Karl Marx, ünlü Kapital kitabında bu durumu titizlikle inceler; "kullanım değeri" nin yerini "değişim değeri" nin alma süreci ilerledikçe hırsızlık da ekonomik büyümenin zorunlu bir kuralı olmaya başlar (1. cilt, ss. 45-135). Bu duruma ilişkin olarak Kapital'in üçüncü cildinin başlarında dönemin İngiliz maden şirketlerinin hırsızlıkları üzerine çarpıcı verilerden söz edilir. "1860'larda, İngiltere'de kömür ocaklarında haftada ortalama 15 kişi hayatlarını kaybetmiştir. (…) 1852-1861 yıllarını kapsayan on yıl içerisinde toplam 8.466 insan ölmüştür.(…) Bu can kayıpları çoğu kez maden sahiplerinin doymak bilmez açgözlülüklerinden ileri gelmiştir. Çoğunlukla bunlar tek bir kuyu açtırırlardı, öyle ki, yeterli havalandırma eksikliği bir yana, bu deliğin kapanması halinde başka bir çıkış yolu yoktu." (3. cilt. Marx, ilerleyen sayfalarda maden kuyularına işçilerin sağlığı ve güvenliğini sağlamak adına konulması zorunlu kılınan aygıtların yerleştirilmesi için düzenlenen bir yasa karşısında maden sahiplerinin tepkilerinden söz eder. Elbette Marx'ın kastettiği "en zorunlu" durum, maden sahiplerinin kazancının artmasına ilişkin olarak değil işin sağlıklı şekilde yürütülmesine yönelik bir zorunluluktur. Ve yaşanan ölüm olayları karşısında maden sahipleri, yüklü tazminatlar ödemeye de mahkûm edilirler. Ve artık ülkemiz için "en zorunlu" olan şey, "en zorunlu harcamaları ihmal" eden bu yönetimden derhal kurtulup fatura ödemesini bilen ve derhal "en zorunlu harcamaları" yaparak işe başlayacak olan yeni bir yönetimdir. Ayrıca yazıda sözü edilen "kullanım değeri" ve "değişim değeri" kavramları için 1. cilt, 1. kitap, " Sermayenin Üretim Süreci", 1. kısım "Meta ve Para " adlı bölüme bakılabilir (ss. 45-135).
Kaynak: Cumhuriyet
22 Ağustos 2024 08:19
Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız
Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
'Sessizliğin Cumhuriyeti'
9 Eylül 1944'te, yani Paris'in kurtarılmasından sadece 16 gün sonra işgal sırasındaki direniş yayınlarından biri olan Les Lettres françaises 'de yayımlanan La République du silence (Sessizliğin Cumhuriyeti) adlı yazısına "Hiçbir zaman Alman işgali altındaki kadar özgür olmadık" diye başlar Jean Paul Sartre. Türkiye'de sıklıkla bu ilk cümlesi alıntılanan ve bu yüzden çoğu kişi tarafından çok yanlış bir şekilde yorumlanan bu sözlerin ne ifade ettiğini yazının devamında çok net anlarız: "Nazi zehri düşüncelerimize sızdığından beri her doğru düşünce bir zaferdi; çok güçlü bir polis gücü bizi susmaya zorlamaya çalıştığından, her söz bir ilke beyanı olarak değerli hale geldi; avlandığımız için her eylemimiz bir bağlılığın ağırlığını taşıyordu. Mücadelemizin çoğu zaman acımasız koşulları, sonunda insanlık durumu dediğimiz bu parçalanmış, dayanılmaz durumu kılık değiştirmeden ve peçe olmadan yaşamamızı sağladı. Mutlu zamanlarda ustaca maskelediğimiz sürgünü, esareti, özellikle de ölümü, endişelerimizin daimî nesneleri haline getirdik; bunların önlenebilir kazalar, hatta sürekli değil, dış tehditler olduğunu öğrendik (…) Ve her insanın kendisi için yaptığı seçim, ölüm karşısında yapıldığı için sahiciydi, çünkü her zaman 'Ölümden daha çok…' şeklinde ifade edilebilirdi." Filozof, yazısının devamında insanın sınırının "Oedipus ya da aşağılık kompleksi" gibi birtakım psikolojik eşiklerinin değil "özgürlüğünün sınırı" olduğunu belirtir. Filozof metnin sonunda olağandışı zamanlarda yaşanan bu gerçek demokrasiyle "Sessizlik ve Gece Cumhuriyeti" diye adlandırdığı "en güçlü cumhuriyet" in kurulduğunu söyler. Kurumları tüm işlevini kaybetmiş ya da tümüyle yok olmuş olmasına rağmen ve "her an Nazizm'e karşı savunmak" zorunda kalınan bir cumhuriyet olmasına rağmen, bu cumhuriyet, "en güçlü cumhuriyet" tir!
28 Kasım 2024 09:58
Politika Gösterisi Değil Politika Yapmak!
Çünkü ülke yönetimimiz, şu anki gibi kendini yönetme sorumluluğundan muaf bir şekilde hareket etmeye devam ederse, söz konusu olan bir rejim meselesinden bile öte bizzat ülkemizin hayatta kalmasını tehlikeye sokacak bir sonuca da yol açabilir. En uçlarda yaşıyoruz artık; ülkemiz can çekişiyor, karşıdevrim güçlerinin elinde, "şahsım devleti" anlayışının elinde can çekişiyor! Bunun için adeta felçli bir zihin yapısı içinde hareket eden kurucu partinin gerekli cesareti ve sakinliği derhal geri kazanması gerekiyor. Denetimsiz yetkililerin denetimsiz yetkilerle yönettiği bir ülkede olağan politik durumların kavram setleriyle hareket etmek söz konusu olamaz! Bugün, hiçbir duyarlı yurttaşın açık bir şekilde bir karşıdevrim girişimi içinde olduğumuzu unutma hakkı yoktur! Cumhuriyet devrimlerini savunmayı oy kaybı olarak gören laisizm ilkesini özellikle dile getirmekten çekinen Kılıçdaroğlu zihniyeti derhal terk edilmelidir artık, çünkü karşıdevrimle karşıdevrim grameriyle mücadele edilmez! Her şeyden önce hiçbir muhalefet, hiçbir politik düzlemde şikâyet gramerine dayalı söylemlerle yol alamaz. Karşıdevrime tepki verilir, onunla mücadele edilir, bu yüzden onunla tepki grameriyle, mücadele grameriyle konuşulur –ancak bir vızıltı etkisi bırakan naif söylemlerle değil! Dahasını söyleyelim, karşıdevrimden kurtulmak için karşıdevrim güçleri muhatap bile alınmaz!
14 Kasım 2024 09:30
Türkiye Bu Değil!
Ulus kavramımız kapitalist zihinlerin içinde zehirlendi, ulusal varlığımız liberalizm sunağında emperyalizm tanrılarına kurban edildi. Göğsünü gere gere değil, yerinden edilmeye çalışılırken, yerinden etmeye çalışanların yönetiminde girdi cumhuriyetimiz 101 yaşına! Ve silahlar gösterip kabadayılık yapan, mafyayı arkasına alıp ona buna göz dağı verenler değil bu ülkenin kardeşlik savunucuları! Yetmez ama evet diyenler değil bu ülkenin yazarları! Susan, korkan, ürken, saklanan kişiler değil bu ülkenin şairleri, sanatçıları! Ve adreslenmemiş tepkilerin dile getiricileri değil bu ülkenin akademisyenleri! Ve kendine tarihi bir üstat bulup onu piri yapan, düşünmeyen, aktaran kişiler değil bu ülkenin filozofları! Cumhuriyet yerinden edilmeye çalışılırken sıfatlarının anlamını unutanlar değil bu ülkenin savcıları! En zor zamanlarda kurtuluş ve devrim çığlıklarıyla kendini var eden bir ülkenin gerçek yüzleri değil bunlar! Çünkü tatlı ve şaşkın ricalarıyla zalimden merhamet dilenen insanlar olmadı hiç bu ülkenin işçileri, köylüleri, gençleri, yurttaşları! Cumhuriyetimiz tam 101 yıl önce var edildi, şimdi demokrasiyi var etme zamanı. Demokrasi mücadelesinin sorumluluğunu üstlenmemizi talep eden cumhuriyetimizin 101. yaşı kutlu olsun!
31 Ekim 2024 11:16
Tarihte Tatile Çıkma Zamanı Değil!
Tarihte tatile çıkmışlardır onlar, Şayegan'ın ifadesiyle "Asya ve Afrika uygarlıklarının çocukları olan bizler, üç yüzyıldır tarihte 'tatil'deyiz"dir. (Daryush Shayegan, Yaralı Bilinç, çev. Haldun Bayrı, Metis Yayınları, İstanbul, 1991, s.20) Neyse ki, Asya ve Afrika çocuklarının hatırı sayılır bir kısmı tatil yapmıyor bu sefer. Görünen o ki, 21. yüzyılın çehresi yeni bilgi ekonomisindeki dağılımlar üzerine şekillenecek. Böyle bir durumda bir ülkenin varoluşu için insana ve insan sermayesini oluşturmaya yatırım yapması kilit önem arz eder, yani eğitime yatırım yapmak... Öyle bir tatil ki bu, en çok meşgul olmaları gereken bu gündemden haberleri bile yok! Bu yüzyılın başından beri ülkemizi neoliberal pratiklerin içine gömen AKP iktidarı, bir yandan bilimsel ve teknik birikimlerimizi yok ederken bir yandan da karşıdevrim gerçekleştirme hevesine kapılmış halde! Oysa bugün gelişmiş dediğimiz ülkeler, 2. Dünya Savaşındaki yıkımlar sonrasında bilim insanlarının, öğretim üyelerinin ve öğretmenlerin maaşlarını hatırı sayılır bir şekilde artırmıştı. Gelgelelim devrimimizin yüzyıl sonrasında bugün çağdışı bir eğitim anlayışıyla hareket ediyor ülkemiz, dolayısıyla çağdışı bir ekonomi ve çağdışı bir politik yönetime maruz kalıyoruz. Çözümün adı çok belli, derhal değişmesi gereken bir yönetim var ülkemizde.
17 Ekim 2024 05:07
Cumhuriyet Ve Gençlik
Türkiye söz konusu olduğunda cumhuriyet hem bir devrimin hem de devrimciliğin teminatı olan bir rejimin adıdır. Bu yüzden doğaları gereği devrimci olan gençlere emanet edilmiştir. Ancak günümüzde her genç yurttaşın umut dolu gözlerle bu emanetle yaşadıklarını söylemekten çok uzağız. Çünkü gençler geçmişi değil geleceği daha çok düşünür, bu yüzden umut doludurlar ve umudun taşıyıcısıdırlar. Ve asla boş bir söylem değildir bu, aksine apaçık bir esastır. Nitekim, bu esası ilk büyük filozoflardan Aristoteles çok yalın bir şekilde açıklar: "[Gençlik] çoğu zaman hatırlayarak değil umut ederek yaşar; çünkü umut gelecekle, hatıralar ise geçmişle ilgilidir, neticede gençler için gelecek uzun, geçmiş ise kısadır: ilk günümüzde hiçbir şeyi hatırlayamayız ama her şeyi umut edebiliriz." (Retorik, 1389a21 vd) Kötülük nehri en çok gençler için korkutucu olan bir nehirdir. Türkiye Cumhuriyeti insanlık tarihine yön veren birkaç devrimden birinin eseridir. Evet, cumhuriyet gençlere emanet edilmiştir, ancak yetişkinlerin omzundan alınıp gençlerin taşıması gereken bir yük değildir bu emanet; bir yük değil, birlikte yürünebilecek bir yoldur cumhuriyet.
03 Ekim 2024 04:18
Veli Zorbalığı
10 yıl önce bir veli, oğlunun kimya dersi öğretmeninin yasa dışı bir eyleme giderek derslerine girmediğini iddia ediyor ve öğretmeni hem MEB'e hem de savcılığa şikâyet ediyor. İnceleme sonucunda anlaşılıyor ki, öğretmen, ne yasa dışı bir eyleme gitmiş, ne söz konusu velinin oğlunun sınıfına ders veriyor ne de kendisi bir kimya öğretmeni! İlgili veli 12 ay hapse mahkûm ediliyor, ancak iyi hal indirimi ve erteleme kararlarıyla birlikte iftira atan velinin avukatlık ve yargılama giderlerini ödeme cezasıyla tamamlanıyor süreç. Ve maalesef çoğu iftira, bu denli basit bir şekilde temizlenmiyor öyle… Hayır, bir Antik Çağ tablosunda değiliz! İhanet ve Sahtekarlık güzel görünmesi için çiçeklerle süslemiş değil İftira 'nın saçlarını ve Pişmanlık da yok sahnede! En beteri onları pek muteber eğitim vakıfları ile eğitim derneklerinin yöneticileri olarak bile görebiliyorsunuz; sokaklarda öğrencilerin, gençlerin eğitim hakları için pankartlar açan sloganlar atan bu insanlar, kendi çocukları için her tür hileye başvurmayı bir hak olarak görüyor. Okullarımızda eğitimci olmayan eğitimcilerin yol açtığı sorunlarla mücadele ederken zorba velilerin şiddet dolu davranışları karşısında öğretmenlerimizi ve okullarımızı korumayı unutma hakkına sahip değiliz. Ve okulları eğitim profesyoneli olmayan veliler değil eğitim profesyonelleri olan öğretmenler yönetir! * Sözü edilen tablo, Antik Çağın en parlak ressamı Apelles'in İftira adlı eseridir.
19 Eylül 2024 04:38
Cumhuriyet Öğretmenlerinin Sorumluluğu
Eğitimin tüm yurttaşlar için bir hak olarak tanımlanması sürecini başlatan Anadolu Devrimi, en başından itibaren cumhuriyet düşüncesiyle yol alan ve en büyük eseri cumhuriyet olan devrimdir. Cumhuriyet yolu, cumhuriyet ilkelerinin verdiği olanaklardan hareketle her yeni nesilde yeni değerler üretmek ve bu değerleri artırarak ve geliştirerek ilerlemeyi esas alan bir yoldur. Bu yüzden cumhuriyetçi düşünceyi daima geliştirmek ve genişletmek her şeyden önce okulların ve okullardaki eğitim profesyonelleri olan öğretmenlerin görevidir. Öğretmenlerimiz, günümüzde kendilerini farklı farklı biçimlerde gösteren cumhuriyet karşıtı uygulamalarla karşı karşıya kaldıklarında, eğitimin temel ilkesi olan yasallık zemininden güç alarak öncelikle öğrencilerini korumalı ve cumhuriyet karşıtlarına yönelik kararlı bir şekilde mücadele etmelidir. Her bilgi meşruiyetini bizzat kendisinden alır. Cumhuriyet düşüncesi, binlerce yıllık bir düşünme birikiminin sonucudur. Amaçları önce cumhuriyetin okulları inşa etmesi sonra da okulların cumhuriyeti inşa etmesini sağlamaktı.
05 Eylül 2024 08:49
Cumhuriyet Türkiye'nin Dna'sıdır!
2006 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nin ünlü reklam filminde tüm yurttaşlara tarihi bir uyarı ve çağrıda bulunuldu: "Tehlikenin farkında mısınız? Cumhuriyet'inize sahip çıkın!" Bir yıl sonrasında bu reklam filminin devamında ülkemizin saatlerinin yüzyıl geriye alınmak üzere olduğu da belirtilerek bu tarihi çağrı bir kez daha tekrarlandı: "Cumhuriyet'inize sahip çıkın!" Sonrasında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde cumhuriyet kadınının yok edildiği vurgulanıp bu tarihi çağrı önüne "artık" zarfı da eklenerek yine tekrarlandı: "Artık Cumhuriyet'inize sahip çıkın!" İlk reklam filminin üzerinden 18 yıl geçti. Çünkü yüzüncü yılındaki cumhuriyetimiz, cumhuriyet düşmanlarının elinde can çekişiyor! Cumhuriyet kavramımızı onu Osmanlı monarşisinin yerine geçen basit bir rejim değişikliği olarak gören zihinlerde kirlettik. Cumhuriyet ilkelerini anlamsız ve verimsiz tartışmalar içinde boğduk. 18 yıl önce tehlikenin farkında mısınız derken bizlere bağır bağır, ne tehlikesi!
07 Ağustos 2024 09:30
Maraton, Demokrasi Ve Eğitim
Her ülkenin eğitim sisteminin bir geçmişi ve bir de vizyonu vardır. Gelgelelim 2002'den beri ülkemizde eğitim üzerine yapılan her hamle bu esasın tam aksi yönünde gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor. Bu gerçeklik içindeyken geçen hafta kurucu parti tarafından 24 saat kesintisiz bir şekilde eğitim sistemimizin hemen her sorununa değinilen Eğitim Maratonu adında kapsamlı bir etkinlik yapıldı. Kayıtlarını YouTube üzerinden izleyebileceğiniz bu maraton boyunca, onlarca başlık altında birçok konu masaya yatırıldı. Ülkemizde nitelikli ve verimli bir eğitim üretimine doğru ilerlemek için mevcut durumumuzun süratle değerlendirilmesi ve eğitim kurumlarımızın oldukça derinlemesine bir şekilde yeniden düşünülmesi adına böyle bir etkinliğin yapılmış olması büyük önem taşıyor. Bir ülkenin eğitim sistemi eğitim kurumlarının eğitim profesyonelleri tarafından yönetilmesiyle ve eğitimin tüm aktörlerinin el ele, dayanışma içinde çalışmasıyla nitelikli bir hale gelir. Somut sorunlarımızın en başında 2012-2013 eğitim öğretim yılında açık bir karşıdevrim hamlesi olarak hayata geçirilen 4+4+4 kesintili sözde eğitim sistemi geliyor. Maratondaki en önemli eksiklik de buydu sanırım; teorik düzlemde neredeyse hiçbir konu masaya yatırılmadı.
25 Temmuz 2024 23:34
Kırksekiz Ve Duygu
2014 Aralık'ında bir sokak köşesinde bekleyen yavru bir kedi yanından geçen bir kadını tedirgin ve ürkek adımlarla takip etmeye başlıyor. Kediyi getiren kadının ve onu ev arkadaşı yapan kişinin de içinde bulunduğu bir arkadaş meclisinin Spinoza'nın Ethica adlı eserinde tanımladığı 48 duygudan hareketle gerçekleştirmeyi planladıkları kapsamlı bir etkinlikten dolayı kediye Kırksekiz adı veriliyor. Sonrasında bu kedi sayesinde söz konusu arkadaş meclisindeki insanlar, kedilerle ilişkilenen bir hayat yaşamaya başlıyorlar. Ve yıllar içinde bu meclisteki her insan, evlerini kedilerle paylaşır ve sokaktaki kedi, köpek ve kuşlara ilişkin bakım ve besleme faaliyetleri yürütür halde buluyorlar kendilerini. Duygu, yıllar önce yaşama veda etti, Kırksekiz ise sadece üç gün önce… Kırksekiz'in başlattığı öykü sayesinde yüzlerce kedi, köpek ve kuş kaliteli bir hayat yaşadı, yaşıyor. Bense ancak 5-6 yıl önce hayvan hakları konusundaki cehaletimi fark edebildim. 21. yüzyılda ölmeye ve öldürmeye değil de yaşamaya ve yaşatmaya katılan bir varlık olmaya çabalayan insanların düşündüğünü zannettiği konuları bile henüz hiç düşünmediğini fark etmesi gerçekten çok acı bir durumdur. İnsan dışı hayvanlarla olan ilişkilerimizin insan olma anlayışımızı genişletmek için paha biçilemez bir olanak olduğunu görebilecek gözlerimiz çoktandır var.
11 Temmuz 2024 03:51
Cehalet Ve Tehdit
Yetkilendirilmiş cehaletin en belirgin pratiklerinden biri tehdit dili kullanımıdır. Yetki sahibi cahil insanlar cehaletlerini, korkaklıklarını ve etik dışı varoluşlarını koruyabilmek için kullanırlar bu dili. Tehdit kavramı teorik düzlemde paradoksal bir kavramdır: çünkü bir tehdit, zor kullanımıyla sadece tehdit edenin çıkarına olan bir durumu varsayar. Böyle bir durumda tehdit edenin tehdit etmek yerine harekete geçmeyi tercih etmesi gerekir, gelgelelim böyle bir tercih de tehdit kavramını anlamsızlaştırır. Şu hâlde niye tehdit etmek diye bir şey var diye düşünebiliriz. Şu hâlde, tehdit dilinin sonrasını öngörebileceğimiz bir kılavuzumuzun olmadığı çok açık. Şu kadarını kesin olarak biliyoruz: tehdit edenler korkmamızı ister. Ve tehdit edildiğimizde gerçekten de korkarız. Bununla birlikte şunu da bilmemiz gerekiyor: tehdit edilenler kadar tehdit edenler de korkar. Elbette her birimiz neyin ne demek olduğunu gayet iyi biliyoruz.
27 Haziran 2024 05:20
Eğitimde Utanç Yılı
Eğitim zordur, bu yüzden çok titiz bir şekilde organize edilmesi gerekir. Varoluş amacı cehalete karşı mücadele etmek olan eğitim sistemimiz, cumhuriyetimizin yüzüncü yılında cehaletin kalkanına dönüştürülmeye çalışılıyor. Çünkü gerçekten öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin canına kıyılıyor! Politikleştirilen eğitim sistemimiz, cehaletle mücadele etmek için değil, cehalet üretmek için kullanılıyor artık. Eğitim kurumlarımız karşıdevrim güçlerinin elinde can çekişiyor. Bakan, eğitim nedir bilmiyor; bakanlıkta çalışan, adı uzman olan kişiler eğitim nedir bilmiyor! Bir salgın çıkarsa ne olur diye korkmazsınız artık, çünkü bilirsiniz ki, gecesini gündüzüne katıp tedaviyi bulacak, insanların hayatını kurtaracak bilim insanlarınız, doktorlarınız, hemşireleriniz, sağlık çalışanlarınız vardır eğitim sayesinde. Bu ülkeye saldırırlarsa ne olacak diye korkmazsınız artık, çünkü bilirsiniz ki, sizi koruyacak askerleriniz, subaylarınız vardır eğitim sayesinde. Bir felaket yaşanırsa ne olur diye de korkmazsınız artık, çünkü bilirsiniz ki, birbirlerine yardım etmek için koşa koşa hareket edecek yurttaşlarınız da vardır eğitim sayesinde!
13 Haziran 2024 10:09