2006 savaşına kıyasla yıkıcılığı ve süresi açısından çok daha farklı olan ve yaklaşık 13 aydır önceleri düşük yoğunluklu sonrasında topyekûn süren Hizbullah-İsrail savaşı 27 Kasım itibari ile geçici ateşkes mekanizması ile durduruldu. İsrail'in iki cepheli savaş karşısındaki zafiyetini ortaya koyan ve diğer taraftan Hizbullah'ın 2006'dan itibaren tahkim ettiği askeri ve istihbarî kapasitesini sorgulatan Gazze İşgali sonrasındaki İsrail-Hizbullah çatışmaları cevaplanması gereken pek çok soruyu da beraberinde getirmiştir. Her iki taraf kendisi açısından süreci bir 'zafer' şeklinde ifade etse de 13 aylık çatışma sürecinin İsrail ve Hizbullah tarafına benzer oranda olmasa da oldukça ağır maliyetler yüklediği ortadadır. Dahası Litani Nehri Bölgesi denen ve Litani Nehri ile Mavi Hat arasını kapsayan 30 km'lik alanda 1989'dan beri uygulanamayan Hizbullah'ın varlığının sınırlandırılması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Lübnan'daki silahlı grupların silahsızlandırılmasını öngören 1071 sayılı kararının yeniden gündeme getirilmesi aslında bir anlamda geleneksele yeniden dönüş stratejisidir. Bu kapsamda 2006 savaşındakinden 10 kat daha fazla milisini, ki yaklaşık olarak bunun 3000 civarı olduğu iddia edilmektedir, Hizbullah'ın İsrail'e yönelik Filistin direnişini destekleme amacı ile açılan 'destek cephesi'nde kaybettiği aktarılmaktadır. Hizbullah merkezli yapılan değerlendirmelerde bu oluşumun zayıfladığı fakat İsrail'in Kuzey bölgesini felç etme, 60 bin Yahudi yerleşimcinin Hayfa başta olmak üzere yerleşim yerlerine dönmesini engelleme açısından özellikle İsrail için 2024 Ekim'i farklı bir kayıp dönemi olmuştur. Sonuç olarak İsrail'deki muhalefet liderlerinin ifade ettiği üzere İsrail askeri kaybının 1000'li rakamlara yaklaşması, 12 bin civarında askerin yaralı durumu, savaşın sürdürülemez ekonomik maliyeti ile İsrail içerisinde farklı ekonomik sorunlara yol açması ve Batı-ABD'den askeri desteklerde yaşanan sorunlar İsrail tarafındaki bilanço durumunu ağırlaştıran gelişmeler olarak not edilmektedir.
Kaynak: Sabah
30 Kasım 2024 07:29
Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız
Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
İsrail İşgalinde Lübnan Aşaması: Tarih, Tekerrür Olasılığı Ve Acı Hafızalar
İsrail 'in 7 Ekim'de başlayan Gazze'ye yönelik işgalinin hızlı yayılma alanlarının başında gelen Lübnan, o tarihten itibaren mevcut yıkıcı sorunlarının yanı sıra derin bir çatışma ve istikrarsızlık ortamına sürüklenmiştir. Hamas'ın ardından İsrail'e yönelik ikinci ve daha çetin olacağı varsayılan Hizbullah oluşumunun etkili olduğu Güney Lübnan cephesi İsrail'in öncelikle düşük yoğunluklu sonrasında ise ağırlaşan saldırılarına hedef olmuştur. Gazze İşgali'nin erken döneminde daha çok kontrollü ve 2006 sonrasında oluşturulan 'oyun kuralları' çerçevesinde yürütülen Hizbullah-İsrail arasındaki askeri gerginlik ve çatışmalar, sonrasında kontrol edilmesi çok daha zor bir hal almış ve Kuzey İsrail ile Güney Lübnan adeta iki aktör arasındaki sınırlı savaşın merkezi olmuştur. Bu durum 1980'li yıllarda 'sınırlı' olarak başlayan ve sonrasında topyekûn işgale dönüşen İsrail'in yaklaşık 20 yıl süren Lübnan işgali sürecini yeniden akıllara getirmiştir. Güney Lübnan Merkezli Karşılaşma Her ne kadar İsrail'in uluslararası hukuka aykırı ve insan haklarını hiçe sayan Lübnan saldırıları ülkenin çeşitli bölgelerine yayılsa da ağırlıklı olarak bu saldırıların Güney Lübnan, Beyrut'un Güney Mahalleleri ve Beka Vadisi etrafında yoğunlaştığı ifade edilebilir. İsrail tarafı Güney Lübnan'a yönelik kara temelli askeri işgalini başlatmadan önce 2006 Hizbullah-İsrail çatışmalarında uğradığı maliyetleri de dikkate alarak bu defa Hizbullah komuta kademesini ve teknolojik/materyal kapasitesini kötürüm etmeye yönelik istihbarat merkezli ve siber saldırı yöntemlerini önceleyen saldırılar düzenlemiştir. Diğer taraftan Hizbullah cephesi tüm materyal ve ideolojik anlamda yaşadığı zafiyet ve olumsuzluklara rağmen halen İsrail'e yönelik saldırılarını sürdürebilmiş ve Güney Lübnan'a yönelik bazı İsrail girişimlerini engelleyerek İsrail tarafında bazı önemli askeri kayıplara yol açmıştır. Bu durum Gazze İşgali'nin bölgesel çatışmaların derinleşmesi ve genişlemesi şeklinde başından itibaren dikkat çekilen noktanın 7 Ekim gelişmesinden bir sene sonra doğrulandığını ortaya koymaktadır.
05 Ekim 2024 10:17
İttifakta Güçlü Adımlar: Türk-katar Müşterek Filo'sunun Etkinleştirilmesi
Bu noktada zaman içerisinde ortak kaygılarını ve söylemlerini keşfederek uyum geliştiren Türkiye-Katar ortaklığının Arap Ayaklanmaları sürecinde oldukça çatışmacı zeminde ciddi sınavlar verdiği ve bu durumun ortaklığın askeri ittifaka dönüşmesini de tetiklediği söylenebilir. Suriye, Yemen, Libya, Doğu Akdeniz, Irak ve son olarak Afganistan gibi ülkelerde çökmüş devletler gerçekliği ve çok boyutlu krizlerin yanı sıra oluşan güvenlik endişeleri ile bölgesel bloklaşmaların sertleşmesi sonucu Türkiye-Katar ortaklığı, 2014-15 yıllarından itibaren askeri ittifakını pekiştirme noktasında yasal ve kurumsal zeminleri oluşturmuştur. Sonraki dönemde ablukacı ülkeler ve Katar arasında her ne kadar bir yumuşama süreci var olsa ve bu durumun Türkiye-Katar ittifakında bir çözülme olasılığını ortaya çıkaracağı bazı yorumlarda yer alsa da Türkiye ile Katar askeri ittifakını savunma sanayii, istihbarat ortaklıkları ve diğer güvenlik alanındaki işbirlikleri ile çeşitlendirmiştir. Önceleri daha çok kara unsurlarının bulunduğu, sembolik oranda zırhlı birliklerin yer aldığı ve 2019'da ise Tarık bin Ziyad üssüne Halid bin Velid Kışlası'nın eklendiği Türkiye-Katar askeri ortaklığının ortak tank projeleri, güvenlik birimleri arasında ortak çalışmalar, deniz alanındaki işbirlikleri ve savunma sanayii alanındaki farklı ortaklıklar ile pekiştirildiği gözlenmiştir. Bölgedeki normalleşme eğilimleri sonrasında 7 Ekim'den itibaren Ortadoğu'nun yeniden daha çatışmacı ve istikrarsız bir iklime sürüklenmesi, ABD'deki seçim belirsizliği ile Donald Trump'ın yeniden göreve gelme olasılıkları, Batı'nın genel olarak Filistin konusundaki soykırım süreçlerine ortak olma şeklindeki eğilimi ve İsrail'in İran-Hizbullah ekseni ile çatışmalarından anlaşıldığı üzere farklı ve saldırgan bir güvenlik riski olarak belirmesi Türkiye-Katar ittifakının daha da güçlendirilmesinde itici faktörler olarak değerlendirilebilir. Dolayısı ile 21. yüzyılın bölgedeki en önemli hadiselerinden biri olan Türkiye-Katar ittifakının askeri bir otaklığa dönüşmesi ve Türkiye'nin bölgede "kalıcı merkez" olma çabalarında stratejik adım olan Tarık bin Ziyad askeri üssünün Müşterek Filo ile güçlendirilmesi, bu ittifakın diğer geleneksel ittifaklar gibi kalıcı ve istikrarlı şekilde yola devam ettiğini doğrulamaktadır.
31 Ağustos 2024 07:06
İsrail'in İşgalci "Revizyonizm" Açmazları: Soykırım, İzolasyon Ve Derinleşen Güvensizlikler
Gazze'deki soykırım süreci öncesinde dikkat çekildiği üzere, İsrail'in "güvenlik ikilemi" oluşturacağı ikinci cephe, özellikle Güney Lübnan'da etkin Hizbullah oluşumudur. İsrail ve Hizbullah Çatışmaları: Gelenekselin Ötesinde Bu cephelerden özellikle Yemen ile Lübnan farklı bir öneme sahip. Bu çerçevede İsrail, Hizbullah'ın doğrudan ve dolaylı olarak Hamas'a kapsamlı desteğinden kaygılandığını Lübnan başkenti Beyrut'u kapsayan suikastvari operasyonları ve Hizbullah-Hamas oluşumlarının üst düzey figürlerini hedef alarak gösterdiği gibi Hizbullah'ta Kuzey İsrail'i doğrudan hedef alarak ve İsrail askerlerinden kayıp verdirerek buradaki nüfusun yerlerini terk etmesine sebep olarak İsrail'in saldırılarına karşı misilleme yapacağı iradesini göstermiştir. Bu tür devlet ve devlet dışı aktörler arasında şimdilik süregiden çatışmaların yanı sıra Hizbullah tehditlerinden anlaşıldığı kadarı ile Güney Kıbrıs Rum Kesim'inin de İsrail'e desteği nedeni ile hedef gösterilmesi, Avrupa ülkelerini de İsrail ve Hamas-Hizbullah çatışmalarına daha yoğun ilişkilendirmektedir. 2006'da daha sınırlı askeri kapasitesi ve coğrafi yayılımı bulunan Hizbullah'ı Lübnan'da yok etme iddiası ile giriştiği Lübnan işgali sürecinde ve günümüzde 8 ayı aşkın bir süredir tüm üst düzey askeri teknolojisi, Batı desteği ve yüzbinlerce askeri ile Gazze kadar küçük ve izole edilmiş bir alanda Hamas'a karşın dahi başarısız olan İsrail'in Kuzey İsrail'i halihazırda istikrarsız hale getiren ve 2006'dan itibaren coğrafi ve askeri kapasitesini bir hayli güçlendiren Hizbullah'a karşı başarı ihtimalleri oldukça belirsizdir. Bu çatışmalara en az İsrail kadar hazırlanan Hizbullah ise bölgesel ana müttefiki İran'daki siyasi belirsizliklere ve Lübnan içerisindeki savaş karşıtı aktörlere rağmen İsrail'e yaklaşık 20 yıldır elde ettiği kazanımları gösterme iradesini seçmekte ve savaşa mesafeli tavrını terk etmektedir.
29 Haziran 2024 07:28
İran-israil Çatışması: Gazze İşgalinde Farklı Safha Ve "Dehşet Dengesi" Senaryoları
Uluslararası hukuk, siyasi hesaplar ve coğrafi gerilimler gibi belirli normatif ve materyal çıkarların kesişim alanına dönüşen Gazze İşgalinde 1 Nisan itibari ile farklı bir aşamaya geçildiği ve "kontrolü zor oyun kuralları" olarak ifade ettiğimiz İran-İsrail dolaylı çatışmalarının doğrudan savaş ihtimallerine evirildiği gözlenmiştir. İran'ın tam desteği ile gerçekleştirilen İsrail'e karşı söz konusu dolaylı ve hibrit savaş süreci kapsamında İsrail ise Levant bölgesini adeta "askeri operasyon" bölgesine dönüştürerek bu bölgeyi İran-İsrail çatışma alanına dönüştürmüştür. Geleneksel olarak İran'ın Lübnan-Suriye eksenindeki devlet dışı silahlı aktörler üzerinden, İsrail'in ise başta örtülü operasyonlar, suikastlar ve çeşitli askeri saldırılar ile yürüyen İran-İsrail çatışma dengesinin ve iki aktör arasında var olan caydırıcı kabullerin son gelişmeler üzerine dönüştüğüne şahit olmaktayız. İsrail'in 1 Nisan'da İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına saldırarak burada İran Devrim Muhafızlarından üst düzey iki generalin de aralarında bulunduğu bazı subayları hedef alması bunun ilk işaretiydi. İran tarafından geçmiş dönemde de benzer tehditler gelmesi bazı yorumcuları çatışmaların bu nokta da dondurulacağı fikrine yöneltse de caydırıcı dengenin İsrail lehine evrildiğini ve cevap vermediği takdirde İsrail'in "operasyon sahası"na dönüşme riski taşıdığını hesaplayan Tahran rejimi, 13 Nisan'da "alışılmadık bir karşı misilleme" gerçekleştirmiştir. 1100 km mesafeden 30 Pave Seyir ile 120 Hayber Şeken, İmad ve Kadir Balistik füzeleri ve 170 Şahid droneları ile yapılan karşı saldırı, sadece küresel alanda değil bölgesel alanda da 2000 km'yi aşan uzun menzilli füzelere ve kayda değer hava, deniz ve kara gücüne sahip bu iki aktör arasında direkt çatışma senaryolarını ve bölgesel "dehşet dengesi" ihtimallerini beraberinde getirmiştir. Keza 19 Nisan'da bu defa İsrail'in İsfahan'ı füzelerle vurması tarafların yeni dengenin nerede inşa edileceğine yönelik anlaşmazlıklarını göstermektedir. Dolayısı ile daha önce İran'ın "gölge mücadele" ile Kudüs Gücü üzerinden koordine ettiği Lübnan, Suriye ve Yemen'deki devlet dışı silahlı oluşumlar vasıtasıyla İsrail'i caydırma ve yıpratma stratejisinin yeni denklemde hem ittifak içerisinde olduğu aktörler üzerindeki etkisini yitirmeme hem de İsrail'e karşı güç dengesini koruma gerekçeleri ile "ortaya çıkma" şekline evirildiği söylenebilir.
20 Nisan 2024 07:15
Gazze İşgalinde Refah Aşaması
Kuzey Gazze ile başlayan ve bölgesel olarak daha çok İran-İsrail çatışması ile İran'ın desteklediği Hizbullah, Husi hareketi ve diğer İran ilişkili grupların İsrail'e yönelik çeşitli eylemlerine ve söylemlerine odaklanan İsrail'in Gazze işgali süreci devam ediyor. Hamas tarafı İsrail işgalinin sonlandırılması sürecini ateşkes görüşmelerinin temeli olarak görürken İsrail tarafı esirlerin serbest bırakılması ve geçici ateşkes çabalarına odaklanmaktadır Buna rağmen ateşkes için çabalar devam etmektedir. Mısır ile sınırı bulunan ve Gazzelilerin uluslararası yardım-destek aldığı tek hat olan 64 km karelik ufak bir alan Refah bölgesindeki nüfus, İsrail'in başlattığı Gazze işgalinden önce 250 bin civarındayken sonraki süreçte 1,4 milyona ulaşmıştır. Aksine son dönemde Filistin yönetiminin de Hamas ile anlaşmaya hazır olduğuna yönelik ifadeleri İsrail'in işgalinin bu konudaki farklı etkisine işaret etmektedir. Diğer taraftan Gazze'nin Refah bölgesinin dışındaki alanların işgalinde daha fazla İran-İsrail arasındaki çatışma dinamiklerine ve bölgesel yayılıma işaret eden noktaların, Refah'ın olası işgali ile Mısır-İsrail arasındaki gelişmelere daha fazla odaklandığı ve aslında olumlu ilişkilere sahip olan bu ülkelerin farklı bölgesel krizlere sürüklenmesi senaryolarının konuşulduğu görülmektedir.
24 Şubat 2024 07:17
Son Zirvenin Ardından Türkiye-katar İttifakı
Türkiye-Katar ilişkileri, bölgesel gelişmeler çerçevesinde kaygan ve sorunlu zemine sahip olan Ortadoğu'da uzun erimli ve çok boyutlu ittifak modeline örnek gösterilebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu vesile ile sadece Katar Emiri ile değil, onur konuğu olarak davet edildiği KİK Zirvesi'nde de üye ülkelerin liderleri ile görüşmeler gerçekleştirdi ve bölgesel sorunlara ilişkin önemli mesajlar verdi. Buna paralel olarak her iki ülke de kendi içerisinde yaşadığı Katar'ın 2017 bölgesel izolasyonu ve Türkiye'nin 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ile 2023'teki deprem merkezli gelişmelerde birbirlerine hayati destek vermekten çekinmemişti. Sonrasında ise Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır gibi öncesinde sorunlu olduğu ülkelerle normalleşme adımları atan Katar'ın bu süreçte Türkiye ile ittifak ilişkilerini esneteceği yorumları yapılsa da Katar, KİK içerisindeki otonom pozisyonunu konsolide etti. Bunun farkında olan Katar ve Türkiye, son yapılan zirvede 5 milyar dolarlık ticaret hedefi ortaya koydu. İsrail'in 7 Ekim süreci sonrasında Gazze'ye yönelik topyekûn işgal harekatına girişmesi de Türkiye-Katar ittifakının gerekliliği ve direnci noktasında önemli bir veri sundu. Sonuç olarak son ziyaret bölgesel anlamda İsrail ile normalleşme süreçlerinin sekteye uğradığı ve İsrail işgali merkezli çatışmacı iklimin yeniden bölgede gerilimler oluşturduğu ortamda gerçekleşmiş ve geçmiş dönemdeki bölgesel krizlerde olduğu gibi Türkiye-Katar ittifakı bu gelişmelere de ortaklık bağlarını daha da güçlendirerek cevap verdi.
09 Aralık 2023 07:21