Leyla Gencer'in kitabını yazarken, onu tanıdıkça, ölçütlerinin ne denli yüksek olduğunu ve onlardan asla ödün vermediğini öğrenmiştim. La Scala Tiyatrosu'nda sahneye çıkan ilk Türk sanatçıydı ve La Scala'nın Diva'sı, "La Diva Turca" olarak anılıyordu. "Operacı olabilmek derin, hem de çok derin bir ihtirastır. 1950'de Ankara'da oynadığım ilk rolüm Santuzza'da ne kadar heyecan hissetimse 1983'teki La Fenice'de sahneye veda temsilimi verdiğim Corilla rolünde de aynı heyecanı duymuştum. Tam otuz üç yıl, altmış opera sahnesinde, yetmiş üç farklı prima donna rolünü oynadım. Çoğunlukla hâkim kadın, dominant kadın rolleriydi. Başı dik, meydan okuyan, mağrur!" Bilinmeyen operaları keşfedip onları gün yüzüne çıkartmakta ustadır Leyla Gencer. Leyla Gencer son zamanlarına kadar Milano'da kendi öncülüğünde kurulan şan akademisinde öğretmenlik yapmıştı. Yakın dostu Vincenzo de Vivo (Roma ve Treviso Operası sanat yönetmeni) ve gençliğinden beri arkadaşı Aydın Gün'ün koordinatörlüğünde 1995'de ilk yarışma yapıldı. Geçen akşam Leyla Gencer adına İKSV tarafından düzenlenen uluslararası şan yarışmalarının onuncusunu izledik.
Kaynak: Cumhuriyet
02 Ekim 2024 04:24
Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız
Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Hamburg'da Kültür Gezisi
Geçen hafta "GoodLife Travel Elite Club, Müzik Gezileri" içinde Hamburg ve Bremen'i kapsayan bir kültür ve sanat programına katıldım. Bu kez ünlü liman şehri Hamburg'a gidiyorlardı. Serhan'a "Beni de götürsene" dedim ve 18 kişilik gruba katıldım. Amaç sadece konserlere katılmak, ünlü sanatçıları dinlemek de değildi. Hamburglular J. Brahms, G. Mahler, Bach'ın oğullarından Karl Philipp Emmanuel Bach, Mendelssohn ve Hasse gibi Hamburg'da doğmuş ya da yolu Hamburg'dan geçmiş besteciler adına mini müzeler açmışlar. İkinci akşam, belki de yaşamım boyunca tanık olduğum en kusursuz akustiğe sahip bir ortamda, görkemli NDR Elbphilarmoni Orkestrası'nı 2 bin 100 kişilik büyük salonundaki konseri daimi şefleri Alan Gilbert yönetiyordu -çok önemli değil belki ama- baştan sona önünde partisyon yoktu. Ertesi gün Hamburg Güzel Sanatlar Müzesi "Kunsthalle" yi gezdik. Akşam Hamburg Devlet Operası'nın büyük salonunda bir renk cümbüşü olan Bizet'nin Carmen operasını izledik. Dünyanın en ünlü şeflerinden 74 yaşındaki Kent Nagano, Hamburg Filarmonik Şehir Orkestrası'nın üyelerini yönetiyordu. Ancak tenor Julian Pregardien onun kadar başarılı değildi. Kulağımızda güzel ezgileri, gözlerimizde Hamburg ve Bremen'in eşsiz görüntülerini saklayarak yurda döndük.
09 Ekim 2024 04:36
İlhan Usmanbaş 103 Yaşında
Ben İlhan Bey için üç ayrı kitap yazmıştım. Sevda Cenap Vakfı'ndan çıkan "Yeninin Peşindeki Bağdar" (1994); YKY'den çıkan "İlhan Usmanbaş/Ölümsüz Deniz Taşlarıydı" (2000); yine YKY'den çıkan ve iki CD ekinde sesini ve yapıtlarını içeren bir başka versiyon (2011). İlhan Bey bu son kitabımızın imza gününde bir kitap da bana imzalamıştı: "Sevgili Evin, İlhan Usmanbaş diye birini tanımıyorum. Kitabı okuduktan sonra belki tanırım (25/2/2011)". Atıfet Hanım 3 Şubat 2022'de ilk COVID kurbanlarından oldu. İlhan Bey bir besteci, bir eğitimci olduğu kadar bir bilge, hatta bir filozoftur. Usmanbaş'ın yanıtı: "Keşke 110 yaşımda olsaydım o zaman hem 1900'lerden önceki yılları yaşamış olurdum hem de şimdi 2000'lerden öncekini. Belki 1900'lere gelirken yaşanan duyarlılığı, bugün başka şekilde tanımlamak lazım. Ben böyle hızla bir yere girmemizin pek farkında değilim. Etrafımdaki aşağı yukarı 70 yaşını aşmış bestecilere de bakıyorum. Acaba yeni gelen hareketlerden çok mu yakınıyorlar? Acaba bu insanlar yanlış bir yere mi gidiyor, diyorlar? Hayır öyle bir şey de yok. Mesela Brahms epey yakınıyordu: Artık müziğin aslı yok oldu, yanlış şeyler geldi diye. Şimdi 1990'ların sonundayız. Yeni bir şeyler olacaksa 1990'ların başında başlamış olması lazımdı. Benim kuşağımdaki besteciler, Boulez, Ligeti, Xenakis, Stockhausen gibi, hiç böyle yakınmıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki çok daha rahat bir 2000'e doğru giriyoruz." Bir çırpıda şöyle dedim: "Stüdyo bir çağdaş müzik programından bir başka çağdaş müzik programına geçiyor." Sakin bir sesle beni düzeltti: "Evet bir çağdaş besteci ama programı tüm çağları kapsıyor." Hâlâ bana o karşılaşmamızı anlatır İlhan Bey. Şiirin içindeki müziği yeniden müzik olarak yaratıyordu. Oysa Usmanbaş bir besteci olduğu kadar bir filozoftur.
25 Eylül 2024 04:31
Bifo 25. Yılını Kutluyor
10 Ekim'de sürekli şef ve sanat yönetmeni Carlo Tenan'ın yöneteceği konserin açılışında BİFO, Saygun'un Orkestra Süiti op. 14 ve Mendelssohn'un İtalyan Senfonisi'ni çalıyor. 17 Ekim'de şefi de solisti de bestecisi de hanım olan bir konser var: Şef Laurence Equilbey yönetiminde Alena Baeva'dan Mendelssohn keman konçeretosunu, sonra da 19. yüzyıl başından Louise D. Farrenc'in 3. Senfonisi'ni dinleyeceğiz. BİFO ile 28 Kasım'da vereceği konser baştan aşağı Mozart'tan oluşuyor. 5 Aralık'ta şef Carlo Tenan'ın yönetimindeki BİFO'nun solisti İtalyan piyanist Marco Vergini. 13 Şubat konserindeki Mahler'in 5. senfonisini yine Carlo Tenan yönetiyor. Maestro Tenan yönetiminde, çellist Pablo Ferrandez solistliğinde BİFO, 4-11 Nisan 2025 tarihleri arasında Birleşik Krallık turnesine çıkıyor. Borusan Quartet (Esen Kıvrak, Nilay Sancar, Efdal Altun ve Poyraz Baltacıgil) Kadıköy Süreyya Sineması'ndaki konserlerini 23 Ekim, 25 Aralık, 19 Şubat ve 7 Mayıs'ta sürdürecek. Yazıma bir şey daha eklemek isterim, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın açılışında çalacağı senfoni netleşmiş: Beethoven değil, Çaykovski 'nin 5. Senfonisi.
18 Eylül 2024 05:21
Yeni Mevsime Bakarken
Bu yılki etkinliklere İKSV'nin düzenlediği dünya çapındaki Leyla Gencer 10. Şan Yarışması da eklenecek. 25 Eylül Çarşamba günü 11.00-27 Eylül Cuma akşamı saat 20.00'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda şef Pietro Mianiti yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde gerçekleştirilecek final galasında üç büyük ödülün sahibi belirlenecek. Yarışmanın birincisi 7 bin 500 Avro, ikincisi 4 bin Avro ve üçüncüsü 2 bin 500 Avro ile ödüllendirilecek. Leyla Gencer Halk Ödülü'nün sahibi ise dinleyicilerin oylarıyla belirlenecek. Hatta binanın sınırları Beyoğlu'na taşarak bir de panayır yapılıyor: "Kültür Sokağı Panayırı" 29 Eylül'de görkemli Mariinski Tiyatrosu'nun orkestrasını şefleri Valery Gergiev yönetiminde AKM'de dinleyeceğiz. İşSanat ise programını eylül sonunda açıklayacak. 2 Ekim'de ünlü Kodaly Kuartet var. 9 Ekim'de piyanist Ferhat Can Büyük bir resital veriyor.
11 Eylül 2024 04:20
Mete Sakpınar: Bir Güzel İnsan
Annesi ve babası opera sanatçısı, iki yaş küçük kardeşi Ender Sakpınar ise ünlü bir orkestra şefimizdir. Mete, 5 yaşında piyanoya başlamış; Ankara Devlet Konservatuvarında Ercivan Saydam ve Gülay Uğurata ile çalışmış, 1978'de İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda İlhan Usmanbaş'ın kompozisyon sınıfından mezun olmuştu. 1980'de Paris Ecole Normale de Musique'de Tony Aubin ve Jacques Casterede ile kompozisyon; D. Rouitz ve G. Devos ile orkestra şefliği çalışmış, okulu 1983'de bitirmişti. 1991'de İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda kompozisyon hocalığına başladı. Yapıtları arasında Odak, Transfusion, Açılım gibi orkestra çalışmaları; 1. ve 2. Piyano Konçertosu; yaylı, vurmalılar ve iki piyano için konçerto; oda müziği toplulukları için parçalar; solo çalgı için Delidolu; (flüt ve elektronik ses bandı) için hyperflute. Birincisi Bodrum Kalesi'ndeki Zorba The Greek balesi; ikincisi Bodrum Antik Tiyatrosu'ndaki Limak Filarmoni Orkestrası'nın konseriydi. 21. Uluslararası Bodrum Bale Festivali, İş Bankası'nın katkılarıyla 3-22 Ağustos tarihleri arasında yapıldı. Ben Bodrum Kalesi Kuzey Hendeği sahnesindeki festival kapanışının "Zorba" sını izleme şansını bulanlardanım. Bodrumdaki antik tiyatronun gizemli ortamında İtalyan şef bayan Beatrice Venezi'nin açık vuruşları ve orkestra kadar solistlerle özdeşleşmesi çok başarılıydı. Sahnede kalabalık bir orkestra vardı.
04 Eylül 2024 04:29
90 Yaşındaki Genç Kız: Ayla
Ayla, aslan burcu. Ayla'nın annesi başlı başına bir roman. "Ben 20 yaşıma kadar yanımda çanta taşımadım. Annem nasıl olsa hep yanımdaydı, onda her istediğim şey bulunurdu." Babası ise ünlü ürolog Prof. Dr. Behçet Sabit Erduran. Ayla'nın dinlediği ilk konser 3.5 yaşındayken: Annesi Ayla'nın kemancılığı ile çok ilgilidir. Mozart'ın 3. Keman Konçertosu'nu ezbere çaldığı zaman altı yaşındadır. Paris Konservatuvarı'ndan sonra ABD'de Galamian, Francescatti, Moskova Konservatuvarı'nda David Oistrakh gibi 20. yüzyıl müzik dünyasına imzasını atmış büyük kemancılarla çalışma olanağı buldu. Stradivarius kemanı Ayla'nın yaşamında en büyük arkadaşı, en önemli tanığı olmuştu. 1994'te bu kemanı satıp Guarnerius 1720 yapımı bir çalgıya sahip oldu. Carlos Paita yönetimindeki Londra Filarmoni Orkestrası'yla çaldığı fırtınalı konseri de hiç unutmamış Ayla. Kendisine vaat edilmiş bir konser programı olmasa da sırt ağrısına karşın onun için yaşamın vazgeçilmez bir parçası keman. Benim "Ayla'yı Dinler misiniz?" başlıklı kitabım 2002'de ilk baskısını yapmıştı. Yarın 90 yaşına basacak olan bu büyük sanatçımıza bundan sonra sağlıklı ve keman tutkusunu hiç yitirmeyeceği bir yaşam diliyorum.
21 Ağustos 2024 08:35
Bülent Tarcan: Hekim Ve Besteci
23 Ağustos 1914'de İstanbul'da doğmuş. 1920'li yılların başında Urfa'da rastlantıyla dinlediği birkaç uzunçalar ona klasik müzik dünyasını tanıtmıştı. Ardından asistanlık, tam üç kez askerlik, İkinci Dünya Savaşı'nın bunalımları ve 1944'de yaşamını birleştirdiği piyanist Necla Tiner ile evliliği, 1949'da kızı Hülya'nın doğması, 1959'da ayrılmaları; ardından Asiye Tarcan ile evlenmesi ve 1962'de oğlu Can'ın dünyaya gelmesi, özel yaşamından sayfalardır. Onun portresini yazdığım günlerde Bülent Bey artık emekliydi. Müzik ile tabibliği birleştirdiği incelemelerinde "amusie" örneği çok etkileyicidir: Amusie, beyin hastalığı sonucunda kişide görülen müzik yitmesi. Bülent Bey'in uzun inceleme yazıları var bu konuda. Gelelim en acıklı soruya: Bülent Tarcan böylesi büyük senfonik yapıtlar, piyanist kızı Hülya Tarcan için piyano konçertosu yazmış bir besteci. Hele Bülent Tarcan gibi yaşamı senfonik geçmiş bir bestecimizin giderek unutulmasına gönlümüz razı gelmemeli. Yoksa onun adı sadece Gayrettepe'deki "Prof. Dr. Bülent Tarcan Caddesi" nde kalacak.
14 Ağustos 2024 04:52
Genco Başlı Başına Bir Okuldu
Umarım yeni kuşaklarımız da onun disiplininden ve yaratıcılığından örnek alırlar. Şarkı, dans, tek kişilik oyunlarla, vurgularıyla Nâzım'ın şiirlerine boyut katan, sonradan Fazıl Say ile yarattığı o görkemli orkestra kurgusuyla yeniliklere kapılar açan Genco! "Bir Askerin Öyküsü" nü Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall konserleri içinde, şef Hakan Şensoy 'un yönetimindeki İstanbul Oda Orkestrası üyelerinin eşliğiyle 23 Ekim 2013'te sahnelemiştik. O hafta aynı zamanda, kökleri Robert Kolej'e dayanan okulun 150. yıl kutlamaları yapılıyordu. Anlatıcımız ise Genco Erkal. Genco'nun anlatıcı rolü Asker, Şeytan ve Anlatıcı olarak üç ana karakteri temsil ediyordu. Müzik, Rus folkloruyla 1910'lu yılların popüler dansları olan foxtrot, caz ve tangoyu harmanlar; çalgılar keman, kontrbas, klarnet, fagot, kornet, trombon ve perküsyon yedilisinden oluşur. "Eser çetrefil pasajlar içeriyordu. Başladıktan 6-7 saniye sonra metin giriyordu. Genco benim atak vermeme gerek duymadan esere başladı. Parçaların içindeki girişleri incelemiş, çalışmıştı. Benden hiç giriş almadan da eseri okuyup tamamladı. Orkestralı provada da bütün antreleri biliyordu. Rahatsız olduğu için genel provaya gelemedi. Doğrudan temsile başladık. Genco yine kendi yerinden kusursuz bir şekilde giriyordu. O güne dek mesleğine bu kadar önem veren, bu denli gözeten ve bu denli estetik yaklaşım gösteren başka bir sanatçıya rastlamamıştım. Şefi çok iyi takip ediyordu. Bu zor eser bittiğinde büyük bir tezahüratla karşılandı. Bütün salon ayaktaydı. Bu başlı başına bir sanat olayı idi. Sonra neredeyse bütün salon kulisi tıklım tıklım doldurdu. Ne mutlu bana ki şef olarak sahnede Genco'yu sol yanımda dinleme, izleme ve dahası insan olarak ondan örnek almak deneyimini yaşadım."
07 Ağustos 2024 05:49
Folklor Yaşantının Aynasıdır
Neriman Sarısözen Tüfekçi (1926-2009) ve Nida Tüfekçi (1929-1993) ile 1990'da yapılmış bir televizyon söyleşimi buldum. Türk halk müziği tarihine imzalarını atmış; icrayı yozlaştırmadan şarkının özünü olduğu gibi aktarmış değerli araştırmacı sanatçılar. Sonra Neriman Tüfekçi'den "ağız", "tavır" dediğimiz terimleri açıklamasını istemişim: "Yöre üslubu, yöre ağzı dediğimiz şey o yörenin kendine özgü tavrını ifade etmektir. Aynı diyalekt gibi her yörenin konuşma tarzı farklıdır. Kayserilinin konuşma tarzı Karadenizliden farklıdır. Bu özellikleri tavırla vermediğimiz takdirde, o türküyü tam anlamıyla icra etmiş sayılmayız." "Bir arşiv çalışması yapmalıyız. Tüm halk müziği sanatçıları özgün, yöresel söyleme bağlı örnekler vermeliler. Bu onların görevidir. Halk uzun havaları çok sever. Ritimsiz olduğu için konuşma gibidir. Doğrudan içini dökmektir. Genç sanatçılar artık uzun hava okumuyorlar. Herkes Azeri türküleri okur oldu. Bunlar da çok ender, ayrı üslubu olan parçalardır. Çalışılması, otantiğinin çok iyi incelenmesi gerekir. Kendi tavrını okumadığınız zaman, sıradan bir türkü haline gelir." Neriman Tüfekçi ise evrensel bir örnek vermişti: " Sibelius, Çaykovski, Bartok, kendi halk müziklerinden çok güzel esinlenmişler. Bire bir değil, kendi dehalarıyla katkıda bulunmuşlar."
24 Temmuz 2024 05:00
Biyografideki Gizli Hazineler
Biyografi okurken o kahramanın yaşadığı dönemin tarihini, kültürünü, diğer sanat dallarını hatta giyim kuşam modasını öğrenirsiniz. Eğer kahramanınız hayattaysa onun vereceği bilgiler altın değerindedir. İlk kitabım PAN Yayıncılık tarafından 1989'da basılan 25 Türk Bestecisi'ydi. Örneğin A.A. Saygun (1907-1991) kimi besteci için: "Bu besteci 25'in içine girmez, onu alıyorsanız beni çıkarın" gibi kararlar veriyordu. Kemal İlerici (1901-1986) ile konuşmak için Ankara'ya gittiğimde "Sizi iki gündür bu camın önünde muttasıl bekliyorum" diyerek karşıladı. Kitap hem Türkçe hem İngilizceydi. Sonra bu kitaptaki bilgiler aynı şablon içinde genişledi, yeni besteciler eklendi ve en son 71 Türk Bestecisi'ne dönüştü. Bundan sonraki kitaplarım müzik tarihi üstüne yazdığım "Zaman İçinde Müzik" (1994-2023 arasında 11 baskı) ve besteci biyografileriyle devam etti. Gürer Aykal için yazdığım "Bir Cumhuriyet Çocuğunun Orkestra Şefi Olarak Portresi" CD'ler ve bir DVD içerir. Önceden CD'ler için ayrı bir bölüm oluyordu. Yarın öbür gün başka araştırmacılara da kaynak ve sanat tarihimize bir izdüşümü olması için. Nitekim önceden yazdığım her kitap hep sonrakilere kapı açtı.
17 Temmuz 2024 04:20
Cumhuriyet İle Gelişen Türkçemiz
Türk Dil Kurumu'nun 1978 Radyo ve Televizyon Dil Ödülü'nü kazandığım haberi Cahit Külebi imzalı bir mektupla bildirilmişti. Bu hafta 12 Temmuz 1932'de Türk Dil Kurumu'nun Atatürk'ün talimatıyla, "Türk Dili Tetkik Cemiyeti" olarak kuruluşunun yıldönümü. Atatürk'ün onca devrimi arasında belki de en çok kafasını yoran devrimin dil meselesi olduğu söylenir. "Onun cevabını aradığı soru, Orta Asyadan halis (öz) Türkçe konuşup yazarak gelen Türklerin niçin Osmanlıca gibi yapma bir dil meydana getirme ihtiyacı duyduğuydu. Millet olabilmek için sadece belirli bir zümrenin anladığı bu yapma dilden kurtulmak gerekti. Dil Reformunu bilimsel bir temele oturtmak için Çankaya Köşkü ve Dolmabahçe Sarayındaki çalışma odalarını büyük birer kütüphane haline getirdi; raflarını her milletten Türkolog ve oryantalistlerin yazdığı yapıtlarla doldurdu." (Tekfen Vakfı yayını: 365 Gün Atatürk) Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin en önemli etkinliklerinden biri de iki yılda bir yapılan Türk Dil Kurultayları olmuş. Atatürk sağlığında bu kurultaylara 1932, 34 ve 36 yıllarında bizzat katılmış. Bugün Türk Dil Kurumu, Tarih kurumuyla birleşerek, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu başlığını aldı. Ben Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nde (Robert Kolej) okurken lise 4'teki çağdaş Türk edebiyatı hocam Vildan Acuner derslere eli kolu dergi ve kitap yüklü gelirdi. Benim sonradan Türk Dil Kurulu ödülü almamda ağabeyim Ergin Sander gibi Vildan Hoca'mın da payı çoktur.
10 Temmuz 2024 05:27
Hatya Artık Bir Efsane
Piyanist Hatya Buniatişvili'yi Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall'de ilk kez "Tuşlarda Bir Fırtına" başlıklı programı ile 27 Ekim 2010'da tanıdık. ALH'deki ikinci konseri ise 19 Mart 2014'te "Piyano Günlerinde Bir Fırtına" başlığını taşıyordu. Liszt, Ravel ve Chopin çalmıştı. Demek ki Hatya'nın hep bir fırtına estireceğine inanmışım! Geçen akşam 52. İstanbul Festivali'nin son etkinliği olarak İş Kuleleri Salonu'nda onu nice yıl sonra yine dinledik. Program "Labirent" başlığını taşıyordu. Yapıtlara bakarsanız kimi J.S. Bach gibi 18. yüzyıl başından bir bestecinin Orkestra Süiti No. 3'ten Arya, kimi Eric Satie gibi 20. yüzyıl başından, 3 Gymnopedies'ten No. 1 ve ardından aynı gizemli ortamda sürdürdüğü Chopin'in op.28, 4 no'lu Prelüdünü; onun da ardından Beethoven'ın "Appassionata" sını bütün renkleriyle ortaya çıkardı. J.S. Bach'ın 3. Orkestra Süiti'nin Hatya tarafından yapılan piyano uyarlaması çok ilginçti. J.S. Bach ve Liszt'in Consolatin No. 3'ten sonra Horowitz'in piyano uyarlamasıyla Liszt'ten çaldığı Macar Rapsodisi de bittiğinde bütün salon ayaktaydı. Ben de hâlâ beni, bizi unutmadığı hafızasına ve bunca seyahat, bunca program arasında ihmal etmediği ana şefkatine hayran kalarak ayrıldım Hatya'nın yanından.
19 Haziran 2024 05:45