"İsrail'in Yalanları / The Lies of Israel" adını alan platform Dezenformasyonla Mücadele Merkezi içinde yer alacak ve sadece İsrail'i ve İsrail'i destekleyen çevreleri takip edecek. Böylece yalan ve dezenformasyon girişimleri henüz yayılmadan ya da geniş kitleleri etkisi altına almadan "gerçeği" 7 farklı dilde ve belgelerle paylaşacak. İsrail zaten öyle bir devlet ki varlığı yalan. 1897'de Basel'de yapılan 1. Siyonist Kongresinden başlayarak adım adım işletilen büyük bir kötülüğün adı. BM Sözleşmesinin 6. Maddesi aynen şöyle diyor: Bir yandan da BM'yi hedef alıyor. İsrail Başbakanı Netenyahu BM Genel kurulunda BM'ye hakaret etti, aşağıladı, kınadı. İsrail'in BM büyükelçisi BM kürsüsünde BM sözleşmesini yırtıp attı. BM soruşturma heyetlerinin çalışmasını engelleyen, İsrail'i yargılayan uluslararası mahkemeleri tehdit eden, bir yıldır Gazze'de BM'ye ait okulları, hastaneleri, mülteci kamplarını bombalayan ve en az 228 BM çalışanını öldüren terör yapılanmasının adı İsrail. Özetle devlet olma özelliklerine sahip değil İsrail. BM'de temsil edilmeye de layık değil.
Kaynak: Star
01 Kasım 2024 11:09
Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız
Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Suriye: Saha Değişiyor, Masa Da Değişecek!
Bu kapsamda Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanlarının 7-8 Aralık'ta Doha Forum'da toplanarak Suriye'deki yeni durumu konuşması bekleniyor. Ocak 2017'den bu yana 22 defa toplanılan Astana Sürecinde kuşkusuz önemli kararlar da alındı, çatışmasızlık bölgeleri oluşturuldu, krizler donduruldu ama nihayetinde siyasi bir uzlaşma da çıkmadı buradan. Şam rejimi ve muhaliflerden 100, garantör ülkelerden ve BM'den 50 temsilcinin katılımıyla oluşan Suriye Anayasa Komisyonundan da (katılımcı sayısı sonraki süreçte azaltıldı) şu ana kadar bir uzlaşma çıkmış değil. Muhaliflerin Suriye'ye güvenli dönüşü, hapishanelerde işkence altında tutulan mahkûmların salıverilmesi, kayıpların bulunması, Suriye'de serbest seçimlerin yapılması ve parlamentonun eşit temsille oluşumu gibi pek çok konu buna bağlı olarak çözümsüz kaldı. Fidan "Suriye'deki olayları herhangi bir dış müdahale ile açıklamaya çalışmak yanlıştır. Bu, Suriye ile ilgili gerçekleri anlamak istemeyenlerin sığındığı bir sığınaktır, hatadır" derken Suriye gerçeklerinin yukarıdaki sebeplerden bağımsız olmadığını söylüyordu aslında. Ülke topraklarının yabancı ülkelerin asker postallarıyla çiğnenmesini, PKK-SDG ve IŞİD-DAEŞ gibi leş yiyici terör örgütlerince işgal edilmesini, 6 buçuk milyon Suriyelinin mülteci konumuna düşmesini, rejimin Şam ile Lazkiye arasına sıkışmasını sorun etmedi. İdaresinden sorumlu olduğu ülkesinin terör ihraç ettiğini görmeden Türkiye'nin Suriye'den gelen terör tehdidine karşı aldığı tedbirleri diline doladı. 2013-2016 arasında Suriye'nin kuzeyinden ülkemize ve hudutlarımıza yönelik PKK-DAEŞ saldırıları sonucunda 600'den fazla masum sivil vatandaşımız hayatını kaybetti. Eğitimli askerler sayesinde ilk adıyla Özgür Suriye Ordusu hızla toparlanmıştı. Sonrasında Türkiye'nin kuzey Suriye'ye girmesiyle süreç hızlandı. Türkiye'nin sınır ötesi askeri operasyonlarla oluşturduğu "güvenli" bölgelerde istikrar sağlandığı, muhaliflerin yönetiminde hayat kendi rutinini oluşturduğu içindir ki şu ana kadar bölgeden yeni göç gelmediği gibi bu süre içinde 737 bin Suriyeli ülkesine döndü. Zira İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın ifade ettiği üzere Türkiye'deki Suriyelilerin yüzde 42'si yani 1 milyon 247 bin 432 kişisi Halepli.
06 Aralık 2024 19:04
Suriye: Saha Değişiyor, Masa Da Değişecek!
Bu kapsamda Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanlarının 7-8 Aralık'ta Doha Forum'da toplanarak Suriye'deki yeni durumu konuşması bekleniyor. Ocak 2017'den bu yana 22 defa toplanılan Astana Sürecinde kuşkusuz önemli kararlar da alındı, çatışmasızlık bölgeleri oluşturuldu, krizler donduruldu ama nihayetinde siyasi bir uzlaşma da çıkmadı buradan. Şam rejimi ve muhaliflerden 100, garantör ülkelerden ve BM'den 50 temsilcinin katılımıyla oluşan Suriye Anayasa Komisyonundan da (katılımcı sayısı sonraki süreçte azaltıldı) şu ana kadar bir uzlaşma çıkmış değil. Muhaliflerin Suriye'ye güvenli dönüşü, hapishanelerde işkence altında tutulan mahkûmların salıverilmesi, kayıpların bulunması, Suriye'de serbest seçimlerin yapılması ve parlamentonun eşit temsille oluşumu gibi pek çok konu buna bağlı olarak çözümsüz kaldı. Fidan "Suriye'deki olayları herhangi bir dış müdahale ile açıklamaya çalışmak yanlıştır. Bu, Suriye ile ilgili gerçekleri anlamak istemeyenlerin sığındığı bir sığınaktır, hatadır" derken Suriye gerçeklerinin yukarıdaki sebeplerden bağımsız olmadığını söylüyordu aslında. Ülke topraklarının yabancı ülkelerin asker postallarıyla çiğnenmesini, PKK-SDG ve IŞİD-DAEŞ gibi leş yiyici terör örgütlerince işgal edilmesini, 6 buçuk milyon Suriyelinin mülteci konumuna düşmesini, rejimin Şam ile Lazkiye arasına sıkışmasını sorun etmedi. İdaresinden sorumlu olduğu ülkesinin terör ihraç ettiğini görmeden Türkiye'nin Suriye'den gelen terör tehdidine karşı aldığı tedbirleri diline doladı. 2013-2016 arasında Suriye'nin kuzeyinden ülkemize ve hudutlarımıza yönelik PKK-DAEŞ saldırıları sonucunda 600'den fazla masum sivil vatandaşımız hayatını kaybetti. Eğitimli askerler sayesinde ilk adıyla Özgür Suriye Ordusu hızla toparlanmıştı. Sonrasında Türkiye'nin kuzey Suriye'ye girmesiyle süreç hızlandı. Türkiye'nin sınır ötesi askeri operasyonlarla oluşturduğu "güvenli" bölgelerde istikrar sağlandığı, muhaliflerin yönetiminde hayat kendi rutinini oluşturduğu içindir ki şu ana kadar bölgeden yeni göç gelmediği gibi bu süre içinde 737 bin Suriyeli ülkesine döndü. Zira İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın ifade ettiği üzere Türkiye'deki Suriyelilerin yüzde 42'si yani 1 milyon 247 bin 432 kişisi Halepli.
06 Aralık 2024 09:54
Esad'ın Kafası Neden Baas'mıyor?
"Özgürlük ve haysiyet" sloganlarının atıldığı, hak ve özgürlüklerle eşitlik taleplerinin dile getirildiği, ülkede demokratik seçimlerin istendiği şarkılı türkülü protestolar olduğunu göreceksiniz. Vatandaşının sesini duymayan Baas rejiminin sebep olduğu amansız iç savaş Suriye'yi fiilen böldü. O dönem Başbakan olan Erdoğan "vatandaşlarının demokratik taleplerini karşıla, o vakte kadar vatandaş dahi saymadığın Kürtlere de kimlik ver, seçim ve anayasa süreçlerini yönet ki ülkeni de koruyabilesin" dedi ısrarla. ABD, Rusya ve İran vekil güçler aracılığıyla Suriye topraklarına göz koyarken, Şam rejimi üzerinde baskı kurarken "toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine saygılıyım" diyen tek başkentti Ankara. Trump'ın deyimiyle "Obama'nın kurdurduğu IŞİD-DAEŞ'ın, IŞİD bahanesiyle silahlandırıp alan açtığı PKK-PYD terör örgütünün, İran destekli paramiliter örgütlerin, Şam'ın davetiyle Suriye'ye daha doğrusu sıcak denizlere inen Rusya'nın postalları Suriye'nin egemenliğiyle beraber ulusal onurunu da çiğnerken varlık göstermeyen Esad rejimi gücünü muhaliflerine cömertçe gösterdi. Hapishanelerde işkence, tecavüz ve açlıkla öldürülmüş 11 bin sivilin fotoğrafları AA aracılığıyla dünya medyasına yansıdığında ve Esad, siviller üzerinde kimyasal silah kullandığında yahut iç savaştan kaçarken Akdeniz'in karanlık sularında ölüp gidenlerin en küçüğü Aylan bebeğin narin bedeni sahile vurduğunda şöyle bir dönüp baktı dünya. Yüzünü buruşturdu. Birkaç gün yutkundu ama sonra çok da umurunda olmadı Suriye'de olanlar. Bu esnada Beşar Esad ise eşiyle objektiflere gülümseyip "her şey çok güzel" pozları vermekle meşguldü. Cenevre'de barış konferansından, Astana'da dörtlü görüşmelerden hiç bir şey çıkmadı. Suriye rejimi muhalifleriyle anlaşmaya gönül eğmiyordu çünkü. İktidarı darbeyle ele geçiren ve 60 senedir Suriye'yi yöneten Esad Ailesinin hakimiyeti esasen Baas Partisine ve Nusayri azınlığa dayanıyor. Yüzde 5'i Hıristiyan, yüzde 3'ü Dürzi, yüzde 80'i ise Sünni Araplardan oluşan Suriye toplumunun sadece yüzde 10'u Nusayri. Azınlığın çoğunluğa tahakkümünün en çirkin örneği Baas rejimi. İktidarı cılız ama ardında İran'ın Şii yayılmacılığıyla Rusya'nın varlığı olduğu da aşikar. Lakin Esad hiç olmadığı kadar yalnız bu kez. Tüm bu süreçlerde Türkiye de hedefteydi. Darbe-işgal mekaniği 2011 sonrasında harekete geçirilmişti. MİT krizi, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbesi, 6-8 Ekim Kobani olayları, PKK, DHKPC, IŞİD vd terör saldırıları, (Biden'ın müjdelediği) muhalefetin yıkıcı tutumu ve 15 Temmuz işgal girişimi... Erdoğan liderliğinde Türkiye hem bunlarla baş etti, hem Suriye'den gelen göçle hem de terör tehditleriyle. Sınır ötesi operasyonlar, güvenli bölgenin oluşturulması, Suriye Milli Ordusu'nun yetiştirilmesi, sınır hattının DAEŞ ve PKK-YPG tehdidinden temizlenmesi gibi bir dizi zorlu iş sessiz sedasız ama kararlılıkla yürütüldü. 2022'den bu yana da Esad'a yeniden elini uzatıyor Türkiye. Suriye egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün sağlanması, terör örgütlerinin def edilmesi, komşuya barış ve istikrarın tesisi için yapıcı bir tutum sergiliyor. Önce istihbaratın ardından Dışişleri Bakanlığının ikili görüşmesinin ardından samimiyetle çağrıda bulundu Cumhurbaşkanı. Dünyanın en güçlü liderlerinin başında gelen Erdoğan dünyanın en zayıf devlet başkanına, Beşar Esad'a "gel tut elimizi, toparlayalım şu işleri" dedi ama bu güçlü ve samimi eli bile tutamadı Esad. Şimdi heyet üstüne heyet gönderiyor Türkiye'ye. Dimyat'a güveniyordu ama evde bulgur bile olmadığını Suriye Milli Ordusu Halep ve İdlip'ten sonra Tel Rıfat ve Hama'yı da ele geçirince anca anladı Esad. Sırada Münbiç var. El çabukluğu marifet tüm bu alanları PKK-YPG'ye bırakmayı planlıyordu ama Türkiye'nin kararlılığına çarptı. Türkiye PKK'nın yeni mevziler kazanmasını istemediği gibi bölgede kati surette terör örgütü istemiyor. Zaten 3 buçuk milyon Suriyeliyi misafir ediyor ve haliyle yeni göç istemiyor. Bilakis Suriye terörden temizlensin de buradakiler evlerine güvenli, onurlu ve gönüllü olarak dönsün istiyor. Suriye'ye barış, hukuk ve istikrar gelsin diye de sahada ve masada uğraş veriyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan son haftalarda birkaç kez Esad'ın Türkiye ile normalleşmeye hazır olmadığını ifade etmiş ve saha ne gerektirirse Türkiye onu yapar demişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da vurguladı güvenliğin şaşmaz öncelik olduğunu. Ama Fidan'dan farklı olarak Easd ile ilgili hala umutlu mesajlar da vermişti. Esad'ın kibri, olmayan iradesini bile geçmiş görünürken Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yine söyledi: "Türk, beklenendir, yolu gözlenendir".
03 Aralık 2024 18:49
Ankara: Trump Öngörülemiyor Ama Türkiye İçin Fark Etmiyor
ABD'nin 20 Ocak'ta görevi devralması beklenen "seçilmiş başkanı" Donald Trump için küresel çapta en fazla kullanılan sıfat "öngörülemez" (unpredictabl) oldu büyük ihtimalle. 2017-2021 arasında başkanlık yapan Trump, ikinci dönemi için seçim kampanyasını "Başkan olur olmaz savaşları bitireceğim" vaadi üzerine kurdu ve sadece ABD'de değil dünyanın her yerinde bunu umut edenlere "acaba" dedirtti. İkincisi ise ABD'nin doğrudan sebep olduğu, desteklediği yahut "fişteklediği" savaşlar dolayısıyla yaşanıyor. Bu da Trump için başladığımız yere getiriyor bizi: "öngörülemeyen". Kendinden emin olmanın verdiği bir kararlılıkla "iyimserliğini koruyarak bekliyor" Ankara. En az on yıldır, ABD –aniden peyda edilen- DAEŞ terör örgütüne karşı PKK-YPG terör örgütünü "kurtarıcı" gibi gösterip desteklemeye başladığı günden beri "müttefik ülke Türkiye"den bu tazyiki alıyor. Bu vurgusu sorunun kaynağını, sebebini gösteriyor aslında "muhatabına". "Biz hazırız" diyor Cumhurbaşkanı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da gazete ve televizyonların Ankara temsilcilerine verdiği röportajda benzer bir " öngörülemeyen Trump'a karşı ne yapacağını Bilen Türkiye " fotoğrafı çizdi aslında. Savaşları durdurma konusunda Trump'ın vaatleriyle kabinesi arasındaki tezatı ortaya koyduktan sonra "iki emareden hangisi galip gelecek göreceğiz" dedi. İş ABD'nin terör örgütüne verdiği desteğe gelince tam bir Dışişleri Bakanı gibi yorumladı Hakan Fidan: "ABD, PKK-YPG ile işbirliğine devam ederse bu Türkiye ile stratejik bir sorun alanı olmaya devam eder". Bana kalırsa açıklamasının en vurucu yeri şurasıydı: " Güvenlik ağırlıklı bir dış politika izleyen Amerika'nın, aslında Türkiye'yi en iyi anlayacak durumda olması lazım. PKK/PYD ile olan ilişkiyi gözden geçireceklerini değerlendiriyorum. Türkiye gibi bir müttefikin artık başka bir noktaya itilmesi, rasyonel olarak da stratejik olarak da izahı olmayan bir konu. Bunu çok fazla sineye çekemeyeceğimizi, çekmeyeceğimizi gösteriyoruz. Kendi güvenliğimizi sağlamak için her türlü adımı atacağımızı, atmaya hazır olduğumuzu Amerika görüyor. Kendilerinden tavır değişikliği beklediğimizi de görüyor. Belli operasyonları farklı türden yapıyorsak, bunun sebebi beklentilerimizin karşılanmasına imkân sağlamaktır. Arazideki durum daha farklı türden bir operasyonu zorunlu kılarsa, Cumhurbaşkanımız da ifade etti, elbette gereği yapılır."
26 Kasım 2024 09:36
Yenidoğan Çetesi Ve Sağlık Sisteminin Mr'ı
Dün, "yenidoğan çetesi" diye adlandırılan bebek katilleri davasının üçüncü günüydü. 1399 sayfalık iddianamenin kabul edildiği, 22'si tutuklu 47 zanlının 17 bin yıl hapis istemiyle yargılandığı dava daha başlamadan önce ilgili 10 hastanenin kapısına kilit vuruldu ama dünyaya gelir gelmez bu kadar vicdansız ve cani ruhlu insanların eline düşen bebeklerimiz için içimiz bir türlü soğumuyor. İfadelerden ve davanın delili olan konuşma kayıtlarından anlıyoruz ki "insanlıktan nasibini almamış sanıklar" bebekleri "meta" olarak görmüşler. O yüzden akla karayı, iyiyle kötüyü ayırt etmemiz lazım. "Yenidoğan çetesi" bebekleri kullanarak Türkiye'nin sağlık sistemini istismar eden bir çete aslında. Nitekim Sağlık Bakanı Memişoğlu "özel sağlık tesislerinin denetimlerinin revize edileceğini ve yeniden yapılanmaya gideceklerini" açıkladı. 2010'lara kadar Sağlık Bakanlığı için "seçim kazandıran bakanlık" denirdi hatırlarsanız. 2003 öncesinde sağlık sistemi üç başlıydı Türkiye'de. Devlet sağlık sigortası olup olmadığına bakmaksızın 18 yaş altındaki tüm çocuklara ücretsiz sağlık hizmeti vermeye başladı. Ancak büyük bir çaba da var. Pandemide canlarını tehlikeye atarak, şehitler vererek büyük bir özveriyle çalıştı doktorlarımız sağlık çalışanlarımız. 120 bin doktorun, 1 buçuk milyon sağlık çalışanının olduğu bir sektörde üç beş cani yüzünden onlar zorda kalır. Burada Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu'nun hakkını da teslim etmek lazım.
21 Kasım 2024 17:45
Yenidoğan Çetesi Ve Sağlık Sisteminin Mr'ı
Dün, "yenidoğan çetesi" diye adlandırılan bebek katilleri davasının üçüncü günüydü. 1399 sayfalık iddianamenin kabul edildiği, 22'si tutuklu 47 zanlının 17 bin yıl hapis istemiyle yargılandığı dava daha başlamadan önce ilgili 10 hastanenin kapısına kilit vuruldu ama dünyaya gelir gelmez bu kadar vicdansız ve cani ruhlu insanların eline düşen bebeklerimiz için içimiz bir türlü soğumuyor. İfadelerden ve davanın delili olan konuşma kayıtlarından anlıyoruz ki "insanlıktan nasibini almamış sanıklar" bebekleri "meta" olarak görmüşler. O yüzden akla karayı, iyiyle kötüyü ayırt etmemiz lazım. "Yenidoğan çetesi" bebekleri kullanarak Türkiye'nin sağlık sistemini istismar eden bir çete aslında. Nitekim Sağlık Bakanı Memişoğlu "özel sağlık tesislerinin denetimlerinin revize edileceğini ve yeniden yapılanmaya gideceklerini" açıkladı. 2010'lara kadar Sağlık Bakanlığı için "seçim kazandıran bakanlık" denirdi hatırlarsanız. 2003 öncesinde sağlık sistemi üç başlıydı Türkiye'de. Devlet sağlık sigortası olup olmadığına bakmaksızın 18 yaş altındaki tüm çocuklara ücretsiz sağlık hizmeti vermeye başladı. Ancak büyük bir çaba da var. Pandemide canlarını tehlikeye atarak, şehitler vererek büyük bir özveriyle çalıştı doktorlarımız sağlık çalışanlarımız. 120 bin doktorun, 1 buçuk milyon sağlık çalışanının olduğu bir sektörde üç beş cani yüzünden onlar zorda kalır. Burada Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu'nun hakkını da teslim etmek lazım.
21 Kasım 2024 07:58
Hakan Fidan, Yusuf Tekin, Chp Ve Demet Akalın
İlki gurur ve güven verici. İsrail de davetliydi ama İsrail basınına göre Cumhurbaşkanı Isaac Herzog "güvenlik endişeleri" nedeniyle gitmemişti Azerbaycan'a. Türk hava sahasını kullanmak için de izin istemiş Türkiye'den. İsrail ile ticareti kesen, en fazla insani ve diplomatik yardımı yapan, daha fazlasını yapamadığı için bağrı yanan vicdan sahibi insanları çokça barındıran tek ülkedir Türkiye. Bundan böyle İsrail'e ne hava ne de su... Helvacı'nın yönelttiği "Bir baba olarak Filistin'de yaşananlara dair ne hissediyorsunuz" sorusuna kısa ama çok güçlü ve çok şey söyleyen bir cevap verdi Dışişleri Bakanı: Bu cevap, Fidan'ın kişisel tarihine geçecektir kuşkusuz ama Türkiye'nin de yüzünü ağarttığını, içimize su serptiğini, devletin doğru adamlarca yönetildiğini de kayda geçirmek gerekir. Kendisi zaten "öngörülemez" diye anılan ve bu yönüyle insana bir canlı bomba kadar güven veren Trump 20 Ocak'ta kucağında bir bomba bulacak. MEB Bakanı Yusuf Tekin bütçe görüşmelerinde CHP'lilerin ileri sürdüğü tezlere cevap verirken tek parti dönemi uygulamalarına ve hala cari olan zihniyete atıfla CHP'nin laiklik-özgürlük sicilini şöyle bir açıyor. Üstelik 1930'lara 40'lara gitmeye de gerek yok. Eskişehir'de cami yıkmaya kalkan belediye CHP belediyesiydi. Ya da 2008'de AK Parti üniversitelere kılık kıyafet özgürlüğü getirdiğinde yasanın iptali için AYM'ye koşan partidir CHP.
19 Kasım 2024 10:19
Abd Kaygılıydı, Şimdi Dünya Kaygılı
Aylardır yüksek gerilim hattında süren ABD seçimleri nihayet neticelendi; Trump zaferini ilan etti ama gözlemcilerin "anksiyete" teşhisi hala geçerli. Trump aday olamaz, deniyordu, davaları vardı ama aday oldu. Trump Harris'e komünist, Harris Trump'a faşist dedi. Bu kadar belirsizliğin ardından agresif Trump ile histerik Harris arasında bir seçim yaptı ABD'li seçmen. Trump seçimi kaybetseydi ortalık 2021'deki gibi karışacak diye bekliyordu herkes. Biden döneminde Ukrayna'da savaşın, Gazze'de soykırımın şaşmaz destekleyicisi oldu ABD. Sadece bu açıdan bile Trump'ın "savaşları durduracağım" açıklaması şimdilik tek tutanağımız. Geçmiş dönemde Türkiye ve İsrail konusundaki sicili de son derece kötü Trump'ın. Bu açıdan Trump bizim sorumuz değil. Köklü bir devlet geleneği olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşunun ikinci yüzyılını Türkiye Yüzyılı olarak ilan ederken TDT çatısı altında toplanan kardeş devletler de önemli bir yola girdi. Ortak alfabe kararı 2009'da yola çıkarken temel alınan ortak dil, tarih ve kültür birliği üzerinde alınan mesafeyi gösteriyor.
07 Kasım 2024 10:11
"Ansızın" Yaklaşırken… Chp İçin Karar Vakti!
Dünya üzerinde devam eden iki büyük savaş var. Zaten kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki vatandaş irfanı yüzde 89,4 oranında olup biteni aynen böyle okuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 1 Ekim'den bu yana yaklaşan tehlikeye dikkat çekerek "aman iç cepheyi sağlam tutalım" uyarıları ve MGK'dan yapılan açıklamalar bunu pekiştiriyor. ABD ve Avrupa on yıllardır hep aynı yere (PKK-DEM hattına) yatırım yaptığı ve içerde de "zayıf halka" olarak burayı (Kürt meselesi ile terör sorunu arasındaki geçişken alanı) gözlerine kestirdiği için olacak Erdoğan da hep burayı sağlamlaştırmaya, vatandaşla terörü, PKK ile DEM'i ayrıştırmaya çalıştı. Şimdi de DEM kontenjanından CHP vitrinine çıkarılan Ahmet Özer'e canlı kalkan oluyor. Bu fotoğraf yıllardır "aman ha, CHP HDP'lileşiyor" diye yaptığımız uyarının bir resmidir. Anlaşılan o ki DEM CHP'ye rengini vermiştir. İmamoğlu'nun 2028 adaylığını de facto ilan etmesi, Mansur Yavaş çizgisinin netleşmesi, Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye muhalefeti ve parti belediyelerindeki devasa sorunlar gibi. Erdoğan'ın çağrısındaki samimiyet ve aciliyet de mutlaka idrak edilecek.
05 Kasım 2024 10:16
Yeni Bin Yılın Eşiğinde; Yeni Bir Türk-kürt İttifakı
Kürtlerle Türkler kardeştir. Bu defa kullanmak istedikleri maşa PKK terör örgütü... Kılıfı ise Kürtler... "Şunu lütfen unutmayınız: 85 milyon olarak aşımız bir, ekmeğimiz bir, kıblemiz bir, vatanımız, toprağımız bir, bayrağımız, marşımız bir, devletimiz bir, en önemlisi de mazimiz bir, istikbalimiz bir, kaderimiz birdir" dedikten sonra sağ elini tokalaşacak gibi ileri uzattı: "Buradan Gazi Meclis'imizden, milletin kürsüsünden sesleniyorum; sevgili Kürt kardeşlerim, senden bu eli samimiyetle, sımsıkı tutmanı bekliyoruz. Siyonist İsrail'in aparatlığını, emperyalizmin uşaklığını, Türkiye düşmanlarının maşalığını yapanları aradan çekip çıkarmanı istiyoruz. Sevgili Kürt kardeşim, imanına, İslam'ına, ezanına, vatanına, toprağına, kardeşlik hukukuna sahip çıkmanı istiyoruz. 'Gel Türkiye Yüzyılı'nı birlikte inşa edelim' diyoruz. 'Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında al bayrağımızın gölgesinde aydınlık, müreffeh, kardeşçe bir istikbali birlikte kuralım' diyoruz. Bundan 101 sene önce Cumhuriyet'i birlikte kurduk, bu Cumhuriyet benim olduğu kadar senin de Cumhuriyetin. 'Gel Cumhuriyet'i birlikte hepimiz için bir esenlik yurdu yapalım' diyoruz. 'Gel yumruklarını sıkanları aradan çıkartalım' diyoruz. 'Gel terörü meşrulaştıranların, sırtını dağa verenlerin altındaki zemini boşaltalım' diyorum. 'Gel milletin verdiği yetkiyi terör baronlarına peşkeş çekenlere, o yetkinin asıl sahibinin kim olduğunu gösterelim' diyorum." Muhatap ne terör örgütü, ne terör örgütüne sırtını yaslayanlar. Muhatap doğrudan ve sadece Kürtler. Osmanlı topraklarına emperyalist saldırı başladığında da aynı ittifak vardı. 1. Dünya savaşıyla alt üst olan coğrafyada Kürtler, "küffara" karşı kardeş Türklerle beraber kurtardı vatanını. ÜÇ: Bin yıllık kardeşlik hukukuyla "bir" olduğu Kürtleri ne PKK'nın ne ABD-İsrail'in insafına bırakmayacak Türkiye.
31 Ekim 2024 11:43
Bahçeli'nin Salvosu, Özgür Özel'in "Kürt Meselesi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabine Toplantısı'nın ardından dün millete seslenirken, Ekim başından bu yana gelişen ve "yeni bir çözüm süreci mi başlıyor" diye sorulan duruma ilişkin çerçeveyi net çizdi: İKİ: Hedefimiz terörsüz Türkiye. ÜÇ: Terör baronlarının Türkiye siyasetini dizayn etmesine, 85 milyonun arasına nifak duvarları örmesine, istikametimizi bozmasına izin vermeyeceğiz. Şükür ki Türkiye, Cumhuriyet'in 101. yılına bu bakış ve kararlılık sayesinde kendinden emin ve hazır giriyor. Erdoğan ve Bahçeli 1 Ekim'den başlayarak eş zamanlı şekilde iklimi değiştiriyorlar bana kalırsa. 1 Ekim'de Cumhurbaşkanı TBMM'de "İsrail gözünü Türkiye'ye de dikecek" demiş ve iç cepheyi güçlü tutmak gerektiğini söylemişti. Sonraki adım 15 Ekim'de. Bir sonraki adım bir hafta sonra geldi. DEM çevrelerinden gelen "Öcalan tecrite, nasıl konuşacak" tepkilerine cevaben Bahçeli "madem öyle gerekiyorsa gelsin DEM grubuna seslensin, PKK'yı lağvetsin" dedi. 85 milyon bir olalım, terörsüz Türkiye inşa edelim. Buna göre Cumhur İttifakı olarak AK Parti ve MHP "terörsüz Türkiye" ve "iç barış" hedefi için bir adım attı. Kürt milliyetçilerinin, PKK-DEM hattının, hatta sık sık ziyaretine gittiği Demirtaş'ın "Kürt meselesi" dediği şey bu çünkü.
29 Ekim 2024 10:19
Bahçeli'nin Salvosu, Özgür Özel'in "Kürt Meselesi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabine Toplantısı'nın ardından dün millete seslenirken, Ekim başından bu yana gelişen ve "yeni bir çözüm süreci mi başlıyor" diye sorulan duruma ilişkin çerçeveyi net çizdi: İKİ: Hedefimiz terörsüz Türkiye. ÜÇ: Terör baronlarının Türkiye siyasetini dizayn etmesine, 85 milyonun arasına nifak duvarları örmesine, istikametimizi bozmasına izin vermeyeceğiz. Şükür ki Türkiye, Cumhuriyet'in 101. yılına bu bakış ve kararlılık sayesinde kendinden emin ve hazır giriyor. Erdoğan ve Bahçeli 1 Ekim'den başlayarak eş zamanlı şekilde iklimi değiştiriyorlar bana kalırsa. 1 Ekim'de Cumhurbaşkanı TBMM'de "İsrail gözünü Türkiye'ye de dikecek" demiş ve iç cepheyi güçlü tutmak gerektiğini söylemişti. Sonraki adım 15 Ekim'de. Bir sonraki adım bir hafta sonra geldi. DEM çevrelerinden gelen "Öcalan tecrite, nasıl konuşacak" tepkilerine cevaben Bahçeli "madem öyle gerekiyorsa gelsin DEM grubuna seslensin, PKK'yı lağvetsin" dedi. 85 milyon bir olalım, terörsüz Türkiye inşa edelim. Buna göre Cumhur İttifakı olarak AK Parti ve MHP "terörsüz Türkiye" ve "iç barış" hedefi için bir adım attı. Kürt milliyetçilerinin, PKK-DEM hattının, hatta sık sık ziyaretine gittiği Demirtaş'ın "Kürt meselesi" dediği şey bu çünkü.
29 Ekim 2024 08:03