×Uygulama Logosu

Habokado - Akıllı Haber Özeti

Özetleri Okuyun ve Dinleyin

"Sen Ve Rabbin Gidin Savaşın"

Başlık, Maide suresi 24. ayetten alıntı bir cümle. Bu yüzden Erdoğan, "İsrail yönetiminin, tamamen dinî bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır" derken bir kehanette bulunmuyor. Mesela İsrailoğulları tarihilerinin en parlak dönemi olan Hz. Süleyman döneminde bile, Hz. Süleyman'ın "Irmaktan Filistîler diyarına ve Mısır sınırına kadar bütün ülkeler üzerinde saltanat sürdüğü" (I. Krallar, 4/21) belirtilmesine rağmen doğu sınırında Fırat'a ulaşamamış. Mesela Hezekiel 20'nin üst başlığı, "İsrailoğullarının Hainliği". Birkaç cümlelik bir bölüm alıntılamak istiyorum: "Bu yüzden İsrailliler'i Mısır'dan çıkarıp çöle götürdüm. Uygulayan kişiye yaşam veren kurallarımı onlara verdim, ilkelerimi tanıttım. Kendilerini kutsal kılanın ben RAB olduğumu anlasınlar diye aramızda bir belirti olarak Şabat günlerimi de onlara verdim. Böyleyken İsrail halkı çölde bana başkaldırdı. Uygulayan kişiye yaşam veren kurallarımı izlemediler, ilkelerimi reddettiler. Şabat günlerimi de hiçe saydılar. Bu yüzden çölde öfkemi üzerlerine yağdırıp onları yok edeceğimi söyledim." Başlıktaki cümle de Musa aleyhisselamın kavminden bazı kişilerin ona söyledikleri bir cümle. Çoğu, onları çok yakın bir zamanda Firavun'un zulmünden kurtaran Musa aleyhisselamı dinlememiş ve "Ey Musa, onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturacağız. (Maide 5/24)" demişler. Cevap: "Öyleyse onlar, yeryüzünde şaşkın dolaşmak üzere oradan (kutsal topraklar) kırk yıl mahrum bırakılmışlardır. Artık sen yoldan çıkmış toplum için üzülme. (Maide 5/26)" şeklinde olmuştur. Bu, İsrailoğullarının çöldeki 40 yıllık sürgün hayatlarının başlamasına sebep olan olaydır.

Köşe Yazarı

Kaynak: Karar

03 Ekim 2024 00:01

Alıntıdır : Haber Kaynağı İçin Tıklayınız

Yazarın Diğer Yazıları

Bu habere çok benzer konularda diğer kaynaklardaki haberlere aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Köşe Yazarı

Çocuklar Sadece Kreşlerde Mi?

Kiminin yanında velisi olduğunu umduğum bir zalim, kimisi tek başına. …. Bu şehrin insanları çoktandır hiç roman okumamışlar belli, renkli ışıklar sadece yolları aydınlatmakla kalmayıp evlerin içine gireli çok oldu çünkü, okumak zahmetli iş, kim okur üç yüz, dört yüz sayfa, hap yapıp yutturan renkli camı seyretmek var ya, anlamaya çalışmaya da gerek yok, mutfağa gidip gelirken, sofrayı kurarken falan göz ucuyla baksan, sohbet arasında suskunluk olduğunda boşluk doldururcasına kulak versen yetiyor renkli cama, kitap öyle mi ya! …. Çocuklar, kiminle bindiğini bilmez metroya, hatta bazen yanındaki kişinin annesi, babası olup olmadığını bile bilmez, okudum nazlı bir kitapta, o yüzden parantez içine yazdım ya: "Yanındaki velisi değilse durum daha da fena." Bazen onlar öyle zalim olabilirler ki salabilirler bile çocukları onca kalabalığın arasına tek başına, çocukların ellerinde bir flüt ya da göğüslerinde bir akordeon, dillerinde bilmedikleri bir türkü. Bu'ağaç yaşken eğilir' meselesi değil, ağaç yaşken eğilir meselesini de gözümle gördüm Avrupa'da, tertemiz giyimli çocuklar, tertemiz yüzleriyle, şehrin en kalabalık meydanlarından birinde, en iyi bildikleri, en güzel eserlerden birini dans ederek söylüyordu, ortamı ferahlatıyordu cıvıltıları adeta, onlar da çocuk, diğerleri de..... 'Şarkın makus talihi' muhabbetine de girmeyeceğim çünkü daha düne kadar yoktu bu makus talih görüntüleri ulaşımda, yine de makus talihten söz etmek gerekiyorsa illa 'çocukları zalim anne baba ya da anne babamsıların elinde oyuncak etmek' ile ilgili olmalı o mesele.

05 Aralık 2024 00:01

Köşe Yazarı

Azın Kıymetini Yok Bilir

Geçtiğimiz haftalardaki yazılarımla ilgili olarak bazı okuyucuların yazdıkları yorumlardaki "Faiz ile riba aynı şey değil, siz ribadan söz ediyorsunuz." gibi cümleleri şu iki açıdan anlıyorum, birincisi: Kur'an'da yasaklanan şey 'riba' kelimesi ile yasaklanıyor, doğru ve bu kelimenin halkın kullandığı güncel dildeki anlamı da 'faiz', dolayısıyla yazılarda faiz dediğimde 'riba' demek istiyorum.

29 Kasım 2024 00:01

Köşe Yazarı

Faiz Yasağı Bireyseldir

Zaten bu yüzden de Bakara 275. ayette "ellezi yetehabbetuhuş şeytanu minel messi" diye nitelendiriliyorlar, bu ifade anladığım kadarıyla bir çeşit akıl tutulmasını anlatıyor. Bu yüzden tüm dinlerde faiz yasağı kişiyedir, bankalar ne yapıyor, faizliler mi, faizsizler mi bu doğrudan önemli değildir. Devlet faiz ile ilgili olarak nasıl bir politika izliyor, faiz oranları iniyor mu, çıkıyor mu, bu doğrudan önemli değildir. "Cebindeki parayı faizsiz değerlendirmenin yolunu bul!" anlamına gelir bu bildirim, "Elinde birikmiş para varsa ticaret yap, yapamıyorsan yapabilen biriyle sermaye ortaklığı kur, paranı helal yollarla değerlendir ve arttır." demektir bu bildirim, "Borç vererek, verdiğin borçtan yattığın yerden gelir artışı bekleyerek kazanamazsın, bereketin olmaz, dünya kadar para olsa da hesabında yoksunluk çekersin." anlamındadır bu bildirim ve bunların hiçbiri banka, ekonomi bakanlığı, devlet vb ile ilgili değildir, kişinin kendi cebindeki parasını değerlendirme şekli ile ilgili olduğu için kişiyle ilgilidir çünkü din insan içindir. Ona gerçekten güveniyorsanız, kalan faiz alacaklarınızdan vazgeçin! Tövbe ederseniz/dönüş yaparsanız ana mallarınız sizindir, ne haksızlık eder ne haksızlığa uğrarsınız."

21 Kasım 2024 00:01

Köşe Yazarı

Serdar Ortaç Ne Yapsın

Bu sebeple bugün yasa dışı bahisten dolayı mağdur olan sanatçıların durumuna değinmek istiyorum. Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil, tutuklanmanın eşiğinden döndüler. Sonrasında, o kişilerle konser bağlantısı kurduğunu sanırken bahisten söz edildiğini ve onların canlı yayın açtıklarını anlatıyor. Tabi ünlü sanatçılar da belki kendilerine açıkça teklif edilse kabul etmeyecekleri böyle bir şeyin ekran yüzü olup reklamını yapıyor duruma düşüyorlar. Serdar Ortaç, daha önce de medyada kumardan ne kadar sıkıntı çektiğini, ne kadar mağdur olduğunu açıklamış bir sanatçı zaten.

14 Kasım 2024 08:07

Köşe Yazarı

Faize Hiç Bu Açıdan Baktınız Mı?

Kavramsal, kuramsal, teorik vb ne derseniz deyin kurulan cümleler hep büyük cümleler ve dikkat ederseniz pratikten söz eden genellikle yok ya da çok az kişi faizle ilgili pratikten söz ediyor. Gerekçelerini anlatırken zaman zaman kavram kargaşasına düşmüyor da değiller, mesela gecikme cezalarını gecikme faizi diye ya da enflasyon farkından doğan artışı faiz diye adlandırmakla onlar faiz olmuyor ama bu adlandırmalar galatı meşhur olmuş adeta, hem kullananı hem dinleyeni yanıltabiliyor. Faizden söz eden din adamlarının da çok sorunu var. Bunların başında kullandıkları dil geliyor, mesela faiz yasağı ile ilgili en önemli ayetlerden biri olan Bakara suresi 275. ayette söz edilen 'faiz yiyen kişilerin durumu'nu pek çoğu, ölümden sonraki hayata kalkış olarak anlaşılacak şekilde, meale parantez içinde "kabirlerden" kelimesini ekleyerek anlamlandırıyor. Yukarıda söz ettiğim Bakara 275. ayetin meali şöyle: 276. ayet meali ise şöyle: Fark ettiniz mi 276. ayette ekonomi biliminde kendisinden söz edildiğini pek duymadığımız bir kavramdan bahsedildi: Bereket. Üstelik bereketin zaten var olan bir şey olduğu ama devreye faiz girerse kaybolduğu belirtildi. Daha fazlasının peşinden koşmak da normal tabi ama yattığın yerden daha fazlasını istemek yani faiz yasak.

07 Kasım 2024 00:01

Köşe Yazarı

Siz Olsanız Ne Yapardınız?

Metronun yürüyen merdivenlerindeydim, önlerdeki gençlerin birinin ceplerinden bozuk paralar döküldü, şıngırdayarak basamaklara saçıldılar. Gençlerin ardındaki basamaklarda duran bir başkası eğildi, önüne doğru düşen birkaç tanesini aldı basamaktan, tabi merdiven yukarı doğru yürümeye devam ediyor bir yandan, bozuk paraların bir tanesi de bir basamağın üstünde yukarı çıkmaya devam ediyor. Seneler sonra, metro çıkışında yaşanan olay bu sözü de hatırlattı bana. Biri bozuk parayı umursamıyor, diğeri yalan söylemeyi. Seyyar satıcının kendi siyasî görüşüne destek çıkmak için yani kendince belki iyi niyetle söylediği yalan ise dönüyor dolaşıyor 'bak şu taassupkârın (fanatiğin) yaptığına' halini alıyor ve tuttuğu siyasî partinin hanesine sosyal medyada eksi yazdırması bir yana işin içine namazı da karıştırdığı için dindarların hanesine de eksi yazdırıyor. Hasılı kelam, hayatta hiçbir şey sanıldığı kadar ufak değil.

31 Ekim 2024 09:33

Köşe Yazarı

Şehitler Fotoğraf İçin Ölmedi

İp nazireymiş, daha önce Devlet Bahçeli'nin 2007 Erzurum mitinginde AK Parti'ye yönelik kurduğu "Eğer Apo'yu asacak ipi bulamıyorsan, al sana ip." cünmlesine nazireymiş. Benim gözümün önünde grup toplantısının başındaki kare... Kürsüde yüksek sesle konuşarak elindeki ipi fırlatan Musavvat Dervişoğlu... Devlet Bahçeli bir öneride bulunuyor, terör örgütünün feshedilmesine yönelik bir öneri, gerçekleşirse, o şehit fotoğraflarına yenilerinin eklenmemesini sağlayacağı umuluyor, Musavvat Dervişoğlu ip atarak itiraz ediyor, bir de ne demek istediğini anlayamadığım bir iki cümle, 'milatmış, hatıraymış, anıları yok etmişler' ve "... bu büyük milletin geleceğine kast ettiniz..." Ne yapmış Devlet Bahçeli, eli kanlı terör örgütünün liderini meclis kürsüsünden konuşma yaparak örgütünü fesh etmeye davet etmiş. Terörist başı, terör olaylarının yoğun olduğu dönemde bile ölüm cezası almadı, müebbet hapis cezası aldı, 2004'te de idam cezası kaldırıldı. Yazıyı bitirdikten sonra 15.30 civarı Ankara, Kahramankazan ilçesinde Tusaş'a terör saldırısı oldu, kimin yaptığı henüz belli olmayan bu saldırı da çok manidar, gerçi planlaması vb mecliste olanlardan önceye dayanıyordur ama yine de Devlet Bahçeli'nin sorumluluk sahibi bir lider olarak terör meselesinin bitmesi için elini taşın altına koyması anlamına gelen fesih çağrısından sonraya denk gelmesi manidar oldu.

24 Ekim 2024 00:01

Köşe Yazarı

Yine Deprem Oldu

Malatya Kale ilçesi merkezli 5.9 büyüklüğünde bir deprem. Çok şükür yazıyı yazdığım saate kadar herhangi bir can kaybı haberi yok. 6 Şubat 2023'te Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve bırak ondan fazla şehrimizde hissedilmeyi, komşu olmayan yakın ülkelerde bile hissedilen 7.8 ve 7.5 büyüklüğünde iki depremden sonra ülkemizin topraklarında sallantılar bir türlü dinmedi. 'Belki deprem olmaz' diyerek yaşıyor ülkenin büyük çoğunluğu çünkü binasına güvenmiyor, binasına güvenenler de 'belki deprem olmaz' diyerek yaşıyor çünkü deprem olursa güvendiği binasında olacağının garantisi yok. Deprem konusunun dönüp dolaşıp para ve olması gerekenin dışına çıkma ile kesişmesi bana çok ilginç geliyor. Can kaybı olmasa bile depremde yıkım yaşamak daha dünyadayken bir çeşit cehennem yaşamak gibi ve çok ilginçtir ki Tekasür suresinin altıncı ayetinde gerçek cehennemden önce bu dünyada görülecek bir cehennemden söz ediliyor.

17 Ekim 2024 00:01

Köşe Yazarı

Kimse Yardımcı Olmadı

Edirnekapı'da iki genç kadını vahşice öldüren Semih Çelik, olaydan bir gün önce babasına defalarca "Baba, seni nasıl öldüreyim?" diye sormuş. Olan bitenin şokunu hâlâ atlatamamış olan baba, oğlu için "Sorunları vardı, kimse yardımcı olmadı." diyor. Bugün benim üzerinde durmak istediğim cümle de bu cümle çünkü nüfusu 20 milyonu bulan bir metropol burası ve burada yaşamanın ne kadar zor olduğunu hepimiz hemen hemen her gün farklı farklı şekillerde görüyoruz. Evde bütün gün açık olan televizyon sesiyle büyüyen çocuk -götürülüyorsa o da- götürüldüğü parkta da enerjisini sağlıklı bir şekilde dengeleyemiyor, sonra 'Neden hırçın bu çocuk?' demelerle eve gelmeler... Konuyla ilgili olarak 2024-2025 Yükeköğretim Akademik Yılı Açılış Töreni'nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan "Fail de mağdur da gençlerimizden oluşuyor. Bu hadiselerin önüne geçecek adımları atmazsak batılı ülkelerin sorunları ile bizim de yüzleşmemiz kaçınılmazdır." diyor. Görünen köy de klavuz istemiyor.

10 Ekim 2024 00:01

Köşe Yazarı

Yusuf Ziya Gümüşel Suçsuz Mu?

6 yaşındaki çocuğun evlendirilmesi davasında karar çıkmış. 6 yaşındaki çocuğun evlendirilmesi dedim ama daha doğru ifade edeyim, 6 yaşındaki çocuğa cinsel istismar davası diyeyim çünkü söz konusu 6 yaşındaki bir çocuk olunca evlendirme sözcüğü aynı cümle içinde bile mümkün değil olmuyor. Davada, Kadir İstekli'ye 36 yıl, H. K. G'nin babası Yusuf Ziya Gümüşel'e 18 yıl 9 ay hapis cezası verilmiş. Paylaşımdaki "... elimizdeki deliller muvâcehesinde suçsuz olduğuna inandığım Yusuf Ziya Gümüşel Hocaefendi kardeşimize 18 yıl 9 ay cezanın reva görülmesi, İslam'a ve Kur'an şeriatine muhalif olan bir yaptırımdır" ifadesi de dikkat çekti. Çok şey beklemek değil bu aslında, kendi çevresine yakın birileri bir yanlış yapmış olabilir, belki de dedikleri gibi haksızlık yapılmış olabilir, H. K. G, nüfusa geç yazdırılmış olabilir, kemik yaşı büyük olabilir vb ancak sonuçta mahkemeden bir karar çıkmış, itiraz vb süreçler mümkün olsa da karar çıkmış. Yargı, Yusuf Ziya Gümüşel'e yazının başında da belirttiğim gibi 18 yıl 9 ay ceza verdi, yakın çevresi ve avukatı suçsuz olduğunu iddia ediyor, bundan sonraki süreçte ne olur bekleyip göreceğiz.

26 Eylül 2024 08:20

Köşe Yazarı

Çağrı Cihazı Patlatmanın Psikilojisi

İsrail'in, Lübnan Hızbullah üyelerinin ellerindeki çağrı cihazlarını Salı günü patlatmasının ardından çok tahlil yapıldı, özellikle cep telefonu, çağrı cihazı gibi sürekli el altında bulunan teknolojik cihazların ve yazılımlarının millî üretim olması gerektiği vurgulandı ki doğru fakat ben olayın farklı bir yönüne, psikolojik yönüne dikkat çekmek istiyorum. O zaman, sadece olayın yaşandığı Lübnan'da değil, dünyanın her yerindeki Müslümanların, tüm İslam düşmanlarının, 'teknolojiden korkutma, teknolojiden uzak tutma' vb psikolojik faaliyetlerine karşı da tedbir alması gerekiyor. İlk adımda kendi teknolojilerini, kendi yazılımlarını üretemiyorlarsa bile, kullandıkları teknolojinin güvenli olmasını sağlamaları gerekiyor, bu yüzden Ulaştırma ve Altyapı bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun, verdiği demeçte "Biz, her gün siber güvenlik anlamında 400'ün üzerinde saldırıyı önlüyoruz. Siber güvenlik noktasında ilk 10 ülke arasındayız." demesi önemli, Uraloğlu "Türkiye'de çağrı cihazları neredeyse hiç kullanılmıyor. Çağrı cihazları özelinde Türkiye'de bir risk olmadığını net olarak söyleyebilirim." de diyor, buna güvenmek istiyorum ama aklıma 12 Kasım 2022'deki deprem tatbikatı geliyor. O gün Düzce depreminin 22. yılı dolayısıyla, tüm Türkiye ve KKTC'de, saat 18.57'de Deprem Anı Ülke Tatbikatı yapılmıştı. Bu yüzden Lübnan'daki çağrı cihazlarının patlatılmasının psikolojik boyutu da uzmanlar tarafından dikkatlice ele alınmalı.

19 Eylül 2024 00:01

Köşe Yazarı

Tarihsel Bir Ceza: Kısas

Öncelikle şunu belirterek başlayayım: Bence ayetle sabit hiçbir şey özde tarihsel değildir; ancak kısas ile ilgili ayetlerde olduğu gibi, bugün yaşadığımız toplumda uygulanmıyor olduğu için geçmişte kalmış yani tarihselleşmiş hükümler vardır. Kısas cezası Tevrat'ta da yeri olan bir cezadır (Yasanın Tekrarı 19:21, Mısır'dan Çıkış 21:23-25). Maide suresi 45. ayet, yahudilikte kısas cezasının olduğunu tasdik eder. Kur'an'da ise kısas cezası hayırlısıyla nesh edilmiş (yani yerine daha iyisi getirilmiş) ve yalnızca kasıtla öldürme durumunda uygulanan bir ceza olarak yazılmıştır (Bakara 2/178). Burası önemli; savaş vb bir durumda değil, hatayla ölüme sebebiyet verme durumunda değil, bunlar dışında kalan kasıtlı olarak öldürme durumlarında verilen bir ceza kısas. Yazının başında idam ile kısas arasında fark görüyorum dediğim nokta da bu. İdam, farklı suçlar için de işletilebilen bir ceza çünkü.

12 Eylül 2024 00:01

İletişim Formu

captcha

Kişisel verilerinizi işlemekte ve kanunlarda öngörülen teknik ve idari tedbirleri alarak bu verilerinizin korunması için elimizden gelen çabayı göstermekteyiz. İşlenen kişisel verilerinize ilişkin bilgilere aydınlatma metnini ziyaret ederek ulaşabilirsiniz.

Değerlendirme için doğrulama kodunu girin.

captcha