sunucular bültenin öznesi haline geliyorlar. Haberler bu kadar curcunayla sunulunca insan, izleyici olarak geçmiş yılların Gülgün Feyman, Ali Kırca ya da M. Ali Birand'ının haber sunumunu özlüyor. TRT geleneğinden gelen, yılların Can Okanar'ı ise bütün bu hengâmenin dışında kalarak iktidar yanlısı A Haber'de kendi tarzını kararlılıkla sürdürüyor. Bir kere, gazeteci, siyasilere soru beğendirmek zorunda değildir. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi. 19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray'ın medyası (2021)
23 Eylül 2024 00:19
Söyleşi Rolü Yapan Gazeteci
Narin'in öldürülmesiyle ilgili olarak Sözcü TV'ye "Bizlerin bazen bilmediği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile bizim dostlarımızdır" demesi haklı olarak tepki çekti. Ama bu kez de sözleri "AKP'li vekilden istifa sinyali" diye haber oldu. Sözcü TV Ankara Temsilcisi Mehmet Bal, ekrana çıkarak Ensarioğlu ile telefonla yapılan söyleşinin ses kaydını yayımladı. Fakat sanki görüntülü söyleşi yapılıyormuş gibi, ekranın bir tarafına Ensarioğlu'nun portresini koydular; öbür tarafta da Mehmet Bal, sanki o anda karşısında Ensarioğlu varmış da canlı söyleşi yapıyormuş gibi soruları seslendirdi. Bu sırada ekranın altında "Ensarioğlu röportajı Sözcü TV'de" yazıyor, izleyici "canlandırma" olduğu konusunda uyarılmıyordu. Örneğin, Mehmet Bal, uzun bir soruyla Ensarioğlu'na, Sözcü TV'yi suçlamadığını söyletmeye çalışıyor; bir sorusunu "Bizim yönlendirdiğimiz sorularda bir çarpıtma olmadığını söylüyorsunuz değil mi, doğru anlıyorum" cümlesiyle bitiriyor. Ensarioğlu'nun yanıtı ise bu cümleye tam karşılık vermiyor. Narin'in cesedinin bulunduğu günden, hatta kaybolduğu ilk günlerden itibaren anne Yüksel Güran, "gayrimeşru ilişki yaşayan kadın" olarak damgalandı. Cumhuriyet'ten Ekonomim'e kadar birçok yerde "iddia" başlıklarının altında "ortaya çıktı" diye kesin ifadelerle haber oldu. Star ve Show TV'de Narin'in ölüm haberi, cenaze töreni, bir film jeneriği gibi müzikler eşliğinde verildi. Halk TV'de Ece Üner 'in sunduğu ana haber ağıtla başladı. Now TV ve bazı kanallarda da Narin'in bir düğündeki dans görüntüsü ölüm haberiyle birlikte ekrana getirildi. Onlarca haber sitesi ve gazete, "12 yaşındaki piyanistten 1 yılda 2 dünya birinciliği" başlığıyla kullandı Anadolu Ajansı'nın haberini. Benzerleri Türkiye'de de olan ticari bir organizasyon. Daha ilginci, Viyana kazananları arasında Bade Uygun'un dışında Türkiye'den 12, Barselona kazananları arasında Türkiye'den 4 çocuğun daha adı vardı. Daha önce onlarca böyle uluslararası yarışma kazanma haberlerinin palavra olduğu haberi çıktı ne muhabirler bir deneyim çıkardı ne de editörler. Her haber böyle yapılıyorsa vay gazeteciliğin haline… ASAL Araştırma'nın telefonla yaptığı araştırmada, 18 yaş üzeri 2 bin kişiden sadece yüzde 0,9'u "Türkiye'de en güvendiği kurum"un medya olduğunu yanıtını verdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Araştırma kitapları yayımladı. Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi. 19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray'ın medyası (2021)
16 Eylül 2024 01:07
Hakaret Kime Yasak Kime Serbest?
İktidar medyasında, bir tek yazar çıkıp da "beyni emcüklenmiş geri zekalı CHP yöneticileri" diyen AKP milletvekili Mustafa Varank'ı eleştirmedi. Cumhurbaşkanı Danışmanı O ktay Saral'ın "müfteri, şerefsiz, haysiyetsiz", AKP Genel Başkanvekili Efkan Ala'nın, "sefil, müptezel", AKP İstanbul milletvekili Süleyman Soylu'nun, "pislik", AKP İstanbul İl Başkanı O. Nuri Kabaktepe'nin, "çukur", AKP Elazığ Milletvekili M. Rıdvan Nazırlı'nın da "o.. çocuğu, alçak herif" diye Tuncay Özkan'a hakaretler yağdırmasına itiraz etmediler. Hatta Yeni Şafak, AKP Milletvekili Mehmet Demir'in "Lağım Tuncay" sözünü, Akşam da AKP Sözcüsü Ömer Çelik 'in "Çakma Wilders" sözünü haber başlığı yaptı. "Beyni emcüklenmiş geri zekalılar" dediği için Dilruba Kayserilioğlu'nu yerin dibine getirip, sonra aynı sözü Mustafa Varank söyleyince "O bizden" diye korumak gazeteciliğe yakışmaz. Kuşkusuz bu eleştirim muhalif medya için de geçerli. Gazeteciler olarak bu iktidar döneminde görmediğimiz, bir medya kuruluşunun haber sitesi kapattırması kalmıştı, onu da gördük. Turkuvaz Medya Grubu, Medyaradar sitesini kapattırdı. Önce "Turkuvaz Medya Grubu'nun Youtube kanalları çalındı" haberi için erişim engeli kararı aldırdılar. Halbuki bu haber birçok sitede de yayımlanmıştı. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın başında bulunduğu Turkuvaz Medya, sadece Medyaradar'ı hedef aldı. Ondan sonra yargı, duvar oldu; Medyaradar'ın bütün girişimleri sonuçsuz kaldı ve 30 Temmuz'dan beri de resmen kapalı site. Sevindirici olan "kral"ın yargısını ardına alan Turkuvaz Medya'nın Medyaradar'a geri adım attıramaması. Doğrudan medya özgürlüğü ile ilgili bir durum bu. Turkuvaz Medya'yı yönetenlerin gazetecilikle ilgileri bu kadar anlaşılan. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi. Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray'ın medyası (2021)
09 Eylül 2024 01:08
Üşengeç Ve Refleks Özürlü Gazetecilik
Üstelik de haberler Akşam, Hürriyet, Milliyet, Posta, Sabah ve DHA'da yayımlandığında olayın üzerinden tam yedi gün geçmişti. Halbuki bina Ankara'da, öyle memleketin uzak bir köşesinde de değil! Entübe edilen Reha Muhtar'ın sağlığıyla ilgili haberler Hürriyet'te, Milliyet'te ve de hemen her yerde gazeteci Uğur Dündar'ın sosyal medya paylaşımlarına dayandırıldı. Bir de eski eşi Deniz Uğur'un, Reha Muhtar ile ortak oğulları Poyraz ile ilgili paylaşımları, suç duyurusu, tartışmalar haber yapıldı. Milliyet'te sekiz, Hürriyet'te beş, Posta'da ise üç kez Kanal D'nin dizileriyle ilgili haber yayımlanmış. Elbette sadece Demirören grubu değil, TV kanalı olan tüm grupların gazete ve haber siteleri de aynı şekilde gizli reklam yapıyorlar; öbür grupların televizyonlarıyla ilgili haber değeri olan gelişmeleri de görmezden geliyorlar. "Fıstık tiyatrosu" tamam da… İktidar gazeteleri, o gün çok keyifliydi. "Fıstık gibi tiyatro" (Akşam), "CHP'de fıstık tiyatrosu deşifre oldu" (Sabah) "Fıstık şikâyeti kurgu çıktı" (Türkiye) başlıklarının altında "Özgür Özel'in önünü kesip 'fıstıkçıların derdi'ni anlatan kadın, CHP belediye başkanının eşi çıktı" diyorlardı. Ben de baktım, miting öncesinde Özgür Özel'in yolunu kesen fıstık üreticileri arasındaki kadınlardan biri gerçekten CHP'li Nizip Belediye Başkanı Ali Doğan'ın eşi Aslıhan Doğan'dı! Ali Doğan da eşinin fotoğrafını "fıstık üreticisi" diye paylaşmış, eşi olduğunu da belirtmemişti. CHP'nin web sayfasında "Özel'i traktör römorkunda karşılayan fıstık üreticisi kadın" olarak tanımlanan Aslıhan Doğan'ın Özgür Özel'e fıstık dalı verirken çekilmiş bir fotoğrafı da yer alıyordu. Ne yazık ki, CHP'nin sitesindeki haber de hâlâ düzeltilmedi. İktidar medyası bu olayda da kamuoyunu bilgilendirmeyi değil, iktidar partisinin çıkarlarını gözetti. Sanki fıstık üreticilerinin hiçbir sorunu yokmuş da belediye başkanının eşi mizansen yapıp olmayan bir sorunu anlattırmış gibi haber yaptılar. Fıstık üreticilerinin sorunları olduğu ortada, üreticileri anlatıyor da zaten. İktidar yanlısı Haber7 sitesi, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hakkında yanlış çıkan kulis "haber"lerin çetelesini çıkarmış. Hepsi de gerçek dışı tabii… Öyle her iddia "Haberi yapalım, ilgilisi yalanlasın" anlayışıyla haber yapılamaz. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi. Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray'ın medyası (2021)
02 Eylül 2024 01:27
Gazeteciler, Ara Zam Aldı Mı?
Yılın ikinci yarısı için hangi medya kuruluşunda çalışanların aylıklarında artış yapıldığını sorup soruşturdum; Cumhuriyet, DHA, Ekonomim, Habertürk, Hürriyet, Milliyet, Posta, Sözcü TV, Karar, Sabah ve KRT'de ücretlere temmuzda ara zam yapılmamış. Habertürk TV'de ara zam yapılacak denilmiş ama halen üstünde çalışıldığı söyleniyor. BirGün'de yüzde 25, ANKA'da yüzde12-24, NTV'de yüzde 20 oranında artış oldu. Haber Global'de de yüzde 20 ara zam oldu ama geçen yılbaşında da ücretler sadece yüzde 30 artırılmıştı. Yılbaşında ücretleri yüzde 50 dolayında artıran Now TV'de temmuzda da yüzde 15 oranında zam yapıldı. Ama aslında Sözcü çalışanlarının ücretlerinde temmuz ayında bir artış olmamıştı; yılbaşında da yüzde 60 dolayında artış yapılmıştı. O haberleri yazanlar da ücretleri artmayan gazeteciler. Özellikle de Sabah, Türkiye ve Yeni Akit'in başı çektiği bu yayınlar sayesinde sokak köpekleri düşmanlaştırıldı; korku nesnesi haline getirildi. Yasa geçmeden önce köpek saldırısı haberleri yapan gazeteler, haber siteleri, televizyonlar, köpek katliamlarını da görmezden geliyor; yok sayıyorlar. Ama aynı gazete sokak köpeklerinin yaraladığı bir kişiye atfen "Mama lobisi hükümeti eleştirmem için 5 milyon lira rüşvet teklif etti" gibi uçuk kaçık, muhatabı belli olmayan bir iddiayı yayımladı. Tabii ki bir de sokak köpeklerini düşmanlaştıran iktidar medyası. Köpek katliamını durdurmak için asıl konuşması ve dillerini değiştirmeleri gereken iktidar ve medyası. Yunanistan'a gidenlerin restoran fişi paylaşması da moda oldu, medya da bunları hiç sorgulamadan incelemeden haber yapıyor. İbrahim Tatlıses'in oğlu İdo Tatlıses'in sosyal medya hesabından paylaştığı restoran fişi de CNNTürk, Gazete Duvar, Sözcü, TGRT, Türkiye, Takvim, Yeni Çağ ve daha onlarca sitede haber oldu: "Karbonara soslu makarna 10 Euro, Bolonez soslu makarna 9 Euro, Musakka 10 Euro, Patates 4 Euro, Mantar 7 Euro, Ballı susamlı manouri peyniri (2) 13 Euro, Yunan salatası 7.50 Euro, Su 2 Euro, Cola (3) 9 Euro." Uzun uzun "hükümet icraatları"ndan söz ediyordu. Her ne kadar iktidar çevreleri, Türkiye'ye özgü başkanlık sistemine "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" adı verseler de Anayasa'da ne hükümet var ne kabine ne de Bakanlar Kurulu. "İngiltere'de aşırı sağı sokağa döken yalan haberi başlattığı iddiasıyla bir kadın gözaltına alındı" (AA), "İngiltere'de yalan haber paylaşımına gözaltı" (Sabah), "Yalan haber yayan kadın gözaltında" (Türkiye), "İngiltere'de yalan haber tutuklaması" (Yeni Şafak). Başlıklarda "yalan haber" vurgusu var ama gözaltına alınan Bernadette Spofforth adlı kadın bir gazeteci değil, paylaştığı da haber değil. Ama iktidar medyası, "paylaşım" yerine "haber" diye aktararak ilgisiz yere gazetecileri bu yanlışla ilişkilendirmiş oluyor. Cumhuriyet sitesinde 22 Ağustos'ta kullanılan "Dünyanın derinliklerinde gizlenen devasa okyanus" haberi, hemen aynı başlıkla 14 Haziran 2014'te Aljazeera Türk sitesinde yayımlanmış bayat bir haberdi. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray'ın medyası (2021)
26 Ağustos 2024 00:59
Katilin Yaşam Öyküsüne Odaklanmanın Cazibesi
Akşam, Hürriyet, Sabah, Takvim, Türkiye ile haber siteleri ve televizyon kanalları o oyunların isimlerini verdi; blogundaki metinden bölümler yayımladı. Milliyet daha da ileri giderek o iki oyunun içeriğiyle ilgili ayrıntılı kutular düzenledi; Arda Küçükyetim'e "Türk Breivik" unvanı verdi. Milliyet, onunla da kalmadı, bu saldırganın günlüğüne yazdığı düşüncelerini geniş biçimde yayımladı. O zaman biz gazetecilerin görevi de bu tür haberler ve saldırıları, gençlerin örnek almasını, kopyalamasını önleyecek tarzda yayımlamak, özenli davranmak. AKP iktidarının "Sokak Röportajları"ndan rahatsız olduğu RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin'in paylaşımından belliydi. "Sokak Röportajları" adı verilen, sokaklarda insanlara rastgele mikrofon tutularak yapılan bu söyleşiler, radyo ya da televizyon yayını değil… MagazinBurada adlı bir sosyal medya hesabından 9 Ağustos'ta "Usta oyuncu Peker Açıkalın beyin kanaması geçirdi! Konuşma yetisini kaybettiği ve bir dizi ameliyat geçireceği iddia edilen Açıkalın'ın hastane dosyasına ise gizlilik kararı getirildiği öğrenildi" paylaşımı yapıldı. Her zaman olduğu gibi, haber siteleri bu kez de Açıkalın'ın sağlığı üzerinden tık alma yarışına girdiler. Bu kez de "Peker Açıkalın'ın beyin kanaması geçirdiği iddia edilmişti" ve "..iddia yalanlandı" haberleri yayımlandı. Magazin sitesinin Peker Açıkalın'ın eşi ve yakınlarına sormadan, doğrulatmadan haber yapması ne kadar yanlışsa onların yazdığını haber sitelerinin de kontrol etmeden kopyalaması o kadar yanlış. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın geldiği gün, Meclis Başkanlığı Basın Birimi'nden gazetecilere "Canlı Yayın Duyurusu" gönderildi. Aslında Meclis Başkanlığı'nın "ricası" olmasa da haber kanallarının Abbas'ın konuşmasını canlı yayımlayacağı belliydi. Kurtulmuş'un konuşması sırasında 20'den fazla haber kanalı canlı yayındaydı. Doğal olarak Abbas'ın konuşmasına ise ilgi daha fazlaydı; Sözcü TV dışındaki tüm haber kanallar baştan sona canlı yayımladı. Türkiye gazetesinde Mehmet Doğan'ın "Akif'in mezarının da bulunduğu Tacettin Dergâhı'nda defnedileceği" yazıldı ama M. Akif Ersoy'un mezarı İstanbul'da, Taceddin Dergâhı ise M. Akif Ersoy'un İstiklal Marşı'nı yazdığı yer. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Araştırma kitapları yayımladı. Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı. TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray'ın medyası (2021)
19 Ağustos 2024 08:18